Zozan Eren için adalet istendi
“Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminde bu hafta 1997’de kaybedilen Zozan Eren'in akıbeti soruldu.
Amed- İnsan Hakları Derneği (İHD) ve kayıp yakınları tarafından her hafta düzenlenen “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminde bir araya geldi.
Bu hafta Amed’de, 25 Eylül 1997'te gözaltında kaybedilen Zozan Eren'in; akıbeti ve faillerini sordu.
Kayıp yakınları Koşuyolu Parkı’nda Yaşam Hakkı Anıtı önünde 787'inci eylemini gerçekleştirdi. Eylemin yapıldığı alanda kayıpların fotoğraflarının yer aldığı pankart açılırken, kayıp yakınları ellerinde kayıpların fotoğraflarını taşıdı.
Açıklamaya İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Amed Milletvekili Ceylan Akça Cupolo, DEM Parti yöneticileri, DEM Parti Rezan Belediyesi Eşbaşkan adayı Leyla Ayaz katıldı.
‘Barışın kaybından bahsediyoruz’
Açıklamada konuşan İHD Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban, “Biz, burada bir insanın kaybından bahsetmiyoruz. Türkiye’de barışın kaybından bahsediyoruz. Türkiye’de insan haklarına dayalı rejim fikrinden uzaklaşılmış olmasından bahsediyoruz. Aslında failler belli” dedi.
Hüseyin Küçükbalaban, Ankara JİTEM Davası’nda 160 sayfa muhalefet şerhi yazan hakimin, failleri ortaya koyduğuna dikkat çekerek “Dönemin İçişler Bakanı, MİT Daire Başkanı ve Özel Harekat Daire Başkanının faili meçhul cinayetleri işlemek için bir örgüt kurduğuna dair bir tespite bulundu. Ancak Türkiye, cezasızlık politikası, zaman aşımından bu dosyayı düşürmeye kalktı. Biz de kayıp yakınları olarak, bu topraklarda barış sağlanıncaya, kayıplar buluncaya ve failler yargılanıncaya kadar adalet arayışımızı sürdüreceğiz” diye konuştu.
DEM Parti Amed Milletvekili Ceylan Akça Cupolo da, 90’larda bu suçları işleyen faillerin Xarpêt’te valilik odalarında ağırlandığını hatırlatarak, “Burada olan bizler ise failleri tanıyoruz. Eninde sonunda hesap verecekleri günleri bekliyoruz. Katilleri tanıyoruz, biliyoruz, gözlerinin içine bakmaya devam edeceğiz” dedi.
‘Mücadele etmeye devam edeceğiz’
Açıklamada konuşan Cumartesi Annleri’nden Besna Tosun da, şunları söyledi: “Sıradan bir hayatım varken, devlet gelip köyümde benim hayatımı cehenneme çevirdi. Benden kendi karşıtını yarattı, bir insan hakları savunucusu yarattı. 29 yıl önce babam, gözlerimizin önünde gözaltına alınarak, kaybedildi. 29 yıldır mücadele ediyoruz. Birçok annemiz hakikate ulaşamadan vefat etti. Bizim annelerimize bunu yaşatanların hesabını sormak için mücadele ediyoruz. Ben, babamın katillerini gördüm. Onu katleden polislerle göz göze geldim. Bunun öfkesi ve acısıyla yaşıyorum. Ama bu acıyı bir direnişe cevirdim. Kayıplarımızı bulana kadar, hesap sorana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.”
