1 Mayıs’ın kadın örgütçüleri: Lucy ve Lizzy
İşçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın doğmasında ve işçi sınıfının örgütlenmesinde önemli rol üstelenen Lucy ve Lizzy’nin mücadelesi bugüne ışık tutuyor.
Haber Merkezi- Lucy Parsons’ı bugüne taşıyan mücadelesiydi. ABD’deki ırkçı ve işçi düşmanı sistem için o kadar tehlikeli hale gelmişti ki Chicago polisi tarafından “bin isyancıdan daha tehlikeli” sözleri ile tanımlanıyordu.
Lucy Parsons, 1853 yılında Virginia’da köleleştirilmiş bir kadının çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası onları köleleştiren Thomas J. Taliaferro’ydu. İç Savaş’ın sonlarına doğru Taliaferro, köleleri aylarca süren bir yürüyüşle Teksas’a taşıdı. Bu süreçte, henüz çocuk yaştayken, kendisinden yaklaşık 20 yaş büyük olan Oliver Benton adında özgür bir siyahla evlendirildi.
Daha sonra Teksas’ta çiftlikleri dolaşan bir vergi tahsildarı olan Albert Parsons isimli bir beyazla tanıştı. O yıllarda ayrı ırklardan insanların evlenmesi yasaktı. 1872 yılında Teksas’taydılar. Seçim zamanı Albert bölgedeki Siyahları oy kütüklerine yazdırmak için uğraştı. Parsons’lar bütün ırkçıların nefretini kazandı. Siyahları oy vermeye çağıran Albert bacağından vuruldu, Lucy ölümle tehdit edildi. İlişkileri ve politik çalışmaları nedeniyle baskıların hedefi oldular. 1873 yılında Chicago’ya taşındı. İki çocukları dünyaya geldi. Bu sürede dönemin en etkili anarşist örgütleyicileri oldular. Aynı zamanda, siyasi tutukluların, siyah insanların, evsizlerin ve kadınların safında devrimci eyleme katıldılar.
Hep mücadele etti
Yakın arkadaşı Lizzy Holmes ile kendisine bir terzi dükkânı açan Lucy, Uluslararası Kadın Konfeksiyon İşçileri Sendikası’nın (ILGWU) bir parçası haline geldi. Bu iki kadın tekstil atölyelerinde kadın ve çocukların patronların sömürüsü altında ezilmesi, 14-16 saate varan çalışma saatleri ve kötü çalışma koşulları nedeniyle, işçi sınıfı mücadele örgütleri içinde yer aldı.
İlk olarak işçi hakları için kurulan Knights Of Labor Sendikası’na üye oldular. Daha sonra Sosyal Demokrat Parti’ye katıldılar. Emekçi Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda yer aldılar. Lucy, The Socialist ve The Alarm gazetelerinde işsizler, evsizler, işçi kadınlar, siyahlar üzerine yazılar yazdı. Irkçılığa karşı mücadele yürüttü. 1877 yılında, ABD tarihindeki en büyük kitle grevlerinden biri olan demiryolu işçilerinin eylemleri başladığında Lucy ve Albert de oradaydı.
1886’da Amerika İşçi Sendikaları Federasyonu ülkenin her yerinde 1 Mayıs’ı sekiz saat iş günü için grev günü olarak ilan etti. Başta Lizzy olmak üzere İşçi Kadınlar Sendikası’nın kadın örgütçüleri ise Chicago’daki tüm emekçi kadınlara çağrı yaptılar. Grev arifesinde, yüzlerce kadın işçi sekiz saat iş günü ve eşit işe eşit ücret talebiyle Chicago sokaklarına döküldü. 1 Mayıs’ta yine alanlardaydılar. 4 Mayıs’ta Haymarket Meydanı’nda işçiler bombalandı, tarihin gördüğü en vahşi işçi katliamlardan biri yaşandı. Bu grevlerin ve mitinglerin örgütçülerinin arasında yakalanan Lucy’nin eşi Albert, asılan beş kişiden biriydi.
‘Bin isyancıdan daha tehlikeli’
Lucy, Albert’ın idamından sonra mücadeleye daha sıkı sarıldı. Lucy, toplumsal cinsiyet normlarına karşı da başkaldırdı. Geleneksel kadınlık rollerini reddetti, kadının yerini mutfaktan işyerlerine, sokaklara taşıdı. Polis tarafından “bin isyancıdan daha tehlikeli” olarak tanımlandı. “Topraksıza toprak, işçiye araç, üreticiye ürün” sloganını benimseyen Lucy, düşüncelerini şöyle kaleme almıştı:
“Bütün bunların serbest kullanım hakkı olmaksızın, mutluluğun peşinden koşmak, özgürlüğün ve hayatın tadını çıkarmak boş birer inançtır. O nedenle bunların elde edilmesi için her türlü aracın kullanılması, şiddet içeren bir devrime yol açsa bile haklılık taşımaktadır.”
‘Bin asiden daha tehlikeli’
Lucy, anarşist-komünist dergilerde ve gazetelerde yazar. Gücünün yetiştiği her yerde kadın işçilerin ve siyahların eşitlik ve özgürlük mücadelelerine katılır, bizzat örgütleyicisi olur. Lucy’nin kitleleri anında harekete geçirebilen ajitasyon yeteneği öyle boyutlara ulaşmıştır ki 1920’li yıllarda Chicago Polis Departmanı raporlarında “bin asiden daha tehlikeli” diye kaydedilmiştir. Öte yandan Haymarket Katliamı’ndan bir süre sonra Chicago’yu terk eden Lizzy yaşamını işçi basının, sendikal örgütlenmelere ve özellikle de Haymarket Katliamı’nı unutturmamaya adamıştır. Çünkü belleksizleştirilmiş bir sınıf devrimi gerçekleştiremez, tüm renklerden, tüm dillerden insanların sömürüsüz yaşamını kuramaz. Belleksizleştirilmiş bir sınıf gerçek eşitliği, kadınların nihai özgürlüğünü hayata geçiremez. İşte tam da bu yüzden İşçilerin Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ı “1 Mayıs” yapan tarihteki kadın örgütçüler unutulmamalıdır.