Türkiye açlıkla savaşıyor

Seçimin ardından dolar kurunun yükselmesi, raflardaki fiyat etiketlerinin an be an artması en çok kadın ve çocukları etkilerken kadınlar bu döneme ve koşullara göre mücadele yöntemlerini konuşuyor ve direnmenin yollarını arıyor.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Türkiye mayıs ayında ‘tarihi’ olarak nitelendirilen bir seçim süreci yaşadı. 14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan AKP, 3 Kasım 2002 yılında gerçekleştirilen genel seçimlerden bu yana tartışmalı da olsa Türkiye’de iktidarda kalırken tüm iktidarları boyunca en çok ekonomi politikalarıyla adından söz ettirdi. Ekonomi alanında ‘reform’ adı altında gerçekleştirdiği uygulamalarıyla her defasında büyüme ve refah içinde yaşama iddiasını dillendiren AKP’nin politikaları halkın ve kadınların yaşamını tam tersi bir biçimde etkiledi.

Neyi nasıl yapacağını düşünenler…

Uzmanlar Türkiye ekonomisi konusunda AKP’nin iddiasının tam tersini ortaya koyuyor. Uzmanlara göre son yıllarda ekonomisi çok kötü performans gösteren ülkelerden biri de Türkiye. Ama bu durum seçim sandıklarına beklenildiği gibi yansımadı.

Bunun nedenini krizin şehir ve kırsala yansımasında farklılıklar olmasına bağlayanlar var. Öte yandan AKP’nin ‘güvenlikçi’ söylemlerinin muhafazakâr ve milliyetçi seçmeni tüm ekonomik zorluklara rağmen kendi cephesine çektiğini düşünenler de var. Elbette bu konuyla ilgili olarak birçok görüş ele alınabilir ancak kesin olan tek şey ülkede yoksulluğun çığ gibi büyüyor olması. Üstelik seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Türk lirası dolar karşısında daha hızlı erimeye başladı ve hemen her gün ajanslara ‘dolar kendi rekorunu kırdı’ haberleri düşüyor. Enflasyon üç haneli rakamlarda ve dış borç almış başını gidiyor. Bu durum beraberinde ihtiyaç maddelerinin daha fazla pahalılaşmasını, alım gücünün daha fazla düşmesini, zaten ay sonu gelmeden ne yapacağını düşünen insanların daha da zor durumda kalmasını getiriyor.

Asgari ücretin belirlenmesi ve dolar kurunun hızla yükselmesiyle emeklilerin ikramiye ve maaşlarında artış talebi ve erkeklerden neredeyse yarı yarıya az ücretle, güvencesiz çalışmak zorunda bırakılan kadınların beklentilerini boşa düşürdü. Uzmanlar aslında seçim öncesinde de herhangi bir iktidar değişimi olsa bile ekonomiyi düştüğü karanlık kuyudan çıkarmanın kolay olmayacağını ön görüyorlardı. Ülkede neredeyse her alanda derin tahribatlara yol açan AKP ve ittifakları yoksul emekçileri kendi çizdikleri ‘kader planıyla’ baş başa bırakıyor. İşçi ve emekçilerin bu çöküşle baş etmeleri kolay olamayacak gibi görünüyor.

Toplum açlığa mahkûm edildi

Asgari Ücret Komisyonu geçtiğimiz hafta 3’üncü toplantısını gerçekleştirdi ve sonrasında asgari ücret 11 bin 402 lira olarak belirlendi. Asgari ücrette yapılan artıştan daha fazlası toplumun ihtiyacı olan ürünlerin fiyatlarındaki artış da yaşandı.

Aldıkları ücretlerin insanca seviyeye çıkarılmasını isteyen işçi ve emekçiler yine açlığa mahkûm edildi. Türkiye’de emekçilerin nerdeyse yüze 50’si asgari ücretle çalışıyor. Kadın işsizliği ise endişe verici boyutlara ulaşmış durumda. Çalışma çağındaki 65 milyon kişiden 22,1 milyon kişi kayıtlı ve tam zamanlı işlerde çalışıyor. Verilere göre 2023 yılının 1’nci çeyreğinde geniş tanımlı işsizlik 8,5 milyon olarak ifade ediliyor.

Kadınlar güvenceden yoksun

Kadınların işgücüne katılma oranı çok alt seviyelerde. AKP, kadınların işgücüne katılma oranı 2023 yılı için hedefini yüzde 38 olarak açıklamıştı ama gerçek öyle olmadı.  Tam tersine AKP kadınları iş yaşamından dışlamak ve uzaklaştırmayı amaçladı ve bunun için çalıştı. AKP’nin HÜDA-PAR ile ortaklığı adaylık sürecinden itibaren tartışılırken seçim sonra bu ortaklığın kadınların iş yaşamındaki oran ve durumunu nasıl etkileyeceği merak konusu. Türkiye’de 100 kadından sadece 19’u kayıtlı ve tam zamanlı istihdam edilmiş durumda. Kadınların kariyerini ‘annelik’ olarak tanımlayan iktidarın baskıcı politikaları daha fazla kadının kayıtsız ve güvencesiz çalışmak zorunda kalmasına neden oluyor ve kadınları açlığa mahkûm ediyor.

