Nesrîn Abdullah: Demokratik Konfedaralizm’in inşası için ortak cepheye ihtiyaç var

YPJ Komutanı Nesrîn Abdullah, 3’üncü Dünya Savaşı'na karşı Demokratik Konfedaralizm’in hayata geçmesi için, tüm Ortadoğu halklarının bir araya gelerek ortak bir cephe oluşturması gerektiğini kaydetti.

BÊRÎVAN ÎNATÇÎ

Hesekê – Üçüncü Dünya Savaşı Ortadoğu merkezli devam ederken, savaşın en ağır etkisini  kadınlar yaşıyor. Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) Komutanı Nesrîn Abdullah, devam eden üçüncü dünya savaşını, savaşın kadınlar ve insanlar üzerindeki etkilerini ajansımıza değerlendirdi. Kapitalist modernite güçlerinin bu savaşta bölgede kendi çıkarlarını gerçekleştirmek istediğini belirten Nesrîn Abdullah, buna karşı kadınların ve halkın ortak mücadele cephesinin inşasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

‘Öz savunma stratejisini anlamamız ve buna sahip olmamız gerekiyor’

Dünyanın yeni bir savaş süreci yaşadığını söyleyen Nesrîn Abdullah, birinci ve ikinci dünya savaşlarına dikkat çekerek, "Siyasetçiler tarafından bu sürece ilişkin farklı değerlendirmeler yapılıyor. Herkes bu süreci farklı şekilde ele alıyor ve yorumluyor. Bazıları buna üçüncü dünya savaşı diyor, bazıları ise bunun üçüncü dünya savaşının geçiş süreci olabileceğini söylüyor. Ancak kamuoyunun genel görüşlerini değerlendirdiğimizde şu sonuca varmak pek de şaşırtıcı olmayacaktır: Üçüncü Dünya Savaşı, İsrail ile Hamas arasındaki savaşla başlamadı. 90'lı yıllardan bu yana bu savaş çok planlı bir şekilde yürütülüyor. Her süreç için bir plan belirlendi ve bu savaş ona göre yürütüldü. Saddam'ın Kuveyt'ten çıkışından günümüze kadar” diye belirtti.

Üçüncü dünya savaşının sistemler ve kalıntılarının savaşı olduğunu dile getiren Nesrîn Abdullah, bunun bir halklar savaşı olmadığına dikkat çekerek, “Bana göre bu tespit yanlış bir tespit değil. Öyle bir savaş ki, herkes yok olmanın eşiğinde. Kadınlara, insanlara, düşünce özgürlüğüne, ifade özgürlüğüne saldırı yapılıyor. Bunun yanında ise devrimle birlikte güçlü bir şekilde ilerleyen demokratik modernite var. O zaman şunu söyleyebiliriz: Üçüncü Dünya Savaşı sistemlerin ve onların haleflerinin savaşıdır, halkların mücadelesi ise demokratik modernite devrimindeki mücadelesidir. İkisi de hızla hareket ediyor. Eğer bu savaşı doğru yorumlamazsak, doğru tespitlerde bulunmazsak, ona karşı doğru önlemleri almazsak, demokratik bir cephe olarak halkın mücadelesine zarar verir. Bunun nedeni soykırım politikasıdır. Bu yüzden bir öz savunma stratejisini anlamamız ve buna sahip olmamız gerekiyor. Demokratik unsurların gelişmesi ve yerleşmesi için mücadele etmemiz gerektiği kadar, inşa ettiğimiz değerleri koruyabilmek ve güvenliğini inşa edebilmek için de kendi öz savunma mekanizmamızı oluşturmalıyız” ifadelerinde bulundu.

‘Bütün güçler kendi çıkarlarının peşinde’

Birinci ve ikinci dünya savaşlarına göre savaşın merkezinin coğrafi olarak değiştiğini söyleyen Nesrîn Abdullah, şöyle konuştu:

"Birinci ve ikinci dünya savaşları Avrupa'da bazı sebep ve amaçlarla yapıldı. Bazı net sonuçlar ortaya çıktı. Bugün üçüncü dünya savaşı Ortadoğu merkezlidir. Geçmiş savaşlarda yerini alan kuvvetler bu savaşta da yerini alıyor. Ancak bu savaşın yöntemi ve taktiği farklıdır ve bu savaşın stratejisi bu güçler tarafından kendi çıkarlarına göre belirlenmektedir. Mevcut savaş sosyal, ekonomik ve askeri alanları etkiliyor. Kapitalist modernite gücünü sermayeye dayandırıyor ve bu alanları savaşın ihtiyaç ve hedeflerine göre şekillendirmek istiyor. Bu çok bilimsel bir şekilde yapılıyor. Bütün güçler kendi çıkarlarının peşinde.

