Gülistan Kılıç Koçyiğit: Gazetecilerin katledilmesi savaş suçudur
DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te yaptığı basın toplantısında Güney Kürdistan’daki saldırıda iki gazetecinin katledilmesinin savaş suçu olduğunu belirtti ve saldırının sorumlusunun Türkiye olduğunu söyledi.
Haber Merkezi- Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis'te basın toplantısı düzenleyerek gündemi değerlendirdi.
Konuşmasına iki kadın gazetecinin katledilmesini hatırlatarak başlayan Gülistan Kılıç Koçyiğit, katliamın sorumlusunun Türkiye’de olduğunu vurguladı. Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Neden böyle bir giriş yaptım? Çünkü ne yazık ki dünyanın dört bir yanında savaş ve çatışmalar devam ediyor. Bu savaş ve çatışmalar içerisinde gazeteciler işlerini yapmaya, dünyaya haber ulaştırmaya çalışıyorlar. İşlerini yaparken de çoğu zaman savaşın ve saldırıların hedefi oluyor, yaşamlarını kaybediyorlar. Birkaç gün önce Süleymaniye’de Türkiye’nin İHA ve SİHA saldırısı sonucu Hêro Bahaddin ve Gülistan Tara hayatını kaybetti. Buradan onları anıyorum. Bir araç vuruldu, o araçta iki gazeteci yaşamını yitirdi, dört kişi de yaralandı. Soruyoruz, bu İHA ve SİHA saldırılarının gerekçeleri nedir? Hiçbir yargılama yapılmadan, binlerce kilometre uzaktan sivil yerleşim yerlerinin ve sivil araçların hedef alınmasının amacı nedir? Türkiye bu saldırılarla ne yapmayı amaçlıyor? Bu kaçıncı saldırı, kaçıncı sivilin ve gazetecinin katledilmesi? Bu konuda hiçbir açıklama yapılmıyor. Bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Bu, bir yargısız infazdır. Eğer siz SİHA’larla bir başka ülkenin hava sahasında sivil araçları ve sivil yerleşim yerlerini hedef alıyorsanız ve o hedef sonucunda özgür basın emekçilerini, gazetecileri, orada yaşayan halkı katlediyorsanız, bunun adı yargısız infazdır. Savaşta bile gazetecilere dokunulmaz. Savaşta bile gazetecilerin yaşam hakkı, haber yapma ve mesleklerini yerine getirme hakkı korunur. Ancak ne yazık ki Türkiye, Süleymaniye’de defalarca sivil yerleşim yerlerini hedef alarak, sivil araçları vurarak, oradaki insanları ve özgür basın çalışanlarını katlederek savaş suçu işlemiştir. Bunu açık ve net olarak ifade edelim” diye ifade etti.
‘Türkiye’nin iki gazeteciyi katletmesini nasıl ifade edeceğiz?’
Gazetecilere yönelik bu katliam saldırılarının İsrail’in uygulamalarından farksız olmadığına vurgu yapan Gülistan Kılıç Koçyiğit, İsrail-Filistin çatışmasında İsrail’in TRT muhabirlerine yönelik saldırısının Meclis’te günlerce konuşulduğunu ancak Türkiye’nin de aynı saldırıları gerçekleştirdiğini söyledi. Gülistan Kılıç Koçyiğit, “İsrail’in eylemlerini kınayan anlayışın gidip aynı şeyi Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde yapmasını ve iki gazeteciyi katletmesini nasıl ifade edeceğiz? Bu ikiyüzlü bir politika değil midir? Başkası yaptığı zaman suç, İsrail yaptığı zaman suç, AKP ve MHP yaptığı zaman doğru mu oluyor? Biz buradan soruyoruz, bu iki gazetecinin katledilmesinin sorumluluğu kimdedir? AKP ve MHP iktidarındadır. Kürt sorununu demokratik yöntemlerle çözmeyen, her yeri savaş alanına çeviren, Güney Kürdistan’ın neredeyse her metrekaresine askeri üs kuran, askeri anlaşmalarla yeni bir savaşın kapısını aralamaya çalışan iktidar, bizzat bu ölümlerin sorumlusudur ve bunun hesabını vermelidir. Şu ana kadar hiçbir açıklama yapmamış olmalarını asla kabul etmiyoruz” dedi.
