Foza Yusuf: Ankara, Bağdat'ta değil Suriye sorunu Şam’da çözülür
Ortadoğu’daki gelişmeleri değerlendiren Foza Yusuf, Türkiye ve Şam görüşmesinin sorunu çözmeyeceğini, “Sorun Ankara, Bağdat, Tahran’da çözülmez. Suriye sorunu Şam’da çözülür. Şam hükümeti ve bütün güçler bunun farkında olmalı” sözleri ile dile getirdi.
DİREN ENGÎZEK- JÎNDA AMARA
Haber Merkezi- İsrail’in Gazze’ye dönük 7 Ekim 2023’ten bu yana devam eden saldırıları, İsmail Haniye suikastı, İran- İsrail gerginliği ve Türk devletinin Kürt soykırımı üzerinden bölge de ittifak arayışları, son zamanların önemli gündemlerinden. 3’üncü Dünya Savaşı’nın merkezi olan Ortadoğu’da çatışma, kaos ve kriz günden güne yayılarak artarken, son yılların en büyük insani krizi yaşanıyor.
Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanlık Konseyi Üyesi Foza Yusuf, Ortadoğu ve Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşanan gelişmeleri ajansımıza değerlendirdi.
*Ortadoğu merkezli gelişen 3’üncü Dünya Savaşı, son zamanlarda yaşanan gelişmelerle daha da geniş bir alana yayıldı. Bu savaşa birçok dinamik dahil oldu. Bu dinamiklerin bölgesel ve uluslararası düzeydeki etkileri nelerdir?
Bugün yürütülen 3’üncü Dünya Savaşı, 1’inci ve 2’nci dünya savaşlarından karakter olarak farklı. Günümüzde yürütülen savaş ideolojik olarak değil de daha çok ticari ve ekonomik yolları ele geçirmek için yapılıyor. Bu yollar ve enerji kaynakları üzerinde hakimiyet geliştirmek istiyorlar. Bu güçler siyasi olarak, karşıt güçler olarak tanımlanıyor ama esas olarak bu güçler kapitalist modernite sistemine hizmet ediyorlar. Her biri kendi tarafından bu sistemi korumak için çalışıyor.
İki bloklu dünyadan çok bloklu bir dünya haline gelindi
İki bloklu dünyadan şimdi çok bloklu bir dünya haline gelindi. Aslında her blok ya da devletin de kendi arasında çelişkili ya da çıkarları var. Bu da savaşta önemli bir faktör oluyor. Şu da bir gerçeklik, devletler kendisi savaşa girmiyor. Bazen kimi örgütler ile bu savaşı yürütüyor bazen de ordularla ya da farklı yollar ile bu yolu yürütüyor. Yani birinci ve ikinci dünya savaşında birebir devletlerin orduları savaştaydı, şimdi bazı devletler farklı ülkeler aracılığıyla amacını yerine getirmek istiyor ya da kimi örgütler üzerinden bunu yapmak istiyor.
Kapitalist modernite en vahşi haline gelmiştir
Birinci ve ikinci dünya savaşı belli bir süreçte başladı ve bitti. Üçüncü dünya savaşının karakteri ise uzun süreli olması. Bu da gösteriyor ki kapitalist sistem bugün büyük bir kriz içerisinde, kendisini bundan kurtarmak için savaş ile çıkarlarını korumak istiyor. Bu da kuşkusuz büyük tahribatlar yaratıyor. İnsani, ekonomik, siyasi krizler yaratıyor. Dünya da açlık, katliamların önünü açıyor. Kriz ne kadar derin ne kadar yayılmışsa sonuçları o kadar ağırdır. İnsanlık için o kadar tehlikeli. Kapitalist modernite en vahşi haline gelmiştir. Kapitalizm doğaya, insana, ahlaka, kültüre karşı düşmanlık yapıyor. İnsanlığa dair ne varsa onunla savaşıyor.
