Gurbetelli Ersöz: Yüreğini nakşettiği dağlarda ölümsüzleşti -2-

“İyiliklerin perisi olmak istiyorum”

“Binlerce gerilladan birisiyim. İddialıyım, hırslıyım. Sizler gibi güzelliklerin sevdalısıyım, iyiliklerin perisi olmak istiyorum, kötülüklere zehir olmak istiyorum. Durgun, ölgün değil, dolu dolu ama yararlı, üretken, yaratıcı olmak istiyorum.”

Haber Merkezi– Gurbetelli Ersöz, özlemini çektiği dağlarda da yazmaya devam etti. Yaşadığı anları, sevinçleri, özlemleri, üzüntüleri günlüğünün sayfalarına fısıldayan Gurbetelli Ersöz, bir savaşı kazanmanın yolunun yaşama tutkusundan geçtiğini söylüyor. Dosyamızın ikinci bölümünde Gurbetelli Ersöz’ün “Gurbetin Güncesi-Yüreğimi Dağlara Nakşettim” kitabından 28 Ağustos 1995 tarihli yazısını alıntılayarak paylaşıyoruz. Bu bölümde kardeşi Doktor Orhan Ersöz’e (Agir) duyduğu özlemi anlatırken, cezaevinde bulunduğu iki yıla ilişkin de ruhen özgürlüğün kısıtlanamayacağına dikkat çekiyor. 

“Kutsal Değerim Agir,

Can Yoldaş Rewşen,

Sevdiğim, değer verdiğim yoldaşlarım, dostlarım,

Kaç gündür sizleri ihmal ettiğimin farkındayım. Daha doğrusu ihmal etmek değil de sizleri bilgilendirmeme, bir anlamda rapor vermediğimin farkındayım. İhmal etmediğimi iddia ediyorum. Zira tüm zamanımı, tüm yeteneklerim ve gücümü seferber ederek alan özgülüne göre yararlı olmaya çalışıyorum. Geceleri yazamama ve dolu dolu geçen günler rapor sunmamı engelliyor. Bir anlamda çoğu zaman şiirler yazmak, türküler dizmek, ruhun güzelliğini, çirkinliğini, iradenin keskinliğini, doğa ile bütünleşme kadar, ondan yararlanmayı, onunla bütünleşme adına nasıl ilkel ve ruhsuz olunduğunu, çarpıklıkların geliştiğini yazmak, paylaşmak istiyorum.

"Gözlerimin önünde dolu dolu gülüşünle duruyorsun"

Evet Can Agir, kutsal değerim, yüreğim şehadetine iki gece var ve sen hep gözlerimin önündesin. İnan gözümü kapamak istemiyorum. Çünkü sen gözlerimin önünde dolu dolu gülüşünle duruyorsun. Seni göreceğime sevinip yatmak, gözümü kapatmak istiyorum, ama uyandığımda dayanamıyorum. Senin şehit olduğunu uyandığımda anlıyorum. Çünkü hâlâ seni arıyorum, senin gibi olmak istiyorum. Bunun için irademi, vücudumun tüm hücrelerini seferber ediyorum. Yüküm ağır ağır ve adım adım, an an senin şehadetinin yıldönümüne yaklaşırken, senin yeniden doğuşunun yılı yapmak istiyorum bu yılı.

“Yararlı, üretken ve yaratıcı olmak istiyorum”

Sen, sizler beni görüyorsunuz. Binlerce gerilladan birisiyim. İddialıyım, hırslıyım. Sizler gibi güzelliklerin sevdalısıyım, iyiliklerin perisi olmak istiyorum, kötülüklere zehir olmak istiyorum. Durgun, ölgün değil, dolu dolu ama yararlı, üretken, yaratıcı olmak istiyorum. Doğanın güzelliğinin her zerreciğinde, insan sevgisi ve sevincinin her gülüşü ve bakışında, zorluklara karşı savaşımın her anında, mutlulukların her çeşidinde, yoldaş sevgilerinin derinliklerinde sizleri, seni arıyorum, orada oluyorum. Çirkinlik ve kötülüklerle karşılaştığımda ise söz verdiğim gibi amansız olacağım. Yöntemde sorunum olsa da inatçıyım.

