Silahların sessizliğinden barışa: Özgür bir Ortadoğu çağrısı

Barış ve Demokratik Toplum çağrısı, çatışma ve şiddete barışçıl ve medeni bir alternatif oluşturuyor ve aynı zamanda yeni bir vizyonu ifade ediyor. Türk devleti bu tarihi anı değerlendirirse, istikrara doğru gerçek bir siyasi yolun başlangıcı olabilir.

Mecide Taleb*

Savaştan bitkin düşmüş ve silahlı çatışmalarla parçalanmış toplumlarda, barışın sağlandığını iddia etmek için silahların susması yeterli değildir. Ateşkes, yalnızca bir başlangıçtır ve kapsamlı bir yaklaşım gerektirir.  

Barış, yalnızca çatışmaların sona ermesi veya silahların bırakılmasıyla ölçülmez. Aksine, istikrar ve adaleti garanti altına alan net temeller ve etkili mekanizmalar üzerine kurulu kapsamlı bir vizyonla sağlanır. Savaş döngüsünden çıkan toplumlarda kim hangi şekilde zarara uğradıysa haklarının gerçek anlamda güvence altına alınacağı bir sürece ihtiyaç vardır. Faillerin yargılanması ve mağdurların tazmini de dahil olmak üzere katı bir toplumsal adalet olmadan barış sağlanamaz.  

‘Güven sağlanmalı’

Adalet burada sadece yasal bir prosedür değil, aynı zamanda gerçek bir barış anlaşmasının temel direğidir. Bu nedenle, gelecekte herkesin katılacağı sistem yapılarından suçlular veya yolsuzluk yapan kişiler dışlanmalıdır. Ancak bu şekilde güven inşa edilebilir ve uzlaşma sağlanabilir.

Abdullah Öcalan’ın çağrısı

Barış için bir diğer gereklilik, tüm taraflar için güvenli bir ortam yaratmak, istikrar ve güvence sağlamaktır. Bağımsız topluluklar, konfederal sistem gibi yeni bir siyasi çerçevede varlıklarını somutlaştırabilir. Her yapının ortak bir varlık içinde hakları garanti altına alınabilir. Abdullah Öcalan yakın zamanda Barış ve Demokratik Toplum çağrısında bulundu. Ancak bu, anlık bir çağrı değil; aksine, yıllardır benimsediği derin entelektüel revizyonların sonucudur. Kürt ulus-devleti kavramından, şiddet veya ayrılıktan değil, birlikte yaşama ve barışa dayalı, merkeziyetsiz, özgürleşmiş toplumlar kurmaktan kaynaklanan özgürleştirici bir vizyon olan “demokratik konfederalizm” olarak bilinen yeni bir vizyona geçti.

‘Gerçek bir siyasi yolun başlangıcı’

Barış ve Demokratik Toplum çağrısı, çatışma ve şiddete barışçıl ve medeni bir alternatif oluşturuyor ve aynı zamanda yeni bir vizyonu ifade ediyor. Türk devleti bu tarihi anı değerlendirirse, istikrara doğru gerçek bir siyasi yolun başlangıcı olabilir. Dolayısıyla, zamanlaması ve hedefleriyle bu çağrı, siyasi süreçte köklü bir değişime yol açabilir. Demokratik ve barışçıl temellere dayanan kapsamlı bir ulusal diyaloğun yolu sayılabilir.  

‘Çözüm Yemen ve diğer ülkeler için de geçerli’

Bu girişim yalnızca siyasi bir çağrı değil, aynı zamanda Kürt mücadelesini silah ve askeri çatışmalardan uzak, barışçıl bir çerçevede yeniden konumlamayı amaçlayan kapsamlı bir projedir. Önder Öcalan, bu projeyi yalnızca Kürtler veya Kürdistan'ın dört parçası gibi belirli bölgeler için önermedi. Aksine, gerilimleri, çatışmaları ve savaşlarıyla Ortadoğu için kapsamlı bir çözüm olarak sundu. Bu fikir, özellikle karmaşık krizler ve iç bölünmeler yaşayan Yemen ve diğer parçalanmış ülkeler için de geçerlidir. Öcalan'ın bakış açısına göre, demokratik konfederalizm yalnızca siyasi bir yapı değil, halklar ve devlet arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayan bir felsefedir. Birleşik bir ordu ve dış politika ile birleşik bir devlet önerirken, geniş bir demokratik çerçeve içinde kültürel, entelektüel ve mezhepsel çoğulculuğu da benimser.  

