Savaşın ortasında büyüyen çocuklar da sandığa gidecek

AKP iktidarları boyunca Türkiye’de bine yakın çocuk devlet politikaları ve kolluk güçleri nedeniyle yaşamını yitirdi. Savaş ve çatışmaların ortasında büyüyen Kürt çocukları bugün sandık başına gidecek ve oyunu bu hakikate göre kullanacak.

SERPİL SAVUMLU

Haber Merkezi- AKP iktidarları boyunca yüzlerce çocuk kimi zaman direkt hedef olarak kimi zaman savaş ve çatışmalı bölgelerdeki mühimmatlar nedeniyle hayatını kaybetti. Bu katliamların üzeri kapatıldı ve sorumlular cezasızlık zırhıyla korundu. Açılabilen soruşturma dosyalarında kimi isimlere ödül gibi atamalar yapıldı. 21 yıllık iktidarda olan AKP, kendi iktidarı boyunca faili meçhul cinayetlerin işlenmediğini savundu ama çoğu dosya tozlu raflarda faili meçhul bırakıldı.

Üstelik 2006 yılında Amed’de gelişen olaylara kolluk güçlerinin müdahalesi sonucu 6 çocuk yaşamını yitirirken gazetecilerin sorularına “Güvenlik güçlerimiz, çocuk da olsa kadın da olsa kim olursa olsun gereğini yapacaktır" cevabını veren dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dı.

Bu sözler hak savunucuları tarafından devletin çocuklara yönelik şiddetin teşvik edilmesi ve faillerin cesaretlendirilmesi olarak okundu. 

Çocuk kırımı

Türkiye’de onlarca çocuk zırhlı araçların altında can verdi. Bu ölümler trafik kazasından çok daha fazlasıydı. Bu cinayetlere ‘ihmal’ kılıfları biçildi. Kimi çocuklar terörist ilan edildi. Cesetlerinin yanlarına boylarından büyük silahlarla medyaya fotoğraflar servis edildi. Kimisi parkta oynuyordu, kimisi annesinin kucağındaydı. Uğur, Enes, Ceylan, Furkan, Şirin, Cemile…. Uzayıp giden isim listelerinde çocuklar Kürt’tü. Sistemli ve bir sindirme politikası olarak değerlendirilen bu eylemler devlet geleneğinin bir biçimiyle sürdürülmesi anlamına da geliyordu. Her defasında ‘münferit’ damgası vurulan dosyalar esasen sistematik ve bilinçli bir seçimdi. Bu seçim AKP döneminde adeta bir çocuk kırımına dönüştü. 

Hafızalardan silinmeyecek izler

Bu konuda hiçbir zaman gerçek verilere ulaşılamadı. Basına yansıyan haberlerden derlenen verilere göre 2004 yılında 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın katledilmesiyle başlayan AKP’nin çocuk kırım süreci her daim devam etti. Bine yakın çocuk katledildi. Bu ölümler hafızalardan asla silinmeyecek acılar ve izler bıraktılar. Sokak ortasında elleri havaya kaldırılması istenenler, çıplak kalmaya zorlananlar, henüz 80 günlükken dedesiyle katledilen Miray, Roboski’de bombalanan çocuklar, parçalara ayrılan Ceylan, derin dondurucuda saklanan Cemile, ekmek almaya giderken hedef alınan Berkin ve daha fazlası…  

Çocuklar suçlu ilan edildi

Bu katliamlarda yargı da gerekeni yapmadı. Sokakta ölümle başlayan süreç yargı eliyle devam etti. Hatta kimi davalarda çocuklarının katillerinin yargılanmasını isteyen anne babalar yargılandı. Uğur Kaymaz’ın katilleri 10 yılı aşkın süre devam eden davanın ardından beraat etti. Enes Ata ve Mahsun Mızrak’ın davasında görevli polis “görev verildi yaptım” dedi ve cezasız kaldı. Roboski’de katledilen 17 çocuğun davası kapatıldı. Diren Basan, özel harekât timinin kullandığı panzerin altına kalmıştı. Diren Basan’ın katilleri yargı önüne dahi çıkarılmadı. Yaşadığı travmayı atlatamayan ağabeyi Fırat Basan kardeşinin ölümü ardından intihar etti. Katledilen 13 yaşındaki Fatma Elarslan’ın soruşturmasında gizli tanık bilgilerine dayanarak, ‘örgüt üyesi’ olduğu gerekçesiyle dava açılmadı. Evinin önünde bisiklet sürdüğü sırada zırhlı araç tarafından katledilen 7 yaşındaki Miraç Miroğlu davasında çocuk asli kusurlu sayıldı.  İçişleri Bakanı, Miraç Miroğlu davasıyla ilgili olarak “Kolluk kuvvetleri görevlerini, kanunların kendisine verdiği yetkiye ve hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı olarak yapmaktadır” açıklamasında bulundu.  Özet olarak yaşamını yitiren çocuklar adeta suçlu ilan edilirken çocukların ölümünden sorumlu olanlar korundu.

