Selin Nakıpoğlu: Sığınaklarda kalan kadınları yok sayamazsınız!

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllü avukatı Selin Nakıpoğlu, sığınma evlerinde kalan kadınların yıllardır oy kullanamadığını, YSK kararının da adeta ‘oy verilememesi’ için çıkarıldığını belirterek, “Seçime vakit varken acil planlamalar yapılsın” dedi.

ROJDA KIZGIN

Haber Merkezi- Erkek şiddeti nedeniyle Türkiye’de sığınma evlerinde kalan binlerce kadın Anayasal hakkı olan “oy verme” hakkını kullanamıyor.  En son 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde sığınma evlerindeki kadınlar dahil ‘can güvenliği’ riski nedeniyle tahmini olarak 30 bin kadın oy kullanamadı.

Erkek şiddeti nedeniyle can güvenliği riski bulunan kadınların oy verme hakkını kullanabilmesine yönelik YSK’nin aldığı 19 Mart tarihli kararı ise çözümden uzak. İçeriği son derece anlaşılmaz olan YSK kararı, sadece ‘koruma kararı’ olan kadın seçmenlere yönelik tedbir içeriyor. Kadınların oy   kullanabilmeleri için ilçe seçim kurulu başkanlığına giderek ‘bizzat başvuru’ yapmasının istendiği kararda, ‘diğer adres’ seçeneğinde ise sıralanan birçok kurum arasında sığınma evleri bulunmuyor. Kararda, kadınların nasıl oy kullanacağına dair net bilgiler bulunmuyor.

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllü avukatı Selin Nakıpoğlu, sığınma evlerinde kalan kadınların ‘oy verme’ hakkını kullanamamasına ilişkin sorularımızı yanıtladı. Selin Nakıpoğlu, YSK’nın aldığı tedbir kararının adeta kadınların oy verememesi için çıkarıldığını, oy kullanmanın erkek şiddetine maruz kalmış kadının sorumluluğuna bırakıldığını söyledi.

O kadar çok kaynağa rağmen kadınları erkek şiddetinden koruyacak bir sistemin kurulamadığını görüyoruz. Şiddete karşı bütüncül politikaların eksikliği kadınları nasıl etkiliyor?

Bütüncül politikaların eksikliği, mevcut düzenlemelere sürekli savaş açan bir muktedir, yürürlükteki kanunlara dair yalan bilgiler veren yalan haberler yapan kimi basın yayın organları pek çok parametre var. Ve aslında totalde baktığımızda bu ataerkil bir sistemde erkeklerin dayanaklarını çok net bir şekilde kullandıklarını görüyoruz yani medya, hukuk, din, aile, hiyerarşi… Ayrımcılıkla ilgili tüm düğmelere basılmış. Devlet politikasının etkili olması adına Diyanet İşleri Başkanlığının verdiği 'fetvaları'. Bunların hepsini son 21 yıldır özellikle son 13 yıldır ayrımcılık suçunu işleyen cümleleri çok sıklıkla duyuyoruz. Hayatlarımıza sürekli işlenmeye çalışılıyor.

Erkeklerin denetimleri altında bir cenderedeyiz

Hukuk sistemi, adliyeler, yargıçlar, avukatların da yasaları son yıllarda ataerkil bir şekilde yorumladığını görüyoruz. Bu noktada ataerkil sistemde erkeklerin denetimi altında olan hususlara ilişkin de yoğun bir cendere altındayız. Yani bu kadınların üretim gücü, iş gücü, doğurganlığı, cinsellik üzerindeki denetim, hareket özgürlüğü, örtünme dayatması, cinsel yönelimlere ilişkin son derece ayrımcı ve nefret politikası üreten söylemler, mülkiyet diğer ekonomik kaynaklar bunların hepsi de erkeklerin denetimleri altında böylesi bir cendere durumla karşı karşıyayız.

AKP hükümetinin ilk gününden beri biz kadınlar, LGBTİ+'lar her zaman dikkatli bir şekilde süreci izleyip hep öngörülü olmaya çalıştık ‘bu böyle bir sıkıntı yaratabilir’, 'Yargıtay’ın kararı şöyle bir noktada karşımıza çıkabilir' dedik. 2014 yılında 'kadın erkek eşitliğine inanmıyorum' diyen hatta 2008'de üç çocuk dayatmasıyla karşımıza çıkan dönemin Başbakanı ve yıllar içinde öyle bir noktaya geldi ki; AKP-MHP bloku gerici politikalarını kadınların, LGBTİ+'ların hayatları üzerinde uygulamaya çalıştığı ittifaklar kurmaya başladı.

