İranlı kadınlar tarihte büyük bir direniş gösterdi (2)

İranlı kadınlar ve Milat Öncesi İmparatorluklar

MALVA MIHEMED

Haber Merkezi – İran ya da eski adıyla Pers, M.Ö. 3 bin yıl öncesine dayanan eski bir tarihe sahip. Onu diğer medeniyetlerden ayıran özel bir kültürü bulunuyor. İranlı kadınlar, bölge uygarlığında önemli bir rol oynarken, aynı zamanda sosyal, ekonomik, siyasi ve askeri alanlarda da tarihsel başarılara imza atmıştır. İran, Fars, Kürt, Arap, Beluci, Ermeni ve daha birçok halk kültürel çeşitliği ile tanınırken, Ari halkların İran ovasında bir araya gelmesi, binlerce yıldır eski bir kültür ve uygarlığa sahip çok renkliliğe sahip bir yapı yaratmıştır. Bunun sonucunda antik ve modern dünyada etkili imparatorlukların hanedanları ortaya çıkmıştır.

Perslerin en ünlü tanrıçası: Anahita

Tarih boyunca efsaneler, İran mitolojisinde su ve yağmur kaynağı, doğurganlık ve büyümenin nedeni, kadınların hamile olmasını sağlayan İştar gibi kadın tanrılar kavramıyla kadınların gücü ortaya konuluyordu. Efsane göre tanrıça İştar, kuraklık ve ölümün sembolü olan Abuş adındaki cin ile savaştığı söylenir. Su tanrıçası olan Anahita, İslam öncesi dönemde Perslerin en ünlü tanrıçasıydı. Güzellik, iyilik, savaş ve bereket tanrıçası olarak tanınıyordu. Tapınağı Kirmaşan eyaletindeki Kangavar kentinde bulunuyor. Dünya Mirası Listesi'nde yer almaktadır ve halen birçok arkeolog tarafından ziyaret edilmektedir. Bazı Arap ve İranlı tarihçi, tapınağın yapımının Hicri Takvimi’ne göre 3’üncü yüzyıla kadar uzandığını belirtirken, bazı tarihçiler ise tapınağın M.Ö. 3’üncü yüzyıla dayandığını ifade ediyor. Anahita, saf ve günahsız anlamına gelir. Britanya’daki müzede tanrıça Anahita'nın bir heykeli bulunmaktadır. Bu heykelin tarihi M.Ö. 5’inci yüzyıla dayanmaktadır. Gelişen ibadet kapsamında dinler arasında barışı sağlayan bir tanrıça olarak tanımlanmaktadır. Avesta'nın dördüncü bölümünde iki tanrıça Anahita ve İştar’dan bahsedilir.

Elam'da kadınların durumu

M.Ö. 3300 ile 1200 yılları arasında şimdi İran bölgesinin batısında ve güneybatısında kurulan ilk hanedanlar olan Elam uygarlığı, döneminde kadınlar önemli bir rol oynadı. İran'ın antik mitolojisine göre ana tanrıçalar temelinde gelişen dini ibadet mirası günümüze kadar uzanıyor. Bu da ülkede birçok tanrıça heykelini görmeye dayanmaktadır. Elam uygarlığında kadın ve tanrıçaların statüsünün kutsallık mertebesini gösteren en önemli kanıtlardan biri de Elam uygarlığının ilk ve en önemli tanrıçası olan ve ana olarak bilinen tanrıça "Bi Nin Kir" heykelidir. Etkisi Elam'ın yok edilmesine kadar sürdü. Tanrıça Naridi'nin adı birkaç kez anılmış ve arkeologlar tarafından ismi Naridah ve Narita’da dahil olmak üzere çeşitli şekillerde çevrilmiştir. Pek çok kaynağa göre ismi ilk kez Şah İşbom döneminde El-Sus (Al-Şûş) şehrinde anılmış ve başarı tanrıçası olarak kabul edilmiş. Ayrıca adı altı Hita-Narmesin Antlaşması'nda 6 kez söylenmiş. Ona bağlı pahalı kimi şeyler ortaya çıktı. Bunların arasında tarihi M.Ö. döneme Krak Kotik İnşoşinak dönemine dayanan ve şu anda Paris'teki Louvre Müzesi'nde sergilenen ve El-Sus kentindeki bir heykeli bulunmaktadır.

