Tiyatroyu özü ile buluşturan kadın
“İşte ben o özü tiyatro salonuna taşıyabilmenin en önemli görevlerimden biri olduğuna inanıyorum, öyle bakıyorum. Sanatın bu anlamda kültürü taşıma özelliği böyle bir şey oluyor. Kültür de en çok kadın ile taşınıyor, besleniyor.”
DURKET SÜREN
Trabzon- Erkek egemen topluma rağmen sanat dünyasında kadın olarak varolmak, kadın kimliğini korumak önemli bir mücadele biçimidir. Kadınlar sanatını icra ederken kültürünü de yaşatan ve yeni nesile de taşıyanlardır. Kalıpları reddeden, kabuğuna sığmayan, gücünü sadece kadın olma gerçekliğinden ve özgünlüğünden alan kadınlar her geçen gün daha da ilerliyor ve güçleniyor. Deneyimleri aktarmayı kendilerine rol biçen kadınlar sanatla kadının bütünlüğünde yol alıyor. Trabzon’da tiyatro ve sinema sanatçısı olarak çalışmalarına devam eden Songül Nadir, kültürü toplumsallıkla ören kadınlardan bir tanesi. Asırlar geçse de kadınların üretmiş olduğu sanatın hala kendini koruyabildiğine dikkat çeken Nadir, kültürü kadın ile çocuğun göbek bağına benzeterek Karadeniz kadınının geçmişten gelen öğretilerini sanatı ile aktarmaya çalışıyor. Sanatla buluşabilmenin, sanatla toplum gerçekliğini aktarabilmenin değerlerini konuştuğumuz Songül Nadir, en çok da çocuk oyunlarına getirdiği formla eski cazı masallarını çekici hale getiriyor.
“İnsanı, canlıyı koruyacak projelerde varım”
Amatör tiyatroya 18 yıl önce başlayan Songül Nadir, Trabzon’da kadını ilgilendiren birçok projede yer alarak kenti için üretmenin önemine dikkat çekiyor.
“İki kızım var. Trabzon’un kent kültürü olsun, sineması, tiyatrosu, çocuk oyunu, masalları… Aslında içinde kadını ilgilendiren bütün projelerde gönüllü çalışan birçok kadından biriyim. Yapılacak her güzel işte, atılacak her güzel adımda, insanı, canlıyı koruyacak her güzel projede canı gönülden çalışma azmi ile dolu bir kadınım. Annelik ve iş yaşamının yanında amatör tiyatroyla 18 sene önce tanıştım. Sonra devlet tiyatrosu, birçok dizi, sinema filmi derken Trabzon’un her şeyi ile yakından ilgilenerek bugünlere geldim.”
Eski kültürün öğretileri ile büyüdüğünü ifade eden Nadir, öz ile büyümenin sanatına kattığı zenginliğe vurgu yaparak, hala o öğretilerden beslendiğine dikkat çekiyor.
“Trabzon kadınlarının çok derin hikayeleri vardır. Ben mesela anneannemin kültürüyle büyümüş biriyim. Okul tatil olduğu her an soluğu köyde alırdık. Önceleri bundan çok da memnun değildik, ama karne tatili ve köyle buluşma geleneği hep devam etti. Patates çıkarma zamanları, tütün, fındık işleri hep bir arada yapılırdı ve benim gözümde yapılan her iş öylesine özveri ile yapılırdı ki kadınların o tarladaki çabası, meşakkatinin bir ölçüsü yoktu. Bu kadar şeyi nasıl da yapabiliyorlar derken kendimi de aslında onların içinde bulurdum. Dört-beş yaşlarındayken bile biz o bağ bahçede çalışırdık. Onlara su taşırdık, çünkü orada su yoktu ve çocukların da görevi vardı. Su taşımak onlara yemek götürmek, evdeki ihtiyaçları oraya aktarmak, unutulan orağı, ipi getirmek, her türlü işte bir yerde durmak zorundaydınız. Biz de işe yaramanın mutluluğunu taşırdık. Bu anlamda o eski kültürden bugüne onların öğretileriyle büyümüş biri olarak, ben de hep bunları aktarmaya çalışıyorum. Öz ile büyümek böyle gerçeklikleri doğuruyor.”
Cazı masalları tiyatro salonlarında
Teknolojinin ilerlemesi ile çocuklarda masal dinleme alışkanlığının eksildiğini ifade eden Nadir, kendi yöntemleri ile eski masalları günümüze uyarlayarak sanatın kültürü taşıma özelliğinin olduğunu da sözlerine ekliyor.
