Filiz Budak: Filistin’de kadın gücü olsaydı sonuç farklı olabilirdi

Mexmûr Mülteci Kampı Halk Meclisi Eşbaşkanı Filız Budak, ulus devletlerin kendi çıkarları için sivillere yönelik katliamlar gerçekleştirdiğini belirterek, “Filistin’de kadın gücü olsaydı sonuç farklı olabilirdi” dedi.

BERJÎN KARA

Mexmûr –  21’inci yüzyıl, ulus devletlerin iktidar, mezhep, etnik köken ve din çatışmalarını körüklediği bir dönem haline geldi. Ortadoğu’da devam eden ve dönem dönem yeniden tırmanışa geçen çatışma ve savaşlara ilişkin Mexmûr Şehid Rüstem Cudi Halk Meclisi Eşbaşkanı Filiz Budak değerlendirmelerde bulundu.

‘Din, toplumu etkileme aracı olarak kullanılıyor’

Ulus devletlerin dini, toplumu etkileme aracı olarak kullandığını söyleyen Filiz Budak, "Ortadoğu'da bazı dini gruplar ortaya çıkıyor. AKP-MHP iktidarına özellikle din açısından baktığımızda, insanların duygularıyla oynadıklarını, din üzerinden kendilerini daha da fazla kontrol altına almak istediklerini, halkın arasında daha fazla var olmak istediklerini görüyoruz. Kendilerini bir alim, bir halifeymiş gibi gösteriyorlar. Sanki İslam’ı biliyorlarmış gibi onun propagandasını yapıyorlar. Bu şekilde kendilerini tanıttılar ve Ortadoğu'da egemenliklerini daha da sürdürmek istediler” şeklinde konuştu.

‘Arap devletleri de çetelerle katliamlar gerçekleştirdiler’

Arap devletlerinin de varlıklarını sürdürmek için Îrhabî, Taliban, IŞİD gibi çete gruplarıyla katliamlar gerçekleştirdiklerini vurgulayan Filiz Budak, şunları kaydetti:

"Bu gruplar dini toplu katliama, sermayeye, toplulukların öldürülmesine dönüştürdüler. Şu anda İsrail'in Filistin'de yürüttüğü savaş, Hamas'ın sanki ‘Filistin'i temsil ediyorum’ der gibi yürüttüğü savaşta en çok kadın ve çocuklar öldürülüyor. IŞİD Ortadoğu'ya girdiğinde, ‘Kadınlar bizi öldürmesin, kadınlar bizi öldürürse cennete gitmeyiz’ demişti. Kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden sivilleri insanlık dışı uygulamalarla katleden, kadınları kaçıran ve köle pazarlarında satan IŞİD, cihat adı altında tüm pisliklerini saklamaya çalıştı. O savaşta binlerce kadın kaybedildi, katledildi, toplu mezarlara gömüldü, bazılarının akıbeti ise hâlâ bilinmiyor.”

‘Kadınların her hareketi günah adı altında suçlandı’

Yine Taliban'ın Afganistan'da yeniden yönetimi ele geçirerek kadınların hayatını zindana çevirdiğine işaret eden Filiz Budak, “Bu sadece yaşadığımız yüzyılda geçerli değil, geçmişte Avrupa'da da durum böyleydi. Geliştirilen Hıristiyan dini en çok kadınları vurmuş, en çok kadınları köleleştirmiştir. Kadınları günahların yükü olarak gösterdi. Sanki dinde günahlar kadınlara göre tanımlanmış ve inşa edilmiş gibi. Böyle bir anlayış, böyle bir kavram oluşturdular. Saçlarından ellerine, konuşmalarına, oturuşlarına, daha birçok şeye, dinde onlara göre bir standart belirlenmiş ve her hareket bir günahla suçlanmıştır. Kadının kutsallığı, anneliğin kutsallığı, yaptığı iş, hepsi günah perdesi altında gizliydi. Bu yüzden kadın köleleştirildiğinde din derinleşiyor, aynı zamanda toplumu köleleştiriyor ve devletin boyunduruğu altına sokuyor” dedi.

