Karikatürist Aslı Alpar: Mizah egemenin yanında yer almaz!

“Karikatür dergileri, bize mağduriyetimizi hatırlatan ve bizi asla güçlendirmeyen bir görsel dille komiklik ürettiler. Dergiler, her konuda muhalif duruşu takınabildiler ama heteroseksizme ve cinsiyetçiliğe karşı bir komiklik üretemediler. Ama mizah öyle bir şey değil. Mizah, egemenin yanından uzaklaştıkça ve egemen olana karşı komiklik üreterek mümkün olabilir. Bence karikatürün politik bir derdi olmalı. Karikatürün iktidarla bir derdinin olması gerekiyor. Yoksa komik olabilir ama bu komik mizah olmaz, karikatür olmaz. Çizginin hicvi olmaz.”

 

ZEYNEP AKGÜL
Ankara- LGBTİ+ aktivistlerini, hak ihlallerini, hayvanları ve özellikle de kadınların yaşadığı sorunları çizgileriyle gündeme getiren karikatürist Aslı Alpar, “Karikatürün politik ve iktidarla bir derdinin olması gerekiyor. Karikatür egemene karşı olmalı ve karikatüristin ezilenlerin yanından komik olanı üretmesi gerekiyor. Yoksa komik olabilir ama bu komik; mizah olmaz, karikatür olmaz. Çizginin hicvi olmaz” diye belirtiyor. Aslı Alpar ile çizme hikâyesini, bu alandaki erkek algısını, mizah ve komiklik arasındaki farkı konuştuk. 
Sizin çizme hikâyeniz nedir, bu serüven nasıl başladı?
Zonguldak’ta eski adıyla Karaelmas Üniversitesi Maliye Bölümü’nde okurken karikatürle tanıştım. O dönem çok bunalıyordum ve ufak ufak bir şeyler çiziyordum, doğrudan karikatüre ilgim yoktu. 2004 yılında çizmeye başladım ama onun öncesinde iyi bir karikatür okuruydum. Arkadaşlarım, “Aslı bak okulun bir karikatür kulübü var, çok da iyi bir hoca ders veriyor istersen bir uğra” dediler. Beni ikna ettiler. Çok sosyal biri değildim ama ona rağmen kulübe gittim ve gittiğim günden beri de karikatür çiziyorum. Ustam Mete Arif Tokmak’tı. Çok iyi bir karikatüristtir. Karikatür çizmeye böyle başladım.
Karikatürlerinizde neler eleştiri konusu oluyor? 
Her şeyi konu edinebiliyor karikatür. Mesela çoğu kadın her ay ağda yapıyor. Bu rutinin kendisi aslında içinde komiklik barındıran bir durum. Çünkü çelişkili... Çıkan bir şeyi sürekli yolarak ortadan kaldırıyorsunuz. Bu bile karikatür konusu olabilir. Ben hem özel hayatımdan, “Özel olan politiktir” diyoruz ya oradan yola çıkarak, hem de siyaset, ekonomik gelişmeler ve dünyadaki politik meselelerden hareketle çiziyorum. Her şeyi gündeme alıyorum ama ağırlıklı olarak Türkiye’nin yakıcı sorunları yani kadına yönelik şiddet ve LGBTİ+ aktivistlerinin yaşadığı sorunları dile getirmek gibi bir eğilimim oluyor. Tabi bir de hayvan özgürlüğü konusu...
Özetle benim için yakıcı olan her şeyi gündeme almaya çalışıyorum. Özel ve kamusal bütün dertleri karikatüre aktarmaya çalışıyorum. Aslında; kadınlar, LGBTİ+ aktivistleri ya da hayvan hakları için çizmiyorum. Ama Türkiye’deki genel politik hat bu alan üzerinde o kadar yoğunlaştı ki... Diğer konular ile ilgili üretimin o kadar ilgi görmediğini fark ediyorum. Mesela, ekonomik kriz ile ilgili bir çizim daha az ilgi görüyor. Neden? Çünkü Türkiye’de şu an sınıfsal bir mücadele alanı yok... Politik gelişmelerin de çizgileri yönlendirdiğini düşünüyorum.
"Mizah ile dertlerimizin üzerine cila atıyoruz"
LGBTİ+ hakları sıkça çizgilerinizde yerini alıyor. LGBTİ+ aktivistlerin karikatürle nasıl bir ilişkisi var?