Zifiri karanlığa çekilmek istendiğimizi görüyoruz

Geldiğimiz noktada çok karanlık bir Cumhur İttifakı ile karşı karşıyayız Yeniden Refah Partisi'nin HÜDA-PAR'ın içinde olduğu. Bu noktada aslında erkek egemenliğinin tüm düğmelerine basıldığını gördüğümüz bir süreçteyiz. Karanlık bir süreçteyiz ama daha karanlık zifiri bir karanlığa çekilmek istendiğimizi görüyoruz. O yüzden bu seçimlere ilişkin de çok önemli bir süreçte olduğumuzu söylemek gerekiyor.

Sizin de belirttiğiniz gibi karanlık bir süreçte seçime gidilirken yine sığınma evlerindeki kadınlar görmezden geliniyor. Sığınma evlerinde kalan kadınlar son 6 yıldır oy kullanamıyor. En son 31 Mart yerel seçimlerinde şiddet gören ya da şiddet riski altında bulunan 30 bine yakın kadın sandığa gidemedi. Bu seçimde de yine aynı tablo mu olacak?

YSK'nın 19 Mart'ta vermiş olduğu bir karar var. Karar sığınakta kalan ve şiddete maruz kalan kadınlara dair. Yani çok basit bir dille yazılması gereken bu karar karışık, anlaşılmaz. Hukuk fakültesi mezunu olmanız gerekmiyor bu tür kararları, genelgeleri, yönetmelikleri anlamanız için. Çok sadece bir dille yazılması lazım. YSK’nın kararında öncelikle bu dikkatimi çekti.

Sığınağa yerleştirilmiş kadının bizzat başvurusundan bahsediliyor!

Sürekli ‘bizzat başvuru’dan bahseden bir karar. Şiddete maruz kalmış kadının ‘bizzat’ başvurusundan bahsediliyor. Yani 6284 Sayılı Yasa çerçevesinde koruma kararı almış, devletin sığınağına yerleştirilmiş bir kadının, erkek şiddetine maruz kalmış bir kadının ‘bizzat’ başvurusunun bu kadar üstünde durmak, e-devlet sürecini hiç işletmemek çok dikkat çekici bir nokta.

YSK’nın kararı adeta oy verilememesi için çıkarılmış!

Yine YSK kararında 'diğer adresler’ diye bir tanımlama var. Ama YSK kararında bu 'diğer' adreslerde sığınaklar yok. Sığınaktaki kadınların ne Bakanlığın ne de YSK'nın umurunda değil gibi bir durum var. Öyle bir karar ki oy verilememesi için adeta çıkarılmış. Sığınaktaki kadınlara 'oy vermeyin siz oy vermeseniz de olur' denmiş çok böyle üstü kapalı bir şekilde. Her şeyi hemen hemen her şeyi ŞÖNİM'lere (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri), yönlendirmiş, ŞÖNİM'lerin sorumluluğuna atmış. Ve fakat hiç acaba düşünülüyor mu ŞÖNİM'lerin bu hususlara ilişkin yeterli personel istihdamı var mı, yeterli kaynağı var mı, hazırlığı var mı, planı var mı, çok kısa bir süreden bahsediyoruz. Kısa bir süre sonra seçim var. Nasıl bir planlama var buna ilişkin? A, B, C planlamaları nedir? Bunların olduğuna dair hiçbir emare de yok ortada!

Oy kullanma erkek şiddetine maruz kalmış kadının sorumluluğuna bırakılmış

Yeni resmen erkek şiddetine maruz kalmış kadının sorumluluğuna bırakılmış bir durum. Kadınlar 'canımdan olur muyum' endişesini de duyar illaki. Çünkü sonuçta kaldığı yerden çıkacak. Önce ‘bizzat’ bir başvurudan bahsediliyor. Hadi onlar yapıldı. İstanbul’daki devletin sığınağında kalan bir kadının sadece bir noktada olan ŞÖNİM'in çevresindeki okullara nasıl gidecek. Bunun ulaşımına dair bir planlama yok, küçük çocuğu varsa bir yere bırakabilecek mi çocuğuyla mı gidecek, ya takip edilirse. O kadar çok soru var ki hiçbir şekilde bu YSK'nın gündemine bile girmemiş.