‘Özgür basın emekçilerinin kalemi yerde kalmayacak’
Hükümeti açıklama yapmaya çağıran Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Sadece Türkiye’nin yaptıkları değil, sadece İsrail’in yaptıkları değil, aynı zamanda Ukrayna-Rusya savaşında da gazeteciler hedef alınıyor. Orada da gazetecilerin kaldığı otele yapılan saldırı sonucunda bir gazeteci hayatını kaybetti. Birçok gazeteci de ağır yaralandı. Tüm bu gazetecileri hedef alan saldırıları DEM Parti olarak kınıyoruz, asla kabul etmiyoruz. Buradan bir kez daha Hero Bahaddin ve Gülistan Tara’nın yakınlarına ve özgür basın çalışanlarına başsağlığı iletiyoruz. Biliyoruz ki halkın ve hakikatin sesini yansıtan özgür basın emekçilerinin kalemi yerde kalmayacak, onların ardılları onların sözlerini ve çalışmalarını sürdürecek” diye konuştu.
‘Failler suçların cezasız kalmayacağını bilselerdi, bu suçları işlemezlerdi’
“Büyük bir şiddet pandemisi ile karşı karşıyayız” diyen Gülistan Kılıç Koçyiğit, şunları söyledi:
“Bu bir şiddet dalgası. Sadece bireysel ve münferit değil, bir iktidar politikası olarak toplumsal yaşamın her anını ve her yerini kuşatan bir şiddet pandemisi. Son olarak Manisa’nın Akhisar ilçesinde kadına yönelik şiddeti hep beraber izledik. Neydi şiddeti uygulayanı bu kadar cesaretlendiren? Tabii ki iktidarın kadına yönelik şiddetteki cezasızlık politikasıydı. Hamile bir kadın, boşanmak istediği eşi tarafından saatlerce orada dövüldü, herkes izledi. ‘Hamileyim’ diye çığlık atmasına rağmen ne yazık ki kimse kadının yardımına koşmadı. Tek bir kolluk görevlisi orada yoktu; ne yazık ki kadın çok ağır bir şekilde yaralandı.
Bütün bunları üst üste koyduğumuzda özellikle bu olayın aslında neyin kanıtı olduğunu görüyoruz. İktidarın kadınları korumak için hiçbir önlem almadığını, aksine her gün ve her an kadınların yaşam hakkı başta olmak üzere birçok ihlalle karşı karşıya olduğunu açık ve net bir şekilde gösterdi. Neden bunları yaşıyoruz? Çünkü İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan, 6284’ü etkin uygulamayan ve boşanmayı zorlaştıran, nafaka hakkımızı tartışmaya açan bir düşman hukukuyla, bir düşman aklıyla karşı karşıyayız. Kadın düşmanı bir iktidar her gün ama her gün kadınların yaşamına kast ediyor. Bir cins kırımına varan bu şiddeti körüklüyor ve bunu besliyor. Bu failler eğer işledikleri suçların cezasız kalmayacağını bilselerdi, bu suçları işlemezlerdi.”
‘Şiddet meşrulaştırılmak isteniyor’
Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Anayasayı tanımayan, kürsü dokunulmazlığını hiçe sayan ve kürsüye yönelik şiddeti meşrulaştıran bir aklın kadına yönelik şiddete dair de söz söylemesini beklemiyoruz. İşte şiddet şiddeti besliyor. Meclis'ten sokaklara taşan kadına yönelik şiddetten, çocuğa yönelik şiddete; oradan hayvanlara, göçmenlere yönelik şiddete; yoksullara yönelik şiddete oradan ötekilere varan bir şiddet sarmalıyla, şiddet dalgasıyla karşı karşıyayız” şeklinde konuştu. Yaşanan bir linç kültürü olduğunu dile getiren Gülistan Kılıç Koçyiğit, “AKP’li Milletvekili Alpay Özalan’ın, İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’a Meclis kürsüsünden saldırması neyin göstergesiydi? Bu iktidarın muhalif olan, kendisini rahatsız eden hiçbir düşünceye tahammülünün olmadığının açık ve net göstergesiydi. O gün orada kürsüye saldıran, şiddet uygulayan milletvekiline en üst düzeyde, Cumhurbaşkanı düzeyinde sahip çıkılıyorsa, bu aslında şiddetin meşrulaştırılmak istendiğinin ve bundan sonra da saldırıların arkasında durulacağının resmini gösteriyor” dedi.
