“Cezasızlık politikasının son bulması için hükümetin değişmesi yetmeyecek”

Türkiye’deki devlet suçlarında cezasızlık konusunu ajansımıza değerlendiren İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, “Hakikat halen devlet katında inkar ediliyor ve cezasızlık halen bir devlet politikası” dedi.

ELİF AKGÜL

İstanbul - Dargeçit JİTEM davası Türkiye tarihinde devletin sanık koltuğunda oturduğu en önemli davalardan biriydi ve 27 yıl sonra cezasızlıkla sonuçlandı.

28 Ekim 1995’te iki öğretmenin, ertesi gün de Amara köyü baş korucusunun oğlunun PKK tarafından kaçırılması ve ertesi sabah cenazelerinin bulunması bahane edilerek Dargeçit'te JİTEM devreye girdi ve gözaltılar başladı...

Aynı gün sabaha doğru Doğan ailesinin evi, aralarında asker, özel harekât timleri, korucu ve sivil giyimli insanların olduğu 60-70 kişilik bir ekip ve panzerlerle basılarak 14 yaşındaki Seyhan Doğan apar topar gözaltına alındı. Aynı gece ve takip eden birkaç gün içinde Seyhan Doğan'ın eniştesi 21 yaşındaki Abdurrahman Coşkun, dayısının oğlu 18 yaşındaki Mehmet Emin Aslan, kardeşi 11 yaşındaki Hazni Doğan ve 20 yaşındaki Abdurrahman Olcay, 16 yaşındaki Nedim Akyön, 24 yaşındaki Hikmet Kaya, 57 yaşındaki Süleyman Seyhan ile kızı Fehime Çelik de gözaltına alındı. O gece 13 yaşındaki Davut Altınkaynak'ı da almak için evlerini basan askerler kendisi evde olmadığı için annesi Hayat Altınkaynak'ı gözaltına aldı.

“İşkence ettiler”

Annesine Davut'un yerini söyletmek için çeşitli tehditlerde bulunan askerler en sonunda sadece sorgulayıp bırakacaklarını belirterek anneyi ikna ettiler ve dayısında kalan Davut Altınkaynak'ı da gözaltına alarak annesinin gözleri önünde Filistin askısında işkenceye aldılar.

Hazni Doğan ve Fehime Çelik de türlü işkencelere maruz kaldı ve gözaltına alınanlara tanıklık ettiler. Gözaltına alınanlardan sadece Hazni Doğan, Hayat Altınkaynak ve Fehime Çelik serbest bırakıldı. İkisi lise öğrencisi, üçü çocuk sekiz kişiden ise bir daha haber alınamadı.

Hazni’nin annesi Asya Doğan, oğlunun vücudundaki darp izlerini fark edince, çocuğuna işkence yapıldığını söyleyerek savcılığa şikayette bulundu, Seyhan'ın akıbetini öğrenmek için de dilekçe verdi. Soruları yanıtsız kaldığında oğlunun devletin gözetimindeyken kaybolduğunu söyledi. Bir süre sonra bu sözleri gerekçe gösterilerek gözaltına alındı. 58 yaşına kadar Cumartesi Anneleri’nden biri olarak Seyhan’ın kemiklerini aradı.

İnsan kemikleri bulundu

Ailelerin şikayeti üzerine Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı 2009'da düzenlediği fezlekeyle Altunkaynak, Doğan, Akyön, Olcay, Aslan, Çoşkun ve Kaya'nın gözaltında kaybedildiği ve Seyhan'ın işkence ile öldürülüp yakılarak bir kuyuya atıldığı kabul edildi.

Dargeçit ve Kızıltepe'de 2012-2015 yılları arasında yapılan kazılarda bu insanlara ait kemikler bulundu. İlk olarak Süleyman Seyhan’ın bedeni bulundu. Elleri arkadan bağlanmış, başı gövdesinden ayrılmış bir şekilde bir kuyunun dibindeydi. Lise öğrencisi olan Abdurrahman Olcay ve Abdurrahman Coşkun'un kemikleri de bir yıl sonra Kızıltepe'de yapılan bir başka kazıda ortaya çıktı. Nisan 2015'te Dargeçit'in Dilan Köyü'nde bulunan kemikler de Davut Altunkaynak ve Nedim Akyön'e aitti.

