İlk gözden çıkarılanlar: Kadınlar -2

“Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali” Türk Ceza Kanunu’nun 25’inci Maddesi’nde açıkça belirtiliyor; ancak erkek şiddetine karşı yaşam haklarına sahip çıkan kadınlar için ne yazık ki büyük ölçüde uygulanmasında sorunlar yaşanıyor. Ölmemek için öldürmek zorunda kalan kadınların, meşru müdafaa hakkı sistematik olarak görmezden geliniyor.

Öz savunma haklarını kullanan kadınlar

“Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali”  Türk Ceza Kanunu’nun 25’inci Maddesi’nde açıkça belirtiliyor; ancak erkek şiddetine karşı yaşam haklarına sahip çıkan kadınlar için ne yazık ki büyük ölçüde uygulanmasında sorunlar yaşanıyor. Ölmemek için öldürmek zorunda kalan kadınların, meşru müdafaa hakkı sistematik olarak görmezden geliniyor.

ZEYNEP PEHLİVAN

Haber Merkezi- Türkiye’de kadına karşı yürütülen sistematik şiddet, taciz ya da cinsel saldırılar bariz bir biçimde artmış olmasına rağmen bu konuda hukuksal düzeyde etkili bir mekanizmadan söz etmek, ne yazık ki pek mümkün değil. Yakın zaman önce Türkiye’nin tek taraflı olarak feshettiği İstanbul Sözleşmesi, kadınları koruma noktasında yeterli olamasa da en azından üye devletlere, kadınların her türlü şiddet karşısında korunması noktasında bazı resmi sorumluluklar yüklüyordu.

Türkiye’nin hukuksuz bir şekilde sözleşmeden ayrılması, söz konusu yükümlülükleri de hiçbir koşulda tanımadığı anlamına geliyor. Böyle bir duruşun, mutlak suretle şiddetin faili olan kişileri ne denli cesaretlendireceği de kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile Türkiye’nin bir gece yarısı bu önemli sözleşmeden çıkmasıyla beraber, büyük mücadeleler neticesinde kazandıkları hakları ellerinden alınan kadınlar, hukuksal açıdan çok daha savunmasız bir pozisyona itiliyor. Daha da önemlisi; faillerin önünü açan bu sistemde, kadınlar kendilerini görece daha fazla nefsi müdafaa altında hissediyor.

Bu durumda kadınlar; evde, iş yerinde, yolda, kısacası yaşamın her alanında maruz kalabildikleri şiddet, taciz ve cinsel saldırılara karşı farklı yöntemler geliştirmek durumunda kalıyor. Bu yöntemlerden bir tanesi de hiç şüphesiz ki şiddet karşısında meşru öz savunma hakkı! Öz savunmanın, bugün kadınlar için hayatta kalmanın neredeyse tek yolu haline gelmiş olmasında, cezasızlıkların, hukuksuzların ve korumasızlıkların rolü muhakkak yadsınamaz.

Dosyamızın ikinci halkasında, yaşamak adına öldürmeye mahkûm bırakılan, yani bir anlamda “ölmemek için öldürmek” zorunda kalan ve yasal öz savunma haklarını kullanan kadınların hikâyelerini, hukuksal süreçleriyle beraber mercek altına alacağız.

Melek İpek

Hatırlanacağı üzere şiddet karşı eylemlerin pek çoğunda kadınlar, “Öz Savunma Haktır Yargılanamaz” sloganına sıklıkla yer veriyor. Türk Ceza Kanunu’nun 25’inci maddesinde öz savunma konusu çok açık bir ifadeyle belirtilmiş olmasına rağmen bu haklarını kullanan kadınlar, büyük ölçüde çok ağır cezalarla karşı karşıya bırakılıyor.

Gördüğü daimi şiddet karşısında yaşamsal tehlikesi olan ve öz savunma hakkını kullanan kadınlardan biri de Melek İpek. Antalya’da yaşayan Melek, Ramazan isimli erkekle lise döneminde tanıştı ve bundan 12 yıl önce Antalya’da evlendi. Evlilikleri boyunca kendisine sistematik bir şekilde şiddet uygulayan Ramazan İpek, bir akşam evlerinde tam karşısında oturan Melek’e boşanmak istediğini mesaj çekerek ile belirtti. Melek, bu teklifi mesaj yoluyla kabul etti ve sonrasında çocukların odasına geçti. Kısa bir süre sonra çocukların odasına av tüfeğiyle gelen Ramazan adlı erkek, hem onu hem de çocukları öldürmekle tehdit etti. Öte yandan gece boyunca kendisine çıplak bir şekilde işkence uyguladı. Sabah işe giderken Melek’i kelepçeyle, çıplak bir biçimde koltuğa bağladı ve kendisine, akşam dönüşte yarım kalan işini bitireceğini söyledi.