Kürdü inkârda 90'lı yılları aratıyorlar
Konuşmasında Kürt halkına yönelik baskılara da değinen Gülistan Kılıç Koçyiğit, şöyle devam etti:
“Bu ülkede Kürt olmak, Kürtçe şarkı dinlemek, Kürtçe şarkı söylemek suç hâline getirilmeye çalışılıyor. Kürdü inkâr etmede 90’lı yılları aratan bir politikayla karşı karşıyayız. Ama sorarsanız Türkiye yüzyılındayız, ama sorarsanız uçuyoruz bütün göstergelerde. Yüzyıldır öğrendikleri tek bir şey var o da tahrik etme; yüz yıldır öğrenmedikleri tek şey de bizim bu tarz saldırılarla pes etmeyeceğimiz ve mücadeleden vazgeçmeyeceğimiz hakikatidir. 21 Ağustos’ta Balıkesir’de çalışan 3 Kürt işçi Mehmet Argın, Cemal Güzel ve Özgür İpek çalıştıkları şantiyenin yanındaki Atatürk Parkı’nda Kürtçe şarkı dinlerken önce sözlü tahrik, ardından ise hem kolluk görevlilerinin hem de orada bulunan lunaparkın sahibi tarafından işkenceye maruz kaldılar. Saldırı sırasında lunaparkın sahibinin, ‘bunlar Kürttür, teröristtir’ demesiyle bekçi ve yunus ekipleri neredeyse 20 kişi, işçileri ters kelepçeleyerek coplarla saldırmışlar ve ‘bunlar Kürttür, vurun, öldürün’ şeklinde bağırmışlardır. Öyle ki bekçi saldırırken kendi parmağını kırmıştır, ama yine suçlu kim, suçlu yine Kürtler olmuş. Ağır şekilde darp edilen Cemal Güzel, Cumhurbaşkanına hakaret ve polise mukavemetten tutuklanmış. ‘Vurun Kürde, öldürün’ diyene ne olmuş? İşkence edenlere ne olmuş? İşkence uygulayan kolluğa ne olmuş? Tabii ki onlara hiçbir şey olmamış, onlar serbest bir şekilde yaşamlarına devam ediyorlar.
‘Gölge yurttaş olmayı asla kabul etmiyoruz’
Kürt hem saldırıya uğradı hem yaralandı, hem hakarete uğradı, hem linç edildi ama günün sonunda da cezaevine konulan yine Kürt oldu. Bu ülkede şarkı dinlemek suç mu diye sormak istiyoruz. Bu ülkenin parkları ve bahçeleri Kürtçe şarkı dinleyen Kürtlere yasaklı mı? Bunun açıklamasını istiyoruz hükümetten. Kürtler sadece Diyarbakır’da, Hakkâri’de, Bitlis'te, Muş’ta mı Kürtçe konuşabilir, örneğin Yozgat’ta Tekirdağ’da Kürtçe konuşmamalılar mı? Kürtçe konuşmaktan imtina mı etmeliler? Gölge yurttaş mı olmalılar, kendilerini, dillerini, kültürlerini gizlemeliler mi? Bu soruyu buradan hükümete soruyoruz. Bir tane hükümet yetkilisi, İçişleri Bakanı geçmiş olsun dileğinde bulundu mu, bir açıklama yaptılar mı, bir özür yayınladılar mı, şiddet uygulayan polis için soruşturma başlattılar mı, şiddet uygulayanları gözaltına aldılar mı? Bütün bunlara hayır cevabı veriyoruz, ne yazık ki. O zaman fail kim? Burada failin sadece o işkence uygulayan lunapark sahibi ve polisler olmadığını, failin bizzat AKP ve MHP iktidarı olduğunu belirtmemiz gerekiyor.”
AKP iktidarının politikalarıyla toplumu ikiye böldüğünü ifade eden Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Gerçek anlamda bölücülük yapıyor. Edirne’den Hakkâri’ye biz milyonlarız, bu ülkenin gerçek sahipleriyiz, bu ülkenin misafirleri değiliz, bu ülkenin her karış toprağında anadilimizi elbette konuşacağız. Asla ama asla bize dayattığınız gölge yurttaş olmayı kabul etmiyoruz” şeklinde konuştu.