‘Hamas kadın bedenini teşhir etti’

İsrail-Filistin çatışmasının kadınlar üzerindeki etkisine değinen Filiz Budak, "Filistin'de en çok kadın bedeni teşhir edildi, en çok da Filistin'i temsil ettiğini iddia eden Hamas tarafından yapıldı bu. Yani yürütülen savaşlarda tüm pazarlıkların kadınlar üzerinden yapıldığını görüyoruz. Kaçanlar, gidenler, terk edenler hep erkeklerdir. Şehirlere, köylere saldırı olduğunda ilk kaçanlar erkekler oluyor. Kadınlar ve çocuklar saldırılar altında kalıyor. Bombalananlar, istismar edilenler kadınlar ve çocuklar oluyor” diye kaydetti.

‘Tek yol demokratik sistemi derinleştirmek’

Devletin çıkarları doğrultusunda kullandığı din anlayışından kurtulmanın tek yolunun demokratik sistemi derinleştirmek olduğunu vurgulayan Filiz Budak, şöyle konuştu:

"Hastalık gibi yayılan, toplumu yok eden din anlayışından kurtulmak, kesinlikle demokratik modernite ile mümkündür. Demokratik modernitede özgürce bir arada yaşamanın yolu kadının iradesi, kadının mücadelesidir. Zihin ve bedeninin güzelliğidir. Ya da PAJK'ın ortaya koyduğu beş kuralla, kadınların dünyada giderek daha da sıkan ve sadece kadınları hedef alan bu dinden kurtulabileceği söylenebilir. Elbette bu beş yol; özgür irade, öz örgütlenme, vatanseverlik, etik-estetik ve mücadeledir. Önemli olan yapılan tüm eylemlere karşı mücadelenin güçlü olması. Bu, Demokratik Ulus Sistemi aracılığıyla yapılır. Önderlik, ‘Dünyada kadın konfederalizmini kurmanız gerekiyor’ diyor. Çünkü kadınların ezildiği yer sadece Kürdistan değildir, bütün dünyada özgürlük adı altında köleliği en derin şekilde dayatan bir kapitalizm sistemi var.”

‘Bu sistemde kadının toplumda güçlenmesi temel koşuldur’

Demokratik konfederalizminin tesis edilmesinin dünya kadınlarının genel kurtuluşu olacağı değerlendirmesinde bulunan Filiz Budak, "Bunun örnekleri görüldü. Rojava Kürdistan'daki 19 Temmuz devrimiyle birlikte kadınlar bu devrimin öncülüğünü yaptı, gördük ki Avrupa'dan, Amerika'dan ve Ortadoğu'nun her yerinden kadınlar bu devrimde bir özgürlük kıvılcımı görerek Rojava Kürdistan'a yöneldiler. Kürdistan'ın özgür dağlarının kadın savaşçıları, örgütleri YJA-STAR'ın öncülüğünde savaşıyor. Burada insanlar gerçekten yaptıkları eylemleri, sürdürdükleri mücadeleyi, inşa ettikleri gücü dünya kadınlarına örnek olduğunu görebiliyor. Elbette bunların hepsi demokratik konfederalizm sistemi altında inşa edildi. Bu sistemde kadının toplumda güçlenmesi temel koşuldur. Ortadoğu'da özellikle kadınların varlıklarını ve güçlerini tanıyabilmeleri gerekiyor. Kadınların kendilerini ezen gücü bilmeleri gerekiyor” şeklinde konuştu.

‘Kadınlar kendilerinden çalınan alanları yeniden aldılar’

Mevcut sistemlerin kadınları tüm kurum ve kuruluşlardan uzaklaştırdığına işaret eden Filiz Budak, şunları ifade etti:

"Kadınların eli işten, ekonomiden, organizasyondan, yönetimden çekildi. Demokratik Konfederalizm ve Demokratik Ulus Sistemiyle birlikte kadınlar kendilerinden çalınan alanları yeniden aldılar. Biz kadınlar olarak varlığımızı ve irademizi koruyamazsak, örgütlü olamazsak başarılı olamayız. Kadınların öncelikle varlıklarını güvence altına almaları gerekiyor ve bu da öz savunma ve örgütlenmeyle sağlanıyor. Kadınlar olarak kimsenin bizi korumadığını bilmeliyiz. Sistemler, ruhumuzun, bedenimizin, aklımızın yok edilmesi üzerine kuruludur. Bu açıdan kadınların bilgi birikimi, öz örgütlenmeleri ve güçlü varlıkları onları başarılı kılabilir. Öz savunmaya sahip olmayan bir toplum başarısızlığa mahkumdur."

