Kapalı toplumlarda kadınların katledilmesi ve şiddet meşru mu görülüyor?
Kadınlara, aile içi şiddete maruz kalsalar bile kendilerini korumak için kanunlara başvurmanın utanç verici olduğu fikri aşılanıyor. Bu düşünce, “toplumsal ilişkileri” sürdürme bahanesiyle aşılanıyor ve zamanla dinden daha güçlü inançlara dönüşüyor.
MONA TOUKA
Toplumsal normların egemen olduğu kapalı toplumlarda kadın katletme olgusu, kadına yönelik şiddeti sürdüren ve meşrulaştıran sistemin en acımasız yüzünü temsil ediyor. Çocukluklarından bu yana kadınlara, kalıcı hasara neden olabilecek aile içi şiddete maruz kalsalar bile kendilerini korumak için kanunlara başvurmanın utanç verici olduğu fikri aşılanıyor. Bu düşünce, “toplumsal ilişkileri” sürdürme bahanesiyle aşılanıyor ve zamanla dinden daha güçlü inançlara dönüşüyor.
Kız çocukları küçük yaşlarda evlendiriliyor ve bu düşünceleri evlilik yaptığı eve taşıyor ve burada şiddeti kabul ediyor. Şikayet etmeye ya da reddetmeye çalıştığında sesi geleneksel olarak kısılıyor ve şiddet yeniden geri dönüyor, çoğu zaman katliamlara ve kalıcı sakatlıklara yol açıyor. Sonuç, bu sistematik şiddet nedeniyle çocukların psikolojik olarak çarpık bir ortamda yetiştirilmesidir ve tüm bunlar kadınların zihnine yerleştirilen; boşanmanın utanç verici, yetkililere başvurmanın toplumsal bir suç olduğu inancının sonucudur. Topluma göre, ‘koca’ ya da ‘baba’nın yaptıkları yanlış bir şey değildir! Tabi ki fail, yaptıklarının hesabı sorulamayacak bir erkek olduğu için!
Şiddet ‘namus’ adına meşrulaştırılıyor
Bu normlara göre kadın katliamları toplumsal düzenin bir parçası haline geliyor ve “namus” adına meşrulaştırılıyor. Adalet olmadan çözülen aile sorunları gibi görmezden geliniyor, bu da kadınların yalnızca erkeklerin kaprislerine göre yönetilen bir mülk olduğu fikrini güçlendiriyor. Zamanla geleneklerin kanunların önüne geçtiği toplumlarda bu suçlar normal bir olgu haline gelir.
Töre adına kadınların katledilmesine sessiz kalan toplumlar, önce insanlığını öldürüyor. Çözüm, bu yanlış inançları kırmak ve kadınları şiddeti kabul etmeye ya da sessizce ölmeye iten normları reddetmekle başlıyor. Kadınların onuru ve yaşamı tartışılamaz.