Yoksulluk çocukları vuruyor

TÜRK-İŞ’in “2023 Mayıs Açlık ve Yoksulluk Sınırı” araştırmasına göre dört kişilik ailenin gıda ve diğer tüm temel harcamaları için hanesine girmesi gereken toplam gelir tutarı (yoksulluk sınırı) 33 bin 750 TL oldu. Kadınlar ve çocuklar temel gıda maddelerine ulaşamazken artık açlık daha çok hissediliyor.  Mevcut durum en fazla da çocukları etkiliyor. Ekonomik durum toplumsal yaşam açısından çok daha fazla anlam barındırıyor. Yaşayabilmek için çalışmak zorunda bırakılan çocuklar eğitimlerini yarıda bırakıyor. Yoksulluğun kıskacında aileler kız çocuklarını küçük yaşta evlendiriyor; bu durum çocukların daha fazla istismar edilmesi ve daha fazla korumasız çocuk anlamına geliyor. Sağlıklı gıda, temiz su, bebek bezi, hijyenik ped, süt ve daha nicesi lüks tüketim malzemeleri arasında sayılmaya başlandı. Bu koşulların altında kalıp canı çıkacaklar ise belli.

Etiketlerin değişeceği kesin

Ekonomik krizin gölgesinde bayramı karşılayanlar bu bayram da bir şey alamadı. Televizyon reklamlarında sunulan kurbanlıklar sadece izlenmekle sınırlı kaldı. 1 kilo beyaz peynir alımının 200 liradan başladığı ülkede tatlı yapmak için gerekli bir kilo un, şeker, yağ yada ikramlık çikolata lüksün de lüksü olmuş durumda. Sürekli yükselen, asgari ücret ve emekçilerin maaşlarını çoktan geçmiş olan kiralara değinmiyoruz bile. Bu koşullarda insanların sağlıklı bir yaşam sürmesi neredeyse imkânsız. Ekonominin deneme yanılma tahtasına çevrildiği ülkede en ağır sonuçları yine emekçiler yaşıyor.

Emziren anneler beslenemiyor

Derin Yoksulluk Ağı’nın Mayıs 2023’de yayımladığı acil bilgilendirme notuna göre sahada yapılan görüşmeler Türkiye’deki tabloyu özetliyor. Uzun zamandır kırmızı et tüketmeyen kadınlar durumla nasıl baş ettiklerini anlatıyor. Rapora şu ifadeler yansıyor:

“… Kalabalık ailelerde ise yumurta gibi alternatif protein kaynaklarının tüketiminde azalmalar olduğunu gözlemledik. Örneğin eşini yakın zamanda kaybeden sekiz çocuk annesi M.A., yumurta alamamasını, ‘kolisi 100 lira olmuş alamıyorum’ diyerek açıklıyor. 7-Nisan ayında yaptığımız görüşmelerimiz beslenmelerdeki yetersizliğin psikolojik etkilerinin anneler ve çocukları üzerinde de can yakıcı bir noktada olduğunu gösteriyor. Örneğin üç oğlunun yetersiz beslenmesinden şikâyet eden anne Ç.D., canı köfte çeken çocuklarına köfte pişiremediği için sıkıntıdan uyuyamamasından yakındı. 8- Evde en çok yedikleri yemeklerin H.C. bakliyat, makarna, çorba ve yoğurt olduğunu söyleyen H.C., bu yemekleri ‘çocuklar seviyor mu’ sorumuza iç çekerek ‘artık bıktılar’ cevabını veriyor. Beslenme sorunlarının çocuğu emzirme çağında olan annelere ve bebeklerine dahi sirayet eder bir noktaya geldiğini gözlemlediğimizi de not etmemiz gerekiyor.”

Kadınların sesi yankılanıyor

Yaşamını çağın kölesi olarak sürdürmeyi kabul etmeyen kadınlar, elbette bu döneme ve koşullara karşı da mücadele yöntemlerini konuşuyor ve direnmenin yollarını arıyor. Kadınlar sömürüye karşı örgütlü mücadeleyi seçiyor. Güvenceli bir şekilde yaşama katılmak isteyen kadınlar, iktidarın kendilerine biçtiği rolü reddediyor. AKP’nin derin kuyusunda sesleri yankılanan kadınların bugünün karanlığında birlikte mücadele etme kararlılıkları yarınlar için umut olmaya devam ediyor. Son seçimlerde kendi temsilcilerini Meclis’e gönderen kadınlar, her şeye rağmen mücadele de kararlı.