"Savaşı ruhen yaşıyorum"

Tüm bunlar bir yana 26 Ağustos, daha doğrusu 25’i 26’ya bağlayan Ağustos ‘95 gecesinde, dolayısıyla Agit’le başlayan kahramanlığın, miladiliğin temsili 15 Ağustos Atılımı’nın II. Atılımı’nda, ARGK’nin Yıldırım Tugayı’nın ilanı ve bu amaçla Güney Kürdistan’da gerçekleştirilmesi hedeflenen Demokratik Federasyon ve kurtarılmış alanlarla iktidarlaşma, devletleşme hamlesinde sizler de varsınız. Her ne kadar kurşun sıkmadıysam da, karargahtayım ve sürekli intişarla yeni güçlerin eğitimi ile planlama ve buna bağlı düzenlemeleri takip (Şu anda bir sigara yaktım. Kalemi elime aldığımda sigara içesim geliyor. Tamamıyla psikolojik bir olay ama hâlâ sigaranın etkisinde olduğum anlaşılıyor, olduğu gibi insanın ruhsal yapısını anlama açısından da örnek) ediyorum. Ama savaşı ruhen yaşıyor olduğumu belirtebilirim. Kuşkusuz silah sesleri ile düşmanla karşı karşıya gelinmeyle yaşanacak ruh halinin bir başka olacağına olan inancım da tam ve onu yaşamak istiyorum.

"Öncelik insanca yaşamayı öğrenmektir"

Agir biliyor musun Parti Önderliği bana, “Yeni Agirlar yetiştirmeye hazırlan,” demişti. Şu anda ise onlarca Agir adayı, adayları var. Küçük kimisi, 14 yaşında, 15 yaşında ve 14-15 gündür ya da üç aydır partiye katılmış. Yemek yemeden tuvalete çıkışa kadar her şeyiyle ilgilenme gereği var. Çoğunun gözleri fırıl fırıl, zorlanmalarına rağmen her şeye koşuşturuyorlar. Dil sorunu nedeniyle olması gereken düzeyde anlaşamasam da, her birinde seni görüyorum. Asker, komutan adaylarını görüyorum. Cıvıl cıvıllar, kimisi nöbette korkuyor. Sabah içtimasına giderken bazılarının ellerinden tutuyoruz. Çok iyi biliyorum ki bu gençler bugünün savaşçıları yarının komutanlarıdır. Şimdilik onları korumak ve savaşmayı bize göre yaşamayı öğretmek gerekir. Bakıştan askeri duruşa kadar her şeyi ama her şeyi öğrenmeleri gerekiyor. Halk gerçekliğimizi yakınen görme-anlama olanağım oluyor. Yaşamın güzellikleri, mutlulukları ve yaratılmasından uzaklar. Hepsini götürecek olan PKK’dir, onun kutsal yaşamıdır. Yani öncelik insan olma, insanca yaşamayı öğrenme ve onun yaratıcısı olmadır. Bunu öğretmek, kavratmak ise ayrı bir savaşım. Küçük bir doğruyu bir kuralı bile gerekirse on kez, on ayrı tarzda söylemek, dile getirmek, yapmak, öğretmek gerekiyor.

"Yaşama tutkusu yoksa savaş başta kaybedilmiştir"

Şu anda II. takımın siyasi komiseriyim. Askeri konularda da kendimi güçlendirme iddiasındayım. Kendime ‘hiçbir kurşun sıkmadı’ dedirtmeyeceğim en azından. Zira savaşı çok yönlü yaşamak istiyorum. Sınıf savaşımını da çok yönlü vermek. Yaşamda en çok gözlenen yeni yaşama, disiplinli-örgütlü yaşama gelmedeki zorlanmadır. Müthiş bireysellik yaşanıyor, yaşamın coşkusu yok, sevinci, isteği azalıyor. En önemli olan morali aşılamak, yaşama tutkusunu, yaratma tutkusunu geliştirmektir. Yaşama tutkusu olmadan savaşılacağını iddia eden başta savaşı kaybetmiştir. Burada savaşta uzun süre kalanlarda, koşullarda da görülen budur. Şu anda Yeni Ertuşi’den gelen, bir abisi şehit, diğeri milis, evleri yakılmış Şırnaklı Zelal arkadaş var. İki saat onunla konuştum. Çünkü değer görmediğinden yaşama sevgisi azalmış, yoldaşlık ilişkilerinden uzaklaşmış ve denilebilir ki fiziki rahatsızlığı ile beraber kendini yere atmış. İki saat onunla konuşuyorum. Konuşma denilmez buna, savaşıyorum savaşacağım.

