Dilan Kortak’ın katledilişinin 8’inci yılı: Polislerin kullandığı bir silah envantere kayıtlı değil!

Dilan Kortak’ın katledilişinin üzerinden 8 yıl geçti ama davada bir adım ilerlenemedi. Son olarak; olay yerinde kovanları bulunan, kayıp bir silahın envantere kayıtlı olmadığı ortaya çıktı.

SERPİL SAVUMLU

İstanbul- Dilan Kortak 3 Aralık 2015’te İstanbul Sancaktepe’de kaldığı eve polisler tarafından yapılan baskında katledildi. Dilan Kortak’ın ölümünün üzerinden 8 yıl geçti ama yapılan yargılamada bir adım yol alınamadı. Cezasızlık zırhıyla korunan polisler, görevlerine devam etti ve ediyor. En son olarak; polis tarafından kullanıldığı belirtilen bir silahın envantere kayıtlı olmadığı ve kovanları bulunan silahın kayıp olduğu ortaya çıktı.

Dilan Kortak’ın kaldığı eve, İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından bir ihbar iddiası üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan “gecikmesinde sakınca bulunan hal” kapsamında arama kararı çıkarılarak, eve helikopter destekli yüzlerce polisle baskın yapıldı. Baskında 20 yaşındaki Dilan, vücuduna isabet eden 25 kurşunla katledildi.

‘Meşru savunma’ denildi’

Dilan Kortak’ın ölümüyle ilgili açılan soruşturma dosyasına gizlilik kararı konuldu. Savcılık olaydan 101 gün sonra, “kovuşturmaya yer olmadığı” kararını verdi. 18 Mart 2016 tarihinde ise İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu tarafından verilen kararda, operasyonu gerçekleştiren polislerin, “Meşru savunma koşulları altında” hareket ettikleri ve tartışmalı bir şekilde meclisten geçen Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun 16’ncı maddesinde düzenlenen, “silah kullanma yetkisi” gerekçe gösterildi. Bu gerekçeyle birlikte gizlilik kararı da kaldırılmış oldu. 

Polisler hakkında hiçbir işlem yapılmadı

Ancak kısa bir süre sonra özellikle avukatların çalışmasıyla dosyada herhangi bir delil araştırması yapılmadığı, soruşturmanın dayanağının polislerin hazırladığı tutanaklar olduğu belirlendi. Soruşturma boyunca Dilan Kortak’ın kaldığı eve operasyon gerçekleştiren polislerin silahları incelemeye alınmamıştı. Ayrıca yine polislerden ifade, el swapları, parmak ve ayak izleri de alınmamıştı. Avukatların itirazları ile yargı süreci başlatılabildi. Fail polisler “Bilinçli taksirle ölüme neden olma” suçuyla yargılandı. Mahkeme ikinci duruşmasında “Görevsizlik kararı” vererek, davayı Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Ancak hala polisler hakkında bir işlem yapılmadı.

‘Taksirle değil kasten öldürüldü’

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi’nden dava avukatı Bülent Aşa ile süreci ve dosyaya dair yeni gelişmeleri konuştuk.

Konuşmasının başında Dilan Kortak’a yönelik, 68 atış yapıldığını ve bu atışların 25’inin isabet ettiğini belirten Bülent Aşa bu atışlardan 17’sinin sırtına, 7’sinin sol göğüs ve aşağısına, bir atışın ensesinin bitişik mesafesinden yapıldığına dikkat çekiyor. Dolayısıyla Dilan Kortak’a isabet eden 21 atış tek başına öldürücü nitelik taşırken ensesinden yapılan atış da taksir ile değil kasten öldürme anlamını taşıyor. Mahkemenin taleplerini dikkate alarak, dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdiğini hatırlatan Bülent Aşa şunları söyledi:

“Sanıkların yargılandığı suçun vasfının değişme ihtimali davanın seyri açısından önemli bir gelişmedir. Çünkü biz başından beri Dilan Kortak’ın yargısız bir şekilde infaz edildiğini delilleriyle beraber ortaya koymuştuk. Olay gerçekleştikten sonra aile adına yaptığımız suç duyurusunda, olayda orantısız şekilde güç kullanıldığını, Dilan’ın evde sağ olarak yakalanma imkanı varken, yargısız bir şekilde operasyona katılan polislerce kasten öldürüldüğünü belirtmiştik. Ancak Soruşturmayı yürüten savcılık, soruşturmanın etkin bir şekilde yürütülmesi için talep ettiğimiz delilleri toplamadan operasyona katılan hiçbir polisin ifadesini dahi almadan takipsizlik kararı verdi. Biz iç hukuk yollarını tükettikten sonra Anayasa Mahkemesi’ne soruşturmanın etkili bir şekilde yürütülmemesi ve yaşam hakkının ihlal edilmesi nedeniyle bireysel başvuru yaptık. Anayasa Mahkemesi 10.12.2019 tarihli kararında ‘Yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere kararın bir örneğinin İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine’ karar verdi. AYM’nin hak ihlali kararı ile savcılık daha önce verdiği takipsizlik kararını kaldırarak soruşturmayı yeniden başlattı. Ancak Savcılık Dilan Kortak'ın öldürülmesine ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin kararında adı geçen ihlalleri ortadan kaldırmadan, sadece olayda silah kullanan 3 kolluk görevlisi hakkında taksirle insan öldürme suçundan iddianame düzenleyerek kamu davası açtı.”

