Tek taraflı ısrarlı takip için emsal karar
Köstebek Yayınları’nın imtiyaz sahibi İsmail Bektaş’a ısrarlı takip fiili nedeniyle ceza verildi. Söz konusu ceza emsal niteliğinde.
ELİF AKGÜL
İstanbul- Köstebek Yayınları’nın imtiyaz sahibi İsmail Bektaş hakkında “Cinsel taciz suçu” başlıklı TCK 105/1 başlıklı maddeden açılan davada mahkeme Bektaş’ı mahkum etti.
Kararın ardından ajansımıza konuşan müşteki Dicle Öztürk “Erkeklerin kendi hayatlarıyla ilgili çözemedikleri problemlerin yükünü çekmek zorunda değiliz, bunun farkında olalım” dedi. Söz konusu karar ısrarlı takip için de emsal karar oluşturdu. Öte yandan bu gelişme yargı paketine eklenen ısrarlı takip suçu cezasına ilişkin tartışmaları da yeniden gündeme getirdi. Yönetmeliği ajansımıza Dicle Öztürk’ün avukatlarından Ceren Acer değerlendirdi.
Para cezası verildi
Fail İsmail Bektaş hakkında 11 Şubat 2021’de, eskiden birliktelik yaşadığı müşteki Dicle Öztürk’e “müştekinin şüpheliden ayrılmasına rağmen şüphelinin ısrarlı şekilde müştekiye mesaj gönderdiği, bu mesajlarda şüphelinin müştekiye hitaben ‘gönlünden gönül istiyorum, aşkım" şeklinde mesajlar olduğu, kapısına çiçek bıraktığı, müştekinin kendisi ile görüşmek istemediğini belirtmesine rağmen şüphelinin müştekiye aynı hitaplarla mektup göndererek ısrarlı hareketleri ile cinsel tacizde bulunduğu” suçlamalarıyla iddianame düzenlenmiş, Bektaş’ın “Cinsel taciz suçu” TCK 105/1 başlıklı maddeden cezalandırılması talep edilmişti.
Eylül 2021’de karara bağlanan davada İstanbul 65. Asliye Ceza Mahkemesi, TCK 105/1’den mahkum ettiği İsmail Bektaş’a verdiği 220 gün adli para cezasını, tacizi elektronik haberleşme aracılığıyla yaptığı için arttırıma giderek 270 gün adli para cezasına, ayrıca tacizi ısrarlı bir şekilde yaptığı için de arttırıma giderek toplamda 337 gün adli hapis cezasına yükseltti. İsmail Bektaş, toplamda 6.740 TL adli para cezasına mahkum edildi.
İsmail Bektaş’ın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin talebinin ne olduğuna dair beyan alınmadığı için bir duruşma daha açılacak. Kovuşturmanın tamamlanması, cezanın ertelenip ertelenmediğine ilişkin karar oluşturulması için Mayıs’taki duruşma bekleniyor.
“Yorucu ilişkilere mecbur değiliz”
Tacizin “bir kadının hayatını en çok zorlaştıran ve yoran şiddet biçimlerinden biri” olduğunu kaydeden Dicle Öztürk, “Günlük hayat içinde, iz bırakmadan, mümkün olduğunca yorarak, bıktırarak uyguladıkları bu şiddet biçimiyle erkekler, istediklerini yaptırabileceklerini düşünüyor ve hüsrana uğradıkları her noktada rahatsız ediciliklerinin dozunu artırıyor, yıkıcılaşmaya başlıyorlar” dedi.
Bu şiddetin son noktasının erkeğin kadını fiziksel olarak yaralaması ya da katletmesi olduğunu “bunu bile kendilerine hak gördüklerini” belirten Dicle Öztürk şöyle devam etti:
“Zihinsel ve duygusal olarak gerektiğince olgunlaşmamış, belki insan içine çıkmaya dahi henüz hazır olmayan, toplumdaki kadın düşmanlığının yardımıyla da erkek egemenliğine iyice yaslanıp hadsizleşen bu faillerin daha fazla zarar veremeden durdurulması için biz kadınlar olarak her aşamada önlem almalı, daha fazla zarar görmemek için yasanın gücünü kullanmalı ve birbirimizden haberdar olmalıyız. Erkeklerin kendi hayatlarıyla ilgili çözemedikleri problemlerin yükünü çekmek zorunda değiliz, bunun farkında olalım.”
