Süveyda’daki konukevi katliamı: Yaşananları asla unutmam
Süveyda’daki El Bedir Konukevi, bir zamanlar misafirperverliğin simgesiyken, şimdi kanlı bir katliamın yaşandığı bir yere dönüştü. Cihatçı HTŞ’nin katliamlarına tanık olan Rama Zein, “O sahneleri asla unutmam” dedi.

ROCHELLE JUNİOR
Süveyda- Suriye'nin Süveyda kentindeki El Bedir konukevi, kendine has sembolizmiyle öne çıkan, geleneksel misafirperverliğin kutsal bir simgesidir. Ancak belki de tam da bu sembolizm, Temmuz ayında cihatçı Heyet Tahrir el-Şam tarafından hedef alınmasının nedeni oldu. Şehre dönük saldırıların ardından, El-Bedir Konukevi’ne yönelik vahşi katliamlar gerçekleştirildi.
Kan ve ölümün kokusu
Bir zamanlar kahvenin mis gibi kakuleyle karışan kokusunun yayıldığı bu mekân, şimdi kanın ve ölümün kokusunu taşıyor. Misafirperverliğin simgesi olan konukevi, artık bir katliamın ve insanlık trajedisinin tanığı. Misafirlerin onurlandırıldığı bu kutsal yer, sivillerin öldürüldüğü, insanlığın ayaklar altına alındığı, affedilemez ihlallerin işlendiği bir karanlık sahneye dönüştü.
‘O sahne güvenlik değil, korku ve aşağılamayla doluydu’
Hayatta kalan ve yaşananlara tanıklık eden Rama Zein, “O gün yaşadıklarımızı asla unutamam. Üzerlerinde Suriye geçici yönetimi İçişleri Bakanlığı’nın logosu olan siyah üniformalı dört polis, kaldığımız binaya baskın yaptı. Hiçbir uyarı olmadan içeri girdiler. Ailemizden genç erkekleri zorla diz çöktürdüler ve silahlarını doğrudan onlara doğrulttular. O an ne yapacağımızı bilemedik. Donup kaldık. O polislerden ikisi, bizi tehdit ederek bir video çekmeye başladı. Sanki ‘güvenlik ve emniyet sağlıyorlarmış’ havası vermeye çalışıyorlardı. Ama biz oradaydık, gerçeği gördük. O sahne güvenlik değil, korku ve aşağılamayla doluydu. Bizi susturmak, sindirmek, korkutmak için yapılmış bir gösteriydi bu” sözleriyle yaşananları anlattı.
Yaşadıkları baskından bir gün sonra başka bir baskına tanık olduğunu da aktaran Rama Zein, kamuflaj üniformalı, dini semboller ve kırmızı bandanalar taşıyan 30’dan fazla paralı askerin, içinde çoğunluğu Suriyeli olmayan 14 kadın ve dört genç erkeğin bulunduğu eve baskın düzenlendiğini söyledi. Rama Zein, “Askerler, genç erkekleri dövdü ve sözlü tacizde bulundu. Kadınların telefonlarını, mücevherlerini ve paralarını çaldılar; ayrıca evdeki tüm cihazları arayarak el koydular. Beni aşağı inmeye zorladılar. Ne olacağını bilmiyordum, sadece içimde büyüyen kötü bir his vardı. Merdivenlerden inerken gözlerimin önünde, içerideki gençlerden biri vuruldu. Kurşun sesi duyuldu ve genç yere yığıldı. Kanı ayaklarıma kadar sıçradı” dedi.
‘Yol boyunca ölü bedenler vardı’
Merdivenlerde polislerin başka bir video çekmeye çalıştığını dile getiren Rama Zein, “O videoda genç bir erkeği tutmuşlardı ve ona ‘ulu, havla ve bağır’ gibi bağırıyorlardı. O an, yaşadığımız aşağılamanın ne kadar derin olduğunu gösteriyordu. Yolda yürürken, komşuların evi alevler içinde kalmıştı. Ömer adında genç bir erkek vardı ve evi tamamen havaya uçmadan önce vurulmuştu. Süveyda’daki cihatçı HTŞ karargahında gözaltına alınmadan önce sokaklar yaklaşık yedi cenaze doluydu. Yol boyunca ölü bedenler vardı. O manzarayı asla unutamam” sözlerine yer verdi.
Gözaltı sürecini de anlatan Rama Zein, sözlerine şöyle devam etti:
“Gözaltına alındığımızda, üç bölüme ayrılmış bir düğün salonuna götürüldük; erkeklerin olduğu bölüm neredeyse karartılmış, tüm ışıklar kadınlara yöneltilmişti. Sürekli bakışlar ve tacizler yaşadık. Dört saat boyunca tekrar tekrar sorgulandık, aşırı dinci nutuklar atıldı, küfürlerle suçlandık ve diğer mezheplerin yok edilmesi çağrıları yapıldı. Saat 22.00 civarında görevlerinin tamamlandığını ve 44. Tümen’in görevi devralacağı söylendi; ancak yarım saat sonra Süveyda’dan tamamen çekilme emri geldi. Ben ve gözaltındakiler 17 Temmuz sabahına kadar orada kaldık. Darağacı Kavşağı ile sebze pazarına dağıtıldık. Yaklaşık 70 cenaze vardı. O sahneleri asla unutamam.”
‘Gördüklerimiz hiçbir insan aklının kaldıramayacağı kadar trajikti’
Konukevinin önünde katledilenlerin cenazelerinin yerlerde olduğunu belirten Rama Zein, “Cenazeler arasında hayatta olduğu anlaşılan iki kişi vardı. Kendilerini korumak için oraya gizlenmişlerdi. Ölü taklidi yapıyorlardı. Hayatını kaybeden sivillerin bedenleri, ölümün ardından dahi korkunç şekilde deforme olmuştu. Gördüklerimiz hiçbir insan aklının kaldıramayacağı kadar trajikti. Dürzilere yönelik vahşi saldırılar silinmez yaralar bıraktı. Yıkım sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojikti. İnsan onuruna yakışmayan bir manzaraya dönüşmüştü” ifadelerinde bulundu.