Yeni girişimler

Vizyon, aynı zamanda adalet ilkelerini tamamlıyor. Bu ilkeler, etkilenenlerin haklarının korunması, şiddet ve bölünme mirasının üstesinden gelebilecek yeni kurumların inşasını sağlıyor. Önder Abdullah Öcalan’ın çağrısından sonra  Avrupa Barış ve Özgürlük Platformu, kendisiyle görüşme talebinde bulundu ve bu bir kampanyaya dönüştü. Bu kampanyaya akademisyenler, aydınlar, siyasetçiler ve gazetecilerden oluşan bir grup da katıldı. Yaklaşık 39 kişiden oluşan bir heyet de, Öcalan ile doğrudan görüşmek üzere Türkiye'ye gitti. Bu girişim, türünün ilk örneği değildi. Son yıllarda Avrupa ve hatta Amerika Birleşik Devletleri'ndeki insan hakları örgütleri tarafından da Öcalan'ın serbest bırakılması talebiyle benzer hareketler gerçekleştirildi. Bu girişimi farklı kılan, birçok uluslararası kuruluşun yanı sıra Türkiye içindeki siyasi sesler tarafından da memnuniyetle karşılanmasıdır.  

Çözümün temeli haline geldi

Ancak akla gelen soru şu: Bu ziyaretler ve girişimler gerçekten de Abdullah Öcalan'ın fiziksel olarak serbest bırakılmasına yol açabilir mi? Bu elbette kimi adımlar atılırsa olası. Öcalan, Kürt haklarının ötesine geçerek kadın sorunlarını ve Ortadoğu’nun çeşitli topluluklarını da kapsayan yenilenmiş bir siyasi ve toplumsal vizyon sunmuş ve ideolojisini bölgede daha geniş bir çözümün temeli haline getirmiştir.

Gerçek bir dönüm noktası

Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve iç çöküş ortamında, bu vizyon siyasi yaşamı canlandırmak ve yaşadığı durgunluğun üstesinden gelmek için bir yol sunabilir. Uluslararası alanda da takdir toplayan bu yaklaşım, Öcalan'ın serbest bırakılması talebine güçlü bir ivme kazandırarak, sorunu yerel bir sorundan bölgesel ve küresel boyutlara sahip bir soruna dönüştürmektedir. Bu nedenle, ziyaretler ve girişimler yalnızca sembolik bir mesaj değil; Türkiye, Suriye ve tüm bölgeyi kapsayan derin ekonomik ve siyasi vizyonlarla bir araya getirildiğinde gerçek bir dönüm noktası olabilir.  

Önder Öcalan'ın önerdiği demokratik konfederalizm projesi, parçalanmış toplumlarda dengeyi yeniden tesis eden ve onlara barışçıl bir çerçevede bir arada yaşama fırsatı sunan kapsamlı bir çözüme açılan bir kapı olabilir.

Müzakere deneyimlerinin sonucu

Bölgenin ve özellikle Türkiye'nin içinde bulunduğu kritik dönem göz önüne alındığında, bu girişim siyasi ve askeri krizlerin ciddi ekonomik krizlerle kesiştiği kritik bir zamanda geliyor. Dolayısıyla barışçıl ve rasyonel çözüm arayışı ertelenemez bir acil zorunluluk haline geliyor. Bu girişime daha fazla ciddiyet ve derinlik katan şey, açık ve etkili taraflarca desteklenmesidir. Bu girişim, aynı zamanda PKK’nin konferansını yaptığı ve silah bıraktığı zamana gelmektedir. Bu adım, yalnızca duygusal duruş değil, gerçek kurumsal ve siyasi ağırlığı olan bir girişimdir. Geçici bir durum olarak değerlendirilemez. Aksine, bu, uzun yıllar boyunca biriken belirsizliklerin ve Öcalan'ın uzun yıllar boyunca biriktirdiği daha önemli müzakere deneyiminin bir sonucudur.  

Şeffaflık sağlanırsa, özellikle de kendisiyle ziyaret ve görüşmelere izin verilirse, siyasi sürece gerçek anlamda katılımının fırsatı doğar. Bu etkileşim sayesinde, özellikle Suriye’de Kürtler bağlamında, yarattığı deneyimi kamuoyuna duyuracaktır. Öcalan'ın doğrudan dinlemesi ve yirmi yıl önce derinlemesine belirlediği siyasi önceliklerin anlaşılmasıyla inşa sağlanır.  

*Yemenli gazeteci