“Kadın olarak var olmayı ve insanca ilişki kurmayı istismar ederek varlıklarını ispatlayan bu failler, karşılarında kendilerine dur diyecek daha cüsseli bir güç görene kadar sınırlarını test etmeye çalışır, o arada da yapabildiği tüm yıkıcılıkları uygular. Her istediğimi yaparım, sınırları da ihlal ederim, ama bedelini de ödemem gibi bir anlayış.”
Kadınların bu durumda haklarını öğrenmesinin, mümkünse karşılaştıkları şiddeti belgelemesinin önemine dikkat çeken Dicle Öztürk, “Yasada bir karşılığı varsa mutlaka dava açalım, maruz kaldığımız şiddetin minicik bir zararı bile olsa bir bedelinin olduğunu bilelim. Kendimizi koruyalım ve kadınlar olarak bu erkek şiddetin birincil sorumlusunun biz olmadığımızı bilelim. Şiddetten uzak ilişkilere adım atalım, çirkin ve yorucu ilişkilere mecbur olmadığımızı unutmayalım” diye konuştu.
Mahkemenin ısrarlı takip üzerinden verdiği karar bir emsal niteliği de taşıyor. İstanbul Sözleşmesi’nin 34. maddesi’nde farklı bir şiddet türü olarak yer alan “tek taraflı ısrarlı takip” 6284 sayılı kanuna ilişkin yönetmelikte şöyle ifade ediliyor:
“Aralarında aile bağı veya ilişki bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, şiddet uygulayanın, şiddet mağduruna yönelik olarak, güvenliğinden endişe edecek şekilde fiziki veya psikolojik açıdan korku ve çaresizlik duygularına sebep olacak biçimde, içeriği ne olursa olsun fiili, sözlü, yazılı olarak ya da her türlü iletişim aracını kullanarak ve baskı altında tutacak her türlü tutum ve davranışı ifade eder.”
Emsal karar
Dicle Öztürk’ün avukatlarından Ceren Acer ajansımıza yaptığı değerlendirmede bu yönetmelikteki bu ifadeye rağmen “ısrarlı takibin ceza kanunumuzda ayrı bir suç olarak ele alınıp düzenlenmediğinin” altını çizdi. Avukat Ceren Acer şöyle konuştu:
“Israrlı takip suçuna ilişkin yasal düzenlemenin yapıldığı ilk ülke 1933 yılında Danimarka’dır. Almanya’da ısrarlı takibin ayrı bir suç olarak daha geç bir tarih olan 2007’de düzenlense de en ağır cezanın Almanya’da uygulanıyor. Failler 10 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılıyor. Ayrıca Alman Ceza Muhakemesi kanunu uyarınca ısrarlı takip suçunun faili hakkında tutuklama kararı verilebilmesi mümkün. Ülkemizde özel bir suç olarak tanımlanmaması ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle, ısrarlı takip çoğu kadının yaşadığı ancak bazen adını koyamadığı, tanımlayamadığı bir şiddet biçimi. Genellikle eski partner tarafından ilişkinin bitirilmesi nedeniyle intikam almak veya ilişkiyi yeniden başlatmak için kadının üstünde tahakküm kurma amacıyla bu suç işleniyor.”
“Yeni yargı paketinde ısrarlı takip kağıt üstünde kalacak”
En sık karşılaşılan ısrarlı takip biçimlerinin doğrudan fiziksel şiddet içermese de inatçı bir şekilde durmadan telefonla aramak, elektronik mesajlar göndermek, sürekli hediye ya da çiçek göndermek, fiziksel olarak takip etmek, evinin ya da iş yerinin önünde beklemek şeklinde gerçekleştiğini aktaran avukat Ceren Acer yeni yargı paketindeki düzenlemenin de yeterli olmadığını ifade etti:
“Yeni yargı paketi ile birlikte ısrarlı takip suçunun müstakil olarak düzenlenmesi sevindirici bir haber olsa da, caydırıcılık bakımından kağıt üstünde yasal düzenleme olmaktan öteye gitmiyor. Bu düzenleme ile cezanın alt sınırı 6 ay, üst sınırı ise 2 yıl. Üst sınırdan ceza verilse bile erteleme nedeniyle hapis cezası fiilen uygulanamayacak. Bu nedenle failler için cezasızlığın devam etmesi kuvvetli bir olasılık. Israrlı takibe maruz kalan kadınların avukatları olarak yıllardır yargılamaların eziyet suçu kapsamında cezalandırılması için mücadele veriyorduk. Mevcut kanunda kişiye eziyette bulunma suçunun cezası 2-5 yıl süreli hapis cezası. Bu değişiklik ile, ısrarlı takip suçu ayrıca kanunda yer alsa da eziyet suçunun cezasının gerisinde kalmış oluyor.”