Aslında hareketin içinde çok iyi bir mizah var. Biz, Lubuncada “gullüm” diyoruz. Lubunca da LGBTİ+ aktivistlerinin daha çok kendi aralarında konuştuğu dil. Türkçeden bağımsız bir dil değil ama içinde değişik kelimeler var. Mesela o kelimelerden biri de “gullüm.” Daha çok dalga geçmek, eğlenmek için kullandığımız bir kavram. Hareketin kendi kültüründe mizah çok baskın bir tavır. Çünkü mizah aynı zamanda dertlerin üzerine bir cila çekip kendinize bir yaşam alanı açabileceğiniz bir araç aslında. Bu nedenle hareketteki öznelerin mizahla iyi bir ilişkisi var. 
Nasıl bir mizahla...
Türkiye’deki bildiğimiz mizahla değil. Dergilerde gördüğümüz ya da “showman”lerin yaptığı mizahla yakın bir mizah değil. Ama hareketin içindeki öznelerin bence müthiş bir eğlence anlayışı var. Mesela, Ankara Valiliği bir yasak ilan ediyor ve diyor ki, “LGBTİ+ aktivistlerinin yürüyüş yapmasına izin vermeyeceğiz.” “Yürüyemezsiniz” diyor. LGBTİ+’lar da “Tamam biz de yürümüyoruz dağılıyoruz” diyor ve bir mekânda buluşup dağılarak eylem yapıyor. Mesela bunun kendisi bir mizah. Tabii bu mizahın dergilerdeki ve “Showman”lerin yaptıkları komiklik tarzıyla bir ilgisi yok.
"Bu mizah değil, komiklik!"
Karikatür dünyası erkeklerden oluşuyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunu söyleyeyim, herhangi bir cinsiyetin biyolojik özelliğinden kaynaklanan bir şey değil ki mizah becerisi. Daha fazla testosteron salgılamak daha fazla komik olmayı beraberinde getirmiyor. Diğer yandan bugün bilim insanları sadece iki cinsiyet yok diyor, dolayısıyla mizah beceresini bir cinsiyetin üzerine atfedemeyiz. Bunun toplumsal ve tarihsel koşulları var. Artık bu alana kadınlar ve LGBTİ+’lar giriyor. Ama onların yaptığı mizahın görünür olma problemi var. Çünkü insanların alıştığı bir komikliğe yani bu komiklik de özellikle cinsiyetçi, türcü, transfobik ve homofobik düşünceler barındırıyor ve insanlar buna gülüyor. Bu mizah değil komiklik... Siz bunu üretmek istemezseniz dergilerin kapıları size açılmayabiliyor.
Peki, bu dilin değişme şansı var mı? 
Var tabii. Çok ciddi bir şekilde de değişiyor. Mesela, “Kötü Kedi Şerafettin” bir çizgi roman karakteri. Çocukluk dönemimizi, bu karakterin komikliklerine gülerek geçirdik. Ben de çok severdim. Aslında her gördüğü dişiye tecavüz, sarkıntılık ve tehdit eden bunu da komikleştiren bir karakter. Bir çeşit “tecavüz komedisi” yapıyordu. 
"Egemenin dili ile karikatür üretildi"
Komiklik ve mizah arasındaki fark nedir?
Ben düşersem bu komik olabilir. İkimiz de bu duruma gülebiliriz ama bu mizah olmaz. Çünkü mizahın gerçeklikle bir derdinin olması gerekiyor. O gerçekliğin üzerinden kendisini komik bir şekle dönüştürmesi gerekiyor. Dolayısıyla mizahın tarihten bu yana işlevi de o. Hiçbir zaman egemenin yanında yer almaz. Komik olan egemenin yanında yer alabilir. Çünkü egemen alttakilerle dalga geçer, varlığını buna borçludur ama mizah öyle değil. Ben düşsem bu komiklik olmaz ama “Ben asla düşmem” diyen tek adamın attan düşmesi mizah olur. Çünkü, o düşmez, o bir kaledir. İşte o da düşebilir. O odamın ayağının takılıp tökezlemesi komikliğinin yanında bir mizah da içerebilir. Ama sıradan bir insanın düşmesi sadece komik olabilir. Konumuza dönecek olursak, mesela, LeMan, Uykusuz, Penguen dergileri genel politik açıdan muhalif bir damar açmayı çok iyi yaptılar. Ve gerçekten mizah ürettiler. Ama aynı dergiler toplumsal cinsiyet, heteronormative, ikili cinsiyet, konusunda egemenin dili ile karikatür üretti.