İddianame kabul edildi

Ailelerin 2009’deki başvurusuyla tekrar soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında Midyat Cumhuriyet Savcılığı tarafından hazırlanan iddianame, Midyat Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. İddianameye göre, yapılanlara karşı çıkan ülkücü görüşteki Uzman Çavuş Bilal Batırır’ın da, suçu ihbar etmesinden korkulduğu için komutanları Hurşit İmren ve Mehmet Tire tarafından kalorifer kazanında yakılarak öldürüldüğü öne sürüldü.

İddianamede, dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren, Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire, Dargeçit Merkez Jandarma Karakol Komutanı Mahmut Yılmaz, Karakol Komutan Yardımcısı Haydar Topçam ve Uzman Çavuş Kerim Şahin hakkında taammüden öldürme suçundan müebbet hapis cezası istendi. Dava, “güvenlik gerekçesiyle” Adıyaman'da görüldü.

Beraatle sonuçlandı

26 duruşma süren dava ailelerin, hak savunucularının ve hukukçuların “zamanaşımı” uyarısı sürerken beraatle sonuçlandı. 4 Temmuz 2022’deki karar duruşmasında Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi kararını açıkladı, 18 sanık hakkında “sanıkların meydana gelen olaylarla bağlantısını kuracak kesin delile ulaşılamadığı” gerekçesiyle beraat kararı verdi. Dargeçit davası Türkiye’de devletteki devamlılığın, kurumsallaşmış cezasızlığın en güncel örneği oldu.

Dargeçit davasından örnekle Türkiye’de insanlık suçlarına karşı yürütülen cezasızlık politikasını, AKP’nin bundaki rolünü İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri ile konuştuk.

“JİTEM davalarının tamamı cezasızlıkla sonuçlandı”

Dargeçit davası iddianamesi bile 19 yılda hazırlanan bir dosya. 13 yaşındaki Davut Altınkaynak ile 16 yaşındaki Nedim Akyön’ün kemikleri bile 21 yıl sonra bulundu. Buna rağmen dosya beraate nasıl getirildi?

Bu dosyaların tamamı birer cezasızlık örneği. Bu dosyaların cezasızlıkla sonuçlanması tesadüfi değil tabii ki. Devletin özellikle yaşam hakkı ihlallerinde pozitif ve/veya negatif sorumluluklarını bile isteye yerine getirmediği durumlar bunlar. Faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar, sistematik olarak işlenen suçlar birer devlet politikası olarak uygulandı bu güne kadar. Ve devlet bu suçları ile yüzleşme cesareti gösteremediği ya da buna mecbur kalmadığı sürece cezasızlığın önlenmesi mümkün görünmüyor.

JİTEM davalarının tamamı cezasızlıkla sonuçlandı bu güne kadar. Kaldı ki bu olaylarda dava açılması bile büyük bir olay, çünkü yüzlerce suç duyurusu sadece soruşturma aşamasında zamanaşımı ile düşürülüyor ve olayın üstü kapatılıyor. Hakikatin gizlenmeye çalışıldığı, ortaya çıktığında da davanın sürüncemede bırakıldığı, faillerin yargıdan kaçırılmaya çalışıldığı, korunduğu, cezasız bırakıldığı dosyalar bunlar. Zamanaşımı ya da delil yetersizliği en yaygın cezasızlık gerekçesi bu dosyalarda.

Dosyalara konulan gizlilik kararları, güvenlik gerekçesi ile davanın başka illere sürülmesi, faillerin tutuklanmaması, duruşmalara getirilmemesi, müdahil taleplerinin kabul edilmemesi, ifadelerin alınmaması, davanın gereksiz yere uzatılması gibi soruşturma ve dava süreçleri hepsinde neredeyse aynı seyrediyor.

