Gülistan Ataş: İşkenceye karşı harekete geçilmeli

Uluslararası sözleşmelere rağmen Türkiye’de işkencenin devam ettiğini belirten Gülistan Ataş, bu işkencelerin son günlerde en çok gazetecilere uygulandığına dikkat çekti. Gülistan Ataş, yargısal makamları işkenceye karşı harekete geçmeye çağırdı.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Amed – Türkiye’de demokrasi ve özgürlükçe kesimlere yönelik artan baskılara yeni işkence görüntüleri ekleniyor. Baskı, işkence, kötü muamele, teşhir etme politikalarına gözaltı ve tutuklamalar eklenirken bu gözaltılar sırası ve sonrasında yaşanan muameleler de dikkatlerden kaçmıyor. Son olarak gözaltına alınan gazetecilerin basına yansıyan görüntülerinde de görülen kötü muameleler gazetecilerin tutuklanarak gönderildiği cezaevlerinde de devam etti. Toplumun her alanında görülmeye başlanan bu işkence örneklerinin cezasızlık politikası nedeniyle pervasızca işlendiğine yer veren Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Üyesi Avukat Gülistan Ataş, bu örnekler karşısında toplumun hafızasını diri tutup yaşananlara tepki göstermesi gerektiğini ifade etti.

‘Uluslararası sözleşmelere rağmen işkence devam ediyor’

İşkencelerin son dönemde en sık gözaltı sırası ve cezaevi girişlerinde yaşandığına ve kendilerine de bu tarzda başvuruların yapıldığını söyleyen Gülistan Ataş, uluslararası sözleşmelere rağmen işkence ve kötü muamelelerin durmadan yaşandığına dikkat çekti. Gülistan Ataş konuşmasına işkenceyi tanımlayarak başladı: "Öncelikle işkence ve kötü muameleyi tanımlamak gerekiyor. İşkence ve kötü muamele uluslararası sözleşmeler, Avrupa insan hakları sözleşmesinde de ve yine TCK 94’de de işkence suçu tanımlanmış durumda. Daha şeffaf bir dille de tanımlarsak kamu görevlileri tarafından bunlar genellikle kimler oluyor; polis, gardiyan veya korucular tarafından bireylere hem fiziksel hem de ruhsal açıdan acı çekmelerine sebep olan davranışlar olarak tanımlanıyor. Bunlar tanımlanırken hangi dönemlerde işkence ve kötü dönemlerde işkence ortaya çıkıyor; bir gözaltına alınma, yine gözaltında iken daha sonra da cezaevine giriş aşamasında işkence örneklerini görüyoruz.”

‘İşkence özellikle Kürt halkı ve muhaliflere uygulanıyor’

Kolluk tarafından işkence olarak değil de bir hak veya görev olarak görülen birçok eylemin işkence suçu arasında olduğunu belirten Gülistan Ataş, bu işkencelerin son bir hafta içinde en çok gazetecilere uygulandığını dile getirdi. Yapılan işkencelerle toplumu sindirme ve baskı altına almanın amaçlandığını aktaran Gülistan Ataş, “Hakaret, taciz, saç yolma, yine çıplak arama, ters kelepçe uygulamaları, hücrede tecrit ve uzun süre aynı pozisyonda bekletilme işkence ve kötü muamele eylemleridir. Devlet bu gücünü kamu görevlileri üzerinden başta Kürt halkı ve muhaliflere uyguluyor. Son zamanlarda da Kürt gazetecilere uygulanan bir işkence tablosu ortaya çıktı. Onlara sistematik olarak bir işkence uygulandı” şeklinde konuştu.

‘Derya Ren çıplak aramaya direndiği için darp edildi’

Gözaltına alındıktan sonra tutuklanarak cezaevine götürülen JİNNEWS muhabiri Derya Ren’in de çıplak arama işkencesine maruz bırakıldığını söyleyen Gülistan Ataş, “Son olarak tutuklanan gazetecilerden Derya Ren’i cezaevinde görmeye gittim. Kendisine çıplak arama dayatılmış ve beş gardiyan tarafından işkenceye maruz bırakılmış. Çıplak aramaya direndiği için saçlarından tutulup darp edilmiş. Yapılan bu işkencelerde kişiler sadece fiziksel olarak değil zihinsel ve ruhsal açıdan da bir işkence durumu yaşanıyor. Buna dair de suç duyurusunda bulunacağız” dedi.

‘Toplum tepki göstermeli’

Yapılan işkencelere karşı öncelikle toplumun bir tepki göstermesi gerektiğine yer veren Gülistan Ataş, hukuki ve siyasal anlamda da mücadele vurgusunda bulundu. Son olarak işkenceye maruz kalmış yurttaşlara STK, dernek veya barolara başvuru yapma çağrısında bulunan Gülistan Ataş, “Toplumun bu uygulamalara karşı hafızasını diri tutması gerekiyor. Çünkü bunlar sadece bugünün Türkiye’sinde değil geçmişten bu yana uygulanan politikalar. İşkence ve kötü muameleye maruz kalan kişilere karşı yargısal makamların harekete geçmesi gerekiyor. Ama maalesef bu işkenceye maruz kalanlara dava açılıyor. Mağdur kişilere genelde mala zarar verme ve polise mukavemet suçlamalarından davalar açılıyor. Bu aşamada kişiler adalet mekanizmasının işlemediğini düşünüyorlarsa bile hukuki başvurularını yapmaları gerekiyor. STK’lara veya insan hakları alanında çalışan derneklere, barolara başvurup dosya açarak takipçisi olmalılar.”