TJA davası: Öldüren erkekler, yargılanan kadınlar

TJA davasında yargılanan tutsak Figen Ekti, kadınların şiddete karşı verdiği mücadele meşrudur diyerek, “Tecavüz, taciz, öldüren erkekler yargılanan kadınlar” dedi. Duruşmaya ara verildi.

Haber Merkezi- TJA Davası’nda yargılanan tutsak Figen Ekti, babası tarafından ona kalan tapuların iddianameye “örgütün mal varlıkları” olarak gösterildiğini söyledi. Figen ayrıca, Sami Baran’ın 2014-2015 tarihinde kendisini HDP’de gördüğünü gizli tanık Ulaş’ın ise Kandil’de gördüğünü iddialarına karşılık, HTS kayıtlarını sunarak tanıkların beyanlarını çürüttü. Tutsak Didar Çeşme ise, eniştesinin hayatını kaybetmesinden dolayı ablasının evinde gözaltına alındığını, ailesini ve kendisini savcı tarafından “güvenlikli aile” olarak fişlediğini söyledi.

Ankara merkezli 30 Kasım 2022’de başlatılan bir soruşturma kapsamında 2 Aralık 2022’de tutuklanarak Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderilen Tevgera Jinên Azad (TJA) aktvistleri Gülistan Dehşet, Didar Çeşme, Bedia Akkaya, Figen Aras Kaplan, Hatice Güngör, Hülya Kınağu, Figen Ekti, Mekiye Ormancı ve Amine Demir Çoban, Zeynep Boğa, ile adli kontrol tedbiri ile tutuksuz yargılanan Tamcihan Çelebi, Sultan Esen, Besile Narin, Meral Şimşek, Zekiye Güler, Hülya Taşar, Yeliz Ayyıldız Kıyak, Dilan Akpolat, Merve Tekin Demirel, Aysel Ceylan, Hazal Aras ve Beritan Can Yaşa hakkında “örgüte üye olma” ve “örgüt kurma veya yönetme” iddiasıyla yargılandıkları davanın ilk duruşması Ankara 25’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı.

Sincan Cezaevi’nde bulunan kadınlar; Gülistan Dehşet, Didar Çeşme, Bedia Akkaya, Figen Aras Kaplan, Hatice Güngör, Hülya Kınağu, Figen Ekti, Mekiye Ormancı ve Amine Demir Çoban, Zeynep Boğa duruşmada hazır bulunurken, tutuksuz yargılanan kadınlar, Tamcihan Çelebi, Hülya Taşar, Yeliz Ayyıldız Kıyak, Dilan Akpolat,  Beritan Can Yaşa duruşmaya katıldı. Tutuksuz yargılanan Hatice Yaman, Besile Narin, Sultan Esen, Zekiye Güler, Sultan Esen, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile Diyarbakır’dan duruşmaya bağlanırken, Ev hapsiyle yargılanan Merve Tekin Demirel duruşmaya, Muş’tan SEGBİS ile bağlandı. Duruşmayı, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, HEDEP kadın koordinasyonu, Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistleri,  İnsan Hakları Derneği (İHD), Barış Anneleri, Feministler, çok sayıda avukat ve aile izledi.

Zeynep Boğa’nın savunmasının ardından tutsak Figen Ekti’nin Kürtçe savunmalarıyla devam etti.

Gözaltında başı zorla eğdirilmeye çalışıldı 

Heyetin ve savcının iddianamede geçen iddiaları okuduğunu, üç kere yargılandığını ve bu iddianamenin de yargılandığı diğer iddianamelerden farkı olmadığını, yargılandığı diğer davalardan beraat ettiğinin bilgisini paylaştı. Dosyalarında gizli tanıkların isimlerinin değiştiğini ama iddiaların hep aynı olduğunu kaydeden Figen, bir yıldır yalan iddialarla tutuklu olduğunu ve bunun hesabının kimin vereceğini sordu. MASAK raporuna değinen Figen Ekti, dosyanın hukuk dışı hazırlandığını, bir yıl önce Diyarbakır’da gözaltına alındığı, gözaltı süresi boyunca polisler tarafından ırkçı yaklaşımlara maruz kaldığını ifade etti. Gözaltına alındığı sürede polisler tarafından başının zorla eğdirilmek istenildiğini, bu durumun Ankara’da da devam ettiğini kaydetti. Sağlık kontrolünün ardından parmak izi almak isteyen bir kadın polisin kendilerine hakaret ve tehdit ettiğini, saçlarını çektiğini kadın polisin kendisine, “Sesini kes, sen teröristsin Ankara TEM’in nasıl bir yer olduğunu göreceksin” şiddetine maruz kaldığını ifade etti. 