‘Filistin’de kadın gücü olsaydı sonuç farklı olabilirdi’

“Filistin’de bir kadın gücü olsaydı mücadelenin sonuçları da farklı olabilirdi” diyen Filiz Budak, ancak iktidarda olan dinin kadının öz savunmada yer almasına izin vermediğine dikkat çekti. Filiz Budak, “Bunun sonucunda bugün binlerce kadın taciz ve katliamla karşı karşıya kalıyor. O erkekler o kadınları koruyamaz. Orduları ve hükümetleri vardı ama savunamadılar. Bunun da ötesinde diğer devletlerle çıkarlarını ortaya koydular. Bugün o kadınlar, çocuklar ve toplum orada korunmasız bırakılmış durumda. Bu nedenle meşru müdafaa ve toplumun korunması görevinde kadınların da yerini alması gerekiyor” dedi.

‘Filistin’de dini zulümler devrimci kadın dalgasının çıkmasına izin vermiyor’

Kobanê’deki kadın direnişi örneğini veren Filiz Budak, “Kobanê'deki mücadeleye kadınların büyük çoğunluğu katıldı. Bu nedenle Kobanê'ye 'kadınların şehri' deniyordu. Mücadelede en çok kadın arkadaşlar yer aldı. Kızlar 17-18 yaşlarındaydı, evden çıkıp silahlarını alıp savaş cephelerine gittiler. Arîn Mirkan'ın iradesi orada gösterildi. Peki neden Filistin’de bu irade ortaya çıkmıyor. Filistin’in direnişçi kadınlarından Leyla Xalid var. Filistinli kadınların mücadele geleneğini Leyla Xalid’ten biliyoruz. Aynı ayaklanma neden tekrar yükselmiyor? Orada var olan dini baskılar, zulümler ve derinleşen dindarlık, yeni bir devrimci kadın dalgasının ortaya çıkmasına izin vermiyor” diye kaydetti.

‘Kadınlar örgütlendi Şengal’e kimse dokunamıyor’

Kadınların küresel düzeyde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın demokratik, ekolojik toplum ve kadın özgürlüğü paradigmasından hareketle örgütlenmesi gerektiğini belirten Filiz Budak, şunları dile getirdi:

"Bunun örnekleri Kürdistan'da oluştu. Bunlar hem özgür dağlarda hem de Şengal’de mevcut. Şengal 2014 yılında katliamla karşı karşıya kaldı. 5 bine yakın insan yok edildi, kaçırıldı, öldürüldü, yakıldı ve pazarlarda satıldı. Orada kendini savunabilecek hiçbir güç yoktu. O büyük saldırının ardından kadınlar örgütlendi ve bugün Şengal'e kimse dokunamıyor. Bir kadını kaçırıp pazarlarda satamaz. Demokratik Ulus sistemiyle örgütlenen kadınlar, ‘öldürdüğünüz, kaybettiğiniz kadınların intikamını alıyoruz’ diyor. Şengalli kadınlar, 2014 yılından bu yana o dönemde kaçırılan kadınları kurtarmak için operasyonlar yürütüyor. Teker teker izlerini arayıp kendilerine ulaşan kadınları kurtarıyorlar."

‘Başka ülkelerde de kadınlar aynı katliamla karşı karşıya kalabilir’

Ortadoğu'da mezhep ve din adı altında savaşların giderek derinleştirildiğini vurgulayan Filiz Budak, "Bugün Filistin ve İsrail, yarın bu savaşın hangi ülkede çıkacağı belli değil. Başka ülkelerde yaşayan kadınların da aynı katliamla karşı karşıya kalmaması için Kürt kadınlarını örnek alması gerekiyor. Aksi takdirde kadınlar her zaman katliamlarla karşı karşıya kalacaktır” dedi. Şu anda kendini özgür hisseden veya özgür gibi görünen devletlerde de durumun aynı olduğunu vurgulayan Filiz Budak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“En güçlü ülkelerde kadınlar sokakta dövülüyor, yakılıyor, istismar ediliyor ve kimse bir şey yapmıyor. Bunu yapanların arasında bizzat devlet mensupları da var. Bu nedenle ulus devlete karşı modern demokratik kurumların örgütlenmesi temel koşuldur. Bu biz kadınları daha başarılı kılabilir. Demokratik modernite sistemi, kadın-erkek eşitliği ve kadının önderliği adı altında kadının özgürleşmesine giden yoldur.”