Birinci ve ikinci dünya savaşlarında iki kutup vardı; birine emperyalist, diğerine sosyalist deniyordu. Sonuç sosyalist ve komünal yaşamın tesisi olmasa da en azından sosyalizm adına mücadele eden bir cephe vardı. Onlara sosyalizm ve komünizm adı verilen birçok hareket bağlandı. Halkları için savaşma fırsatını gördüler. Ancak mevcut savaş bir cephe savaşı değil. Bütün iktidar aynı cephede, yani kapitalist modernitenin cephesindedir. Bu savaşta kullanılan yöntem de buna dayanmaktadır.

Bu savaş ticaret yolları savaşıdır

Strateji ve hedef aynı, halkın demokratik cephesine karşı bu güçlerin hepsinin tek cephede yer aldığı çok açık. Bu, ticaret yolları savaşıdır. Aynı cephede büyük kafalar var. Çin'in Asya ile Rusya'yı enerji yoluyla birbirine bağlamayı amaçlayan bir yol projesi var. Bununla birlikte Amerika'nın bir de enerji projesi var ve projesini ortaklarıyla çözmek istiyor. Mevcut savaş bu iki taraf arasındaki bir çatışmadır. Çünkü her iki taraf da aynı yöne doğru yürüyor. Her biri hedefe diğerinden önce ulaşmak ister. Ayrıca bir kuralın olmadığı da açıktır. Aynı ölçülerde hareket ediyorlar. Kalıcı dostluk ve kalıcı düşmanlık yoktur. Çünkü asıl olan kârdır. Böyle bir durum mevcut."

Gazze’de durum soykırımın ötesine geçmektedir’

Bu çok yönlü savaşta küresel güçlerin küçük güçlerle veya küçük gruplarla kendi çıkarları doğrultusunda mücadele etmeye çalıştığını söyleyen Nesrîn Abdullah, "Bu noktada kararlılar; savaşın nerede başladığı önemli değil. Ukrayna ile Rusya arasındaki savaş, İsrail ile Hamas arasındaki savaş bunun birer örneğidir. Filistin halkının sorunları ortadan kalktı. Kimlik ve hak mücadelesi yürüten bir halkın verdiği savaşın adının ‘İslam Savaşı’ olarak anılması çok acıdır. İsrail ile Gazze arasındaki savaşta Filistin halkı nerede? Şu ana kadar 40 binden fazla insan hayatını kaybetti, binlercesi kayıp ve yaralandı. Hepimiz takip ediyoruz. Gazze’de durum kelime anlamıyla soykırımın ötesine geçmektedir” sözlerine yer verdi. 

‘Kadınlar olarak enerjimizi ortaya koymalıyız’

Nesrîn Abdullah, YPJ'nin 4'üncü konferansının en kritik zamanda gerçekleştirildiğine dikkat çekerek, siyasi ve askeri gündemin detaylı bir şekilde tartışılıp değerlendirildiğini ifade etti. Nesrîn Abdullah, "Çünkü sürecin tehlikelerinin farkındayız. Biz demokratik, toplumsal ve konfederal bir sistemin inşası için mücadele eden bir hareketiz. Demokratik modernitenin bir parçası olarak herkesin kendi kimliğiyle yaşayabileceği bir sistem için mücadele veriliyor. Bununla ilgili önemli tespitler elde edildi. Mevcut savaş öncelikle kadınlara yöneliktir ve başlangıçta kadınları hedef almaktadır. Ortadoğu'da kadınlar cesaretleriyle direniyor. Kadına yönelik soykırımın her dönem yaşandığını görüyoruz. Yapmamız gereken tek şey enerjimizi ortaya koymaktır. Konferansımızda da bu açıkça ifade edildi.

Konferansımızda şu çok netti, kadınlar 5 bin yıldır erkek ittifakının mağduruydu ve biz bunu kabul etmeyeceğiz. Birinci ve ikinci dünya savaşlarında kadınlar mağdur oldu. Yüzbinlerce kadın katledildi. Savaşların en ağır faturasını kadınlar ödedi. Ama bu savaşta mağdur olmayı kabul etmeyeceğiz. Stratejiyle, planla, bilgiyle mücadele edeceğiz. Özellikle kadın konfederasyonunun inşası her zamankinden daha önemli. Bu ister Ortadoğu düzeyinde olsun ister dünya düzeyinde. Kadın devrimi yaşamın zirvesi ve bir felsefedir. ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı nasıl bir yaşam süreceğimizi belirliyor” vurgusunda bulundu.