Diğer bir yandan da bu savaşlar sadece silahlar ile yapılmıyor. Biyolojik, ekonomik savaşlar yürütülüyor. Kültür ve dil soykırımı yaşatılıyor, bilim çok kötü kullanılıyor, yapay zekayı geliştiriyorlar, hastalıkları yaymaya çalışıyorlar, büyük, ekolojik felaketler yaşatılıyor. Bu da 3’üncü Dünya Savaşı’nın bir parçası. Psikolojik savaş da yürütülüyor. Bugün kapitalist modernite her şekilde savaşlar geliştiriyor, bu saldırılarda her gün büyüyor ve genişliyor. Çıkarlarını korumak istiyor. Krizin derinleşmesi ve yayılması ile kendi durumunu devam ettirmek istiyor. Faturası halklar için çok ağır.
Bu savaşın merkezi bölgemizdir
Bu savaşın merkezi bölgemizdir. Siyasi olarak çok önemli bir yerdedir. Ticaret yolları ve deniz yolları açısından bu bölge çok önemlidir. Bütün ülkeler açısından bir pazardır da ürünlerini satmak ve kaynak oluşturmak için. Enerji kaynakları var. Bu nedenle de bölgeye müdahale çok açık bir şekilde yapılıyor. Aslında Ortadoğu bu savaşın merkezidir. Bu da direkt olarak bölgeyi ve halklarını etkiliyor. Savaşın yeri coğrafyası bizim bölgemizdir. Bu nedenle etkileri bölgedeki bütün bileşenleri ve halkları etkiliyor.
Bütün sistemler kendisini ulus devlete dayandırıyor. Halkların dinamiklerini zayıflatıyor. İç sorunlar var, dışarıdan saldırılar da gelişince sonuçları çok ağır oluyor. Bugün Ortadoğu’daki ulus devletler bölgede krizin derinleşmesine neden oluyor.
Avrupa’da gelişen sağ eğilim
Avrupa’da ise yaşanan sistemsel krizin sonuçları milliyetçilik, şovenizm, sağcı uygulamalar olarak ortaya çıkıyor. Son dönemlerde sağ partiler seçimlerden çıktı. Ne kadar savaş gelişse de bu durum sadece Ortadoğu’yla sınırlı kalmaz, birçok ülkeyi etkiler. Dünyada fakirlik birinci sorun haline gelmiş, yine mültecilik en önemli sorun haline gelmiş. Biraz da olsa demokratik olan güçler ya da solcuların kimileri yönlerini milliyetçiliğe dönüyor. Şöyle değerlendiriyorlar bu savaşlar ile birlikte göç sorunu artıyor, ekonomik sorunlar açığa çıkıyor, demografik değişim oluyor. Görülüyor ki Ortadoğu’da ulus devlet krizinin yarattığı şovenizm ve savaş, Avrupa’da ise sağ eğilimin artmasıyla bu savaşın daha ağır sonuçları olacaktır.
*Hamas lideri İsmail Haniye, İran'ın başkenti Tahran'da düzenlenen saldırıda öldürüldü. Yine İsrail, Lübnan’a saldırılarını artırdı. Lübnan Hizbullah liderlerine dönükte suikast gerçekleşti. Bu suikastlar ve sonrasında devam eden saldırılar bölgeyi nasıl etkiler?
İsrail ve Gazze’de olan savaş bir sonuçtur aslında bunun bir sebebi var. Sebebi ise bu sorun demokratik ve diyalog yoluyla çözülebilecekken onun yerine birbirini inkar etme ve savaş ile çözmeye çalışılıyor. Sonucu da bu şekilde çok açık ki ne Araplar İsrail’i inkar edebilir ne de Yahudiler Arapları inkar edebilir. Her ikisi de bu bölgenin varlığıdır. Bunun yerine federasyon, merkezi olmayan devlet yöntemi olsaydı bu savaşlara yol açılmazdı.
Her iki taraf tek dil, tek bayrak ve tek devlette ısrar ediyor
Milliyetçilik ve dincilik ideolojisi birbiriyle bir savaş halinde aslında, ama birbirine benzeşiyor da aynı zamanda. Bugün Hamas’ın temsil ettiği, aynı zamanda İsrail’in de kullandığı yöntem çözüm getirmiyor. Çünkü her ikisi de birbirini inkar etme üzerinden varlığını geliştirmek istiyor. Sonuç olarak bu bölgenin bir davası, bu bölgedeki krizin de merkezi haline geliyor. Gerçekten de bugün ulus devlet modeli Ortadoğu halklarının başına bela olmuştur. Bunun en önemli örneği de Filistin ve İsrail’in durumudur. Ulus devlet yönteminden çıkılırsa yeni bir yöntem ile yaklaşılırsa birçok durum değişir. Her iki tarafta şunda ısrar ediyor; tek devlet, tek dil, tek bayrak. Bundan kaynaklı da birbirini inkar etmenin sonucu ölüm oluyor. Bu sadece İsrail ve Filistin için geçerli değil bütün bölgenin sorunları için geçerlidir. Irak’ta yaşanan kriz, Türkiye’de yaşanan kriz yine İran’ın içinde olduğu durum içinde geçerlidir.
