Türkiye’de başörtüsü sorunu!

Türkiye tarihinde 1960’lardan bu yana tartışılan başörtüsü meselesi hala siyasiler tarafından, istismar konusu. Kadınların özgürlüklerini güvence altına alan bir düzenleme söz konusu değilken, kadınlar özgürlükleri için mücadeleye devam ediyor.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Türkiye’de başörtüsü her dönem tartışılan meselelerden biri oldu. Başörtüsü ve kılık kıyafeti düzenleyen kararların sosyal ve siyasi etkileri dönem dönem gündeme geldi. Kimi yasağın kaldırılmasını laiklik karşıtı olarak değerlendirirken, kimi başörtüsünün dini inancın ötesinde ideolojik anlamını sorguladı. 

Türkiye’de başörtüsü meselesi en son CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun dijital medya hesapları aracılığıyla yayınladığı bir video kayıttaki sözleri ile yeniden alevlendi. Kemal Kılıçdaroğlu, “Kadınların Yürüttükleri Mesleğin İcrası Kapsamındaki Kılık ve Kıyafeti Giymek Dışında Herhangi Bir Zorlamaya Tutulmaması Hakkında” üç maddelik bir kanunun teklifini 4 Ekim 2022’de TBMM Başkanlığı’na sunduklarını açıkladı. Kanun teklifi TBMM Başkanlığı tarafından 6 gün sonra komisyona sevk edildi. 132 vekilin imzasını taşıyan teklif başörtüsü sorununu Türkiye gündeminden tamamen kaldırmayı hedefliyor.

‘Siyaseten istismar aracı olagelmiş’

Üç maddeden oluşan kanunun gerekçesinde “Dini konulardaki bireysel tercihler ve bireylerin yaşam tarzı devletin müdahalesi dışında olduğu gibi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19’uncu maddesiyle teminat altına alınan ifade özgürlüğü, kıyafetini seçme özgürlüğünü de kapsamaktadır” denildi. Gerekçede, kadınların kıyafeti başta olmak üzere yaşam tarzı, inancı ve etnik aidiyetinin siyasetin konusu olmaması gerektiği belirtildi ve şu ifadeler yer aldı:

“Geçmişte yaşanmış bazı baskıcı uygulamalar toplumsal hafızamızda olumsuz izler bırakmış, ayrıca siyaseten istismar aracı olagelmiştir. Yakın geçmişimizde üniversite öğrencilerinin başörtüsüyle eğitim hakkı engellenmiş, kamuda kadınların başörtülü çalışmasına izin verilmemiştir. Benzer engellemelerin ve yasaklamaların bir daha yaşanmaması için her türlü önlemi almak Parlamentonun ve kamu idaresinin görevidir. Genelge, talimat, yönetmelik ya da diğer idari düzenlemeler ve hiyerarşik amirlerinin emirleriyle kadının ne giyeceğine ya da giymeyeceğine yönelik yapılmış zorlamalara son vermek ve kadının kıyafet seçme özgürlüğünü kanuni güvence altına almak için bu teklif hazırlanmıştır.”

CHP teklifi

Kanun teklifinin içeriği şöyle:

“MADDE 1- Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz.

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.”

Yeniden Meclis’e gelecek

CHP’nin teklifinin üzerine AKP ve MHP iktidarı başörtüsüne ilişkin anayasa değişikliği teklifini raftan indirdi. Geçen dönem muhalefetin destek vermemesi ile komisyon aşaması tamamlanıp genel kurulda görüşülemeyen teklifin yeni yasama yılının başlayacağı Ekim ayından sonra yeniden Meclis’e sunulması planlanıyor. Yerel seçim takviminden önce düzenlemeyi geçirmeyi amaçlayan iktidar yeni anayasa düzenlemesi ile ilgili muhalefeti de ikna etmek durumunda. En son seçimin ardından gerçekleştirdiği ilk grup toplantısında konuşan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Yeni yasama döneminde başörtüsü meselesini anayasayla teminat altına alalım” demişti. Erdoğan ayrıca bu konuda muhalefetin dürüst davranmadığına inanıyor. 