Bunca yıldır kadın mücadelesi verdiğini ama bir kadın polis tarafından şiddete maruz kaldığını dile getiren Figen Ekti, bu yaklaşımlarla dosyanın nasıl hazırlandığını açıkça ortada olduğunu kaydetti. Figen, “Dosyada suçlanacağım somut tek bir delil yok ama tutuklanmamı delil karatma şüphesi var diye yapıldı. Delil karartma beni darp eden polisin saçlarının rengini değiştirmesidir. Tutuklanma kararım verildiğinde, polisler, ‘işte istediğimiz’  sözleriyle sevinç naraları attı avukatımda buna şahittir. 24 saat avukat görüş yasağı olmasına rağmen polisler tarafından sohbete çağrıldım avukatımı istedim, ne ile suçlandığımı sordum. Polisler bana yukarıda ne ile suçlandığımı söyleyeceklerini söyledi. Bana dışarıda şiddet uygulayan polis ifademi almak istedi ve ifade vermedim” sözleriyle Ankara’ya geldiği süreç boyunca yaşadıkları ihlallerini anlattı.

‘İktidar, sermayelerini geliştirmek için Ortadoğu’yu savaş alanına dönüştürdüler’

Uygarlık tarihi ve Neolitik tarihinin  kadınların çalışmalarıyla ortaya çıktığına dikkat çeken Figen Ekti, erkek aklının çıkardığı devlet sisteminin kadınların emeklerinin tamamını yok saydığını belirtti. Figen, “Uygarlık dönemlerin tamamı kadınların emeklerini çalmıştır. Barış annelerini özellikle selamladım, çünkü o annelerin emekleriyle var olduk. Sizleri de bizleri de bir anne doğurdu. Şimdi insanlık, kadın tarihini inceliyorum kadın emeğini hiç görmüyor. İktidar, sermayelerini geliştirmek için Ortadoğu’yu savaş alanına dönüştürdüler. Yakın tarihe baktığımız da 2014 tarihinde İŞİD çeteleri Şengal’e saldırıları oldu. Binlerce Êzidi kadını kaçırıldı, tecavüze maruz kaldı hala binlerce Êzidi kadın kayıp sözde 21’nci yüzyıldayız. İkincisi ise, İsrail ve Filistin arasında süren çatışma. Son süreçlerde bu savaş Hamas ve İsrail arasında olmaya başladı. Bu savaşta bile katliama maruz kalan ve teşhir edilen kadınlar ve çocuklar oldu. Kadınların şiddete karşı verdiği mücadele meşrudur. İran’da derin bir tarihi var ama kadınlar son bir yıldır ayakta. Taciz, tecavüz, öldüren, döven, yargılayan erkeklerdir ama yargılanan kadınlar oluyor. Jına Emini’nin saçı dışarıda olduğu için ahlak polisleri tarafından katledildi, Afganistan’da kadınlar şeriat ile yüz yüzeler. Irak’ta kadın sünnetleri hala devam ediyor. Türkiye’deki kadınların durumunun da bunlardan farkı yok. En son öğrenciler temel hakları için eylemler yapıyorlar, genç bir kadın asansörde yaşamını yitirdi. Genç kadının geç geldiğinden dolayı asansörde kalması ve ölmesini ‘normal’ olarak gördüler. Kadınlar tecavüze maruz kaldıklarında, ‘açık giyinmesiydin, gülmeseydin, bu saate çıkmasaydın’ diyorlar. Maalesef bu birçok mahkemede ‘iyi hal görülüp’ cezalar indiriliyor” ifadelerini kullandı.