*Kriz ortamının oluşmasında Türkiye’nin rolü nedir?
Türkiye’nin içinde olduğu rol nedir? Türkiye en fazla milliyetçiliği ve devletçiliği koruyor. Türkiye her şeyi savaşla halletmek istiyor. Ortadoğu’da kriz ve savaş devam etsin istiyor ve bundan faydalanmak istiyor. Bir yandan nüfusunu güçlendirmek istiyor, hatta imkan bulursa bölgeyi işgal etmek istiyor. Mesela Libya’ya müdahale etti kendisi de itiraf ediyor. Erdoğan diyor, ‘İsrail gibi bazı yerleri alırız, nasıl Karabağa gittik, Libya’ya gittik.’ Daha önce Türkiye diyordu biz Emevi camisinde namaz kılacağız. Bu Türkiye’nin stratejisini gösteriyor, Ortadoğu’ da İsrail ve Filistin savaşında çözüm geliştirmek için çalışmadı. Türkiye’nin tarzı çözüm geliştirmek değil.
‘Türkiye’nin izlediği politika münafıklıktır’
Türkiye bir tarafta Hamas’ı ve Arap kamuoyunu kendi çıkarı için kullanmak istiyor. Bir proje vardı Arap ve İsrail ilişkilerini normale döndürecek aynı zamanda Hindistan’dan bir yol gelecekti. Kızıl deniz ve Akdeniz’den geçip Avrupa’ya geçecekti. Türkiye bunu gördü ki bu onun için tehlikelidir. Savaşı kızıştırmak istiyor. İsrail’e diyor sen Arapları vurursan zayıf olursun, Araplara da diyor birlikte İsrail’i vuralım İsrail zayıflasın. Esas o bu durumdan faydalanmak istiyor. Türkiye’nin izlediği politika münafıklıktır.
Araplara, Hamas’a ve Filistin’e destek veriyormuş gibi görünse de Türkiye İsrail ile sonuna kadar ticari ilişkileri devam ettiriyor. Türkiye’nin hedefi budur. Kendisini bu savaş ile güçlü kılmak istiyor.
Ortadoğu’daki İran, Türkiye ve Arap devletleri bölge halklarını koruyacak bir politika geliştirmiyorlar. Demokratik bir stratejiye ya da diyalog ile çözülecek stratejiye dayanmıyorlar. Bu nedenle her gün hem ülkelerini tehlikeye atıyorlar hem de ülkelerini krizlere açıyorlar. İran, içerisinde demokratik değişimler yaparsa çok güçlü bir devlet ancak “Jin jiyan azadi” devrimini boğdu. Türk devleti Kürt sorununu içerde demokratik bir şekilde çözebilseydi yine içerde demokrasiyi güçlü bir şekilde geliştirebilseydi şimdi Ortadoğu’da çok güçlü bir devlet olurdu. Türk devleti, Kürt halkı üzerinde soykırım politikası yürütüyor, anti demokratik faşist bir siyaset yürütüyor. Bunun içinde gelişen olaylar karşısında büyük bir korku içerisinde.
İran her gün farklı bir kriz ile yüz yüze kalıyor
Arap devletleri de bu şekilde ulus devlet siyaseti yapıyorlar ve her işlerini yürüteceklerini düşünüyorlar. Aynı şekilde ulus devlette onları tutmuş her gün istediği gibi yönlendiriyor. Kriz içerisinde boğuyor. Bu devletler farklı yöntemleri kullanarak, bu krizden çıkmak istiyorlar. İran’da yaşanan son gelişmeler de bununla ilgili, temel değişimler, demokratik değişimler yapılmadığı için İran’da bugün bu tarz olaylar yaşanıyor. Her gün farklı bir kriz ile yüz yüze kalıyor.