Dünün yaralı çocukları bugün sandık başına gidecek

Türkiye’de 14 Mayıs’ta gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde ilk kez oy kullanacakların sayısı 4 milyon 904 bin 672.  Bu seçimlerde, 2005 yılında doğanlar ilk kez sandık başına gidecek. Ve bu seçmenlerin içinde, yıllardır süren savaş ve çatışmaların şahidi olmuş çocuklar da yer alıyor. Kimi abisini, kimi ablasını, kuzenini, arkadaşını kaybetti. Bu çocuklardan kimisi de savaşın açtığı ruhsal yaraların yanı sıra bedenlerindeki izleriyle yaşamak zorunda bırakıldı. Savaş ve çatışma atıklarıyla ya da direkt hedef alınan ve yaşamlarına engelli olarak devam etmek zorunda kalan onlarca çocuk da 14 Mayıs’ta oylarını kullanacak.

‘Bu bir savaş politikası’

AKP-MHP ittifakının tek tipleştirme politikası ile her dönem hedefi olan çocukları, onların görmezden gelinen kimliklerini, Meclis’te HDP dışındaki muhalefetin bu konuda iktidarla nasıl ortaklaşabildiğini HDP Çocuk Komisyonu Eş Sözcüsü Nuray Türkmen ile konuştuk.  Çocukların katledilmesinin arka planına bakılması gerektiğini düşünen Nuray Türkmen, bu konuda özellikle sayısal verilerin olmadığına dikkat çekiyor ve bunun nedenini de şöyle ifade ediyor:

“Katledilen çocukların sayısal bilgisi her zaman bir muğlaklıkla bizi karşılıyor. ‘Kaç çocuk katledildi?’ sorusuna baktığımız zaman net bir şekilde cevap veremeyiz. Çocukların hayatlarını kaybetmesini önemseyen kurumların yaptıkları araştırmalar ve kamuoyuyla paylaştıkları raporlar çok kıymetli ancak baktığımızda net bir sayısal verinin olmadığını görüyoruz. Çünkü meselenin kendisi politik. Bir devlet, politikası olarak işliyor. Bu memlekette bu coğrafyada çocuklarım katledilmesi, zırhlı araçların altında kalması, mayınların patlamasıyla hayatlarını kaybetmesi, serbest bırakılan patlayıcılarla hayatlarını kaybetmesi tam da bir savaş politikası.”

‘Savaş politikaları nedeniyle net veriler yok

Savaş politikasının aynı zamanda bir gizlilik politikası olduğunu vurgulayan Nuray Türkmen, bu durumun ulus devletlerin vazgeçilmez eylemi olduğunu ifade etti. “Bu gizlilik politikasında da ne sayısal verileri paylaşırsınız ne de ne de bu politikanın nedenlerini. Bu kadın cinayetleri gibi aslında. Kadın cinayetlerinin nicel bilgisine erişmek de benzer şekilde bunu uygulayan politikanın hakikatin bilgisinin gizlenmesiyle alakalı. Çocuk katliamlarına baktığımız zaman da bunun net bir sayısal verisine ulaşmak oldukça zor oluyor. Adeta kazı çalışması yapmak zorunda kalıyoruz” diyen Nuray Türkmen, konuşmasına şöyle devam etti:

“HDP bu konuda defalarca soru ve araştırma önergeleri verdi. Ama bu konuda net bir yanıt yok. Bizim elimizde şu anda veri olarak en nete yakın yıllardır bu coğrafyada insan hakları mücadelesi çocukların haklarını korumaya talip olan kurumların raporları var. Bunlardan bir tanesi İHD Diyarbakır Şubesi’nin 2008 ve 2021 yıllarını kapsayan raporu. Bu rapor bize ne diyor? Son 13 yılda Kürt illerinde zırhlı araç çarpması sonucu 20 çocuk 42 kişinin hayatını kaybettiğini söylüyor. En son rapor ise Diyarbakır Barosu’nun Çocuk Hakları Merkezi tarafından hazırlandı. 2022 yılında merkez bir rapor paylaştı kamuoyuyla. Zırhlı araç, mayın, çatışma ve savaş atıkları kaynaklı çocuk hakkı ihlalleri raporu olarak paylaşılan raporda 2011-2021 yılları aralığına baktığımız zaman toplan 67 çocuğun hayatını kaybettiğini 162 çocuğun yaralandığını görüyoruz.”

‘O çocuklar şimdi yetişkinler’

Hayatını kaybeden çocukların yanında yaralanan çocuklarında olduğuna işaret eden Nuray Türkmen, “Yıllardır Kürt illerinde bu zırhlı araçların panzerlerin çarpmasıyla ya da mayınların patlamasıyla, serbest bırakılan patlayıcıların patlamasıyla sakat bırakılan çocuklar var. Engelli bırakılan çocuklar var. Böyle yüzlerce çocuk ve yetişkin var. Yaralandığında 2 ya da 3 yaşında olan çocuklar şimdi artık yetişkinler. Engelli bir şekilde yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyorlar. Bunu da özellikle vurgulamak gerekir” dedi.

‘Münferit değil sistematik’

Katliamların kesinlikle münferit olmadığını konuşmasında birçok kez vurgulayan Nuray Türkmen, savaşın yaşandığı bir ortamda ‘Bizim iktidarımızda faili meçhul yok’ açıklamalarının bir gerçekliğinin olmadığını söyledi. Nuray Türkmen, “Savaşın yaşandığı bir coğrafyada her zaman bir faili meçhuller yaşanır ve bu sistematiktir; münferit değildir. Dolayısıyla konuyla ilgili sayısal veride dahi her ne kadar biz dışardan oldukça az gibi görünse de, böyle yansısa da bu coğrafyaya baktığımızda aslında binlerce yurttaştan, binlerce Kürt’ten bahsediyoruz. Hangi dönem olursa olsun savaş devam ediyorsa katliamlarda sistematik olarak devam eder” diye konuştu. 

Yüz yıllık kodlar

Bu katliamların AKP iktidarı ile başlamadığını ancak sürdürülen tekçi, devletçi anlayışın devamının yaşandığına işaret eden Nuray Türkmen, ülkede çocuklara nasıl bakıldığını da özetliyor:

“Bu ülkede baktığımızda çocuk dediğimiz yurttaş ya da çocuk dediğimiz birey bir toplumsal özneden ziyade evcilleştirilerek geleceğe hazırlanması gereken ve ‘vatanına, milletine bağlı’ bir yurttaşlık politikası, projesi olarak görülen bir nesnedir, malzemedir. Bütün ulus devletlerde de böyledir. Dolayısıyla eğitimle terbiye etmeye çalışırsınız, evcilleştirmeye çalışırsınız ve aynı zamanda savaşla birlikte kontrol altına almaya çalışırsınız. Çocukları kontrol altına aldığınız vakit ilerde yetişkin olduklarında bu hâkim anlayışa karşı karşıya gelmezler. Bu tam da bir yurttaşlık politikasıdır. Bu 21 yılda yani AKP-MHP iktidarı ile açıklanamayacak kadar evveliyatı olan bir mesele. Bir yüz yıllık cumhuriyetin kodlarının çocuklar üzerinde yaşam bulmasıyla ilgili bir sorundur. Bu kurucu kodlar bize ne söylüyor. Bize sürekli Türlüğü söylüyor. Türk olmayanların bir tür evcilleştirilmesini devletin bir şekilde geleceğin teminatı kabul edilecek yurttaşlar haline getirilmesini istiyorlar.”