Aynı günün akşamında Ramazan İpek’i av tüfeğiyle öldürmek zorunda kalan Melek İpek’in davası yakın zaman önce görüldü. Melek İpek’in verdiği detaylarda, lise yıllarında Ramazan İpek’in kendisine tecavüz ettiği, olay günü de bağlı olduğu esnada cinsel şiddete maruz kaldığı gerçeği ortaya çıktı. 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve Melek’in 18 yıldan 24 yıla kadar hapsi istemiyle yargılandığı davayı özellikle Antalya Feminist Kolektif, STK'lar ve kadın dernekleri  yakından takip etti. Ağır tahrik unsurları bariz olmasına rağmen çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanan Melek İpek, Nisan ayının başında ikinci kez hakim karşısına çıkarıldı. Melek’in online olarak katıldığı davada çocukların ifadeleri alındı ve 112 kayıtlarına yer verildi.

Dava ileri bir tarihe ertelenmiş ve Melek’in tutukluluk halinin devamına karar verilmişken, bir akşam; hepimizde büyük bir mutluluk yaratan, umutlarımızı yeniden yeşerten o harika haber, nihayet aylar sonra Antalya’dan geldi. 26 Nisan günü, “Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan ve korkudan ileri gelmişse faile ceza verilmez” hükmünden hareketle Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Melek için tahliye kararı verdi. 107 gün sonra iki kızına kavuşan Melek, yaptığı ilk açıklamada; “Bir süre dış dünyayla bağımı koparmak ve kızlarımla beraber vakit geçirmek istiyorum. Daha sonra da Çelik soyadından kurtulup kızlık soyadım olan İpek’i alabilmek adına hukuksal yollara başvuracağım. İçeride tek tesellim, kızlarımın şiddete tanıklık etmiyor olmalarıydı.” İfadelerini kullandı. Melek’in tahliye kararı, benzer davalarda emsal yaratabilmesi bakımından da “umut verici” olarak yorumlanıyor.

Nimet Akgün

Ankara’nın Mamak ilçesinde ikamet eden 75 yaşındaki Nimet Akgün, hem kendisine hem de engelli olan kızına yıllardan bu yana fiziksel şiddet uygulayan Ali isimli erkeği öz savunma hakkını kullanarak öldürmüştü. 15 Ocak günü gözaltına alınan Nimet, Ankara Sincan Cezaevi’ne yollandı. Bunun üzerine 50 yaşında olan engelli çocuğuysa Bolu’da bir devlet kurumuna gönderildi. Komşular verdikleri ifadelerde, evden her zaman gürültü geldiği için olay günü yaşanan kavga seslerini çok önemsemediklerini belirtmişti. Ali Akgün’ün engelli kızının maaşına el koyduğu ve kendilerine para vermediği, davadaki diğer ifadeler arasında.

Hülya Halaçkay

Öz savunma hakkını kullanan kadınlardan bir tanesi de İstanbul Güngören’de ikamet eden Hülya Halaçkay. Şiddetli geçimsizlik içinde olduğu kocası Kadir Ören’i bıçaklayarak öldüren Hülya’nın ilk cümleleri, ”Onu ben öldürmek istemedim, sadece kendimi savundum. O beni öldürecekti.” şeklinde oldu. Hülya Ören’in davası Bakırköy 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Tutuklu bir şekilde yargılanan Hülya’nın avukatı Cansu Demir, yaşanan olayın meşru müdafaa kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı ve tahliye talebinde bulundu. Davanın detayları incelendiğinde, Hülya’nın Kadir isimli erkek tarafından sıkça cinsel şiddete maruz bırakıldığı ve bilgisayardaki pornografik sitelerin bu beyanları doğrular türde olduğu görüldü.

Ayrıca söz konusu olaydan kısa bir süre önce Hülya’nın boşanma davası açmak için adliyeye geldiği, ancak dava masraflarını karşılayacak parası olmadığı için geri dönmek zorunda kaldığı belirtildi. Öte yandan darp ve hakaret suçlarıyla şikayette bulunduğu da iddianameye dahil edildi. “Haksız tahrik kapsamında eşini kasten öldürme” suçuyla yargılanan Hülya’nın 18 yıldan 24 yıla kadar hapsi istenmişti. Hülya Halaçkay’ın tutuklu yargılandığı davada kendisini, Meriç Eyüpoğlu, Cansu Demir, Ayşe Aylin Barcın ve Sibel Erol savunmuştu. Öte yandan davaları TİHV Başkanı Şebnem Korur Fincancı ve HDP Milletvekili Meral Danış Bektaş da yakından takip etti. Mahkeme, karar davasında Hülya’ya 15 yıl hapis cezası verdi.

