Günün Kitabı: Luise Dornemann-Adanmış Bir Ömür/Clara Zetkin
Ömrünü sosyalist mücadeleye adamış bir kadın Clara Zetkin’in yaşamı çok defa kitap, belgesel, film ve esere esin kaynağı oldu.
Bu adı tanıyan çoktur. Ya da şöyle söyleyelim; Clara Zetkin dünyada en çok tanınan iki komünist kadından biridir. Diğerinin de Rosa Luxemburg olduğunu tahmin etmeyenimiz pek çıkmasa gerek. Bizim konumuz Clara Zetkin. 19. yüzyılın yarısından az sonra Alman bir genç kadın olarak ilerici ve sosyalist harekete ilgi duyar ve yakınlarında Rus devrimci göçmenlerle buluşarak hayatının değişmeye başlaması neredeyse kaçınılmazdır. Clara Zetkin’in Osip Zetkin ile tanışması da böyle sonuçlanır. Bu beraberlikle birlikte Clara Zetkin sadece iki erkek çocuğun annesi olmaz, dönem devrimci savaşımının içine boylu boyunca dalar. Fransa'da başlayan ve 2. Enternasyonal'in kongresinde işçi kadınların sorunlarını dile getirmesiyle tırmanışa geçen ve özgünleşen kavgası, bütün ömrünü devrim davasına olduğu kadar kadın cinsinin kurtuluşuna adanacaktır artık yaşamı. Bu kitap, adı üstünde, bu adanmış ömrü, yazar Louise Dornemann'ın kaleminden bütün boyutları ve bütün yaşanmışlıklarıyla özetliyor.
Kitabı Türkçe’ye farklı yayınevleri çevirileriyle kazandırmış ve yayınlamıştır. Akademi Yayınları bunlardan biri olduğu gibi Ceylan Yayınları da Louise Dornemann'ın kitabını iki cilt halinde yayınlamıştır. Ceylan Yayınları’nın kitap tanıtım yazısında ise şöyle geçer: “Clara, 4 Mart’da Berlin’de USPD’nin parti kongresinde, sağcı liderlerle hesaplaşıyordu. Saatler süren bir konuşmayla, delegelere parti yönetiminin politikasının zararlarını ve eksiklerini dile getirdi: ‘İzin verirseniz… meselenin özünü açıkça anlatacağım. Benim için, USDP içindeki sağcılarla aynı yolda yürümeye devam etmek artık imkansızlaşmıştır. Onlarla aramdaki sınır çizgisini, bütün keskinliğiyle çekmeyi, zorunlu bir gereklilik olarak görüyorum. Neredeyse kırk yıldır sosyalizm ideali için savaşıyorum. O kadar yaşlıyım -ve belki pek fazla zamanım da kalmadı- ama yine de etkili olabileceğim bu zaman içinde yaşamın olduğu yerde durmak, orada savaşmak istiyorum, dağılışın ve zayıflığın bulunduğu yerde değil. Zihnim uyanık olduğu sürece politik ölümün nefesi bana yaklaşamaz.’
Kendinden bahsediyordu ama sadece kendisi için değil, orada bulunan herkese ve tüm ülke işçilerinin vicdanına sesleniyordu:
‘Devrimin bize en keskin, en zor görevleri yüklediği bir dönemde bulunuyoruz. Yakın geleceğe devrim dalgası hakim olacaktır. Böyle bir zamarda bu büyük an, küçük bir engele bile takılmamalıdır. İşte böyle bir zamanda gereksinim duyulan tek şey; kendini her an bütün varlığıyla feda edebilecek insanlardır. Ve bunu da sadece ilkeler temelinde yapabilirler.’