‘Savcı ve polisin tanımladığı TJA’yı bilmiyorum

Tarikatlarda, cemaatlerde tecavüze maruz kalan çocuklara da değinen Figen Ekti, savunmasına şöyle devam etti: “Kapatılan birçok kadın derneği yasal çerçevelerde kuruldu ve KHK’larla kapatıldı. Kapatılan KJA’dan yargılandım ve beraat ettim. Aktivist olmanın size göre anlamı nedir? Aktivistlik kavramı nasıl illegalize ediliyor. TJA’nın aktivistiyim ve bu bir suç olarak dosyaya konulmuş. Polis ve savcının tanımladığı TJA’ya bakıyorum bizimle hiçbir ilgisi yok. TJA, DYK’nın bir birleşenidir, Ortadoğu kadın kurumların birleşeni, kadın sığınma kurultayının, kadın eşik platformunun bir birleşenidir. İnternette baktığınız zamanda bunları görürsünüz. TJA bunlardır, ama savcı ve polisin tanımladığı TJA’yı bilmiyorum çünkü çalışmalarına katıldığım TJA ile savcının söz ettiği TJA’nın birbiriyle hiç alakası yok.”

 20 yıldır belgesel filmleri için fotoğraflar çektiğini dile getiren Figen, çektiği tüm fotoğrafları feminist kadınlarla paylaştığını ve birçok şehirde sergiler açtığını kaydetti. Figen, “Kadına yönelik düşmanlık nedir böyle anlamıyorum. Gizli tanık Ulaş’ın ve Sami Baran’ın ifadeleri birbirini boşa çıkarıyor sizde göreceksiniz. Sami Baran hakkımda, ‘2014-2015 yılında HDP il binasında diyor, gizli tanık Ulaş Kandil’de diyor. HTS kayıtlarım da Türkiye’de olduğum görülüyor. Gül Tanrıverdi’nin ifadelerinden dolayı 5 ay cezaevinde kaldım, tahliye oldum ve dosyam düştü. Dosyanın düşmesinin sebebi de iki yıl önce üyelikten dolayı beraat etmem. Türkiye’de kendimi güvende hissetmiyorum, istediğim gibi giyinemiyorum, istediğim gibi gülemiyorum. Bir kadın kurumunda rahatlıkla mücadele edemiyorum çünkü bunların tamamı suç sayılıyor. Buda şu anlama geliyor; kadın mücadelesi meşrudur ve bırakmamız gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

 ‘Savcılık hızını alamadı’ 

Figen Ekti, kardeşi Hacı Ekti’nin 2016 tarihinde Irak’ta bir trafik kazasında yaşamını yitirdiğini, ailesinin cenazeyi teşhis etmeye gidemediğinin kendisinin pasaportunun olduğundan kaynaklı kendisinin gittiğini kaydetti. Ama iddianamede, kırsala gitti iddia edildiğini kaydeden Figen, savcının hangi duygularla ve hislerle iddianame hazırlandığını bilemediğini dile getirdi. Figen, “Savcılık hızını alamadı, Diyarbakır’da tedavi olduğum hastane otel olarak göstermişler. Skandal olan durumlardan birtanesi de, babamın mal varlıkları bana miras kaldı ama bu mal varlıklar örgüttün üzerine yapıldı şeklinde gösterilmiş” diyen Figen, savunmasını savcı ve heyetin yeniden dosyaya bakmasını söyleyerek tahliyesini değil beraatını talep etti.

Figen Ekti’nin savunmasının sırasında heyetin, “Artık bitirin sürekli son son diyorsunuz” sözlerine avukatlar ve izleyiciler, “Bir yıldır cezaevinde bırakın da genişçe savunmasını yapsın” sözleriyle tepki gösterdi.

