TJA’dan Figen Yüksekdağ’a mektup: Kadın mücadelesi bir kez daha haklı çıktı
TJA, HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’a hitaben yazdığı mektupta, “Sevgili Figen yoldaş, yüzümüz düşmedi, yüreğimiz kararmadı, direnişin ve kararlılığın sayesinde kadın mücadelesi bir kez daha haklı çıktı” dedi.
Haber Merkezi- Tevgera Jinên Azad (TJA), Kobanê Kumpas Davasının karar duruşmasında 30 yıl 3 ay hapis cezası verilen Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’a hitaben mektup yazdı.
TJA, Yeni Yaşam Gazetesi’nin forum sayfasında yayımlanan mektupta, hakikat arayışlarının direniş ve dayanışmayla büyüyerek her türlü faşist barbarlığı yeneceğini belirterek, “Sevgili Figen yoldaş, yüzümüz düşmedi, yüreğimiz kararmadı, direnişin ve kararlılığın sayesinde kadın mücadelesi bir kez daha haklı çıktı” dedi. Mektubun tamamı şöyle:
“Bizler Tevgera Jinên Azad (TJA) olarak, başta Kürdistan’daki halkların, anaların ve tüm direnen kesimlerin sesini sana duyurabilmek adına devrimci selam ve saygılarımızı gönderiyoruz. Zindanda rehine olarak tutulduğun için, Özgür Basın’ın haberlerine ulaşamadığını biliyoruz. Ancak bilmelisin ki; bu mektubu yazdığımız süreçte her gün, her saniye sizlerin mahkeme süreçlerindeki duruşunuz köylerde, mahallelerde, evlerde, kurumlarda durmaksızın dile getiriliyor. Kürdistan ve Türkiye’nin birçok kentinde başta analar, kadınlar ve gençler olmak üzere birçok kesim seninle birlikte onurlu duruş sergileyen yoldaşlara verilen cezalara öfkeyle karşılık veriyor. Senin akıl dolu yüreğinin isyan eden bu sesleri duyduğuna eminiz.
Rojava kadın devrimine destek verenlere karşı bir intikam senaryosu olarak kurgulanan Kobanê Kumpas Davası’nın karar aşaması, Kürt ve Türk halkının yoldaşlarına karşı olan düşmanlığı bir kez daha göstermiştir. Tarihte eşi benzeri az görülen mahkeme sürecindeki senin onurlu duruşun, kadın özgürlük mücadelesinin yarattığı değerlerin 21. yüzyıldaki güncellenmiş hali gibiydi. Her bir cümlen bizlere tarihte direnen ve boyun eğmeyen kadınların serüvenini hatırlattı. Verilen insanlık dışı cezaların ardından ‘kimsenin yüzü düşmesin, yüreği kararmasın’ sözlerin zalim tanrılara karşı direnen tanrıçaları, faşizme karşı sosyalizmi savunan Clara Zetkinleri, Kolontayları, IŞİD barbarlığına karşı bedenini siper eden Rojavalı devrimci kadınların tarihini günümüze yansıttı. “Jin, Jiyan, Azadî” felsefesinin yaşamda pratiğe dönüşmesi senin özgürlük için sergilediğin duruşuna denk gelmektedir.
Senin de bildiğin gibi kadın kölelik tarihinin dayatılmaya başlandığı çağlardan bu yana egemen erkeğin düşman hukuku ile kadınların özgürlük arayışı, bitmeyen direnişi hep kavga halinde oldu. Mezopotamya topraklarını, toplumsallığın ve uygarlığın cenneti haline getirip insanlığa armağan eden ana Tanrıça kültürü biz kadınların asla vazgeçmediği hakikat arayışı, özgürlük mücadelesi olarak sürüyor. Asırlar boyunca değişen çağların egemen güçleri açısından kadınların hakikat arayışçılığı hep tehdit olarak kabul edildi.
