Zihnimizde yaratılan bütün o çizgileri yıkacağız!

‘Çizgilerin Dışında’ adlı kısa filmin yönetmenlerinden Lale Gurbanova, annesinin ve diğer kadınların yaşadığı şiddeti duyurarak, toplumda farkındalık yaratmayı amaçlıyor. Türkiye’ye geldikten sonra daha sık duyduğu kadına ve çocuğa yönelik şiddet olaylarından çok etkilenen Lale, katıldığı ‘Esaretten Cesarete’ adlı kısa film yarışmasında birinci oldu. Lale, o mahsur kaldığımız çizgilerin tamamen bize ait bir şey olduğunu ve bizim zihnimizde yarattığımız bir çizgi olduğunu vurguluyor. Her şeyin yine bizim elimizde olduğunu ve çıkış yolunu bulabilecek kişinin de yine bizden başkası olamayacağını anlatıyor. 
PERİ BAYAV
İzmir- “Kadına ve çocuğa yönelik şiddetle mücadele” temalı ‘Esaretten Cesarete’ adlı kısa film yarışmasında birinciliği alan Lale Gurbanova ve Ekrem Özgenç’in yönettiği ‘Çizgilerin Dışında’ adlı kısa film, toplum tarafından dayatılan ve özgürlüğümüzü kısıtlayan her şeye meydan okuyor.  Bir kadının hangi koşullarda olursa olsun, tek başına dimdik durabileceğini ve yaşamak için mücadeleden vazgeçmemesi gerektiğinin söylüyor, ‘Çizgilerin Dışında’. Film ayrıca en iyi yönetmen ödülüne de layık görülmüştü, sinema sektörünün yarattığı “uzlaşmacı, eş, iyi anne, modern kadın modeli, zavallı, korunmaya muhtaç, sürekli ağlayan” algıyı da yıkıp geçiyor. Kadınların kendilerine dayatılan her ne varsa hepsini tek başına hiç kimseye ihtiyaç duymaksızın başarabileceğinin somut bir örneği, ‘Çizgilerin Dışında’. 
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema bölümü öğrencileri olan Lale ve Ekrem, her geçen gün artan kadına ve çocuğa şiddet konusunu üniversite gençliğinin gözünden izlediğimiz ‘Çizgilerin Dışında’ ile toplumda farkındalık yaratmayı hedefliyor. 
“Ben o tabuları yıkabileceklerini göstermek istedim”
Azerbaycanlı bir ailenin çocuğu olan Lale Gurbanova, kadına şiddet ve cinsel istismar olaylarından oldukça etkilenmiş. Aile içinde annesinin de yaşadığı şiddetten çok etkilenen Lale, Türkiye’ye geldikten sonra da kadına yönelik şiddet olaylarını çok duyması onu çok etkiliyor. Bunun üzerine “Peki neden biz çizgilerimizin dışına çıkmıyoruz?” demiş Lale ve senaryosunu yazmaya koyulmuş. Daha çok annesinden etkilendiği bir senaryo olduğundan ve sonunun da zaten umutsuz bitmediğinden bahsediyor Lale. Başarabilen kadınlar üzerinde devam etmek istediğini vurguluyor.  Kendisi için bir şey yapmayan bir insana hiç kimsenin bir şey yapamayacağının altını çizen Lale, önemli olan onların istemesi diyor.  İstedikleri zaman da bizim orda olduğumuzu bilmeleri gerektiğini belirtiyor. Annesinin de o kadınlardan birisi olduğunu ve anneannesinin her ne kadar onu zorlasa da bazı şeylere, asla boyun eğmeyen biri olduğundan bahsediyor annesi için. Annesinin gördüğü en güçlü kadın olduğunu ve hiç kimseye ihtiyaç duymadan onları tek başına büyüttüğünü söylüyor. Hayatının her dalında annesinin imzası olduğunu vurgulayan Lale’den dinleyelim, ‘Çizgilerin Dışında’ adlı filmini:
“Çizgilerin dışında bizim için birazcık spontane gelişmiş bir hikaye. Genelde yarışmalar üzerinden senaryo yazmaya çalışıyoruz. Ama ilgimi çekmeyenleri de yazmamaya çalışıyorum. Artık prensini kulede bekleyen prenses değiliz. Kendi saçımızdan tutup kessek bile, kendi başımıza çıkabileceğimiz bir kulemiz var. O kuleyi de biz yaptık. O kuleyi biz yıkabiliriz. Gerçekleri hepimiz görüyoruz ama gerçekleri yönlendirmenin biz sinemacıların elinde olduğunu düşünüyorum. Eğer biz sinema da kadına ‘sen ezildin ama sen bu eziklikten sadece bir erkek yoluyla çıkabilirsin’ dersek o zaten bunu kabullenmiş olacaktır. İllaki ona çok âşık olan bir erkeği ama yine de yeri geldiğinde bağırabilen bir erkeği bekleyecektir. Ama tek başına o çizgilerin dışına çıkmak meselesinin gerçekten çok önemli olduğunu düşünüyorum. Hepimiz evet ataerkil bir toplumda, padişahların büyütüldüğü bir toplumda büyüyoruz. Evet annelerimiz ve babalarımız bizi bu yola doğru itiyor. Ama yine dediğim gibi o yapıları, o tabuları yıkmak tamamen bize kalmış bir şey. Ben o tabuları yıkabileceklerini göstermek istedim.”