Örneğin gey karakterler üzerinden karikatür dergileri yıllarca komiklik üretti ama bunu yaparken geylerin yanından, onların hayatından bir mizah üretmedi. Ya da kadın cinayetlerinde ağzı gözü kanayan yumruk yemiş ve baktığımızda bize mağduriyetimizi hatırlatan ve bizi asla güçlendirmeyen bir dil üzerinden komiklik ürettiler. Ama mizah öyle değildi ki. Mizah, egemenin yanından uzaklaştıkça ve egemen olana karşı komik üreterek mümkün olabilir. Her konuda bu muhalif duruşu takınabildiler ama heteroseksizme ve cinsiyetçiliğe karşı bir komiklik üretemediler... Bilinçli ya da bilinçsiz... Ama yıllarca böyle oldu. Fakat değişiyor o dil de değişiyor.
"Hetero erkeklerin komiklik algısına yönelik iş üretiliyor"
Karikatür dünyası da birçok alan gibi “erk” bir hâkimiyet içerisinde. Bu kurgunun içinde kadın olarak var olmak konusunda ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?
Hiç zorlanmıyorum artık. Başta kendimi yabancı hissediyordum açıkçası. Kısaca nasıl başladığımı anlatayım: Üniversite bitti ve işe girdim. Çok düşük ücretle ve kötü şartlarda çalıştım. Arkadaşlar ısrarla, “Sen her gün karikatür çiziyorsun, şu dergilere bir git” dediler. Dergilerin de o zamanlar amatör günleri vardı. Usta çizerlere yaptığın çalışmaları gösteriyorsun o gün. Ben de öyle bir gün heyecanlanıp çalışmalarımı toparlayıp dergiye gittim. İçeri girdim bir baktım bütün amatör çizerlerin hepsi erkek, hiç kadın yok. Birçoğunun çalışmaları seksistti. Kendini öylesi bir ortama ait hissedemiyorsun. Neyse bekledim sıra bana geldi, çalışmalarımı gösterdim, çok da sevdiğim değer verdiğim bir çizer vardı o zaman. İşimi çok beğendi ve yayınlayacağını söyledi. Görüşmeden öyle mutlu çıktım ki ilk defa bir çizimim yayınlanacak. Tabii amatör köşesinde yayınlanıyor ve telif ödenmiyor. Tine de dert değil nasıl mutluyum içim içime sığmıyor. Diğer amatör çizerler, “Hayırdır sen neden bu kadar mutlu çıktın?” diye sordular. Ben de ‘Bir tane çalışmamı yarın yayınlayacaklar.’ dedim. Çocuklardan biri, “Senin işin o kadar iyi değildi. Biz kaç haftadır geliyoruz bizim ki yayınlanmıyor, sen kızsın diye seninkini yayınlıyorlar” dedi. İnanılmaz bozulmuştum. Amatörü böyle, usta çizer dediğinin de birçok çalışması cinsiyetçi. Kadının böylesi bir ortamda kendini var etmesinden bahsediyoruz. Daha sonraki süreçte de oraya gitmeye devam ettim. Bir süre sonra “Senin yaptığın çalışmalar kötü değil ama bizim okurlarımız buna gülmez. Sen gelme artık” dediler. 
Ben bunun üzerine çok düşündüm. Kim gülüyor, neye gülüyor, gülünen şey ne, bu meselelerin üzerine çok kafa yordum. Levent Cantek bir makalesinde çizgi roman dergileri için, “Hedef okur kitlesi erkeklermiş gibi iş üretir” demişti. Aynı şey karikatür için de geçerli. Sonuçta burası para kazanmaya çalışan bir mecra, bu dergilerin satılması lazım, bir hedef kitle belirlemesi lazım. Şimdi ben Levent Hocamın sözüne bir şey ekleyeyim, karikatür dergileri heteroseksüel erkeklerin komiklik algısına yönelik iş üretiyor, daha doğrusu böyle bir erkek varsayımdan hareketle komiklik üretiyor. Biseksüel bir kadınım ben de, cinsellikle ilgili espri yapıyorum ama benim kız arkadaşımla yaşadığım cinselliğin ya da ağda ve regli üzerine ürettiğim çalışmaların yeteri kadar komik olmayacağı düşünülüyor. Ve ben orada vazgeçebilirdim, çizmeyi bırakabilirdim ama bırakmadım.  