Bu nedenle kadın mücadelesinin erkek devlet şiddetinin odağında olması biz kadınlar açısından anlaşılır bir durumdur. Zira egemen erkek zihniyetinin kendini var edebilmesinin temel şartı, kadını yaşamın her alanında (düşünsel, ruhsal, duygusal, zihinsel ve irade olarak) kuşatmak ve kendisine tabi kılmaya zorlamaktır. Ve gayet tabi biliyoruz ki, kadın şahsında teslim alınmak istenen toplumun ahlaki, politik değerleridir. Bundandır ki sömürgeci güçler bir toplumu düşürmek ve kendine tabi kılmak istediğinde ilkin o halktan olan kadınlara saldırır, hatta toprak işgalleri bile kadına saldırı ile başlar çoğu zaman. Tarihte bunun sayısız örnekleri vardır. Nitekim kadın bilgeliğinin izdüşümü olan Neolitik tarım devriminin geliştiği Mezopotamya coğrafyasındaki kadınlar erkek devlet şiddetinin hedefi olmaktan hiç çıkmadı. Bunun temel sebebi hiçbir iktidarın kadınlara tamamen boyun eğdirmeyi başaramamış olmasıdır.
Sevgili Figen yoldaş, senin de tanık olduğun üzere 2014 yılında Türkiye ve uluslararası egemen güçlerin emanetçisi IŞİD çetelerinin Kobanê’ye saldırması, özünde Ortadoğu’yu Ortaçağ karanlığına dönüştürme amaçlıydı. Milyonları bulan Kürt, Arap, Êzidî pek çok etnik ve inanç grubundan insanın zorla göçertilmesi, binlercesinin katledilmesi, yine binlerce kadının tecavüze uğraması, kaçırılıp köle pazarlarında satılması, kaybedilmesi tüm dünyanın gözleri önünde yaşanıyorken, Mezopotamya’nın en eski halklarından olan Kürt halkı Orta Doğu’da kırk milyonu aşkın nüfusu ile statüsüz bir halk olarak inkar ve imha politikalarının hedefi durumunda iken,“Kobanê düştü, düşecek” diyen Kürt düşmanlığı karşısında, başta Kürt kadınları olmak üzere 7’den 70’e milyonlarca insan tarihi bir direnişe kuşandı. Bir halkın 21. yüzyılda varlığını ispatlama mücadelesi yürütmek zorunda kalması ve bu uğurda çok ağır bedeller ödemesi bütün insanlık açısından bir utanç kaynağı durumuna gelmişti. Bu utanca taraf olmak istemeyen her onurlu sol, sosyalist, devrimci dinamikler Kürtlerin yanında yerini alarak ödediği ağır bedelin yükünü (tüm meşru demokratik haklarını kullanarak) paylaştı.
Rojava kadın devrimi mücadele yoldaşlığıydı, halkların gerçek dostluğu, sol, sosyalist, devrimci güçlerin ortak mücadele hattıydı. Bu anlamda Rojava kadın devrimi mücadele mirasını daha evrensel bir mücadele hattına kavuşturarak halkların özgür, adil ve onuruyla taşıyabileceği aydınlık bir dünyanın mümkün olabileceği hakikatini ortaya koymuştur. Türkiye ve Ortadoğu’da yaşayan başta Kürt halkı olmak üzere dünyanın pek çok yerinden Kobanê’ye gelerek, IŞİD barbarlığına karşı Kürt halkıyla omuz omuza destansı direniş ve mücadele ile Rojava kadın devrimini gerçekleştirdi. Direnen kadın öncülüğünde gelişen bu devrimin temel özelliği, halkların ve kadınların özgürlük mücadele deneyimini buluşturup Ortadoğu halklarına umut ve esin kaynağı haline getirmelidir. Bu direniş ve mücadele hakikati AKP-MHP iktidarını temelden sarsmış olmalı ki, düşmanlık hukukuyla “Kobanê Kumpas Davası” gibi tarihte az örneği olan bir yargılama süreci başlatıldı. Baştan sona Kürt düşmanlığı üzerine kurgulanmış bu yargılama süreci ağır bir rehin tutma politikasına dönüştürüldü. Bağımsız, tarafsız ve adil bir yargılamadan uzak, başından beri ağır hüküm kurulmuş bir davadır “Kobanê Kumpas” dosyası. Kürt kadın hareketini, özgürlük mücadelesini, yine HDP’nin kuruluş felsefesini, bileşen sol, sosyalist dinamiklerini hedef alan bu yargılamanın yüksek cezalarla sonuçlandırılmak istenmesinin tamamen diz çöktürmek politikası olduğunu çok iyi biliyoruz.