Ben YSK kararında 'diğer adresler’ seçeneğinde öğrenci yurtları, bir takım sosyal etkinliklerin yapıldığı binalar sayılmış ama sığınak yok! Kadınların ya da devletin değimiyle ‘kadın konukevleri’ diyorlar ya nasıl bir konukluksa bu herhangi bir şekilde diğer adreslerin içinde yok. Aslında gündeminde de yok, aklında da yok, fikrinde de yok buna dair bir uygulama planı da yok tabi. Bakanlık her şeyde diyor ki ‘ŞÖNİM tarafından bilgilendirme, yönlendirme yapılacak’. Ama ŞÖNİM'in buna dair bir potansiyeli var mı acaba? Tüm Türkiye'den bahsediyorum.81 ilde ŞÖNİM var ama ne kadar yeterli bir personeli var?

Sığınamaevinde kalmayan ama koruma kararı almış kadınlar da var

6284 Sayılı Yasa’dan faydalanmış ama devletin sığınmaevinde kalmayan, erkek şiddetine maruz kaldığından dolayı koruma kararı almış kadınlar var. Bu kadınların ya da çocukların durumları ne olacak? Sığınakta olmayınca sıkıntı yok mu? Ama koruma kararı vermiş mahkeme! YSK çeşitli alternatiflerle hiçbir şekilde düşünmemiş. 'Güvenliği sağlamak için kollukla koordinasyon yapılacaktır' denilmiş nasıl bir koordinasyon yani topu yine ŞÖNİM'e atıyor. Mesela sığınakta kalıyor gizlilik kararı var o kolluk oy vermeye gelen kadının o olduğunu nasıl anlayacak, buna ilişkin nasıl bir planlama var. Hiç hiçbir şey yok.

Sığınakta kalan kadınların oy verip vermemesi umurlarında değil

Yani dediğiniz gibi 6 senedir olduğu gibi bu sene de aslında sığınaklarda kalan kadınların oy verip vermemesi umurlarında değil, tabi ki anayasal hakkı ama işte kendi sorumluluğunda! Ya nasıl kendi sorumluluğunda. Senin sorumluluğunda değil mi onun can güvenliği. Ya da onunla kalan çocuğunun can güvenliği. Bu ‘bizzat başvuru’ meselesi bu kadar zorlarken e-devlet diye bir olanak var. Oturduğun yerden bunu yapabilirsin. Niye ‘bizzat başvuru’ için bu kadar diretiyorsun. Kadının nereden nereye gideceği belli mi? Pendik'ten Florya’ya mı Büyükçekmece’ye mi gidecek buna dair nasıl bir planlaman var. 6284 Sayılı Yasanın ruhuna aykırı zaten. Çünkü 6284 Sayılı Yasa ne der şiddete maruz kalan ya da şiddete maruz kalma tehlikesi altında bulunan kadınlar çocuklar ulaşabilecekleri herhangi bir mekanizmaya başvurabilirler. Hangisine en hazlı ulaşabiliyorsa illa bir adres tutturmuş bir yasa yokken o yasadan faydalanan seçmenlere sen diyorsun ki ‘bizzat şuraya başvuracaksın’.

Kaç kadın var sığınaklarda oy verecek bilgi istiyoruz

Bir kere bu büyük bir saçmalık hakikaten. Bu süre uzatılabilir. Sonuçta Bakanlık isterse bunu yapabilir. e-devlet üzerinden bu sürelerin uzatıldığını, başvuruların yapılabileceğini ŞÖNİM'lere bildirir. Bu çok kolaylıkla yapılır Bakanlık tarafından istenirse tabi. Sistemden herkes başvurusunu yapar ve sonra da güvenliğe ilişkin planlamalar yapılır. Yani sadece ‘ŞÖNİM tarafından gerekli bilgilendirme yönlendirme yapılacaktır’ deyip nokta konuluyor. Nasıl yapılacaktır, yapılmış mı, kimlere yapılmış yok.

Öncelikle kaç kadın var sığınaklarda oy verecek. Bilgi istiyoruz, sayı istiyoruz. Kaçının almış olduğu tedbir kararında özel hususi koruma kararı var, kimlik gizliliği talepleri var. Ya sığınakta kalmayan 6284 Sayılı Kanun’dan yararlanan kadınlar ve çocuklara dair nasıl planlamanız var. Kocaman bir soru işareti.