“Öz demişken, o kültürle büyümek, onların öğretileri ile büyümek gerçekten şahane bir şey. Bugüne döndüğümüzde ben hala onlardan besleniyorum. Orada öğrendiğim her şeyden, işte otlardan yapılacak her şeyi bilmek, şifa olacak her şeyi kullanabilmek, artı bunu günümüze taşıyabilmek çok önemli. Çocuklarla yaptığım masal dinletilerinde ben de anneannemden öğrendiğim masalları anlatıyorum. Evet, günümüzde çocukları mutlu edebilecek ya da vakitlerini doldurabilecek çok materyal var. Teknolojik aletlere o kadar kolay ulaşabiliyorlar ki bizim anlattığımız masallara gerçekten kulak asmıyorlar, ama bunları ilginç ve çekici hale getirdiğiniz zaman ilgilerini çekebiliyor. Ben anneannemden duyduğum bütün cazı masallarını kendi çocuklarıma anlattığım gibi bütün mahalleliye, sonra tiyatro salonuna taşıyorum. İşte ben o özü tiyatro salonuna taşıyabilmenin en önemli görevlerimden biri olduğuna inanıyorum, öyle bakıyorum. Sanatın bu anlamda kültürü taşıma özelliği böyle bir şey oluyor. Kültür de en çok kadın ile taşınıyor, besleniyor.”
Sanatı sırtlayan kadınlar
Songül Nadir, sanatı sırtlayanların yine kadınlar olduğuna dikkat çekiyor.
“Bugün geriye baktığınızda birçok el sanatında erkeklerin uğraştığı şeyler, el oyma aletler bitti, hiç rastlamıyorsunuz, ama kadınların ürettiği sanat asla tükenmedi. Kanaviçe tükenmedi, telkâri zaten devam ediyor, kaytan dokuma, etamin, dantel tükenmedi. Bunları kadınlar zaten yapıyordu ve hiçbiri kesilmedi. O anlamda kadınlar çok büyük bir şeyi, sanatı sırtlıyor. Özellikle de Karadeniz kadınının bu anlamda geçmişten gelen öğretilerini ben de elimden gelen sanatla, tiyatroyla buluşturuyorum ve insanlara aktarıyorum. Sanatla buluşabilmek, sanatla toplum gerçekliğini aktarabilmek çok değerli ve önemli benim için.”
“Kadınsız hiçbir şey olmuyor, ama sanat hiç olmuyor”
Kadınların sanatın her alanında başarılı olduklarını belirten Nadir, Trabzon’a taşra olarak bakıldığı için sanatla ilgilenen insanların zamanla burada kalmak istemediğini paylaşıyor ve gitmek yerine yerelin güçlendirilmesi gerektiğini savunuyor.
“Amatör dediğimiz, ama aslında bir sürü özveri ile yapılan, tutunmaya çalışan çok fazla tiyatro grubu var Trabzon’da. Bunu hayata geçiren de kadınlardır. Evet, kadınsız hiçbir şey olmuyor, ama kadınsız sanat hiç olmuyor. Resim dalında da öyle, edebiyata baktığınızda çok güzel yazan edebiyatçı kadınlarımız var. Bizi hem yerelde hem de uluslararası alanda tanıtan kadın ressamlarımız, şairlerimiz, yazarlarımız var, ama ne yazık ki büyük kentlerden bakınca da burası taşra oluyor. Buradan gitmeyince bir şey yapamam algısı oluşuyor. Benim önüme de sinema ve dizi projelerinde fırsatlar çıktı, ama ben terk etmek istemedim burayı. Ne yaparsam burada yapmam gerektiğini düşündüm. Uzun süredir de bu şekilde devam ediyorum. Yereli güçlendirmeden dışa dönük bir çalışma eksik kalır diye düşünüyorum. Sağlıksız oluyor, çünkü tabanda geleceğinize bir şey bırakmazsanız, çocuklara bir şey aktarmazsanız ve çekip giderseniz arkada bağ kesiliyor. Bağ kesildiği zaman da çocuklar bir daha ondan beslenemiyor. Ben hep kültürü aktarmayı kadın ile çocuğun göbek bağına benzetirim. Eğer oradan bir şey beslenemiyorsa kurak bir şey kalıyor, çocuk artık hiçbir şey ile beslenemez. Onun için özellikle çocuk oyunlarına önem veriyorum. Köydeki çocuklar olsun, kentteki çocuklar olsun benim için çok önemli. Ben, mesela bir çocuk oyunu yaptığım zaman önce köy okullarına gidelim diyorum, çünkü o çocukların kente gelip tiyatro oyunu izlemek için imkanları yok. Onun için burada kalıp mücadele etmek gerektiğini düşünüyorum. Bu kent için ne yapabilirizin peşinde olmak gerektiğini düşünüyorum.”
Songül Nadir, öze bağlı kalınması gerektiğine inanan bir sanatçı. Sanatını üretirken enerjisini yüksek tutuyor. Nadir’in kadınlardan tek beklentisi ise güçlerinin ve yapabileceklerinin farkına varmaları.