Heykel Louvre Müzesi'nde sergileniyor

Tarihçilerin Elam Kralı Hopman'ın eşi olduğuna inandıkları ve "Büyük Hanımefendi" olarak bilinen tanrıça "Ki Ri Rişaé’nin heykeli bulundu. Adı, ona tapınan 7 Elam kralının kalıntılarından türetildi. Meşhur kraliçeler arasında M.Ö. 2 bin yılın ortalarında Suse şehrini yöneten Elam kralı Untaş Nabireşa'nın eşi olan ünlü Elam kraliçesi "Nabîraso Nabîreşa" da var. 1340-1300 yılları yani Orta Elam dönemine ait bir heykeli bulunmuştur. Bu heykel Fransa’nın Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir. Heykel bakır ve tunçtan yapılmış ve bir insan vücudu kadar büyüklükte.

Her eyalette koruyucu tanrıça

Elam eyaletlerinin her biri kendi bağımsızlığı ve kralının bağımsızlığı ile ilgiliydi. Her birine bir ana tanrıça, kralın yetkisini aldığı bir "koruyucu tanrıça" olarak yerleştirildi. Tanrıçalar, devletin federal sistemi, M.Ö. üçüncü binyıla dayanan asıl hükümdarlar olarak görülürdü. M.Ö. 710 yıllarına dayanan modern bir Elam dönemi belgesi bunu doğrudan göstermektedir. Padişahın ölümünden sonra varis, kardeşinin dul eşiyle evlenir. Kraliyet evliliklerinden doğan erkekler, yönetme ve rütbe alma konusunda en büyük servete sahipti. Kiririsa, tanrıça Xomban ve ardından tanrıça Inşoşinak ile evlendi. Elam'daki dini görüşe göre, bu evlilikten "sevgili ana tanrıçanın oğlu" adını alan Xotran doğdu. Varisin, yasal varis olabilmek için kralın dul eşiyle evlenmesi gerekiyordu. Bu nedenle kraliyet soyu kadınlardan geliyor.

Komplolar devreye girdi

Yaklaşık 5 bin yıl önce kadınlara karşı komplo devreye konuldu. Erkekler kadınların rolüne son vermek için çalıştı. Geçmişte dini ve manevi yaşamın önemi nedeniyle, kadın tanrıçalar gibi tanrıların yaratılmasının başlangıcı, dolayısıyla erkek tanrı kavramı ortaya çıkarılarak pohpohlandı. Kadınlar her ne kadar boyun eğmeseler ve büyük bir direniş gösterseler de erkekler kadınların toplumdaki rollerini küçümsemeye ve küçültmeye çalıştılar. Anaerkil sistem ataerkil siteme dönüştü. Erkekler tanrılık adı altında insan yaşamının her alanını tekellerine almış, bununla da yetinmeyip güçlerini artırmak için adları krallara bağlanmıştır.

Kadınlar tapınaklarda sömürüldü

Tapınaklar, kadınların sömürüldüğü bir ataerkil yönetim biçimiydi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Zigguratların daha çok bir genelev gibi olduğunu söylüyor. Dini ritüellerle sınırlı kalmayıp kültürel ve siyasi mekânlar olan Zigguratların gelişmesinden sonra, kadınlar köleleştirildi ve tanrıçalar rahiplerle büyük bir mücadele vermek zorunda kaldı. Efsaneler ve mitolojilerin dili aslında kadınların önderlik ettiği doğal toplum ve ataerkil toplum arasında çatışmalar yaşadığını gösteriyor. Abdullah Öcalan, "Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü: Demokratik Uygarlık Manifestosu 5" Savunmasında şu sözlere dikkat çekiyor: “Sınıf, şehir ve devletin içinde inşa edildiği halk kültürü toplumu, genellikle sivil toplum olarak tanımlanmaktadır. Çünkü sınıf, şehir ve devlet sivil toplumun temel sınıflandırmasıdır, yani toplum sınıflarla ayrılır.”