Kadın özgürlük mücadelesi ve devrimci dayanışma oldukça bunu başaramayacaklarını sen de zindandan gönderdiğin mesajlarla dile getirdin! ‘Tarih günümüzde gizli ve biz tarihin başlangıcında gizliyiz’ sözü, Kürt karşıtlığı temelinde kurgulanmış bu dava dosyasının, Ortaçağ hukukunun güncellenmiş hali olmasıyla haklılığını gösteriyor. Senin şahsında Kürt halkının mücadelesine inanan tüm sosyalistlerle Ortaçağ’da cadı diye engizisyon mahkemelerince katledilen kadınların ve onlara inananların hikâyesi nasıl da birbiriyle örtüşüyor… Bilindiği gibi Ortaçağ cadı avları bilge kadınlar ve bilge kadınlarla ortak ruhu taşıyan yoldaşlarına dönüktü. Yüzyıllara yayılan mahkeme süreçlerinde açık ve gizli tanıkların iftiralarıyla engizisyon mahkemelerinde sayısız kadın katlediliyor, bu kadınlarla dayanışma içinde olan herkes aynı şekilde cezalandırıyordu. Ve gün geldi kullandıkları açık ve gizli tanıklar mahkeme heyetlerini de tehdit etmeye başladı. Cadı çekici ile bilge kadınlar ve onların yoldaşları asılsız iddialarla tarihten silinmek istendi, ama onlar senin şahsında tüm Kürdistan dostları gibi kadın direniş tarihine miras bıraktılar.
Yine 1894 yıllarında Fransa’da, Yahudi karşıtlığı üzerinden kurgulanan Alfred Dreyfus dava dosyasının güncel tezahürü gibidir Kobanê Kumpas Davası. Hatta yargılamanın gelişim seyri ve yargılama sürecindeki iktidar ile devlet bürokrasisinin yargıya müdahale yöntemleri ilginç benzerlikler taşır. Dreyfus’un yargılama süreci düşmanlık hukuku üzerinden yürütülse de, Dreyfus’a verilen ömür boyu hapis cezası toplumsal mücadele ve dayanışma gücüyle bozulmuştur. Bu anlamda Kobanê dosyasından verilen cezanın hiçbir hükmü yoktur biz kadınlar açısından.
İnandığını biliyoruz, ancak yine de tekrarlamak istiyoruz ki; HDP ile imkansız denileni başarılan “farklılıkların bir arada özgürce yaşam mücadelesi” mutlaka zafere kavuşacak; kapitalist moderniteye karşı demokratik modernitenin inşası sol, sosyalist, feminist, ekolojist ve onurlu yaşamı savunan tüm kesimlerle birlikte gerçekleşecektir.
Hakikat arayışımız direniş ve dayanışmayla büyüyerek her türlü faşist barbarlığı yenecektir… Cezaevlerinde tek bir yoldaşımız kalmayıncaya kadar direnmek ve mücadele etmek tarihsel sorumluluğumuz, özgürlük teminatımızdır… Biliyoruz ki, son sözü direnenler söyler…
Sevgili Figen yoldaş, yüzümüz düşmedi, yüreğimiz kararmadı, direnişin ve kararlılığın sayesinde kadın mücadelesi bir kez daha haklı çıktı.
İyi ki varsın, iyi ki kadın özgürlük mücadelesinin yoldaşlarıyız. Sevgi ile kucaklıyor, direngen yüreğinden öpüyoruz.
Jin, Jiyan, Azadî
Berxwedan Jîyane”