“Onca tanık ve delile rağmen…”

Dargeçit JİTEM davasında biri suçu ihbar etmesinden korkulan uzman çavuş olmak üzere üçü çocuk, sekiz kişinin zorla kaybedilmesiyle ilgili onca tanığa rağmen dava açılabilmesi için 19 yıl beklenilmesi, ilk duruşmanın 20 yıl sonra yapılması tabii ki kabul edilemez. Daha önce kapatılan soruşturma dosyasının yeniden açılabilmesi için bile 14 yıl geçmesi ve gözaltında kayıpların sorumlusu olarak gösterilen Ergenekon davasının açılması gerekmişti hatırlanırsa.

2009’da açılan Ergenekon davasına ailelerin müdahil olma talebi ile yaptıkları suç duyurusu üzerine soruşturma dosyası yeniden açılmıştı ve Seyhan Doğan’ın cesedi olaydan 18 yıl sonra, Davut Altınkaynak ile 16 yaşındaki Nedim Akyön’ün kemikleri ise 21 yıl sonra yapılan kazılarda bulunmuştu. Onca delile, onca tanığa rağmen Dargeçit JİTEM davası da aynı akıbete uğradı ve cezasız bırakıldı.

“Bu dosyaların cezasızlıkla sonuçlanması tesadüfi değil”

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011’de Cumartesi İnsanları ile buluşmasını, verilen sözleri hepimiz hatırlıyoruz. Buna rağmen dosyaların beraat ya da zamanaşımıyla imtihanının sebebi nedir?

Bu suçlar belli tarih aralığında daha yoğun işlenmiş olsa da dönemin hükümetlerinden öte devletin sorumluluğunda işlendi. Bir devlet politikasının sonucuydu yani. Bu yüzden suç işlendikten sonra hükümetler değişse de inkar ve cezasızlık politikası devam etti, hakikat gizlendi, failler ve bağlantıları korundu.

Bu dosyaların cezasızlıkla sonuçlanması tesadüfi değil. Faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar, sistematik olarak işlenen suçlar ve birer devlet politikası olarak uygulandı bugüne kadar. Ve devlet bu suçları ile yüzleşme cesareti gösteremediği ya da buna mecbur kalmadığı sürece cezasızlığın önlenmesi mümkün görünmüyor.

Bahsettiğim buluşmadan sadece yedi yıl sonra yani 25 Ağustos 2018’den beri Cumartesi İnsanları da devlet şiddetiyle -yeniden- karşı karşıya. Cumartesi İnsanları’na yönelik AKP-MHP iktidarının tutumu ile zorla kayıplar ve işkence dosyalarındaki cezasızlık arasında bir bağlantı olduğu söylenebilir mi?

Gözaltında kaybetme; sistematik olarak işlenen bir suç ve bir devlet politikası. Cumhuriyet tarihi boyunca da yaşanan örnekleri var. Ancak baskıcı rejim savunucusu iktidarlar döneminde konuya ve olaylara yaklaşım daha agresif olabiliyor. Algan Hacaloğlu İnsan Hakları Bakanı iken özür bile dilemişti kayıp yakınlarından, 2011 yılında dönemin başbakanı iken Tayyip Erdoğan “Kayıplar kabinemin sorunudur” demiş kayıp yakınlarına sözler vermişti ama Süleyman Soylu tam bir düşmanca yaklaşım içerisinde.

“Kayıplarımız halen kayıp”

Galatasaray Meydanı kayıp yakınlarına yasaklandı. Kayıp yakınlarına davalar açılıyor, terörle ilişkilendirilmeye çalışılıyor vs. İktidarların sert ya da yumuşak tavrı sonucu değiştiriyor mu, talepleriniz karşılanıyor mu derseniz cevap hayır. Kayıplarımız halen kayıp, hakikat halen devlet katında inkar ediliyor ve cezasızlık halen bir devlet politikası. İktidarlar değişiyor ama tutum esas olarak değişmiyor.