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan “Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü” Savunmasında da uygarlık ve kadın köleliğini birbirine bağlıyor ve “Medeniyetin ilk büyük diyalektik çatışması, kadınların köleliğinde ve patolojik bir durum haline gelen otoriter kral tanrının ortaya çıkışındadır” diyor.

Elam Uygarlığı ve kadınlar

Doğumundan yaklaşık 3 bin yıl önce tarihçilere ve yazılı metinlere göre Elam Uygarlığı, Mezopotamya'da ortaya çıkan en eski uygarlıklar olan Sümer uygarlığından etkilenmiştir. Kadınlar, Elam uygarlığının gelişmesinde yer aldılar ve Sümer uygarlığının tarım, sulama yöntemleri ve baraj inşası alanında gelişmesinde de büyük rol oynadılar. Kadınlar şairlik, yazarlık, doktorluk, şarkı söyleme ve mimarlık gibi farklı meslekleri icra ettiler. Dokuma, dikiş, sepetçilik, mimari gibi birçok sanatı ve mesleği yarattığı sembolize edilen kadın heykelleri vardı.

Yaşamın her alanında kadınlar küçümsendi

Elam ve Sümer uygarlıklarının tarımdan sivil hayata geçişi ile birlikte erkekler şehirler ve tapınaklar inşa etmek için çalışmış, kadınları prestijli konumlardan uzaklaştırmış ve tekelleştirmiştir. Kentin gölgesindeki toplum, krallar ve rahipler sınıfları ile halk, işçiler, köylüler, tüccarlar ve mülk sahipleri sınıfı ile kadınların da bir parçası olarak kabul edildiği köleler sınıfına bölündü. Bu nedenle, kadının rolü ev işleri ve çocuk bakımı ile sınırlandırılarak azaltılmış. İkinci rol olarak, erkeğin ev dışındaki işlerinde desteklenmesiyle temsil edilmiştir. Erkek rahiplere farklı gruplarda geniş bir yer veren Zigguratların ortaya çıkmasından sonra erkekler kadınları yaşamın her düzeyinde küçümsemeye başlamış ve kadınların prestiji, toplumda oynadıkları roller rahipler tarafından ellerinden alınmaya başlanmıştır. 

Kadınlar birçok ihlale maruz kaldı

Toplumda öncü pozisyondaki kadınlara ve anaerkil kültüre saldırılar aile düzeyinde de kadın hakları ihlallerini meydana getirdi. Elam erkeği, kendi çıkarları doğrultusunda eşini ve çocuklarını satma hakkına sahipti. Ayrıca, annelik görevlerini bırakan bir kadını katletme hakkına sahipti. Sebepsiz ve ya sebepli boşayabilirdi ve başka bir kadınla evlenebilirdi. Elam toplumu çok eşliliğe yol veriyordu. Erkek, erkek kardeşi öldüğü takdirde onun eşi ile evlenebilirdi. Kadın boşanmak istediğinde ise katlediliyordu. Kuşkusuz eski Babil yasasının, Elam Uygarlığı da dahil olmak üzere komşu uygarlıkların yasaları üzerinde güçlü bir etkisi vardı.

Kadınların doğurmaması boşanma sebebi sayılıyordu

Kadın yasalarındaki karmaşıklıklar, o dönemde kadınların ataerkil durumu ilişkilerini ortaya çıkardı. Kadınlar bir yasada haklarını alırken, başka bir yasada yaşamları ellerinden alınıyordu. Babil toplumu ataerkil idi. Her şey erkeğin elindeydi. Erkeklerin, evlenme veya boşanma hakları vardı ve nesillerini sürdürebiliyorlardı. Ancak bu haklar kadınlara tanınmıyordu. Kadınlar boşanma durumunda sadece çeyizini geri alabiliyor ve çocuklarına bakma hakkına sahip olabiliyordu. Boşanmanın en önemli sebeplerinden biri zina veya kısırlıktı. Kadının doğurmaması, yada köle sınıfından olması boşanma sebebi olarak gösteriliyordu. Bir başka ihlal ise, eşini ihmal eden kadın nehre atılırken, aynı durumu erkek yaşatırsa kadına boşanma hakkı veriliyor.

