Tülay Hatimoğulları: Bu ikinci Çernobil vakasıdır

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, maden faciasının yaşandığı Licik’ten seslendi, “İnsan hayatını hiçe sayan, canlıların hayatını, doğayı hiçe sayan bu iktidarı önce halkımıza şikâyet ediyoruz. Bu ikinci Çernobil vakasıdır” dedi.

Erzîngan- Erzîngan'ın Licik (İliç) ilçesinde, Anagold Madencilik tarafından işletilen Çöpler Altın Madeni’nde dün meydana gelen toprak kaymasında kaybolan işçileri arama kurtarma çalışmaları sürüyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları maden faciasının yaşandığı köye geldi.  

Tülay Hatimoğulları’na Emek Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Sevtap Akdağ, Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüsü Melis Tantan ile Erzingan ve çevre illerden gelen parti yöneticileri eşlik etti. HDP Eş Genel Başkanı ve beraberindekilerin çalışmaların sürdüğü maden sahasına girilmesine polis tarafından izin verilmedi. 

‘Bilerek bir cinayet’ 

Alana yakın bir noktada konuşan Tülay Hatimoğulları, “Değerli basın emekçileri, değerli halkımız, şu an Erzincan İliç’te, Çöpler köyünde meydana gelen facia ‘kaza’ diye lanse edilmeye çalışılsa da aslında bilerek bir cinayetin olduğu noktadayız. Maden ocağının tam yakınındayız ve burada şu an bir sınır çizilmiş, daha fazla ileriye gidemedik. Burada dün izlediğimiz görüntüler insanın gerçekten yüreğini de bilincini de darmaduman ediyor. Burada mevcut olan Kanadalı şirketin yürütmüş olduğu çalışma, yine Türkiye’den Çalık Grubu’nun ortaklığıyla yürütmüş olduğu bu çalışma gerek yöre halkı, gerekse Türkiye’de ekoloji hareketi tarafından defalarca uyarılmıştı. Siyanürle altın aramanın insan sağlığı ve doğaya verdiği zararlarla ilgili çok sayıda açıklamalar yapıldığı halde bu açıklamaların hiçbirine itibar edilmemiştir. Çöpler altın madeni defalarca dava konusu olmuş, çok sayıda itirazlar yükselmiş ve ancak halde görmezden gelinmiştir" dedi.

‘Leblebi gibi maden şirketlerine ruhsat dağıtıldı’

Tülay Hatimoğulları İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olan Murat Kurum'un 2020 yılında bu tesise ilişkin hazırlanan kapasite artırımı ruhsatına imza attığını hatırlatarak, şunları söyledi: "Daha önce bir sızıntı olduğu ortaya çıktığı zaman bununla ilgili ne yazık ki yargının yürüttüğü tek işlem, sadece bu şirkete, Anagold şirketine 16 Milyon TL’lik para cezası kesmek oldu. Kanada’dan gelip burada Anadolu ve Mezopotamya topraklarını hiçe sayan, bu sermayeyi onlara peşkeş çeken iktidarın bu vurdumduymazlığını bir kez daha kınıyoruz. Bakın son yıllarda leblebi dağıtır gibi maden şirketlerine ruhsat dağıtıldı. Gelen ÇED raporlarının hiçbiri sağlıklı ÇED raporu değildi. Bununla ilgili özellikle doğa savunucuları, ekoloji hareketleri çeşitli açıklamalar yapmıştır. Her defasında köylülerin itirazları yükselmiştir. Ama ne yazık ki iktidar sermayeyi korudu ve önünü açtı. Aslında bilim dışı olan birçok ÇED raporunun da hayata geçmesine olanak tanınmıştır. Leblebi gibi maden şirketlerine ruhsat dağıtan bu iktidara buradan bir kez daha sesleniyoruz: Dün yüreğimiz yandı. Dün o görüntüleri izleyip de akşam rahatlıkla uyku çekebilecek bir insan tanımıyorum. Ama bu iktidar rahatlıkla uyku çekiyor." 