Çıkan haberlere göre AKP anayasa değişikliği için iki aşamalı bir plan yapıyor. İlk aşama değişikliğin Ekim ayından sonra Meclis gündemine gelmesi. İkinci aşamada ise daha geniş bir zamanda anayasal düzenlemelerin yapılması yönünde. Ancak 323 sandalyesi olan Cumhur İttifakı’nın bunu tek başında yapması olası değil. Bu durum için de farklı senaryolar var.

Tartışmalar 60’lı yıllarda başlıyor

Türkiye bugün yeniden başörtüsü meselesini tartışırken, bu sürecin nasıl ve ne şekilde başladığı merak konusu. Ülkede 1960’lı yıllar yükseköğretim kurumlarında tartışmaların başladığını gösteriyor. Anayasa ülkede vatandaşların kılık kıyafetleriyle ilgili iki madde barındırıyor. Bu maddelerin hiçbiri başörtüsü kullanan kadınların hak ve özgürlüklerine karşı durmuyor.  28.11.1925 tarihli 671 sayılı kanun erkeklere ilişkin şapka takma mecburiyeti getiriyor. 1934 tarihli yasada ise din adamlarınca giyilen sarık, cübbe gibi kıyafetlere değiniyor ve ayinler dışında dini kıyafetlerin giyilemeyeceğini belirtiyor. Kadınlarla ilgili tartışma üniversitelere başörtülü girilip girilmeyeceği ile ilgili.

Yönetmeliklerle kısıtlama

1980’li yıllara gelindiğinde kamu kurumu ve üniversitelerdeki tartışmalar daha da yoğunlaşıyor. Bu aşamada özellikle yasal düzenlemeler üzerinden tartışmalar yürütülüyor. 12 Eylül darbesinin ardından 1982 yılında çıkarılan yönetmelikle kadınların kamu kurumlarında başlarının açık olması isteniyor. Yönetmelikle düzenleme şöyle ifade ediliyor:  

“...Kadınlar; Elbiseler temiz, düzgün, ütülü, sade; ayakkabılar ve/veya çizmeler sade ve normal topuklu, boyalı; görev mahallinde baş daima açık, saçlar düzgün taranmış veya toplanmış; tırnaklar normal kesilmiş olur. Ancak bazı hizmetler için özel iş kıyafeti varsa görev sırasında kurum amirinin izni ile bu kıyafet kullanılır. Pantolon, kolsuz ve çok açık yakalı gömlek, bluz veya elbise giyilmez. Etek boyu dizden yukarı ve yırtmaçlı olamaz. Terlik tipi (sandalet) ayakkabı giyilmez…”

Bu yönetmelikle birlikte Türk Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) içinde kısıtlamalara devam edildi.

Bitmeyen değişiklikler

80’ler boyunca özellikle üniversitelerde öğrenim gören ya da görevli olan kadınların başörtüleri çok konuşuldu. Kadınlar bu konuda ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını belirterek, sorunun çözülmesini istedi. 1982 yılında çıkarılan konuyla ilgili YÖK’ün ‘öğrencilerin modern bir şekilde türban kullanabileceklerini’ içeren yönetmeliği de konunun çözülmesi için yeterli olmadı. 88 yılına gelindiğinde ise kanunda değişikliğe gidildi ve şöyle belirtildi: “Anayasanın 174’üncü maddesinde yer alan inkılap kanunlarına aykırı olmamak kaydıyla, yükseköğrenim kurumlarında öğretim elemanı ile öğrenciler için kılık kıyafet serbesttir. Bu konu ile ilgili olarak kişi veya kurumlarca sınırlayıcı işlem yapılamaz, karar alınamaz.” Bu karar TBMM tarafından kabul edilse de dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından geri çevrildi. Düzenlemeye “Yükseköğretim kurumlarında dershane, laboratuvar, klinik, poliklinik ve koridorlarında çağdaş kıyafet ve görünümde bulunmak zorunludur. Dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” şeklinde değişiklik getirildi.

Ayrımcılıklardan vazgeçilmedi

Bu değişiklik için darbeci Kenan Evren Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. 7 Mart 1989 tarihli mahkeme kararıyla, Ek 16’ncı maddenin “Dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” şeklindeki ikinci cümlesi böylece iptal edildi. 1989 yılına yine avukatların mahkemelerde başlarının açık olarak görev yapacakları karara bağlandı. 1990’da ise buna ek olarak, “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbesttir” ibaresi kabul edildi. Bu madde başörtülü kadın öğrencilerin varlıklarını yasal olarak koruma altına alsa da ayrımcı uygulamalardan hiç vazgeçilmedi. 