Hammurabi yasasına göre, bir erkek eşini borçlarını ödemek için kullanabilirdi. Bu yüzden kadınlar namus cinayetleri ve keyfi boşanmalarla karşı karşıya kalırdı. Miras bakımından da sadece erkeklerin hakları var. Kadınlar mirastan hiçbir şey alamazken, diğer taraftan kadınlara mal sahibi olma, öğretmenlik yapma, ticarette çalışma ve alım satım gibi yasal sözleşmeler yapma haklarına sahipti.

Asuri Yasaları

M.Ö. 2000 yılında savaşlar üzerine kurulduğu bilinen Asur Uygarlığı’nın genişlemesinin ardından ve o dönemde az sayıda olan halkın İran'da yayılmasından sonra ülke, Asurilerin erkek tanrısı Aşur’un eline geçti. Asuriler İştar’a aşk ve güzellik, savaş tanrıçası kelimelerini eklediler. Prestijli mekanlara sahip kadınlar, o toplumların en zayıf halkalarıydı. Bu gelenek M.Ö. 934-609 Yeni Asuriler dönemine kadar sürdü. İran ve Mezopotamya'daki Asurluların tarihinde belgelenen tarih ve hatta keşfedilen antik eserler sadece kralların başarıları ile sınırlı kalmış ve kadınların toplum ve koşulları göz ardı edilmiş. Ancak kadınların rolü İran ve Mezopotamya'daki kahramanlıklarıyla belgelenmiştir. Asur İmparatorluğu döneminde kadınların yaşadıklarına dair kanıtlar, çoğunlukla toplumun farklı kesimlerini temsil etmeyen hesapları içeren eski belgelerden gelmektedir. Eski Asur metinlerinde adı geçen kadınların çoğu kraliyet sarayıyla adları anılmakta ve tarihçilerin kitaplarında sadece üç kraliçeden bahsedilir.

Kız çocukları hor görüldü

M.Ö. 800'de beş yıl hüküm süren Irak kraliçesi Semiramis, oğlu büyüyüp medeniyete dair pek çok referansı değiştirene kadar tahta çıkabilmişti. İranlı kadınların yaşamları üzerinde dini, entelektüel ve sosyal açıdan olumlu bir etkisi oldu. Asur İmparatorluğu'nda kadınlar savaşlara katılmadıkları için toplum onları, özellikle de kız çocukları olanları hor görüyordu. Zihinsel ve bedensel engelli çocuklar ihmal ediliyor hatta atılıyordu. Bir erkek, babasının evinde yaşayan bir kızı zorla alıp tecavüz ettiyse, kızın babası da tecavüz failinin eşini alıp tecavüz eder ve onu o erkeğe vermezdi. Tecavüz faili ise tecavüze maruz bıraktığı kızla evlendirilirdi. Ayrıca bu dönemde mühürler ve arkeolojik buluntular kadınların edebiyata katılımını da göstermektedir. Kadınlara yönelik tüm bu adaletsiz yasalarla, imparatorluğun İran üzerindeki etkisi zayıftı. Çünkü ülkenin yalnızca birkaç bölgesini kontrol ediyor ve daha fazla genişleyemedi.