‘Hindistan’da ‘Jin Jiyan Azadî’ felsefesinin etrafında insanlar çoğaldı’

Hindistan'da "Jin, Jiyan, Azadî" yazılı pankart açılmasının kadınların kendi dünyalarını nasıl kurmak istediklerinin bir örneği olduğunu söyleyen Nesrîn Abdullah, şu ifadelerde bulundu:

"Hindistan'da bu felsefenin etrafındaki insanlar çoğaldı. Asla vazgeçmeyeceğiz dedikleri üç şey var; Birincisi, kadın olarak yaşayacağım, toplumun öncüsü olacağım, erkek egemen sisteme karşı mücadele edeceğim. İkincisi yaşamdır. Kadınlar beş bin yıldır ağır baskılar altında yaşıyor. Boyun eğdirmeyle kadınlardan her gün bir şeyler çalındı. Kadınlar kendine yabancılaştı ve kendini inkar etme noktasına geldi. Kadınlar her türlü baskının olduğu saldırılarla karşı karşıya kaldılar. Ama kadın her koşulda devrimi kendi içinde barındırıyordu. Fırsatı görünce yanardağ gibi patladı. Günümüze kadar bu şekilde devam etti. Ama bu sefer geçmiş zaman değil. Patlak veren devrim amacına ulaşana kadar ölmez ve ölmeyecektir.”

‘Öz savunma hayati bir konudur’

“Özgürlük için başlatılan devrimlerin hedefleri uzun vadeli hedeflerdir” diyen Nesrîn Abdullah, “Özellikle kadınlar için her an devrime ihtiyaç var. Erkek aklı her saldırıda bizden bir parça çaldı. Devrim mücadeleleriyle bizden çalınanları geri almalıyız. Evrensel ruh, düşünce, duygu ve hedeflerle özgürlüğümüzü kazanmalıyız. Artık kadınlar yaşam ve özgürlükten başka bir şey istemediklerini söylüyor. Bu düşünce 4’üncü konferansımızda açıkça ortaya çıktı. YPJ, kadın konfederalizminin ve savunma sisteminin inşası sürecine her zamankinden daha fazla öncülük etti. Biz kadınlar için öz savunma hayati bir konudur. Bunu sadece bir silah olarak görmüyoruz. Bizim için felsefi bir konudur. Çünkü biz sadece kimliğin korunması için mücadele etmiyoruz. Dünyayı koruyoruz, demokrasiyi ve sosyalizmi koruyoruz. Bunun için her zamankinden daha fazla görevimizin bilincindeyiz. Bu açıklamamla birlikte tüm kadınlara çağrım; kendi cephemizi kuralım. Sistemlerin ve otoritelerin savaşının kurbanı olmak zorunda değiliz. Bizim bununla hiçbir ilgimiz yok. Biz onun aracı olmayacağız. Uyanık olmalıyız ve örgütlülüğümüzü her zamankinden daha fazla inşa etmeliyiz” şeklinde konuştu.

‘İktidar sistemleri asla halka hizmet etmez’

Ortadoğu halkının uzun bir geçmişi olduğunu söyleyen Nesrîn Abdullah, “Önder Abdullah Öcalan, ‘Tarih günümüzde gizli ve biz tarihin başlangıçta gizliyiz’ diyor. Bu sözü takip etmemiz gerekiyor. İktidar sistemleri asla halka hizmet etmez. Halkın kanını emen sistemler halkı aç bırakıyor. Öncelikle kadınların bunun bilincinde olması gerekiyor. Dolayısıyla nasıl bir yaşam, nasıl bir sistem, nasıl bir özgürlük istediğimize kadınlar ve halk olarak biz karar vereceğiz. Özellikle Ortadoğu'daki kadın hareketinin zayıf olduğunu söyleyebilirim. Örgütlü değil. Kanun ve düzenlemelerle bağımsız ve özgür olduklarını sanmasınlar. Ordularda yer alan çocuklar kimin çocukları. Ordunun yürüttüğü savaşta kimin çocukları var? Bu halkın ve bu kadınların çocuklarıdır. Birlikte örgütlenmeliyiz, öz savunma sistemimizi birlikte oluşturmalıyız. Kendi rengimiz ve birlikteliğimizle bu savaşa karşı kendimizi koruyabiliriz” dedi.

