Türk devleti ve çeteleri kadınların direnç duvarına çarpıyor-ANALİZ

Kuzey ve Doğu Suriye’de erkliğin tüm yasalarını al aşağı eden kadınlara, saldırılar durmadan devam ediyor. Saldırılar, kadınların direnç duvarına çarptıkça doz daha da artıyor. Kadınlar tüm saldırılara karşı mücadeleden vazgeçmiyor.

SARYA DENİZ

Haber Merkezi- Direnç… bu kelime son yıllarda en çok Kuzey ve Doğu Suriye’deki kadınlara yakışıyor. Karşı duran, senin istediğin olmayacağım, o yoldan gitmeyeceğim, diyen en çok da ben de varım diyen kadınların dirençleri topraklarında kendini gösteriyor. Yaşadıkları yüz yılı, kadın yüz yılı yapmak isteyen ve seslerini tüm dünyaya cesaretle duyuran kadınlar, kendi devrimlerinin destanını yazıyor. Erkliğin tüm yasalarını al aşağı eden kadınlar, akıllara gelebilecek her alanda eşit bir yaşamın nasıl kurulabileceğini bu yaşamın nasıl olabileceğini de tüm pratikleri ile gösteriyor. İşte tam da bu yüzden kadınlara saldırılar durmadan devam ediyor. Saldırılar kadınların direnç duvarına çarptıkça doz daha da artıyor. 

Saldırılar yoğunlaştı

Türk devletine bağlı Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) çete grubu Suriye’nin Haleb kentine yönelik 27 Kasım 2024 tarihinde saldırı başlattı. Başlatılan saldırılar her geçen gün farklı bir boyut kazanırken, Türk devletinin desteklediği HTŞ çetelerine karşı topyekûn bir şekilde öz savunmaya geçildi. Saldırıların hedefindeki Özerk Yönetim Bölgelerinde büyük bir direniş var.

2018 yılından bu yana Türk devleti ve bağlı çetelerin işgali altında olan Efrîn’den 200 bini aşkın kişi, Şehba’ya göç etmek zorunda kalmıştı. Üç tarafı çetelerin, bir tarafı ise Şam hükümetinin kontrolünde olan Şehba’daki göçmenler bugüne kadar hem yaşam mücadelesi verdi hem de işgalci çetelerin saldırılarına karşı direniş sergilerdi. En son 27 Kasım’da Haleb ve İdlib’in işgaliyle Türk devleti ve çeteleri, Şehba’yı bu kez dört taraftan tamamen çembere aldı. 2 Aralık’ta Til Rıfat ve Şehba bölgesine yönelik saldırılar da yoğunlaştı. İşgal nedeniyle, Efrîn halkı ikinci kez göç etmek zorunda bırakıldı.

Tüm bu gelişmeler ile göç yollarından kadınları gösteren fotoğraflar daha önce yaşananların bir benzerinin yaşandığını anlatır nitelikte. Özellikle dijital medyaya Türk devletine bağlı çetelerin Haleb-Şehba'daki yaralı kadın esirlere yönelik uygulamaları ve söylemleri aslında bu saldırıların hedefinin de kadınlar ve kazanımları olduğunu bir kez daha gösterdi.

Kadınlar rehin alındı

Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) Genel Komutanlığı, saldırılar sırasında çok fazla kadının çeteler tarafından esir alındıklarını açıkladı.  Esir kadınlar çeteler tarafından medyada propaganda aracı olarak kullanılırken, paylaşılan videolarda çetelerin kadınlara yönelik öfkelerini 'seni yine pazarlarda satacağız' sözleriyle dile getirdikleri duyuluyor.  Bu sözler Türk devleti ve bağlı çetelerin kadınlara karşı yürüttüğü özel savaş politikalarını, esir alınan ve ‘pazarlarda’ satılan kadınları, katledilen öncü kadınlar ve onlara yapılan insanlık dışı uygulamaları bir kez daha gündeme getirdi.

2014 yılından bu yana çetelere olan desteği açık bir şekilde konuşulan ve bilinen Türk devleti, erkek egemenliğin Kadın Devrimi karşısında etkili olması için her yola başvurdu. Kadın düşmanlığı insanlık dışı uygulamalarla kendini somut haliyle gösterdi. Kendi iktidarının karşısında duran herkesi düşmanlaştıran Türkiye devleti ve ona bağlı çeteler saldırılarında mesajlarını kadınları hedef alarak verdi.  Kadın kırımı üzerinden sürdürülen politikalarda strateji de kadın bedeni üzerinden şekillendi. Türkiye’de bir devlet geleneği olan bu uygulama 1980’li yıllardan itibaren uygulandı. Kadınların bedenlerine işkenceler yapıldı.

Bedeni teşhir edildi

AKP iktidarıyla birlikte sokağa çıkma yasaklarının olduğu dönemde kadınlarla ilgili politika yeniden hayata geçirildi. Kadınlar sokak ortasında vahşice katledildi. Çıplak bedenleri sosyal medya hesapları üzerinden teşhir edildi. Ekin Wan (Kevser Eltürk) da bu kadınlardan biriydi. Adı 10 Ağustos 2015 tarihinde duyuldu. Cenazesine işkence edildi. Çıplak halde çekilen fotoğrafları ve işkence dijital medyada yayınlandı.

O dönem sadece savaşçıların değil sivil kadınlarında cenazelerine benzer uygulamalar gerçekleştirildi. Silopi’de “sokağa çıkma yasakları” sırasında 50 yaşındaki Taybet İnan, evinin önünde vurularak katledildi. Taybet İnan, sokak ortasında çocuklarına yalnızca birkaç metre mesafede yaşamını yitirdi. Taybet İnan’ın cenazesi 7 gün boyunca tüm dünyanın gözleri önünde bekletildi. 7 günün sonunda Taybet İnan defnedilebildi.