Medli kadınlar

Med İmparatorluğu, eski tarihin Kürdistan topraklarında kurulan ve Dicle ve Fırat nehirleri arasında yer alan, eskiden Mezopotamya olarak bilinen bölgede insan uygarlığının gelişmesinde büyük rol oynayan büyük imparatorluklardan biriydi. Medler, İran'ın kuzeybatısına yerleşmiş ve bir kısmı Kürdistan dağlarında yerel halkla karışarak Kürt halkını oluşturmuştur. Kürt halkı çoğunlukla Ari soyundan gelen İranlılar ve güney Azerbaycan ile Zagros'un bazı kısımlarını içeren bir bölgede yaşıyor. İran platosunu M.Ö. 8’inci yüzyıldan Ahameniş hanedanının kuruluşuna kadar yönetti. Medli kadınlar, tavsiyesinde önemli bir yeri ve rolü vardı. Bu görev onun önemli pozisyonları almasını sağladı. Ülkeyi yönetmesine izin verildi. Ancak bu roller imparatorluk tarihinin ara dönemlerinde temsil edildi.

Kadınlar hakları için çalıştı

Babil ve Mısır gibi bir yandan Med İmparatorluğu'nun oğulları arasında, diğer yandan Medler ve komşu imparatorluklar arasındaki devlet işlerini yönetme ve ilişkileri ve barışçıl yaşamı güçlendirme alanında ortaya çıkan bazı kadın isimler ortaya çıktı. Med ve Babil’in Mısır ile ilişkileri güçlüydü. Med toplumunun üyeleri arasında hoşgörüyü yaymak için çalışan Kürt Kraliçesi (Vaşti) de dahil olmak üzere, kadınların kadın haklarının güçlendirilmesinde önemli rolleri vardı. Vaşti, M.Ö. 624 civarında doğdu. Babası Med ordusunda komutan, annesi M.Ö. 678-550 yılları arasında kurulan Medya'nın üçüncü kralı Kral Hüsrev'in kız kardeşidir. Kendisi hakkında yeterli bilgi bulunmamakla birlikte tarihçilere göre kadınların gerekli değer ve saygıyı kazanması için mücadele etmiş ve eşitliği sağlamak için onları erkeklerin esaretinden ve boyun eğdirmesinden kurtarmak istemiştir.

Siyasi evlilikler

Kadınlar, Med İmparatorluğu ile komşu imparatorluklar arasında siyasi evlilik yoluyla barış yapmak için kullanıldı. Bu evliliğin kurbanlarından biri Med İmparatorluğu'nun son Kralı Astyages'in eşi, Lidya Kralı II. Aliatus'un kızı ve son Lidya kralı Kroesos'un kızkardeşi Kraliçe Arenes'tir. Arenes, iki imparatorluğun ilişkilerini evliliğiyle bağlamış ve aralarında Lydia Aliatus ve Medlerin Cyachris döneminde barış yapmış ve her ikisi ile de iyi ilişkiler içinde olan Babil imparatorluğunun arabuluculuğuyla barış sağlanmıştır. Kral Cyakhris, Asur İmparatorluğu'nun yenilgisinden sonra iki ülke arasındaki ittifakı güçlendirmek için M.Ö. altıncı yüzyılda Kral Astyages'in kızkardeşi kızı Amedia'yı Babil kralı II. Nebukadnezar ile evlendirmiştir. İki krallık, Medler ve Babil, siyasi anlaşmalar ve askeri ittifaklar başlattı.

Aile yönetim sistemi ve çok eşlilik

Med döneminde aile yönetim sistemi erkek-babanın otoritesine ve çok eşliliğe dayanıyordu. Saraylardaki evlilik sistemi için krallar, oğullarının ve kızlarının kraliyet ailesi içinde evlenmelerini kısıtladı. Ancak Med Kralı Astyages, rüyasında kızının kendi krallığını yok edebilecek bir oğul veya kız doğuracağını gördüğü için bu gelenekten uzaklaşmıştır. Kraliçe Arenes'in kızı olan Mandana'yı, çocuklarının gelecekte iktidar üzerinde kontrol sahibi olacağı korkusuyla, Medya İmparatorluğu içinde bir kraliyet evliliğiyle evlenmemeye karar verdi. Bu yüzden kızını Ahameniş hanedanından Prens I. Cambyses ile evlendirdi.

Yarın: İslam Hilafeti’nden önce İranlı kadınlar