Zozan Eren’in hikayesi
Konuşmaların ardından 1997’de kaybettirilen Zozan Eren’in hikâyesi İHD Amed Şube Yönetim Kurulu Üyesi Berfin Elçi tarafından okundu. Zozan Eren’in hikayesi şöyle:
“Pasur’da sağlık ocağında hemşire olarak çalışan Zozan Eren, ailesiyle birlikte Pasur’a yerleşir. Eşi Orhan Eren ile kaybedilmeden önce dönemin Kulp Kaymakamı Zozan Eren’e kendi isteğiyle tayinini başka yere aldırmasını söyler. Kaymakamla görüştükten sonra Zozan Eren’i kaymakamlıkta görevli iki polis, ‘Sen PKK’lilere ilaç gönderiyorsun, onun için buradan gitmek zorundasın’ diyerek tehdit eder. Kısa bir süre sonra ise Zozan Eren, ‘örgüte yardım’ ettiği iddiasıyla Diyarbakır Doğum Hastanesi’ne sürgün edilir.
Amed’e tayini çıkan Zozan Eren’in çocukları Pasur’da annesi Pembe Toprak’ın yanında kalır. 24 Eylül 1997 tarihinde Zozan Eren annesini arayarak ‘Yarın, eşi Orhan ile birlikte Pasur’a gelerek, çocuklarını alıp Amed’e döneceklerini’ söyler. Ertesi gün yani Cuma günü akşama doğru kızı ve damadı çocuklarını almaya gelmeyince anne Toprak endişelenmeye başlar. Aynı gece saat 24.00 civarında damadı Orhan’ın çalıştığı Licê’deki cezaevi savcısı telefonla arayarak, Orhan ve eşinden bir haber alıp almadığını anne Toprak’a sorar. Anne Toprak; Kızı ve damadından bir haber alamadığını’ söyleyerek endişelerini telefonda savcı ile paylaşır. Bu telefondan yaklaşık iki saat sonra Orhan’ın iş arkadaşı bu kez arar; Orhan’ın arabasının Licê’ye bağlı Angül Karakolu’nun 50 metre yakınlarında terkedilmiş bir vaziyette bulunduğunu, Zozan ve Orhan’dan haber alınmadığını söyler.
‘Anne sonuç alamaz’
Ertesi gün yani Cumartesi günü anne Toprak, Kulp Jandarma Karakolu’na başvuru için gider. Karakoldakiler; tatil olduğunu ileri sürerek başvurusunu kabul etmeyip, Pazartesi günü gelmesini söyler. Pazartesi günü anne Pembe Toprak, Kulp Savcılığı’na başvurarak, durumu izah etmeye çalışır. Savcı Angül Karakolu’nu arayarak, bilgi alır. Karakoldakiler ‘Kaçırma olayının gerçekleştiğini, Orhan ve Zozan EREN’in PKK militanları tarafından kaçırıldığını’ bildirir.
Savcı bu bilgiyi anne Pembe Toprak’a iletir ve Angül Karakolu’na gitmesini, akabinde Diyarbakır Valiliği’ne başvurması tavsiyesinde bulunur. Daha sonra anne Pembe Toprak dilekçe ile önce Angül Karakolu’na başvuruda bulunur fakat Karakol Komutanı kendisine ‘Çiftin PKK militanları tarafından kaçırıldığını’ söyler. Buradan bir netice alamayan anne Toprak, Diyarbakır Valiliği’ne başvuruda bulunur. Vali, annenin huzurunda Lice ve Kulp Jandarma Karakollarını arar ve çocuklarının PKK militanları tarafından kaçırıldığını kendisine söyler.
‘AİHM karar verdi’
Çiftin arabasının Angül Karakolu’nun yakınında bulunmasına rağmen militanların Zozan ve Orhan Eren’i kaçırdığı bilgisi inandırıcı gelmemekle birlikte, somut bir delille de, ortaya konulmaz. Yine de tüm idari ve hukuki mercilerce ısrarla aileye bu bilgi verilir. İç hukuk yollarında bir netice alamayan aile davayı AİHM’e taşır. 21 Şubat 2005 yılında AİHM ‘Yaşam hakkı ihlalinden’ Türkiye’yi mahkûm eder.”
Açıklama yapılan oturma eylemi ardından sona erdi.