Avukat Şükran Öztürk: Seçim yaklaştıkça gerilim daha da artıyor
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İzmir Şube Eş Başkanı Avukat Şükran Öztürk, son süreçte “Jin, Jiyan, Azadi” sloganıyla yaşanan linci, kimyasal silah kullanımını ve sansürü ajansımıza değerlendirdi.
PERİ BAVAY
İzmir - Türkiye’de son günlerde “ifade özgürlüğü” özellikle tartışılan meselelerden biri. Sansür yasası, haber verme ve alma hakkı, tüm dünyanın sahiplendiği bir sloganı dile getirmek, belgelenen kimyasal silah kullanımı hakkında konuşmak, hepsi “suç”!
İzmir Barosu Genel Kurulu’nda, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği üyesi Avukat Aryen Turan'ın yaptığı konuşma esnasında salondaki Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu tarafından başlatılan ırkçı ve cinsiyetçi saldırı daha sonra da sosyal medyada karalama, tehdit ve linçe dönüştü. Aryen Turan’ın konuşmasının sonunda attığı Kürtçe “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı sonrasında ise aynı grup fiziki saldırıya yeltendi. Jina Mahsa Amini’nin katledilmesiyle dünyada kadınlar tarafından haykırılan “Jin, Jiyan, Azadi” sloganına, görüyoruzki Türkiye'de hala tahammül edilmiyor.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İzmir Şube Eş Başkanı Avukat Şükran Öztürk ile dernek üyesi Avukat Aryen Turan’ın İzmir Barosu Olağan Genel Kurulu’nda attığı “Jin, Jiyan, Azadi” slogandan dolayı linçe maruz kalmasını, kimyasal silah kullanımını ve sansür yasasını konuştuk.
'Konuşma derneğimiz tarafından hazırlandı'
İzmir Barosu seçimlerinde yaptığı konuşmada “kimyasal silah kullanıldığı” iddialarının araştırılmasını isteyen ve “Jin, jiyan, azadi” sloganı atan derneğiniz üyesi avukat Aryen Turan hakkında soruşturma açıldığı belirtiliyor. Özgürlük için Hukukçular Derneği olarak bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum; İzmir Barosu Olağan Genel Kurulu’nda okunan metin, derneğimiz tarafından hazırlanmıştır. Üyemiz Avukat Aryen Turan ise bu metni okumuştur. Bundan dolayı muhatabın üyemizin değil, derneğimizin olduğunu vurgulamak isterim. Tüzüğümüzde de yer aldığı üzere ulusal veya uluslararası hangi otorite tarafından olursa olsun başta yaşam hakkı olmak üzere, kişinin dil, din, ırk, renk, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliğine vb. bakılmaksızın, sosyal, ekonomik ve siyasi haklarına yönelik her türlü haksız veya meşru olmayan müdahaleye karşı koymak derneğimizin nihai amaçlarından biridir. Biz olası her hak ihlalinin dikkate alınmasını ve yetkili kurumlar tarafından da incelenmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Şimdiye kadar olan ve olması muhtemel her hak ihlaline karşı nasıl durduysak, bundan sonrada aynı kararlılıkla durmaya devam edeceğiz.
Aryen Turan’ın konuşmasına tepki gösteren Cumhuriyetçi Avukatlar Grubu üyelerinin sergilediği tutumu hukuk çerçevesinde değerlendirecek olursak neler söylenebilir?
İzmir Barosu Genel Kurulu’nda isteyen herkes çıkıp kendisine verilen süre içerisinde konuşma yapabilir. Biz de her genel kurulda dernek adına sözümüzü söyleriz. Üyemizin konuşması da dernek yönetim kurulunda tartışılıp onaylanan bir metindir. İçeriği hiçbir suç oluşturmamasına rağmen sırf Kürtçe sözler sebebiyle Cumhuriyetçi avukatlardan bir grup orada bir linç örgütlemeye çalıştılar. Üstelik bunu yapan kişilerin avukat olması durumu daha da trajikleştiriyor. Bu kişilerin hukuku, insan haklarını, ifade özgürlüğünü savunmasını beklersiniz ancak öyle olmadı. Aksine meseleyi sosyal medyaya taşıyıp üyemizi ve derneğimizi tüm ülkede hedef gösterdiler. Cumhuriyetçi avukatlar grubu mensubu avukatlar meslektaşlarının söz söyleyebilme hakkını savunmak yerine onu hedef gösterdiler.
'Seçim yaklaştıkça gerilim artıyor'
Bu ırkçı ve eril saldırının; devam eden politik süreçle ilişkili olduğunu düşünüyor musunuz?