Türkiye ve İran silah dağıtacağına, ya da vahşi örgütler yaratacağına yani savaş siyasetini yaratmak yerine, farklı yol ve yöntemler ile başta Kürt halkı olmak üzere halklar üzerinde soykırım yapacağına, özgürlükler ve demokratik bir siyaset yürütse durum değişir. Kanserlik bir durum yaşıyorlar ama bir aspirin ile çözmeye çalışıyorlar. Ulus devlet kanser olmuş ağır bir hastalık onun yerine kesmeliler. Krizden çıkmaya çalışıyorlar ama daha fazla içine çekiliyorlar.
İran Haniye suikastında özellikle seçilmiştir
İran tabi bu suikast için seçilmiştir. Biz herkesi her yerde hedef alırız diyorlar. Herkese şunu demeye çalışıyorlar İran’ın otoritesi çok zayıf misafirini bile koruyamıyor. İran direkt olarak savaşa girsin diye büyük bir baskı uyguluyorlar. İran başka ülkelerde savaş yürütüyor ama İsrail onun ülkesinde savaş olsun diye uğraşıyor. İran şimdiye kadar kendisini korumaya çalıştı. Birçok olay oldu sadece İsmail Haniye değil öncesinde de birçok olay oldu ki İsrail İran’ı direkt savaşa sokmak için yaptı.
İran’da direniyor. Benim görüşüme göre İran kendisini koruyor direkt girmek istemiyor bu savaşa, kendi faydasına olmayacak.
Ulus devletin panzehiri demokratik ulustur
Zamanla daha fazla netleşir ama İsrail çok kararlı görünüyor. İran asıl hedeftir ve onu var olan pozisyonundan çıkartmak için eylemlerinin dozajını değiştiriyor. Başlangıçtaki Hamas saldırısında Netenyahu sözlerini bana göre çok seçerek söylenmişti. Dedi ki ‘Ortadoğu coğrafyasını değiştireceğiz.’ Bu kilit bir cümleydi ve sadece şantaj değildi. İsrail’in stratejisini belli ediyordu.
İsrail bölgede amacını yerine getirmek için her şeyi göze almıştı. Bütün riskler ve engelleri göze aldı ve bu şekilde hareket ediyordu. Şu ana kadar bu savaş bu strateji ile yürüyor. Bu savaşın Suriye ve Lübnan’a da etkileri olacaktır. Kriz daha fazla derinleşecektir, her anlamda sonuçları daha da ağır olacak. Faturası çok ağır olacak her gün görüyoruz. Bir kere daha bölgedeki krizlerde de ortaya çıktığı gibi Reber Apo’nun ortaya koyduğu paradigma ve perspektif yani Demokratik Ulus, çözüm yoludur. Eğer demokratik modernite yöntemi ile sorunlara yaklaşımı başta İsrail ve Araplar esas alsaydı; kan dökülmeden bölgedeki krizlerde bu yöntem kullanılabilinirdi. Ulus devletin panzehiri demokratik ulustur. Demokratik ulus ile bölgedeki tüm sorunlar çözülebilir.
Bir kere daha açığa çıktı ki en doğru çözüm yolunu koyan yine bölgeyi okuyan Reber APO’dur. Çözüm olarak ortaya koyduğu demokratik ulus perspektifi bütün sorunların çözümüdür. Tecrit siyaseti İmralı’da yaşanan tecrit 3’üncü Dünya Savaşı’nın bir parçasıdır. Bu çözüm gündem olmasın ve etkili olmasın diye Reber Apo’yu sürecin dışında bırakıyorlar. Kürtler üzerinde yürütülen savaş, Reber Apo şahsında yürütülüyor bu da bölgede yürütülen savaşın bir parçası ve kör bir düğümüdür. Onun da en büyük sebebi milliyetçilik, kendisini bölge üzerinde yaşatan dinciliktir. Her şekilde bölgemiz kapitalist modernitenin kâbusu ulus devlet kabusunun gölgesinde kaldı. Her gün yeni bir olaya kalkıyoruz, bununla sarsılıyoruz.
