‘Tecrit’ sözüne dahi tahammül yok: Toplumun sesinin kısılması amaçlanıyor

İmralı’da devam eden tecrit politikasına dikkat çeken ÖHD Üyesi Adile Salman, “Tecrit sözünü söyleyene yaptırım uygulanıyor. Bu şekilde toplumun sesinin kısılması amaçlanıyor” dedi.

MEDİNE MAMEDOĞLU

Amed- İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tecrit koşulları altında tutulan Kürt Hak Önderi Abdullah Öcalan’dan 38 aydır haber alınamıyor. Avukatların ve ailelerin yaptığı başvurular yanıtsız kalırken, Türkiye ve Kürdistan cezaevlerindeki tecrit ise günden güne derinleşiyor. Tecridi kabul etmeyen tutukluların, “Kürt halk Önderi Abdullah Öcalan’a özgülük” şiarı ile başlattığı eylemsellikler de devam ediyor.  Taleplerini resmi kurumlara iletmek isteyen tutukluların ise bu süreçte sansüre ve disiplin cezalarına maruz bırakıldığı öğrenildi. Asrın Hukuk Bürosu avukatları son olarak 14 Mayıs’ta görüşme talebinde bulunmak için Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve İmralı Cezaevi Müdürlüğü’ne başvuruda bulundu. İmralı’ya avukatların yaptığı başvurulara ‘disiplin cezası’ gerekçe gösteriliyor. ‘Disiplin cezası’nın içeriğine ilişkin ise bir açıklama yapılmıyor.

Yaşanan sürece dair değerlendirmede bulunan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Amed Şube Üyesi Adile Salman, tecride karşı ne ulusal ne de uluslararası mekanizmaların işletilmediğinin altını çizdi. 

‘Gerekli mekanizmalar işletilmiyor’

En yetkili kurum olan CPT’nin bile soruları yanıtsız bıraktığına dikkat çeken Adile Salman konuşmasına şu sözlerle devam etti:

“Bizler özgürlükçü hukuk anlayışıyla hukuk mücadelesini yürüten avukatlar olarak tecrit konusundaki sözlerimizin her daim arkasındayız. Tecrit mücadelesinin içerisinde sürekli var olan bir yerdeyiz. Şu an gelinen aşamada da İmralı tecridinin ortadan kaldırılmasına dair hiçbir adım atılmıyor oluşu, tamamen siyasi atmosferin getirdiği bir sonuçtur. Buradaki ulusal mekanizmalar ve siyasalın da dışında bundan sorumlu olan uluslararası mekanizmalar da var. En başta bundan sorumlu olan CPT’nin ‘görüşme yapılıyor’ iddiasının bile bir yanıt verilemiyor oluşu, bütün bu mekanizmaların işlemediğini gösteriyor. Ulusal ya da uluslararası insan hakları mekanizmaları içerisinde söz konusu Kürt halkı ile ilgili bir hak konusu olduğu zaman bütün ülkelerin çekimser kaldığını tekrardan görüyoruz.”

‘Tecrit bütün cezaevlerine yayıldı’

Süreçteki tıkanma ve çözümsüzlükle beraber tecridin cezaevlerine de sirayet ettiğine dikkat çeken Adile Salman, tutukluların tecride karşı bir eylemsellik sürecine başladıklarına değindi. İlk olarak açlık grevi ile başlayan bu süreçte tutukluların taleplerinin tecridin kaldırılması değil, Abdullah Öcalan’ın fiziksel özgürlüğü olduğunu aktaran Adile Salman, “Tecrit mücadelesinde tecridin hukuksuz olduğuna ilişkin yıllardır bir görüşme gerçekleştirilmemesine ilişkin sözümüzü kurduk. Buna ilişkin hiçbir adım atılmadı. Bu çözümsüzlüğe karşı avukatlar ve aileler başvurularını yapmaya devam ediyor. Bu tecridin sona erdirilmemesine dair bir adım atılmadığı gibi Kürdistan ve Türkiye cezaevlerinde de yaygınlaşan bir hal almaya başladı. Ne bu tecridi ne de baskı politikalarını kabul etmeyen tutsaklar, geçtiğimiz yılın Kasım ayından bu yana bir eylemsellik sürecindeler. Talepleri kabul edilmeden de bu süreci sonlandırmayacaklarını her fırsatta dile getiriyorlar” sözlerini kullandı.

‘Taleplerini dile getiren tutuklulara propaganda suçundan soruşturma açılıyor’

Tutsakların yeni eylemsellik süreçlerini bireysel değil, toplumsal bir taleple yürüttüklerini aktaran Adile Salman, bu sürecin birçok ihlali de beraberinde getirdiğine yer verdi. Tecride karşı söz kurup çözüm isteyen tutsakların Adalet Bakanlığı’na yazdığı dilekçe veya mektupların da sansürlendiğine dikkat çeken Adile Salman, birçok tutuklu hakkında bu talepler gerekçe gösterilerek disiplin soruşturması açıldığını kaydetti. 

Adile Salman konuşmasının devamında şunlara yer verdi: “Tutsaklar şu an içinde aynı taleple yeni bir eylemsellik sürecine başladılar. Bu eylemsellik kimi yerlerde avukat görüşüne çıkmama, kimi yerlerde aile ve telefon görüşüne çıkmayı reddetme biçiminde devam ediyor. Bu süreç tutsakların kendi durumunu, ailelerini ve adil yargılanma haklarını ihlal eder bir boyutta. Tutsaklar bu eylemde bireysel taleplerini değil, genel olarak Kürt halkı için gerekli olan taleplerini dile getiriyorlar. Bu taleplerini resmi makamlara da iletmek istiyorlar ama sıklıkla engellemeler ile karşı karşıya kalıyorlar. Adalet Bakanlığı’na gönderdikleri yazılar ve taleplerde sansür uygulanıyor. Yine taleplerinde propaganda yaptıkları iddiası ile haklarında soruşturma veya disiplin cezası kararları alınıyor. Tecride karşı çıkan tutsakların talepleri dahi tecrit altına alınmak isteniyor. Bu durum insan haklarına aykırı bir durumdur.”

‘Daha gerçekçi ve çözüm üreten adımlar atılmalı’

Son süreçte tecride karşı duran insanların yaptırımla karşı karşıya bırakıldığına dikkat çeken Adile Salman şu ifadelere yer verdi: “Tecrit adını kullananlar dahi suçlanıyor. Bunlar toplumun sesini kısma ve ifade özgürlüğüne ket vurmaya dönük yaptırımlardır. Yaşanan bu hukuksuzluk İmralı sürecinden bağımsız değildir. Bu konuda hukukçular olarak hukuk mücadelemizi sürdüreceğiz. Hem ulusal hem de uluslararası mekanizmaları bu konuda daha gerçekçi ve çözüm üreten adımlar atma çağrısında bulunuyoruz.”