Çalışmalarımı sosyal medyaya yükledikten sonra şunu gördüm: İşlerime gülen insanlar var. Demek ki orada yapılan işin komikliğiyle benim yaptığım işin komikliği arasında bir fark var. Ben bunun yıllar sonra cinsiyetçi bir fark olduğunu anlayabildim. Bu röportajı okuyacak genç çizer bir arkadaş vardı,r ona şunu söylemek istiyorum: Yılmasın, devam etsin. Herkesin komiklik algısı başka. Mutlaka onun bir okuru vardır, hiç panik olmasın, çizmeye devam etsin. Nasıl Recep İvedik’e herkes gülmüyorsa... Karikatürde de böyle... Tek bir komiklik yok. Kendi komiğini kendin inşaa edebilirsin. Mutlaka, okuyucun olur. 
"Otosansüre başvurdular"
Karikatüristler neden bu dönem sessiz? 
Dergilerin hâlâ muhalefet partilerinden çok daha muhalefet ettiklerini düşünüyorum. Tek aslî işlevi muhalefet etmek olduğunu iddia eden siyasî partilerden çok daha iyiler. Tabii görece geri çekilme var. Çünkü sürekli davalar açılıyor. Bu dergilerin ekonomik olarak ayakta kalabilmesi de kolay değil. Ve davaların caydırıcı olduğunu düşünüyorum. İfade ve düşünce özgürlüğünün kısıtlandığı bir ülkede hem ekonomik anlamda zorlayan koşullar hem de hapis cezaları ve itibarsızlaştırma insanların geri çekilmesine nede oldu. Otosansüre başvurmak zorunda kaldılar. Karikatüristlerin örgütsüz olması da bu çözülmeyi kolaylaştırıyor diye düşünüyorum. Türkiye’de herkes örgütsüz, çizerler de bu noktada nasibini almış.
“Dolapta zıkkımın kökü, sokakta isyan var!” çiziminiz büyük bir ilgi gördü. Bu çizim nasıl ortaya çıktı?
İnsan üretirken bir karşılık beklemez... Ama bir karşılığı varsa böylesi bir mutluluk diye tarif edebilirim... Hepimiz ataerkil ailelerden geliyoruz. Benim annem de bir adamla evliydi. Yıllarca ona yemek yaptı, onun gömleğini ütüledi. Adam eve geldiğinde yemek bulamadığı zaman sinirleniyordu. Bu, hepimizin hayatında çok tanıdık bir hikâyedir eminim. Biraz böyle çocukluk anılarına gidince keşke (annem ve babam boşandı) öyle bir yemek tartışmasında, “Ulan zıkkımın kökünü ye” deyip de daha erken bir şekilde ayrılmış olsa diye düşünerek çıkardığım bir işti. Bu kadar kitleselleşmesi ve her eylemde kullanılması beni çok mutlu ediyor.
Karikatür politik bir mesaj içermek zorunda mı? Karikatürün böyle bir sorumluluğu mu var?
Bence karikatürün politik bir derdi olmalı. Karikatürün iktidarla bir derdinin olması gerekiyor. Karikatür egemene karşı olmalı ve karikatüristin ezilenlerin yanından komiklik üretmesi lazım. Karikatüristlerin ötekinin ve ezilenin yanında tavır alması gerekiyor. Yoksa komik olabilir ama bu komik mizah olmaz, karikatür olmaz. Çizginin hicvi olmaz. 
Aslı Alpar Kimdir?

Kafa dergisi, Kaosgl.org ve Cumhuriyet Cumartesi gazetesindeki çizimleriyle tanıdığımız ve Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) 2017 Karikatür ödülünün sahibi Aslı Alpar editöryal karikatür çiziyor. Aslı Alpar’ın karikatürleri düzenli olarak Kafa Dergisi’nde yayımlanıyor. Kaos GL Derneği’nde muhabir olarak çalışan Alpar, STK ve hak temelli çalışan örgütlere de destek olmak için karikatür ve illüstrasyon çiziyor. Zonguldak’ta eski adıyla Karaelmas Üniversitesi Maliye Bölümü mezunu olan Alpar, ilk karikatür çizme derslerini Mete Arif Tokmak’tan almış.