*Türk devletinin Rojava’ya dönük saldırıları ve tehditleri devam ediyor. Yine Güney Kurdistan’a yönelik İlhak ve işgal savaşı yürütüyor ve Bakur’da her geçen gün toplum daha büyük bir baskı altına alınıyor. Türk devletinin, Kürt sorununa yaklaşımında esas aldığı yol soykırım. Bu konu da kendisine yeni ittifaklar yaratma çabası var. Irak ile yaptığı anlaşma ve Şam hükümeti ile görüşme talebi. Bu görüşmelerin Kürt halkı başta olmak üzere bölgeye yansıması nasıl olur?
Türk devletinin politikaları Kürtlerin soykırımı stratejisi üzerine yürüyor. Türk devleti kendisine ortak arıyor çünkü tek başına başaramaz. Irak ve Suriye’yi kendisine ortak yapmak istiyor. 40 yıldır Kürtlerin özgürlük ve hak mücadelesi var ve 40 yıldır Türk devleti Kürtleri yok etmek için bütün silahlarını kullanıyor ama başaramıyor. Türk devletinin siyaseti sonuç almadı, iflas etti. Bugün Türk devleti Irak’ı işgal ediyor. Özgürlük hareketine karşı yürüttüğü savaşın esası Irak’ı işgaldir. Gerçekten Sudani hükümeti Türkiye ile ittifak yaparak en büyük yanlışı yaptı. Türkiye sadece Kürt halkının düşmanı değil, Arap halkının da düşmanıdır, huzur ortamının Kürt ve Araplar arasındaki ortaklaşmanın düşmanıdır. Türkiye, Misak-ı milli hudutlarını geri döndürmek istiyor. Kerkük’teki ve Musul’daki karışıklığın temelinde Türkiye var. Türkiye, Irak’taki askeri gücünü daha güçlü bir hale getirmek istiyor.
Irak’ı Kürt katliamına ortak yapmak istiyor
Herkesin gözü Gazze’dedir. Türk devleti bundan fayda sağlıyor ve Kürtleri katlediyor. Hem de Irak’ı işgal ediyor. Türkiye ile hangi Ortadoğu ülkesi ittifak yaparsa yapsın orada halkının bir çıkarı yoktur, ülkesinin çıkarlarına terstir. Bu çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Türkiye bugün halkını bir tufana koymuş. Irak halkına da hizmet etmiyor böyle bir ittifak. Irak’ı Kürt katliamına ortak yapmak istiyor.
Irak’ın parçalanmasını istiyor ve içinde olduğu krizden faydalanmaya çalışıyor ve nüfusunu güçlendirmeye çalışıyor. Bugün Türkiye bizim takip ettiğimiz kadarıyla Irak topraklarında kontrol noktaları oluşturmuş ve köylüleri kontrol ediyor, izin vermiyor insanlar bir yerlere gitsinler, peki Irak’ın hakimiyeti nerede? Bunun için Kalkınma Yolu projesi geleceği olmayan projelerdir. Türkiye’nin içinde karışıklık var. Türkiye bugün Libya’ya girmiş, Irak’a girmiş, Suriye’nin içinde. Arap devletleri bu gerçeği bilmeli ve ona göre hareket etmeli.
Suriye devleti yıkılsın, Kürtler kaybetsin diye birçok yol denedi
Bugün Irak’ta olanların her şekilde ağır sonuçları olacaktır. Irak’tan çıkmaz Türkiye. Türkiye bir yere girerse oradan çıkmaz. Suriye için de bu şekildedir. Suriye için her türlü savaş yöntemlerini kullandı. Suriye devleti yıkılsın, Kürtler kaybetsin diye birçok yol denedi ama başaramadı. Bu seferde taktik değiştiriyor, Şam hükümetini kendi tarafına alarak, Özerk Yönetim üzerine gelmek istiyor, yine kirli siyasetini yürütmek istiyor.
Türkiye, bölgede çok tehlikeli bir siyaset yürütüyor. Bu siyaset en büyük zararı Türkiye halklarına veriyor. AKP ve MHP, ‘mülteciler gelsin’ dedi, çetelere destek verdi, DAİŞ’e, Nusra Cephesi’ne destek verdi. Bu örgütler, Türkiye içinde patlıyorlar en sonunda. Sonuç olarak bu kriz Türkiye ve bölge halkının hizmetine değil.