YSK'nin aldığı tedbir koruma kararı olan kadınları kapsıyor. Bu tedbir kadınların oy kullanırken kimlik numaraları, adresleri, soyadları kapalı bir şekilde olmasını kapsıyor. Sizin de belirttiğiniz gibi sadece bu tedbir bir çözüm değil…

Ben bir çözüm göremedim. 6 senedir bu sorunu halledemediler. Halletmek istemiyorlar çünkü bu çok açık. İstediklerinde 10 saniyede neler yapıyorlar. 2023 senesi bilişim çağındayız. ‘Bizzat başvuru’ diye şart koşuyorlar. Bunlar çok riskli şeyler. Kadının çocuğun can güvenliğini düşünüyorsan bunları böyle diretemezsin. Elinde ‘e-devlet’ gibi her şeyi yapabildiğin bir sistem var bu niye yapılmıyor. Bir şekilde bilgilerinin gizlenmesi hususu tamam güzel ama bunu bilişim noktasında gizlice bir şekilde yapabilmesi için de sistem üretmen lazım. Bu süre uzatılabilir ayrıca. Daha geçmiş değil sonuçta seçime biraz da olsa süre var bunlar yapılabilir.

Şiddet riski altında olan ya da şiddet görmüş, sığınma evinde kalan kadınlar nasıl oy kullanabilir? Buna ilişkin sizin var mı çözüm önerileriniz?

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, bilgi edinme başvuruları yapıyor. Ama verilen yanıtlardan bir şey anlaşılmıyor, bir çözüm çıkmıyor. Ve her şeyi ŞÖNİM'e atan bir cevap silsilesiyle karşı karşıyayız. Öncelikle şu ‘bizzat başvuru’ sıkıntısının aşılması lazım. Oy verilecek fiziki olarak gidilecek yere dair ise ‘güvenliğin sağlanması için kolluk ile koordinasyon’ denilmiş. Nasıl bir koordinasyon bunun planlanması nedir? Bu ülkede adliye kapısında cebinde 6284 sayılı yasanın kararı olan Halime Aslan öldürüldü. Bu ülkede kadınlar koruma kararlarıyla kamu binalarında öldürülürken bu kadar belirsiz bir cümleye, flu bir vaade nasıl güvenilerek çıkılacak?

Kadınlar anayasal hakkını kullanmak istiyor neden bir şey yapmıyorsunuz

Bu meseleye ciddi ciddi cevap verilmesi lazım. Ben gayri ciddi buluyorum hakikaten. Bunun mesele edinilmesi lazım. Sığınaklarda kalan kadınlar Anayasal haklarını kullanmak istiyor, seçme hakkını kullanmak istiyor. Neden bunun için hiçbir şey yapmıyorsunuz esas soru bu. Kadınların güvenliklerinin sağlanması için neler yapılacağını İçişleri Bakanlığı Aile Bakanlığı çok da iyi biliyor! 'Şiddete sıfır tolerans' gibi iddialı sözler sarf etmek kolay. Bunun pratikte her koşulda uygulanması önemli olan. .Pandemi oldu yine çuvallandı. Deprem oldu yine çuvallandı. Seçim olacak yine aynı noktadayız. Hiçbir şekilde duruma göre hızlı karar alma süreci işlemiyor. Kadınların çocukların can güvenliği birinci plana alınarak devletin yapması gereken çok çok önemli iş ve işlemler var isterse yapar!

6 Şubat'ta 11 ilde felakete dönen bir deprem yaşandı. Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı da deprem bölgelerinde yaptığı gözlemlerine ilişkin hazırladığı raporu kamuoyuna açıklamıştı. Raporda, Bakanlıktan sadece deprem bölgesindeki sığınma evlerinde kalan kadınların ve çocukların başka illere nakledildiklerine dair bilgi alabildikleri belirtilmişti. Deprem bölgesindeki durum nedir? Şiddet riski altında olan ya da şiddete uğrayan kadınların başvurabileceği bir mekanizma yoktu. Hala bu durum devam ediyor mu?