Saldırının politik süreçle oldukça ilgisi var. İktidar partisi ülkedeki ekonomik ve siyasi krizde ayakta kalabilmek için milliyetçiliği yükseltmeye çalışıyor. Seçimler yaklaştıkça gerilim daha da artıyor. Yargı, basın ve denetleme iktidarın baskısı altında var olabiliyor. En küçük bir aykırı ses, bir toplumsal hareketlenme yaratır korkusuyla susturulmaya çalışılıyor. Örneğin; toplumda “Sansür Yasası” olarak bilinen yeni yasal düzenleme de bu amaçla yani toplumu ve muhalifleri daha kolay kontrol edebilmek, aykırı sesleri bastırabilmek için çıkarıldı. Üyemiz Avukat Aryen Turan’a yapılan saldırı da iktidarın bu politik gerilim ikliminde yargıyı bir sopa olarak kullanıp Kürtleri ve muhalifleri yıldırmaya çalışan tavrından cesaret alınarak yapılmış bir saldırıdır.
'Kimyasal silah kullanımı insanlığa karşı suçtur'
*Kimyasal silah kullanımının araştırılmasını dile getiriyorsunuz. Kimyasal silah kullanmanın savaş suçu olmasına rağmen böyle bir tepkiyle karşılaşılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu noktada toplumsal barış nasıl sağlanabilir? Siz ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunu netleştirmek gerekir; her ne gerekçeyle olursa olsun kimyasal silah kullanmak tüm dünyada ciddi bir suçtur. Bu durum birçok uluslararası metin ile yasaklanmış ve ağır yaptırımlara tabii tutulmuştur. Türkiye’de söz konusu uluslararası antlaşmalarda imzacı ülke ve 2022 – 2024 döneminde Kimyasal Silahların Yasaklanması Teşkilatı (KSYT) İcra Konseyi üyeliğini üstlenmektedir. Bağımsız bir kuruluş olan, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’ne de (OPCW), Türkiye 189 ülke ile birlikte üye ülkeler arasındadır. Söz konusu örgüt Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelere sözleşmedeki kurallara uymayı ve ülkelerin elindeki kimyasal silahların imhasını teşvik eder. Ülkelerin kimyasal silah kullandığına dair yapılan denetlemelerin değerlendirmesini yapar. Tam olarak yapılan sözleşmeler kapsamında basında paylaşılan bilgi ve iddialar konusunda durumun tespiti için bağımsız, uluslararası bir heyetin bölgeye giderek inceleme yapması gerekir. Bunun koşulları sağlanmalıdır. Şu hususu tekrar söylemekte fayda var; hiç kimse bir an bile aklından çıkarmasın ki, kimyasal silah kullanımı insanlığa karşı suçtur ve insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı yoktur. Bir hukukçunun da böyle bir konuda açıklama yapması son derece olağandır.
ÖHD olarak uluslararası hukuku savunuyorsunuz. Kimyasal silah kullanmak uluslararası hukuka göre suç. Bunun başvurusunu ancak devletler yapabiliyor. Fakat bu gün bir Kürt devleti yok ve özerk yönetim de başvuruda bulunacak gibi gözükmüyor. Sizler uluslararası arena da bir avukat kamuoyu oluşturmayı ya da direkt temas kurmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda direkt temaslarınız oldu mu olacak mı?
Evet dediğiniz gibi, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü yetkililerinin de bu konuda çok net açıklamaları var. Taraf devletler talep etmedikçe kimyasal silah iddialarını araştırmayacaklarını belirtmişlerdir. Taraf herhangi bir devlet böyle bir iddianın bağımsız kuruluşlar ile denetlenmesini talep edebilir. Bu konuda açık şeffaf bilgiler ile üye ülkelerin başvuru yapması elbette sağlanabilir.
9 basın emekçisi tutuklandı. Basın mensupları üzerinde kurulan baskılara dair neler söyleyebilirsiniz? Sizce Türkiye’de basın özgürlüğü nereye gidiyor? Bu konuyla ilgili nasıl bir değerlendirme yapabilirsiniz?
Basın üzerinde yıllardan beri devam eden ve son yıllarda artan sistematik bir şekilde baskı uygulanmaktadır. Şuan iktidar, muhalif bir sese dahi tahammül edememektedir. Son yaşanan 11 basın emekçisinin gözaltına alınması ve 9 gazetecinin tutuklanmasıda bu durumu göstermektedir. Yapılan bu tutuklamalar, vatandaşın gerçeğe ulaşma hakkına doğrudan yapılan bir saldırıdır. Bunun dışında yakın zamanda yürürlüğe giren ve halk arasında “Sansür Yasası” olarak bilinen kanun da bu amaca hizmet etmektedir. Özellikle seçimin yaklaştığını da dikkate alırsak, ileriki günlerde basın üzerinde baskının çok daha fazla artacağını söylemek yanlış olmayacaktır.