Erdoğan, bunun üzerinden iktidarını uzatmak istiyor. Kürtlerin soykırımı, Türkiye’de faşizmin olduğunu gösteriyor. Demokratik güçlere karşı, gazetecilere karşı, bütün halklara karşı faşizm uyguluyor. Türkiye her şeyi pazarlıyor. Bütün Türkiye halklarının değerlerini Kürtlerin soykırımı için pazarlıyor. NATO gibi hegemonik güçler de buna destek veriyor. Türkiye’de halk açlıktan ölüyor ama iktidar her gün bir yeri satıyor. Sonuç nedir; sonuçsuz ve kör bir savaş. Taktik değiştiriyor, ama işgal stratejisi, Kürt halkına karşı soykırım stratejisi ve bu bölge hükümetlerini yanına alarak bölgedeki halkları ezme stratejisi devam ediyor.
Suriye ve Türkiye arasındaki görüşmeler
Suriye ile Türkiye arasında görüşme olabilir. Şimdi de Türkiye ve Suriye istihbaratları arasında görüşmeler var. Yıllardır bu görüşmeler var. Şam hükümeti ve Türkiye üzerine baskı var. Rusya onları bir düzeyde yan yana getirmek istiyor. Fakat engeller çok, iki devlet arasındaki ilişki çok basit olmaz. Türkiye 2011 yılındaki olaylarda ilk Şam hükümetine ihanet eden ülke oldu. Şam çok iyi biliyor ki Türk devleti onların iyiliğini istemiyor, Suriye’yi tekrardan bir krizin içine koymaya çalışıyor. Suriye’yi farklı bir yöntem ile yıkmak istiyor. Suriye, Türkiye’nin onlara ne kadar zarar verdiğinin farkındadır. Eğer görüşmeler olacaksa da kısa sürede sonuç alınmaz bu görüşmelerden. Çünkü her iki devletin de kırmızı çizgilerini geçmek, onlar açısından zordur.
Suriye ve Türkiye arasında doğru bir zemin yok bu nedenle. Görüşmenin, Suriye çözümüne dönük hiçbir faydası olmaz. Türkiye, Suriye’nin içinde bir savaş olsun istiyor. Türkiye, Arap ve Kürtlerin arasında bir şekilde savaş çıkartmak istiyor. Şam hükümeti ile Özerk Yönetimi vurmak istiyor. Türkiye, DAİŞ ve Nusra Cephesi ile yapamadığını rejim ile yapmaya çalışıyor. Suriye de bunun farkındadır. Şam hükümeti hem Suriye muhalefet güçleri hem Özerk Yönetim bu oyunların farkında olmalı ve bu oyuna gelmemelidir. Türkiye, kendisine bağlı tüm güçlere ihanet etti bu seferde her iki gücü Özerk Yönetim’e karşı kullanmak istiyor. Kirli bir oyun oynamak istiyor.
Suriye’nin sorunu Şam’da çözülür
Bu oyunun farkında olarak hareket etmeliyiz. Bu sorunu iç dinamikler ile çözmeliyiz. Bu sorun ne Ankara da ne Bağdat’ta ne de Tahran’ da çözülür. Suriye sorunu Şam’da çözülür. Suriye içinde çözülür. Ne Astana ne Cenevre sorunun çözüm yeri değildir. Şam hükümeti ve bütün güçler bunun farkında olmalı ve bu anlayış ile yaklaşmalıdır. Eğer biz kendi kendimize çözüm geliştirmezsek Türkiye gibi bir ülke kendi halkına bile kriz yaratıyor bize çözüm getirmez. Türkiye ve Suriye arasında gelişecek olan ilişki eğer demokrasi esasları üzerinden olmaz ise halklar arasında barışı sağlayacak bir durumda olmaz. Kuşkusuz sorunu büyütecek, var olan krizi derinleştirecektir, daha ağır sonuçlara yol açacaktır. Türkiye’nin başka amacı yok bu ilişkiden ve görüşmeden.