‘Bu kurucu kodlar erkeklik kodunu söylüyor’

Nuray Türkmen, konuşmasına şöyle devam etti: “Aynı zamanda bu kurucu kodlar bize erkeklik kodunu da söylüyor. Bu aynı zamanda kız çocuklarının baskı altına alınması anlamına geliyor. Bu kız çocukları Kürt’se daha fazla baskı altına alınıyor. Alevi ise daha fazla baskı altına alınıyor. Yani Türk ve erkek olan ve varsıl olan dışında kalan, Sünni olanın dışında kalan çocukların aslına baktığımızda hem sınıfsal eşitsizliklerle hem de kimliğe dayalı eşitsizliklerle tamamen kuşatma altında olduklarını görüyoruz.”

‘Kodlarda ortaklaşıyorlar’

Sadece AKP-MHP iktidarı değil aynı zamanda bu yüzyılın kurucu kodlarını taşıyan HDP dışındaki diğer partilerin de aynı kodları yeniden ürettiğini gördüklerini ifade eden Nuray Türkmen, “Bazı meseleler de her ne kadar ayrıştıklarını görsek de bu kodlarda bir ortaklık var. Çocukların özgürleşmediği bir yüzyıldan bahsediyoruz. Çocukların da kendi varlıklarını toplumsal bir politik özne olarak inşa edemedikleri bir yüzyıldan bahsediyoruz.  AKP- MHP iktidarının 22 yıllık bir iktidar dönemi boyunca da çocukların düşmanlaştırılması sürecinin bir eşikten atlayarak zirveye taşındığını da görüyoruz.”

‘Gençlik hakikatini bileni destekleyecek’

“Yaşananlar sandığa nasıl yansır?” sorumuzu da yanıtlayan Nuray Türkmen, “Kürt illerinde artık çocuk yaşta savaşın içinde doğmuş milyonlarca gençten bahsediyoruz. Yani milyonlarca seçmen olmuş gençten bahsediyoruz. Bu gençler aslında ruhen, bedenen yaralı gençler ve aynı zamanda öfkeliler de. Bu öfkenin kendisi çok anlaşılır. Bu savaşın bütün açıklığıyla her aşamasını yaşamış bir gençlikten, çocukluk evresinden bahsediyoruz. Hafızanın, belleğin kendisi bire bir bombanın patladığını görmese bile bunun taşıyıcısıdır. Toplumsal bellek toplumsal hafıza sürekli bunu öne çıkarır sürekli hatırlatır. Bizzat siz karşı karşıya kalmasanız dahi bu gençlerin çoğunun bununla birebir karşılaştığını, kardeşlerinin yakınlarının, arkadaşlarının yaralandığını hayatlarını kaybetmelerine tanıklık ettiklerini görüyoruz. Dolayısıyla bir tanıklık söz konusu. Tanıklık dediğimizse güçlü toplumsal bellek ile birlikte öfkeyi de getiriyor ama mücadeleyi de getiriyor beraberinde. Aynı zamanda şunu da söylemek gerekir ki umudu da getirir bu bellek, sadece kavgayı getirmez. Kürt coğrafyasına baktığımızda umut hiçbir zaman kaybedilmiş değil. Bunu söylemek gerekir. Ama aynı zamanda bu öfkede hiçbir zaman bitmiş değil. İkisini birlikte taşıyan, ikisini eş zamanlı aslında yeni bahara taşıyan bir gençlikle karşı karşıyayız. Burada dikkat çekmek gerekir ki bu gençlik kendi hakikatine, kendi coğrafyasının hakikatine yabancı kalan, ters düşen bu hakikatin dışında bir varlık inşa etmeye çalışan hangi siyaset olursa olsun bugün kendisi yakın yakın ya da uzak buna tepki gösterecektir elbette. Kendi hakikatine toplumsal hakikatine, tarihine, hafızasına saygı duyan bununla birlikte özgürleşme mücadelesi veren bir siyaset yapma biçimini destekleyecektir. Yani bu yaralı ve kayıp olma hali ve bu toplumsal bellek aslında baktığımızda alternatif bir siyaseti değil tam da o coğrafyanın hakikatin siyasetini destekleme bu hakikatin birlikte yönetme iradesini gösterecek bu seçimde” diye konuştu.