İktidar erkek şiddetini kışkırtıyor

Türkiye’de kadınlar cins kırımına karşı seslerini yükseltiyor. Cins kırımının en büyük nedeninin iktidarın söylemleri ve cezasızlık politikası olduğuna dikkat çeken HDP Kadın Meclisi Üyesi Halide Türkoğlu, kadınlara yaşamın her alanında kırımın karşısında durma ve mücadele çağrısında bulundu.

 
MEDİNE MAMEDOĞLU
Amed- Türkiye’de neredeyse her gün dört kadın öldürülüyor. Ancak iktidar bu katliamların önlenmesi için gerekli adımları atmıyor. Meclis’e katliamların araştırılması için verilen önergeler yine iktidar eliyle engelleniyor. 
Türkiye’de tüm şiddeti ile devam eden cins kırımını HDP Kadın Meclisi Üyesi Halide Türkoğlu ile konuştuk. 
Cins kırımını nasıl tanımlıyorsunuz? 
Şöyle söyleyelim cins kırımı derken aslında toplumda var olan bir takım zihniyetlerin ayrımcılık üzerinden ya da nefret söylemleri üzerinden bir başka cinse karşı yürütmüş olduğu kırımın adıdır. Bu fiziksel, ekonomik ya da kültürel bir yok oluş olabilir. Bir tarafın başka bir tarafa mevcut toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden kendisi gibi olmayan birini farklı tarzlarda şiddetle bunun hayata geçtiğini görmekteyiz. Cins kırımı derken aslında daha çok kadın erkek eşitsizlikleri üzerinden konuşuyoruz. Çünkü eşitsizliğin olduğu yerde şiddet kendisini gösterir ve şiddetin en son hali de fiziksel yok oluştur. Bu da yaşam hakkının elinden alınmasıdır. Yaşadığımız dünya zaten erkek egemen bir dünya kurumları, gündelik hayata ve aile ilişkileri açısından baktığımızda kadınların özgürlük mücadelesini temel aldığımız zaman aslında bir çatışmanın söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Bir yerde itaat altına almaya çalışan bir erkek egemen dünya söz konusu iken diğer tarafta “başka bir dünya mümkün” diyen bu yönde mücadele söz konusu. 
Cins kırımının ülkede bu kadar artmasının nedenini nasıl açıklıyorsunuz? 
Her gün Türkiye’de ortalama üç kadın katlediliyor. Bu bazı yıllarda 5 kadın olarak da geçiyor. Şimdi cins kırımı yaşam hakkının birileri tarafından elimizden alınmasıdır ama bir yandan da toplum içerisinde görünmeyen olmak demektir. Emeğimiz, haklarımız ve mücadelemizin bize kazandırdığı birçok hakkımızın gaspıyla aslında geriye doğru bir gidiştir. Bir şiddet ortamında buna karşı mücadele eksenleri vardır. Toplumun mücadele ekseni ki biz buna kadın hareketi deriz. Bir yandan da toplumu gasp eden bir devlet mekanizmasından bahsederiz. Bu nedir? Kurumları ile toplumda var olan eşitsizlikleri ortadan kaldıracağını söyleyen hükümetlerdir.  
Peki iktidarın ne kadar payı var bu süreçte?
Cins kırımına Türkiye’de baktığımızda özellikle AKP Hükumeti’nin kadınlara dönük hem kültürel anlamda hem de temel haklar noktasında kadın kazanımlarını geriye iten bir cinsiyetçi bakış açısı söz konusu. Şimdi cinsiyetçi söylemleri hükümetler tarafından ele aldığımızda bunun toplumda yansıması cinsiyetçiliğin artması demektir. Eşitlik talep edenler bu cinsiyetçi söylemler nedeniyle hedef haline gelirler. Aile içi şiddet dediğimiz meselenin bir kaynağı da hükümetin görevlerini yapmaması, üstüne üstlük cinsiyetçi söylemler ile bunu artırdığını görüyoruz.  Bugün bütün kamu kurumları kadının yaşadığı şiddet olayında kadını görmezden gelip aileyi koruma, itaat et rahat et mantığı ile hareket ediyor. Ama biz şunu çok iyi biliyoruz ki kadın itaat etse de rahat edemez. Erkek o kadar sınırsız bir şiddet gücünü kendinde görüyor ki bir süre sonra zaten kadınlar bunu dile getirse de şiddetin hedefi haline geliyor. Şiddet bir iki üç diye başlayıp devam eder. Bu şiddetin son safhasında da erkek kadını öldürüyor. Neden çünkü kendinde bu hakkı görüyor. Devlet de erkeğe bu hakkı yasalar önünde açıkça veriyor. 