"Ruhen özgürlük kısıtlanamaz"

Kutsal değerim, dün subaydım. Kampta gezdim durdum ve halsiz düştüm. Gece yıldızlarda seni aradım, Parti Önderliği’ni andım, zindana gittim. Zindan mı? Zindan hiç aklımdan gider mi ki? Hayır. O beton duvarları, demir kapıları, fizikmen özgürlüğün kısıtlandığı alanları unutamam. Ruhen özgürlük kısıtlanamaz orada ama, güçlü irade olmadı mı, zaaflar oldu mu kişi zamanla ruhen kaybetmeye başlar, düşkün olur ve düzenle bütünleşebilir de. Kişi irade olarak güçlü ise gözaltında işkencede olsa da özgürdür.

"Şimdi özlemini çektiğim dağlardayım"

Zindanda özlemini çektiğim dağları, güzelliklerini, ormanı, suyu, toprağı, gökyüzünü hepsinin içindeyim. Yoldaşların çoğunu anıyorum. Şehit Zehra, Süleyman başta olmak üzere. Ferhan’ı, Sadrettin’i, Selcan’ı, Zehra (Meral)’yı, Elif’i, Kudret’i, Sultan’ı, Ahmet Ünal’ı, Sadullah’ı, Turan’ı ve daha birçok yoldaşı. 16 yıllık zindan esiri Kazım (Hamili Yıldırım) arkadaşı da burada anmadan geçemeyeceğim. Ondaki coşku, savaşma istemi ender kişide var. Birgün karşılaşmayı diliyorum. Şimdi özlemini çektiğim dağlardayım. İki buçuk yıllık zindan yaşamını asla unutamam. Onun çirkinliklerini ve özlemlerini yazdığım defterim imha oldu. Avukat Filiz’in bürosu da yanmıştı, duyduğumda ağlamıştım."

Gurbetelli Ersöz hakkında

11 Temmuz 1965 günü Elazığ’ın Palu ilçesine bağlı Akbulut köyünde dünyaya geldi. Doğumunda babası Almanya’da işçi olarak çalışıyordu ve işte bu yüzden ismi gurbeti anlatıyordu. İlkokul üçüncü sınıfa gittiğinde arkadaşları ve öğretmenleriyle arasındaki farkı dilidir. O zamanlardan neden, niçinler yavaş yavaş oluşmaya başlar kafasında.Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü’nde okudu. ‘Çevre ve Enerji’ üzerine yüksek lisans yaptı. Gurbetelli, devrimciliğe ve mücadeleye gençlik döneminde adım attı.

Gazetecilik de yapmaya başlayan Gurbetelli Ersöz, 10 Aralık 1990’da gözaltına alındı. 15 gün boyunca sorguda kalan Gurbetelli Ersöz, ağır işkencelere maruz bırakıldı. Tutuklanıp Malatya Cezaevi’ne gönderildi ve 2 yıl tutuklu kaldı. Bu tutukluluğun ardından gazeteciliğe daha sıkı sarıldı. 26 Nisan 1993’te Özgür Gündem gazetesinde çalışmaya başladı. Gurbetelli Ersöz, gazetenin genel yayın yönetmeni oldu. Ve böylece Türkiye basın tarihinde bir ilke imza atıldı.

10 Aralık 1993’te Dünya İnsan Hakları Günü’nde gazete yüzlerce polis tarafından basıldı. Diğer gazete çalışanlarıyla birlikte gözaltına alınan Gurbetelli Ersöz, 13 günlük gözaltı süresinin ardından tutuklandı. Sağmalcılar Cezaevi’ne gönderilen Gurbetelli Ersöz, Haziran 1994’teki ilk duruşmada tahliye edildi. Bir süre daha gazetecilik yaptıktan sonra Gurbetelli kavgasını başka bir alanda sürdürmeye karar verdi. Silahlı mücadeleye katıldı. 7 Ekim 1997’de Irak Kürdistan Bölgesi’nde KDP ile girilen bir çatışmada yaşamını yitirdi.