Yasemin Çakal

Yasemin Çakal, 10 Temmuz 2014 günü, kendisine karşı sistematik şiddet uygulayan ve ölüm tehditleri savuran eşi Özkan Kaymaklı’yı meşru müdafaa hakkını kullanarak öldürmüştü. Yasemin, verdiği ifadede olay günü kocasının kendisini kemerle boğmaya çalıştığını belirtti. Öncesinde de kendisini öldürmek isteyen eşinden kaçmak adına belli bir süre bir sığınakta yaşamak zorunda kaldığını söylemişti.

Yasemin Çakal, olaydan üç sene sonra, “Korku ve heyecan içinde işlenen suç için cezaya yer görülmemiştir” gerekçesiyle cezaevinden tahliye edildi. Tahliyesi sonrasında eşinin ailesinden tehditler alan Yasemin’e destek İsviçre’den geldi. İsviçre, Göç Bürosu’na sığınma talebinde bulunan Yasemin’e politik oturum hakkı tanıdı. “Adli” suç olarak görülen bir davada politik oturum hakkı tanınması ve bunun İsviçre gibi bir ülkeden gelmesi, o dönem çok ciddi bir yankı bulmuştu.

Nevin Yıldırım

Nevin Yıldırım, hiç şüphesiz ki öz savunma konusunda tam anlamıyla sembol isimlerden biri olmayı başarmış ve daha da ötesi kadınların meşru müdafaa haklarını hatırlamalarında ciddi bir rol oynamıştır.  Hatırlanacağı üzere evli ve iki çocuk annesi Nevin Yıldırım, Isparta’nın Yalvaç ilçesindeki Koruyaka köyünde ikamet ediyordu. 28 Ağustos 2012 tarihinde kendisine silah zoruyla tecavüz ettiğini söylediği akrabası Nurettin Gider’i av tüfeğiyle öldürmüştü. Olay günü Jandarma tarafından gözaltına alındıktan sonra tutuklanan Nevin, bir anda ülke gündeminin ilk sırasına oturmuştu.

Mahkeme, Nevin’in rızasıyla ilişkinin yaşandığına ve kendisinden hamile kaldığı kişiyi planlı bir şekilde öldürdüğüne kanaat getirerek müebbet kararı vermişti. Olayın üzerinden bir sene geçtikten sonra hazırlanmış olan iddianamede “tasarlayarak canavarca hislerle” ifadesi yer alıyordu; ancak avukatların itirazı sonucu bu ifade 13. celsede iddianameden çıkarılmıştı. Verilen müebbet hapis cezası, olaydan tam 3 sene sonra kesinleşti. 25 Mart 2015 günü, karar davasının görüşüldüğü Yalvaç’ta avukatlar ve kadınlar polis tarafından içeri alınmadı. Hatta o gün 25 kadar kadın merdivenlerden aşağı atıldığı için ciddi şekilde yaralanmıştı. Yargıtay sonraki süreçte köylülerin çelişkili ifadelerinden dolayı kararı bozup yerel mahkemede duruşmanın yeniden başlamasını sağlasa da tahliye talebi reddedilmişti. Müebbet cezası onanan Nevin Yıldırım, şu anda Isparta E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulmaya devam ediyor.

Çilem Doğan

Çilem Doğan, Türkiye’de meşru müdafaa hakkını kullandıktan sonra tahliye edilen nadir kadınlardan biri olması bakımından her daim özel örnekler arasında gösteriliyor. Adana’da kendisine yoğun bir şekilde şiddet uygulayan ve fuhuş yapmaya zorlayan eşi Hasan Karabulut’u 8 Temmuz 2015 tarihinde öldürmüştü. Kadın örgütlerinin ve çok sayıda feminist avukatın büyük ilgi gösterdiği davada, Çilem müebbet hapis cezası istemi ile yargılanmıştı.

Daha sonra “tahrik ve iyi hal indirimi” göz önünde bulundurularak cezası 15 seneye düşürüldü. O dönem bu karar toplumda ciddi bir infial yaratmıştı ve pek çok şehirde kadınlar Çilem’in serbest kalması adına eylemler düzenlemişti. Neticede 50 bin TL kefaret ve adli kontrol tedbiri ile beraber Çilem, tahliye edildi. O günlerden geriye, dava esnasında Çilem’in söylemiş olduğu şu önemli sözler kaldı:

“Ben bu adliye koridorlarında koruma kararı aldırabilmek için yüzüm mosmor bir şekilde defalarca dolaştım. Benim öldürmekten başka hiçbir seçeneğim kalmamıştı.”

Yarın: Kadın cinayetleri ve öz savunma davalarının hukuki süreçleri