O çivileri kırmak istiyor
Filme değinen Lale, filmde seyircinin sadece ayaklar gördüğüne dikkat çekiyor. Çünkü yüz görünmesini istememiş;  yüz olduğunda seyircinin kendisiyle sadece özdeşleşeceğine vurgu yapıyor ve sözlerine şöyle devam ediyor:
“Ama ayak olduğunda, o ayak senin ayağındır ve o yolda senin yolundur. Senin annenin elidir. Senin babanın elidir. O yolu evet onlar çizdiler. Ama o çizgiyi tamamen geçmek sana kalmış bir şey. Hani fili küçükken bir çiviye bağlıyorlar. Küçükken çekiyor çekiyor çıkamadığını düşünüyor. Büyüdüğünde de çekmeye artık tenezül etmiyor. ‘Zaten çıkamayacağım’ diyor. Ama çekse yerle bir edecek o çiviyi. Aynı mesele. O çivileri kırmak istiyorum. O mahsur kaldığımız çizgiler, tamamen bize ait bir şey. Bizim zihnimizde yarattığımız bir çizgi. Evet, küçükken bazı kurallara uyuyoruz. Uymak zorunda bırakılıyoruz.  Sadece görmeyi istemek çok önemli.  Görmeyi arzuladığın sürece, zaten o kurtuluş yolunu göreceksin. Bir erkek, bir adam veya bir kadın herhangi bir insan değil. Tamamen senin elinde olan bir şey ve o ayaklar üzerinden çıkış yolunu bulabilecek kişide sensin diye düşünüyorum.”
“Biz o ürkekliğimizi gösterdikçe, daha çok üstümüze gelecekler”
Kendi filmlerinin düşük bütçeli bir kısa film olduğunu belirten Lale,  neden onlardan görüntü kalitesi olarak daha iyi olan herhangi birine ödül vermediklerini gerçekten sorguladıklarını söylüyor.  Çünkü ödül almayı beklemediklerini ve belki bir umut senaryodan gelir diye düşündüklerinden bahsediyor. Jüriyle konuştuklarında,  farklı şeyler görmek istediklerini söylemişler kendilerine. Diğer filmlerin ya sadece çocuğa ya da sadece kadına değindiğine dikkat çeken Lale, “Ama o çocukta büyüdüğünde zaten o kadın oluyor” diyor. O yüzden ikisini bir arada göstermenin çok daha iyi olacağını düşünmüşler ve fazla bir şey söylemeye gerek kalmadığını, zaten seyircinin anladığını belirtiyor Lale ve sözlerine şöyle devam ediyor. 
“Bir kadın, ister sinemacı olsun ister ev hanımı olsun fark etmiyor. Sadece hayal edin.  Hayal ettikçe zaten gerçekleşiyor. Sen belki bundan yüz yıl önce bir prensle evlenmeyi hayal ediyordun. Şuan o prens hayatında var ama a prens o prens değil. İlerleyen zamanlarda belki bir daha olmayacak. Bu yüzden bırakın ve hayal edin. Ben şuan bir kadının özgürlüğünü düşünmezsem o kadın zaten benim içimde hapistedir. Benim içimde de bir kadın, bir çocuk, bir anne var. Sadece kadın değil insan olarak baktığımızda da bırakın içinizdeki özgür olsun. Yöneliminiz ne olursa olsun fark etmiyor. Sadece özgürlüğe doğru gidin. Sefilin kızı olmayın. Lütfen sefilin kızı olmayın. Kadınlar ağlayan insanlar değil ki. Kadın eliyle harikalar yaratabilen bir insan. Kadın kalbiyle, sevgisiyle, bir bakışıyla bile dünyaları yaratabilecek bir varlık. Bırakın da tamamen özgür olalım. Kendi zincirimizi kırmak kimsenin elinde değil. Biz o ürkekliğimizi gösterdikçe, daha çok üstümüze gelecekler. Daha cesur ol. İleriye doğru.”
Son olarak kadınlara dizi izlememelerini söyleyen Lale, günümüz dizileri ve filmleri kadına çok fazla şeyi dayatmasından yakınıyor. “Kadınlar nasıl istiyorlarsa bıraksınlar öyle olsunlar” diyen Lale, sinema ve dizi sektörünün aşırı derecede insanların hayatını etkilediğini dile getiriyor. İnsanların bilinçaltına işlediğini ve kadınların farkında olmadan bir şeylerin saçma sapan da olsa hayalini kurmaya zorlandığını söyleyen Lale, sevginin ve aşkın karşı cinse duyulan bir şey olmadığını ve sevginin kişinin kendine duyduğun şey olduğuna değiniyor. Sevginin kendine değer verdiğin şey olduğunu, kişinin kendi değerini bilmediği sürece zaten bir başkasının bilmesini beklememesi gerektiğini vurguluyor, Lale.