Didar Çeşme: Kadın ve Kürt olduğumuz için burada yargılanıyoruz 

Figen’in ardından Didar Çeşme savunmasına başladı. Kadın ve Kürt olarak burada yargılandıklarını ifade eden Didar, siyasi bir geçmişleri olduklarını dile getirdi. Kürt, kadın, siyasi çalışmalara katılmanın dahi suç olduğuna vurgu yapan Didar, “Biz Kürtler bir yerlerden gelmedik, biz hep buradaydık. Cumhuriyetin kuruluşunda bile Kürtler yer aldı ve çok sayıda kayıpları da oldu. Kemal Atatürk, özerklik sözü veriyor ve Lozan Antlaşmasından sonra ne oluyorsa Kürtler kendi topraklarında misafir oldular. Keşke bu toprakların adı bir şey olsaydı da farklı halklar bir arada yaşasaydı. Bu sorun yüzyıllık bir yaradır, hem Cumhuriyet’in hem de Lozan’ın yüzyılında hala kimliğimizden dolayı yargılanıyoruz ve inkar ediliyoruz. Bir halka sürekli ‘sen Türk’sün’ denilir mi? Devletin şiddeti, asimilasyonu bize Kürt kimliğini gösterdi. Biz Kürt halkı politik insanlarız. Elbet politik olarak bir şeylerin mücadelesini vereceğiz. Filistin’de çocukların nasıl katledildiğini görüyoruz, küresel anlamda tek hegomonik sistemin çürüdüğünü görüyoruz. Bir birey olarak; Türkiye devleti bu kadar öngörüsüz olabilir mi? Cumhuriyetin kuruluşunda yer alan bir halkı hala tanımıyorum diyor” şeklinde konuştu.

Faşizmin bir ideolojisinin olmadığına işaret eden Didar Çeşme, şunları ekledi: “Süleyman Soylu’nun dönemine dair operasyonlar yapıyorlar ve umarım devam eder. Toplum öyle bir hale geldik ki bir yandan cemaat, bir yandan mafyatik yapılar. Bunlar toplumu ayıran yaklaşımlar. Kürtlere dair son 7 yıldır ağır bir şiddet ortamı gelişti. Sık sık gözaltına alınıyorum neden alınırım bilmiyorum. Bir dosyamda ablamın evindeyim eniştem yaşamını yitirmiş acısını paylaşıyorum o sabah operasyon yapılıyor, 80 yaşındaki annem Türkçe bilmediği için anlamıyor ve hakaret ediyorlar, yeğenimin başına silah dayıyorlar. Gözaltı gerekçesi ise ailemin acısını paylaştığım için bana ‘güvenlikli aile’ diyorlar. Güvenlikli aile diye fişleniyoruz.  Ailemin acısını paylaştığım için ‘güvenlikli aile’ diye fişlendim. Tutuklandığıma hiç şaşırmadım, darp edildim. Bir özel harekatçı bana parmak sallayarak, ‘konuşma diyor’ başıma silah dayatmış.  Arkadaşımızın darp edilmesine tepki gösterdiğimiz için bunu yaşadım. Sinema filmi çekiyoruz gibi kamera hazırladılar. Evimden çıktığımda yaptıkları gibi emniyette de aynı şeyleri yaptılar.” 

Gizli tanık beyanlarını kabul etmedi

Sami Baran ve gizli tanık Ulaş’ın beyanlarını kabul etmeyen Didar, tanıkların söylediği beyanlarda siroz hastalığından dolayı köy ortamında yaşadığını ve uzun bir süre çalışmalara katılmadığını belirtti. Didar Çeşme, “2015 tarihine kadar köy ortamındaydım. Sonrasında babam 7 ay yatalak oldu, onunla ilgileniyoruz. Babamı, dayımı birçok yakınımı peş peşe kaybettim. Yurt dışı seyahatlerim soruluyor, kuzenim orada gidip gelirim. Gidiş geliş tarihlerim kısa süreli uzun uzadıya kalmadım. Hiçbir zaman illegal yollarla bir yere gitmedim. Ama Kürde her şey sınırlı. Süleyman Soylu döneminde, ‘Kürdüm bile demeyeceksiniz’ demişti ve öyle bir şiddet ortamı gelişti. Et ve tırnak birbirinden ayırdılar. Türkiye’de yürütülen siyasetin muazzam bir değersizlik yaşanıyor, toplumu şizofrenlik bir topluma dönüştüler”  ifadelerini kullandı.