‘Bu devrim demokratik modernitenin devrimidir’

Savaşın her evi etkilediğini kaydeden Nesrîn Abdullah, sözlerine şöyle devam etti:

“Suriye halkı 13 yıldır Baas rejimi altında eziliyor. Rejim halkın düşmanlarıyla ittifak yapıyor. Kendilerine devrimci diyen ve özgür ordular kuranlar, Suriye halkının gönlünde ihanetin hançerleri oldular. Baas rejiminin teröristlerle nasıl işbirliği yaptığını Dêrazor örneğinde gördük. Orada yaşanan saldırı Suriye'nin ulusal onuruna saldırıdır. Bu ismi vermemiz gerekiyor. Ortadoğu ve Suriye halkları da onurlarının intikamını almayı bilmelidir. Kendimizi örgütlemek ve birlikteliğimizi oluşturmak en büyük intikam olacaktır. 7'sinden 70'ine kadar insanların katledildiği bir dönemdeyiz. Bunun için 7’den 70’e örgütlü olmalıyız. Bu bizim için bir seferberliktir ve buna kadınların öncülük etmesi gerekir.”

“YPJ'nin Kuzey ve Doğu Suriye’de ortaya çıkışı patlak veren devrimlerden biridir” diyen Nesrîn Abdullah, “Buradaki her kadın bir devrim olmalı ve patlamalı. Güçlü bir hareketin içinde olmalıyız. Üzerimizdeki saldırılar yoğunlaşacak ve bizler dünyayı yerinden oynatmalıyız. Haklarımızı savunmak zorundayız. Bu devrim demokratik modernitenin devrimidir. Kadınlar ve erkekler tüm toplum onuruyla yaşamalı. Bu kutsal bir mücadeledir. Bu birliği, bu cepheyi kurarsak tüm iktidar sistemlerini karşımızda yere indirecek güce sahibiz. Konferansımızda bu bir karar olarak ortaya çıktı ve YPJ yeni bir oluşum aşamasına girdi” dedi.

‘Aynı hedefe bağlı bir örgütlenme cephesi kuralım’

Özgürlük Hareketi’nin Ortadoğu’daki Demokratik Konfederalizm'e öncülük ettiğine dikkat çeken Nesrîn Abdullah, “Bir araya gelmeliyiz ve tartışmalar yürütmeliyiz. Demokratik Konfederalizm’in hayata geçmesi için tüm Ortadoğu halkları bir araya gelmeli. İster konferans olsun, ister kongre olsun, bu tartışma biçiminin oluşturulması ve ortak stratejinin birlikte belirlenmesi gerekiyor. Kadınlar olarak kaderimizi ve Ortadoğu halklarının kaderini biz belirlemeliyiz. Önemli bir tecrübemiz var. Çok derin bir tarihten geliyoruz. Hakkımız var ve özgürlüğümüzü garanti altına almak istiyoruz. Bu bağlamda bir araya gelerek aynı hedefe dayalı bir örgütlenme cephesi kuralım. Buna şimdi her zamankinden daha çok ihtiyacımız var, birçok fırsatımız var. Bunların ışığında büyük adımlar atabiliriz" sözlerinin altını çizdi.

‘Hem savaşta hem hayatta başarılı olacağız’

Suriye halkına ve kadınlarına seslenen Nesrîn Abdullah, sözlerini şöyle tamamladı: "Kimliklerimizi anlamsızlaştırmadan her birimiz kendi kimliğimizi ifade ediyoruz, Suriye bir mozaik gibidir. Bu farklılıkla Suriye'de ülke barışını korumak için halkların, kültürlerin ve dinlerin kalkanı olalım. İnsanlara örnek olabilecek bir sistemimiz olmalı. Erdoğan liderliğindeki Türk devleti, yeni Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden canlandırmak isteyen Osmanlı Devleti'ni temsil etmektedir. Yeni padişahlara yer verilmesine fırsat vermiyoruz. Erdoğan'ın hedefi yeniden Sultan olmaktır. Ne imparatorlukları ne de imparatorları kabul ediyoruz. Hem savaşta hem hayatta başarılı olacağız ve istediğimiz hayatı özgür irademizle seçeceğiz. Gelin hep birlikte birbirimizi ve ülkemizi koruyalım."