Bakanlığın masalarının olduğu söyleniyor. Ama mesela kadınların oraya nasıl gideceği, o masaların nerede olduğu bilinmiyor. 11 ilde var mı belli değil. Nerede olduklarını bilmiyorlar. Yani bir bina var yıkılmış Aile Bakanlığı'nın binası. Ama orada yönlendirici bir bilgilendirme yok. Hala elektrik problemi var. Güvenlik açısından aydınlatma çok önemli. Buna dair bir ilerleme yok. Yıkımın 63’üncü gününde hala 2 buçuk milyon insan çadırda yaşarken buna dair güvenliği sağlayıcı bir farkındalık bile yok. Kocaman bir çadırda birbirini tanımayan insanların bir arada yaşadığı söyleniyor. Genç bir kadın yaşamak istemeyebilir, rahatsızlık duyduğu hususlar olabilir. Ama buna dair hiç işlem yapıldığını görmüyoruz. Gelişime dair olumlu bir duyum almıyoruz.

Deprem bölgesinde kayıp olan çocuklar var. Bazı çocukların tarikat yurtlarına yerleştirildiği ortaya çıkmıştı ve bu durum basına da yansıdı. Kadın örgütleri bu çocukları takip edeceklerine dair açıklamalar yaptı. Kayıp çocukların takibi yapılabiliyor mu? Var mı buna dair aktaracaklarınız.

Buna dair Bilgi Edindirme Kanunu çerçevesinde Aile Bakanlığına birkaç kadın olarak dilekçe verdik 3 Mart 2023 tarihinde. Çünkü çok ciddi duyumlar almaya başlamıştık. Maraş merkezli depremde anne babalarını kaybeden çocuklara ilişkin sorular sorduk. 22-23 soruydu. Kaç çocuk hayatını kaybetti, bu iki depremde anne babalarını kaybeden kaç çocuk var, kayıp olduğu bildirilen çocuklardan kaçı bulundu, kaçı ailelerine veya yakınlarına teslim edildi, bu teslim neye dayanarak beyana göre mi yoksa vukuatlı aile tablosuna göre mi DNA testine göre mi nasıl teslim edildi. Bu tarikatlara ilişkin söylentilere dair herhangi bir araştırma yaptı mı Bakanlık, bir soruşturma açılmasını istedi mi ya da Diyanet İşleri ile yaptığı protokollerin sayısı kaç. Özellikle deprem bölgesindeki çocuklar için Kuran kursu çadırlarının açıldığını görüyoruz 4 ila 8 yaş arası çocuklar için. Buralarda çok akut durumlar varken buna dair herhangi bir açıklama yapmanız mümkün mü dedik. Yok dediler.

Ayrıca ‘Depremde hayatını kaybeden mülteci çocukların, sığınmacı statüsündeki çocukların sayısı kaç? Kamuoyuna bunu açıklar mısınız?’ dedik. Buna dair de bir cevap alamadık ‘Türkiye Barolar Birliği, Barolar Çocuk Hakları Merkezleri, kadın ve çocuk örgütlerine ulaşacak heyetle süreci işbirliği halinde götürün burada çok önemli zamanlardan geçiyoruz (3 Mart'tan bahsediyorum) Bazı çocukların izleri bulunabilir geç değil hala’ dediğimiz dönemde 'biz zaten yapıyoruz' cevabı geldi.

Deprem bölgesindeki çocuklarla ilgili büyük sıkıntı var üstünde bile durulmuyor

‘Aileleri, yakınları tarafından aranan çocuklar var’ demiştik o zaman (sosyal medyada hala da var) oldukça yoğun bir şekilde ilanlar görüyorduk. Bu verilere ilişkin Bilgi Edindirme Kanunu çerçevesinde soru sordukça Bakanlık pek verilere dayanmayan, çok açıklayıcı olmayan açıklamalar yapıyordu. ‘Aileleri ve yakınları tarafından aranan çocukların tümü Bakanlığınızın açıklamış olduğu verilerin içinde mi? Ne kadar sıklıkla güncelliyorsunuz bu verileri?’ dedik. Yani aslında olması gereken kamuoyuna gün aşırı bir açıklama yapmasıydı Bakanlığın. Uzuvlarını kaybetmiş çocukların sayısı kaç, ailesinin olup olmadığı, kurum dışındaki vakıf derneklere yani tarikatların himayelerine aldığı çocukların sayısı kaç. ‘Nasıl bunlara izin veriyorsunuz, neden izin veriyorsunuz. Ve neden bunların peşine düşmüyorsunuz’ dediğimizde hakikaten 'işte bu cevap' dediğimiz bir cevap alamadık, hiç kimse alamadı.