Üniversiteler kapılarını kapattı

1990’lı yıllar özellikle 28 Şubat süreci ile başörtüsü daha da alevli bir şekilde konuşulmaya başlandı. 28 Şubat döneminde Milli Güvenlik Kurulu kararlarının 13’üncü maddesinde şöyle denildi:

“...kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz vermeden öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalı...”

Konuyla ilgili üniversitelerde brifingler verildi. Bunları rektörlerin çalışmaları takip etti. Bundan sonra üniversitelerde gerekli ‘denetimlerin’ yapılması istendi. Bu öğrenciler için yasak ve yaptırım anlamına geliyordu. Öğrencilerin okullara ya da derslere alınmamasıyla tansiyon biraz daha yükseldi. 

Meclis’te gerilim

1999 yılında seçimlerin ardından milletvekili seçilen Merve Kavakçı, Meclis’e başörtüsü ile gelen ilk kadın vekil oldu. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Merve Kavakçı’nın Meclis’e başörtüsü ile gelmesini devlete meydan okuma olarak değerlendirdi ve engel olunmasını istedi. Merve Kavakçı vekillik yeminini yapamadı.

2007’de YÖK’ün adımı

2007 yılında YÖK başkanının değişmesinin ardından üniversitelere başörtülü öğrencilerin girebilmesine dair ilk olumlu gelişmeler yaşandı. Aynı yıl içinde rektörlüklere talimat gönderildi ve yasak kaldırıldı. 2008’de yasa değişikliği hamlesi geldi. Yüzde 74,5’lik bir katılım oranı ve AKP ve MHP’nin destekleriyle Anayasa’nın 10’uncu ve 42’nci maddelerinde değişikliklere gidildi. Değişiklikler, temel bir hakkın kanun hükmü olmadan sınırlanamayacağına ilişkin kuralı yükseköğretim kurumları için tekrarlıyordu. Düzenlemelerle başörtü hakkı saklı tutuldu. Ancak bu kez itiraz CHP’den geldi. CHP değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne taşımasının ardından söz konusu değişikliklerin Anayasa’nın başlangıç bölümüne ve laiklik ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle yürürlüğü durduruldu ve iptal kararı geldi.

Demokratikleşme adımlarının parçası

2013 yılında açıklanan ‘demokratikleşme paketi’ ile kılık kıyafet yönetmeliğinin 5’inci maddesin de değişikliğe gidildi. Kısıtlayıcı hükümler uygulamadan kaldırıldı. İlk olarak dört Milletvekili Meclis Genel Kurulu toplantılarına başörtülü olarak katıldılar. Bu Meclis’teki kısıtlamaların da sonuydu.

Kadınlar özgürlükleri için mücadeleye devam ediyor

Türkiye’de nerdeyse her dönemin konusu olan başörtüsü yasağı siyasiler tarafından özgürlükler yerine hep bir ‘malzeme’ olarak kullanıldı. Mesele hiçbir zaman kadınların özgürlükleri üzerinden tartışılmadı. Kadınların ne istediklerinden çok seçim dönemlerinde vaatlerden öteye gitmedi. Özellikle 28 Şubat’ta kadınların ‘zulüm’ olarak tanımladıkları olaylar, bu dönem de ‘istismar’ şeklinde devam etti. Özellikle AKP iktidarı ile açılan bu istismar alanında, AKP ve yandaşları kendi seçtiği dönemlerde başörtüsü konusunu gündeme getirerek kadınları ve halkların inançlarını istismar etmeye devam ediyor. Hala kadınların özgürlüklerini güvence altına alan bir düzenleme söz konusu değil. Kadını eve hapseden, kamusal alandan uzaklaştıran iktidar, bu alanı da özgürlüklerden azade tutuyor. Kimsenin yandaşı kimsenin ‘bacısı’ olmak istemeyen kadınlar özgürlükleri için mücadeleye devam ediyor.