Diğer arkadaşları gibi Diyarbakır’da özel bir hastanede tedavi gördüğü süreçte  Otelde kalmış gibi gösterildiğine dikkat çeken Didar Çeşme, “Keşke kayıtları da alsalarmış. Sağlık sorunlarımdan dolayı kadın kadına yaptığım tatili bile dosyaya koymuşlar, keşke hastane kayıtlarını da koysalardı. Bir Kürt, tatil yapamaz mı? Bir Kürt siyaset yapamaz mı? Bunlar işte ayrıştırıyor. 2019’dan beri aktif siyaset yürütmüyorum. Siyaset yapı içerisinde tanıştığımız insanlarla sosyal arkadaşlıkta yapabilirim ama bunlar bile suç” diyen Didar, yıllardır benzer yargılamalarla yargılandığını kaydetti. Bir yıldır kendilerini yargılayacak mahkeme bulamadıklarını söyleyen Didar, bunun bir mizaha konu olması gerektiğini düşündüğünü ama Türkiye’de olduğunun farkına vardığı an bundan vazgeçtiğini dedi. Didar, savunmasını tahliye ve beraatini talep ederek sonlandırdı.

 ‘Tek üyesi olduğum yer Mali Müşavirler Odası’

Didar’ın ardından Amine Demir Çoban savunmasına başladı.  Emniyete verdiği ifadesinin yenilediğini belirten Amine Demir, tek üyesi olduğu yerin Mali Müşavirler Odası olduğunu kaydetti. Tanık beyanlarını da kabul etmediğini dile getiren Amine, gizli tanık beyanın tek doğru bildiği şeyin, Bağlar Belediye Meclis üyeliği söyleminin gerçek olduğunu, onun dışındaki beyanlarını reddettiğini ifade etti. Amine, “Belediye yapılan işler bakanlıktan geçmiyormuş gibi sadece verilen kararın benim kararım olduğu gibi gösteriliyor. Belediye de birçok komisyon vardır, o komisyonlarda 40 tane meclis üyesi varsa, o meclis üyeleri o komisyonların çoğunda görev alır. Kardelen kadın evine ilişkin Filandiya’nın hibe ettiği bir proje vardı. Bir proje kapsamında meclis üyesi olarak Filandiya’ya gittim ve girişlerim çıkışlarım resmi olarak görülüyor. Filandiya olayı o kadar farklı gösterilmiş ki. Konferanslar, seminerler vardı, Türkiye’deki ilk kadın belediye başkanları o konferansa katıldılar. Gelen misafirleri, Mardin, Hasankeyf’te gezdirme etkinliklerimiz oldu”  diye belirtti.

Yaptığı görüşmeleri suç gibi lanse ettiler

Belediye meclis üyeliği boyunca yaptığı görüşmelerin suç olarak lanse edildiğine vurgu yapan Amine, meclis üyesi olduğu için insanların mahallede yaşadığı sorunlardan kaynaklı sürekli aranmasının normal olduğunu kaydetti. Amine, “Belediye’den kendine ait ofise oradan da evime gidiyorum ve geçtiğim güzergahların baz istasyonları suç lanse edilmiş. İşlerimin olduğu üçgen içerisinde elbet gidip geleceğim. Oralarda ortak baz vermesi çok normal.  MASAK raporlarında, yüksek miktarda para çıkışı ve girişi var diyorlar ben mal müşavirim benim işim para zaten. Elbet hesaplarımda para girişi ve çıkışı sürekli olacak. Telefonumu kapatmam bile suç, ben depresyona giremez miyim? Telefonumun kapatmam meselesi ise belediye meclis üyeliğinden istifa ettim kabul edilmedi ve telefonumu kapatarak, istifa ettiğimin net anlaşılması içindi” ifadelerini kullandı. 

Ankara TEM: Bu kadar masraf ettik seni tutuklamamız lazım

Yapılan operasyon sırasında hastanede tedavi olduğunu, polislerin hastaneye dahi gelmediğini ailesinin kendisini aramasıyla operasyondan haberdar olduğunu kaydeden Amine, sonraki gün Diyarbakır’da ifade vermeye gittiğini ama Ankara TEM’in ısrarla kendisini Ankara’ya getirildiğini ve kendisine, “Bu kadar masraf ettik seni tutuklamamız lazım” dediğini aktardı. Amine Demir, son olarak, tahliyesini ve beraatini talep etti.

Beş kadının yaptığı savunmanın ardından ara karar kuran mahkeme heyeti, tutsak Didar Çeşme’nin sağlık sorunlarından dolayı vareste tutulmasına, diğer tutsakların duruşmada hazır edilmesine karar verdi.

Duruşmaya yarın saat 09.30'a kadar ara verildi