Zaten kamuoyunda merak edilip sorulmayıncaya kadar hiçbir açıklama yapma gereği bile duymuyorlar.3 Mart'ta şöyle de bir şey vardı aklıma geldi. Ailelere şimdi sabırlı olun deniliyordu. Sabırlı olun da eylem planın var mı? Deniliyor ki ‘çocuk enkazdan çıkarıldı birisine verildi sonra yok’! Nasıl sabırlı olmaktan bahsediyorsunuz. Ne yaptığınızı anlatır mısınız? Birinci derece bir yakını yaşadığı için bulunabilen çocuklar oldu. Bu konuda hakikaten çok büyük bir vahşet büyük bir sıkıntı var ve üstünde bile durulmuyor.

Son olarak sığınma evinde kalan kadınların oy kullanabilmesine yönelik bir çağrınız var mı? Önümüzdeki seçimlerde kadınların eşit temsiliyeti için neler söylemek istersiniz?

Kaç yıldır aynı şeyi yaşıyoruz. Bunun artık irade olarak yapıldığının farkındayız. Sığınaklarda kalan kadınların oy vermesi çok önemlidir, yok sayamazsınız, seçme haklarını yok sayamazsınız. Anayasayı her noktada ihlal ettiğiniz gibi bu noktada ihlal etmeye çalışıyorsunuz. Bu hususa ilişkin seçime daha vakit varken ivedi olarak acil planlamalar yapılmasını ve gerekli kurum kuruluşlara bunun bildirilmesi gerekmektedir.

Seçime dair de şöyle bir gerçek var. Eşit temsiliyet istiyoruz. Biz nüfusun yarısıyız Meclis'te eşit temsiliyetin sağlanması için kadınların erkeklerle eşit sayıda ve seçilebilecekleri yerlerden aday gösterilmesi gerekiyor. Yani hiç seçilemeyecek yerden kadın aday göstermekle eşit temsiliyet için bir şey yapmış olunmuyor. Hala yüzde 30 kotadan bahsediliyor. Bazı partiler için çok vahim bir şey bu. Bu seçimde kadın adayların kampanyalarının partilerin kampanyalarında desteklenmesi, seçilecek yerlerden aday gösterilmesi her zamankinden daha önemli. Bu seçimde toplumsal cinsiyet eşitliği seçim çalışmalarının merkezine alınmak zorunda. Neden mi? Çünkü AKP-MHP bloğu tüm gerici politikalarını kadınların hayatları üzerinde uygulamaya çalışmakta. HÜDA-PAR'ın, YRP'nin Cumhur ittifakına girmesi ve o şartları sunmasıyla birlikte karanlıktan alacakaranlığa çekilmek istendiğimizi görüyoruz.

Mecliste kadınların hakkı olan koltuklar erkekler tarafından işgal edilmiş

Bizler varlık yokluk arasındaki bir noktada hayatlarımıza sahip çıkmaya çalışıyoruz. Çok net ya bu koyu karanlığı birlikte deleceğiz ve şafağın aydınlığına kavuşacağız ya da nefessiz kalacağız. Bu kadar keskin bir sürece geldik. O sebeple siyasi partilerin Meclis'te eşit temsiliyeti sağlaması şart. Bu bize bir lütuf değil.

Bu meclisteki koltuklar erkekler tarafından işgal ediliyor kadınların hakkı olan koltuklar. O sebeple olması gerekeni istiyoruz zaten. Yani Cumhur ittifakına katılan partilerin kadın karşıtı politikaları herkesin malumu bunu açık açık söyleyebiliyorlar ve Anayasaya insan haklarına aykırı şartlar öne sürüyorlar. Ve bu şartlar kabul ediliyor. O sebeple bu süreç çok önemli. Belki de en önemli parlamento dönemlerinden birisi. Eşit temsiliyeti sözde değil realitede görmek istiyoruz. Siyasi partilerin bu konudaki ödevlerini yapması lazım. Yani eşit temsil kadınların hakkı. Bu 'kadınlarımıza yaptığımız bir güzellik' diye ifade edilebilecek bir şey değil bu cümle ayrımcı bir cümle zaten. Hakkımız bu bizim. Yıllarca hakkımız olan koltukları erkek parlamenterler o mecliste işgal etti. Ve buna tahammülümüz yok artık.21'inci yüzyıl kadınların yüzyılı olacaksa kalkın koltuklarımızdan.