‘Kenan Evren’e rahmet okutacak bir politika ile karşı karşıyayız’
Gülistan Kılıç Koçyiğit, konuşmasının devamında şöyle konuştu:
“Bütün bunlar yaşanırken Tayyip Erdoğan ne diyordu? Dün Bitlis'te? Kürt halkının gözlerinin içine baka baka, üstelik Bitlis’te. ‘İnsanımızın kimliğinden, dilinden dolayı ötekileştirildiği günler geride kaldı, baskıların ve yasakların olduğu günler geri gelmemek üzere tamamen geride kaldı’ diyor. Kürtçe halay çekenlerin tutuklandığı, Kürtçe şarkı söyleyenlerin darp edilip linç edildiği bir ortamda Tayyip Erdoğan’a soruyoruz: Nasıl oluyor da yasaklar ve baskılar ortadan kalkmış, nasıl oluyor da insanlar kökenlerinden ve dillerinden dolayı ayrımcılığa uğramıyor? Dönüp sadece küçük ortağının son bir haftada yaptığı açıklamalara baksa hakikati ve gerçeği görecek. Ama onun görevi gerçeği görmek değil. Onun görevi gerçeği karartmak, algı oluşturmak ve manipülasyon yaratmaktır. Kenan Evren hayatta olsaydı, sanırım AKP ve MHP’nin Kürt ve Kürtçe düşmanı politikalarını ayakta alkışlardı. O anlamıyla 12 Eylül zihniyetine ve Kenan Evren’e rahmet okutacak bir politika ile karşı karşıyayız.”
Gülistan Kılıç Koçyiğit, halkın yaşadığı ekonomik kriz ile birlikte tarım alanında yaşanan sıkıntılara da dikkat çekerek hükümeti bir an önce çiftçilerin topraklarına el koymaktan vazgeçip çiftçinin derdine derman olacak bir politikayı hayata geçirmeye çağırdı. Ayrıca Gülistan Kılıç Koçyiğit, yeni bir salgın dalgasına da işaret ederek Sağlık Bakanlığı’nı acil önlem almaya çağırdı.
‘Tekirdağ Hapishanesi’nde inceleme yapılsın’
Gülistan Kılıç Koçyiğit’in gündeminde Tekirdağ Hapishanesi’nde yaşananlar da vardı. Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Günlerdir Tekirdağ Hapishanesi’nden korkunç haberler alıyoruz. Tekirdağ 2 No'lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde bulunan Abdulkadir Bozkurt, 15 Ağustos'ta ailesi ile görüştüğü zaman hapishane müdürü, başgardiyan ve hapishane psikoloğu tarafından ölümle tehdit edildiğini ve her an öldürülebileceğini söylüyor. 22 Ağustos'ta ailesi ile telefon görüşmesi yaparken aslında bu görüşme kesiliyor, aile avukat gönderiyor ve Bozkurt’un 10 gardiyan tarafından kameraların bulunduğu yerde saldırıya uğradığı, darp edildiği anlaşılıyor. Bozkurt neden darp ediliyor? Aynı cezaevindeki yönetim ve gardiyanların karıştığı bir olaya tanık olması nedeniyle. Yani Bozkurt'a işkence yapıyorlar, tanıklığından vazgeçmesi için. Tanıklıktan vazgeçmediği için yaşamı risk altında. Yine aynı cezaevinde Bakır Öztürk, yaptığı telefon görüşmesinde aynı cezaevinde Ahmet Sürme, Neşat Güven, Ali Gül, Erdal Özdoğan, Tahir Aktan, Mehmet Ali Belek ve Halil Göktürk’ün tecrit altında olduğunu ve burada yaşam hakkımız dâhil birçok hakkımızın gasp edildiğini söyledi. Biz buradan Adalet Bakanlığına çağrı yapıyoruz. Cezaevlerini işkence evlerine, cezaevlerini eza evlerine çevirdiniz. Tekirdağ ve diğer tüm cezaevlerinde bulunan mahpusların yaşam hakkı ve diğer bütün sağlık hakları sizin sorumluluğunuzdadır. Bu konuda yaşanacak her türlü sorunun sorumlusu Adalet Bakanlığı’dır. Adalet Bakanlığı bu konuda adım atmaya ve Tekirdağ Cezaevi’ne bir heyet göndererek inceleme yapmaya davet ediyoruz” diye konuştu.