Şam ve Özerk Yönetim arasında görüşmeler
Şam hükümeti ile ilişkilerimiz Suriye krizinin başlangıcından yani 2011’den bu yana devam ediyor. Bizim yürüttüğümüz siyasi çizgiyle Suriye sorununu demokratik esaslar üzerinden çözebiliriz. Biz bu esaslar üzerinden yürütüyoruz. Bizim bu esaslardan vaz geçmemiz için çok çabaladılar. Bu yöntemi bırakalım diye birçok baskı yapıldı. Biz şimdiye kadar alanlarımızı koruduk, tüm halkların iradesi ile Özerk Yönetim’i oluşturduk. Özerk Yönetim Suriye’nin bir parçasıdır. Suriye’nin demokratik bir anayasaya ihtiyacı var. Suriye’de var olan sistemin demokratikleşmesi gerekiyor. Suriye’deki krizin sebebi, anti demokratik uygulamalardı. Çözüm demokratik bir sistem ve çok renkli bir yaklaşım ile olur.
Çözüm için yol haritamız var
Siyasi parti ve Özerk Yönetimin Şam hükümetiyle görüşme ısrarı bugüne kadar devam etti. Şam hükümeti ile diyalog istenen düzeyde olmadı. Biz birlikte Suriye’nin tüm sorunlarına çözüm olalım birlikte bunu istedik. Her süreçte belli düzeyde görüşmeler oldu. Bölge için kalıcı çözümü sağlayacak bir düzeye gelmedi, fakat Özerk Yönetim ve Kuzey ve Doğu Suriye partileri olarak biz ısrarcıyız. Çünkü askeri yöntemlerle Suriye’nin sorunlarına çözüm geliştirilemez. Doğru yöntem, diyalog ve müzakere yoluyla sorunların çözülmesidir. Yine çözüm projemiz ve çözüm için yol haritamız var biz ısrarcıyız. Suriye’nin için de sorunlarımızı çözmeliyiz. Bu süreçte de Özerk Yönetim ısrarını yineledi ve dile getirdi.
*Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Demokratik Ulus paradigması bugün Ortadoğu krizinden çıkış için tartışılıyor. Fakat kendisinden 41 aydır tek bir haber dahi alınamadı. Abdullah Öcalan’ın sözlerine, düşüncelerine en çok ihtiyacın duyulduğu böylesi bir zamanda tecridin daha da ağırlaştırılması ne anlama geliyor?
Bölgedeki sorunları derinleştiren üç şey var ulus devlet, kapitalist sistem ve endüstriyalizm. Reber Apo mahşerin atlıları olarak tanımlıyor, buna karşı alternatif oluşturulması gerekiyor. Demokratik Modernite, Demokratik Ulus ve Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi. Bunlar bölgedeki sorunların ve krizin çözüm yoludur. Kürt ve Türk, Kürt ve Arap, İsrail ve Filistin sorunlarının çözümü için Özerk Yönetim’in hayata geçirdiği Demokratik Ulus sistemi en doğru uygulanabilir yöntemdir. Ortadoğu’daki krizler ulus devlet krizidir, ekonomik, ailevi toplumsal sorunlardır, bürokrasi ve genel devlet sorunudur. Ortadoğu Konfederalizmi boyutları ile bunlar çözülebilir.
Çözüm yolunu açmak için İmralı tecridinin kırılması gerekiyor
Bundan dolayı bugün Reber APO ağır bir tecrit altındadır. Reber Apo’nun fikirleri ve çözüm yolu bölgede yayılmasın diye işkence uygulanıyor, uluslararası kanunların dışında, insani uygulamaların dışında yöntemler İmralı’da yürütülüyor. Reber Apo savunmalarında bölgeyi çok iyi tahlil ediyor. Bölge halkı ve Kürt halkı için yine Ortadoğu halkları olarak nasıl bölgemize dönük tüm saldırılara karşı duruyorsak, Reber Apo’ ya geliştirilen saldırılara karşı da büyük bir mücadele yürütmeliyiz. Reber Apo’nun fikirleri bölge açısından çözüm anahtarıdır. Çözüm yolunu açmak için İmralı tecridinin kırılması ve bu sistemin sonlandırılması önemlidir. Bunlar birbiri ile bağlantılıdır. Kürt sorunu çözüm kaynağını buradan alıyor. Bölgenin sorunlarının çözümü Reber Apo’nun perspektiflerine bağlıdır, bu nedenle hepimiz bu sisteme karşı çıkmalıyız ve çözüm geliştirmeliyiz.