Hevrîn Xelef vahşice katledildi

Son yıllar özellikle kadın bedeninin savaş alanına çevrildiği örneklerle dolu. Hevrîn Xelef de bu isimlerden biriydi. Hevrîn Xelef’in içinde olduğu araç Türkiye ve bağlı paramiliter çeteler tarafından durduruldu. Hevrîn Xelef’in araçtan indirilmesi sonrasında yaşanan vahşet görüntüleri anı anına kaydedildi. İşkenceyle katledilen Hevrîn Xelef, 35 yaşındaydı ve kadın hakları, ekoloji, tarım reformu gibi alanlarda çalışmalar yürütüyordu.

Amara Renas

YPJ’li Amara Renas’ın (Azize Celal) adını da kamuoyu katledilmesiyle duydu. Katilleri Hevrîn Xelef’in katilleri ile aynıydı. Suriye Milli Ordusu, katlettikleri YPJ’li Amara Renas’ın cenazesine işkence ettikleri videoyu dijital medya hesaplarından paylaştı. Amara Renas, Kobanê’nin Çelbê köyünde katledildi.

Barin Kobanê’nin videoları yayınlandı

Efrîn’de yaşamını yitiren YPJ savaşçısı Emine Mustafa Ömer'in (Barin Kobanê) bedenine de aynı yöntemle işkence yapıldığı ortaya çıktı. Barin Kobanê’nin çıplak bedenine işkence yapılmış ve o anlar kameraya çekilmişti. Bu katliamı uluslararası basın kuruluşları sayfalarına taşıdı. Barin Kobanê’nin Türk sınırı yakınındaki Bilbilê bölgesinin Qurna köyünde katledildiği belirtildi.

Kadınlar seçilerek katledildi

Yadê Eqîde, Zehra Berkel, Hebûn Mele Xelîl, Dayika Emine Weysî, Seda El-Hermas, Hind El-Xidêr, Rojîn Îso, Nujiyan Ocelan, Viyan Kobanê, Dilar Heleb, Ronahî Kobanê, Cîhan Nidal Elî, Jiyan Tolhildan, Roj Xabûr, Barîn Botan, Nagihan Akarsel, Gülistan Tara, Hêro Bahadîn ve onlarca kadın hedef alınarak katledildi. 21’inci yüzyılı kadın yüzyılı yapma fikrini Kürdistan, Ortadoğu ve tüm dünyada benimsemiş “Jin, jiyan, azadi” felsefesi için mücadele veren kadınlar özel olarak seçildi.

Kadınlar için toplama merkezleri

Türk devleti ve bağlı çeteler yıllardır bölgede kadınlara ‘özel’ politikalar yürüttü. Yaşananlar uluslararası kurumların raporlarına da yansıdı. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne sunulan bir rapor Efrîn’de, keyfî gözaltı, işkence ve yaygın cinsel ve cinsiyete dayalı şiddeti belgeledi. Rapor çok sayıda Efrînlinin, rehin alma, işkence, tecavüz, katledilme, evlerinden zorla çıkarma gibi sistematik şiddete maruz kaldığını ortaya koydu. Efrîn’de özel hapishane ya da toplama kamplarında kadınlara cinsel saldırılar gerçekleştirildiği de raporların konusuydu. Öte yandan sadece Efrîn’de yüzler olarak ifade edilen kadın ve kız çocuğu Türk devletinin desteklediği çeteler tarafından kaçırıldı. Kadın ve kız çocuklarının çok az bir kısmına ancak fidye ödenmesi karşılığında ulaşılabilindi.

Binlerce Ezidi hala kayıp

IŞİD başta olmak üzere çeteler 2014 yılından itibaren Ezidi halkına planlı bir şekilde saldırı başlattı. Üç binden fazla Ezidi erkek, kadın ve çocuk bu saldırılarda katledildi. Ağırlıklı olarak kadınlar ve çocuklardan oluşan en az 6 bin 800 Ezidi de kaçırıldı. Kadın ve kız çocukları köleliğe zorlanırken onlara sistematik olarak tecavüz edildi. Kaçırılan kadın ve kız çocukları için kurulan pazarlar onların nasıl satıldıkları dijital medyaya yansıdı. Dijital medyada kadın ve çocukların fotoğraflarıyla sanal pazarlar oluşturulduğu çok defa ortaya çıktı. Kaçırılan Ezidileri Kurtarma Ofisi’nin verilerine göre, tahmini olarak 2 bin 600 Ezidi hâlâ bulunamadı. Üstelik bu çocuklardan çoğu Ezidi olduğunu ve ailesini hatırlayamayacak kadar küçüktü.

 Kadın Devrimi için direnç devam ediyor

Bütün olarak çok azı verilmiş bu tablo yaşananların çok daha fazlası olduğunu gösterirken en son Birleşmiş Milletler Uluslararası Bağımsız Suriye Soruşturma Komisyonu açıklamasında; “Geçmiş yıllardaki vahşet tekrarlanmamalı” derken, şu ana kadar yaşananların son bulmasını istese de BM'nin basınç uygulayacak, saldırıların önüne geçecek bir politika izlemediğini eklemek lazım. Bugün Türkiye’de ‘Suriye’deki muhalif gruplar’ tanımlamasıyla haberlerde yer alan bu çeteler, özgür gelecekleri için mücadele eden ve dirençleriyle Kadın Devrimi’ni yapan kadınlara saldırıyor. Rojava’da kadınlar bu yıkıma karşı direnmeye ve mücadeleye devam ediyor.