‘Bu işçilere insan gözüyle bakılmıyor’

AKP iktidarını bu ülkenin topraklarını, suyunu, sermayeye peşkeş çekmekle suçlayan Tülay Hatimoğulları, sözlerini şöyle sürdürdü: "Burada çalışan binlerce kişinin hayatı yok sayılıyor, önemsenmiyor. Bu işçilere insan gözüyle bakılmıyor. Bu insanlara adeta bir eşyaymış gibi bakılıyor. Oysa göçük altında olan, açıklanan rakamlara göre 9 ama sayıya net olarak vakıf değiliz. Orada o göçük altında şu an durumunu, akıbetini bilmediğimiz 9 işçi kardeşimizin her birinin bir ailesi, her birinin sevdiği insanlar var. Ama işçilere, emekçilere zaten insan gözüyle bakmayan sermayenin önü bu iktidar tarafından açılıyor. Bunu kabul etmiyoruz. Yine bu topraklardan geçen ana fay hatları hiçbir biçimde hesaplanmamıştır. Bakın en büyük kayba uğradığımız depremin üzerinden daha sadece bir sene geçti. Buna rağmen iktidar, denetimsizlikle İliç’te göz göre göre gelen bir cinayete imza atmıştır."

‘İkinci Çernobil vakasıdır’

Maden ocaklarında dinamit patlatıldığını, birçok kimyasal ürün kullanıldığını söyleyen Tülay Hatimoğulları, "Bütün bunlar dikkate alınmadan bu maden şirketlerinin önü adeta iktidar tarafından açılıyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Bakın bilim insanlarının bu konuyla ilgili yaptığı açıklamalara göre, milyonlarca ton siyanür, sülfürik asit bulunuyor bu toprakta. Bugün buraları kameralara kapatarak ya da bağımsız kurumların, bilim insanlarının gelip incelemelerine izin vermeyerek bu gerçeklik değişmiyor. Bu, ikinci Çernobil vakasıdır bu ülkede. Keban Barajı, Fırat Nehri, Munzur ve Fırat Havzasının tamamı şimdi bu siyanürlü topraktan ve bunun suya karışmasından etkilenmiştir, etkilenecektir. Yine uzmanların yaptığı açıklamalara göre, bunun Basra Körfezine kadar ulaşma olasılığı oldukça yüksektir. Yani şu an yaşanan olay, iktidar her ne kadar bunu küçük bir olaymış gibi, bir göçükmüş gibi, bir heyelanmış gibi anlatmaya, göstermeye çalışsa da verilen ruhsatlar, denetimsizlikle göz göre göre gelen bir cinayete imza atmıştır bu iktidar ve bundan arınamaz" diye konuştu.

‘Bu maden ocağı derhal kapatılmalıdır’

Tülay Hatimoğulları devamında şunları söyledi: "Bu iktidardan elbette yargı yoluyla da bunun hesabını soracağız. Ama insan hayatını hiçe sayan, canlıların hayatını, doğayı hiçe sayan bu iktidarı önce halkımıza şikâyet ediyoruz. Şu bilinsin ki bizler solduğumuz havanın en ufak zerresine, toprağın her zerresine, suyumuzun her damlasına sahip çıkacağız. Topraklarımızın, insanlarımızın, canlılarımızın, doğamızın katledilmesine müsaade etmeyeceğiz. Bu maden ocağı derhal kapatılmalıdır ve Anagold şirketinin faaliyetlerine son verilmelidir.

Mücadelemizi ve dayanışmamızı sürdüreceğiz

Aynı biçimde bu şekilde gelişigüzel ruhsat verilmiş maden ocakları derhal denetlenmeli, usulsüz olanlar derhal kapatılmalıdır. Bu denetimi bu iktidar tek başına değil, ilgili meslek odaları ve bağımsız uzman birimleri tarafından yapılacak denetimle gerçekleşmelidir. Aksi takdirde bu ve benzeri acı olayları daha fazla yaşayacağız. Buradan ben Erzincan halkına geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum. Sadece Erzincan’ı değil, Basra Körfezi’ne kadar etkileme olasılığı olan çok önemli ve üzücü bir olay yaşadık. Ümit ediyoruz ki şuan göçük altında kalan canlarımıza ulaşabilir ve onlardan olumlu haber alabiliriz. Ben tekrardan buradaki işçi kardeşlerimizin ailelerine geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum. Her zaman bu konudaki mücadelemiz ve dayanışmamızı sürdüreceğiz."