Pandemi sürecinde bu cins kırımı kendini nasıl gösterdi. Kadınlar günlük yaşamda nasıl zorluklar yaşadılar? 
Özellikle 2000’li yıllardan itibaren kadın hareketlerinin temel gündemi kadın cinayetleri ile mücadele etmek oldu.  Ama pandemi süreciyle birlikte kadınların temel kazanımlarının tehlikede olduğu eğer hükümetler tedbir almaz ise bu eşitsizliğin daha da derinleşeceği ortada. Pandemi sürecinde hükümet bu süreci resmen fırsatta çevirmeye çalıştı. Bunu da öyle bir noktaya getirdi ki İstanbul Sözleşmesi’ni gündemine alarak bir şekilde şiddeti pekiştiren bir yerde durdu. Bu süreçte kurumlara gönderdikleri genelgeler ile şiddete dair kadınların ulaşabileceği mekanizmalar askıya alındı. En önemlisi de faşizmin yoğun olduğu bir süreçte bunun aileye dönüşü de şiddet oldu. Yani şiddet beslendiği anda kadın ve çocuklar nereye nasıl ulaşacaklar? Bu daha da belirsiz bir hale geldi. Bu noktada biz kadınlar bu şiddete karşı ciddi bir mücadele yürüttük. 
2021’de de aynı süreç ne yazık ki devam edecek. AKP rejiminin ürettiği söylem, yaşam biçiminde eşitsizlik üretiyor. Bu eşitsizliğin bedeli de bize şiddet olarak geri dönüyor. Bu hem devlet hem de kışkırtılmış bir erkek şiddeti haliyle geliyor. 
Cins kırımına en büyük etken Türkiye’de şuan nelerdir? 
Devlet bu noktada zaten tarafını belli etti.  Aile erkil ve kadın üniversitesi meseleleri pandemi sürecinde kadınların ekonomik anlamda yaşadığı sıkıntılar ile birlikte evlere gönderiliyor olması, gündelik hayatı bu şekilde yeniden organize etmeye çalışan bir devlet aklı var. Bunun karşısında biz kadın hareketleri ise sadece kendimize güveniyoruz. Hükümetin bu şekilde iyileşeceği bir nokta yok; süreci daha da zorlaştıracak. Neden çünkü milletçilik üzerinden her şey yönetiliyor. Kadınların yaşam hakkının elinden alındığı katil erkeğe baktığımızda kendini kurtarmaya çalıştığı alan da yine milliyetçilik. Bu süreçte milliyetçilik ve cinsiyetçilik birlikte gittiği için kadın kırımı ile cezasızlık artıyor. Milletçilik üzerinden fotoğraf verenler hiçbir şekilde dava süreçlerine dâhil olmuyorlar. Bu da topluma erkekler kadınları öldürebilir denilerek geçiyor. İktidar kendine yandaş bir erkek grubu oluştu ve bu erkekler de ne yazık ki katiller. Toplumda var olan kadın kırımını ya da tecavüz kültürünü daha genişleten bir yerde duruyorlar. O yönüyle biz kadınların hükümetten ya da devletten bir beklentimiz yok. Sistem bu kafa yapısıyla kendini var etmeye çalışacak. İktidar erkeklik krizi ile hayatımıza girmeye çalışacak. 
Siz kadınlar bu sürecin neresinde duruyorsunuz? 
Bu süreçte biz kadınlara ciddi anlamda bir sorumluluk düşüyor. Yoksa bu haliyle kendimizi savunamazsak cins kırımının bir parçası olup bununla yaşamak zorunda kalacağız. Ama madem hayatımız bu kadar tehlike altında her birimiz nerde isek orada kadın sözünü mücadelesini yürütebilmeliyiz. Bu noktada birlikte hareket edip erkek faşizmine dur demek gerekiyor. Bunu yapabilirsek aslında toplumda var olan cins kırımına da karşı durabiliriz.