Ancak AKP-MHP iktidarının Cumartesi Anneleri’ne agresif yaklaşımının genel olarak hak ve özgürlüklere, demokrasiye, barışa olan yaklaşımı ile paralellik gösterdiğini, Cumartesi Anneleri’ne yaklaşımın ve Galatasaray Meydanı yasağının hatta açılan davanın bu anlamda bir gösterge olarak değerlendirilebileceğini düşünüyorum.

“Krize dönüşmüş onlarca sorun var”

Bugün faili meçhul, şüpheli ölüm haberleri cezaevlerinden geliyor. “İşkenceye sıfır tolerans” iddiasıyla yola çıkan AKP iktidarının artık her hak arayan özneye işkence uygular hale gelmesinin ardında yatan sebep nedir?

Krize dönüşmüş onlarca sorun var. Siyaset, ekonomi, uluslararası ilişkiler, kadına şiddet, işkence, hukuk dışılık, sınır politikaları gibi her alanda kontrolden çıkmış sorunlardan söz ediyoruz. Toplum boğazına kadar haksızlık adaletsizlik içine düşmüş. İktidar bu krizleri yönetmeye çalışırken burnuna kadar suça batmış. Özellikle ekonomik krizin derinleşmesi sonrasında halk vaadlerle oyalanacak aşamayı da çoktan geçti.

Baskı politikaları bir yandan bir yönetme anlayışının ama daha da çok bir yönetememe krizinin sonucu olduğunu düşünüyorum. Bulaştığı suçların hesabını vermek zorunda kalma kaygısı ve yönetememenin verdiği özgüven kaybı, halkın yoksunluğuna olan olası isyanı baskı yasak ve şiddetle ile örtülmeye çalışıyor. İktidar şiddet ve yasaklarla toplumun itirazlarını bastırmaya çalışıyor. Bu nedenle şiddetin daha da artması olasılık dahilinde ve zaten bir iktidar alternatifi olarak öne çıkmak amacı ile kullandığı “işkenceye sıfır tolerans” vaadini hatırlayacağını hiç sanmıyorum bu ortamda.

“Cezasızlık politikasının son bulması için hükümetin değişmesi yetmeyecek”

Dargeçit gibi davaların beraatle sonuçlanması, yaratılan bu cezasızlık ortamının Türkiye toplumu açısından karşılığı ne olacak? Bilhassa 2023 seçimleri ile birlikte AKP’nin gideceğine yönelik ciddi bir umut dillendirilirken, toplum sırtındaki bu cezasızlık yükünü nasıl taşıyacak?

Türkiye toplumu AKP- MHP hükümetinin gitmesini daha güçlü istiyor artık. Ekonomik krizin, gelir adaletsizliğinin derinleşmesi bu isteği körüklüyor. Ak Parti hükümeti için “halkı dinden soğuttu“ diyenler hiç de az değil öte yandan. İktidar karşısında muhalefetin de daha güçlendiğini ve ortak harekete eğilimin arttığını görüyoruz. Ancak bu ortaklaşma daha çok “AKP gitsin” noktasında. İnsan hakları, demokrasi, barış karşıtı devlet politikaları konusunda ortak bir tutum geliştirilebilecek mi bu en önemli soru ve bu soruya tereddütsüz evet demek imkansız. Hatta muhalefetin önemli bir bölümünün AKP karşıtı ama devletçi olduğu varsayılırsa “devletin bekası” denilerek devletin işlediği suçlarla yüzleşmesine devleti zayıflatacağı düşüncesi ile şerh koyabileceklerini tahmin etmek zor değil. Dolayısıyla cezasızlık politikasının son bulması için hükümetin değişmesi yetmeyecek en azından yakın süreçte ve bu malzeme ile.

Son olarak Dargeçit davasında şimdi gelinen aşamada hangi adımlar atılacak?

Dargeçit davası kararı temyiz edilecek, sonra Anayasa Mahkemesi süreci var ve ardından AİHM’e taşınabilir gelişmelere göre.