‘Aydınlatılması gereken birçok nokta var’

Operasyonu planlayan, kontrolünü sağlayan, vur emrini veren, tüm aşamalarında yer alan 9 polis hakkında takipsizlik kararı verildiğini hatırlatan Bülent Aşa, bununla ilgili de AYM’ye bireysel başvuruda bulunduklarını söylüyor. Henüz bu başvurunun yanıtı alınmadı. Bülent Aşa, tüm sanıklar en ağır şekilde cezalandırılıncaya kadar hukuki mücadelelerini sürdüreceklerini ifade ediyor. Dilan Kortak’ın öldürülmesi ile ilgili soruşturma ve kovuşturma işlemlerinde halen aydınlatılması gereken birçok nokta olduğunu söyleyen Bülent Aşa, hala olayla ilgili keşif yapılmadığına işaret ediyor. Üstelik yapılmayanlar sadece bununla sınırlı da değil.

Envanterde kayıtlı olmayan silah kullanıldı

Dosyadaki en çarpıcı durum ise operasyon esnasında polislerce kullanılan silahlardan birinin emniyet envanterine kayıtlı olmaması. Bu yeni ortaya çıkan bir durum. Bülent Aşa, “Bu silah halen kayıp yani bulunamadı. Kriminal raporda, operasyon neticesinde olay yerinde elde edilen 9mm çaplı Parabellum tipi toplam 38 adet kovanın savcılıkça elde edilmeyen aynı (tek-bir) ateşli silahtan atılmış oldukları tespiti yapılmıştır. Bu rapor olayda polislerce envantere kayıtlı olmayan bir silah kullanıldığını gösteriyor. Biz bu silahın bulunmasını ve başka bir olayda kullanıp kullanılmadığının tespitini istedik ancak henüz bir netice alamadık” şeklinde konuşuyor.

‘Çatışma yok; öldürme amaçlı hareket ettiler’

Olay yeri inceleme raporunda Dilan’a ait olduğu iddia edilen 2 ayrı silah bulunduğu belirtiliyor ama silahlar üzerinde yapılan parmak izi araştırmasında Dilan’a ait parmak izi tespit edilemedi. Bülent Aşa bu durumun da olayda Dilan’ın polise silahla ateş ettiği ve çatışma çıktığı iddialarını tamamen çürüttüğüne dikkat çekiyor. Bülent Aşa, “Dilan Kortak’ın bulunduğu eve operasyonu yürüten ve koordine eden polisler, sağ olarak yakalamak amacıyla hareket etmemiş, yakalamak için tedbirler almadan ağır ve orantısız güç kullanmış ve öldürme amacıyla hareket etmişlerdir. Dolayısıyla meşru müdafaadan bahsedemeyiz. Çünkü her ne kadar evde çatışma yaşandığını iddia etmişlerse de evde ele geçen silahlar üzerinde yapılan parmak izi araştırmasında her iki silah üzerinde de Dilan’a ait parmak izi tespit edilemedi” diye konuşuyor. 

‘Failler, zamanla suçlarının cezasız kalacağına güvenebilirler’

Polislerin hala görevde olduklarını hatırlatan Bülent Aşa, “Maalesef buna benzer yargısız infazlarda tutuklama tedbirine başvurulmadığı gibi cezasızlık zırhına büründürülüyorlar” diyor ve devam ediyor:

“Dilan’ın katledilmesinin 8. yılına giriyoruz ancak dosyada henüz bir ilerleme sağlanamadı. Bu ve buna benzer dosyalarda zamanaşımı, failleri korumak için etkili bir cezasızlık aracı olarak kullanılıyor. Failler, zamanla suçlarının cezasız kalacağına güvenebilirler ve bu da gelecekte benzer suçları işleme konusunda onları cesaretlendirebilir, insan hakları ihlalleri daha da yaygın hale gelebilir. Buna mukabil ağır insan hakları ihlallerinin yargısal süreçlerinde zamanaşımı süresinin olmaması, suç işleyenler üzerinde caydırıcı bir etki yaratabilir ve böylece gelecekteki ihlallerin önlenmesine yardımcı olabilir.”

‘Failler korunuyor’

Benzer üniformalı şiddet vakalarından Uğur Kaymaz, Dilek Doğan ve Kemal Kurkut dosyalarına işaret eden Bülent Aşa, “Uğur Kaymaz’ı öldüren tüm polislerin meşru müdafaada bulundukları gerekçesiyle beraatine karar verildi. Dilek Doğan’ı öldüren polise bilinçli taksirle ölüme neden olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası verildi. Newroz’da göz göre göre polis tarafından öldürülen Kemal Kurkut dosyasında sanık hakkında Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu ile Türk Ceza Kanunu ilgili hükümleri gereği kanun hükmünü yerine getirdiği gerekçesiyle “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verildi. Türkiye’de ağır insan hakkı ihlallerinin cezasız kalmasının arkasında yatan temel dinamik, yargının kendisini, devleti ve dolayısıyla çoğu zaman kamu görevlisi olan failleri korumakla görevli görmelerinden kaynaklanıyor” diye konuştu.