Rejimin çöküşünden sonra Suriye: Şiddet, baskı ve dışlanma
Suriye’de rejimin yıkılmasıyla doğan umutlar, cihatçı HTŞ’nin yönetimi ele geçirmesiyle hızla yerini şiddet ve baskıya bıraktı. Katliamlar, kadınlara yönelik sistematik ihlaller ve Kürt bölgelerine uygulanan kuşatma ülkede insani krize yol açtı.
SERİN MUHAMMED
Suriye halkı, 14 yıl boyunca çektikleri acıların, yerinden edilme, katliam, kaçırma ve ekonomik yolsuzluğun sona erdiğine dair büyük umutlar besliyordu. Ancak bu umutlar hızla boşa çıktı. Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) cihatçıları Suriye’de iktidarı ele geçirdikten sonra, katliamlar ve ihlaller toplumun tüm kesimlerini etkileyen bir hal aldı.
29 Ocak 2024’te cihadist HTŞ ve müttefik cihatçı gruplar, kendilerini Suriye halkının kurtarıcıları ve fatihleri olarak göstermek amacıyla “Zafer Konferansı” adını verdikleri bir toplantı düzenlediler. Ahmed El-Şara (Colani) tarafından organize edilen bu konferans, cihatçı grupların liderlerinin bir araya gelmesiyle gerçekleşti ve Colani‘nin tüm gücü ele geçirerek kendisini geçiş döneminin lideri olarak atamasıyla sonuçlandı.
Bu süreçte, ulusal bir diyalog konferansı düzenlenmedi ve nüfusun tüm kesimlerinin katılabileceği bir referandum yapılmadı. 2012 Suriye Anayasası yürürlükten kaldırıldı, güvenlik ve askeri aygıtlar dağıtıldı ve ülke genelinde bir güvenlik ve askeri boşluk oluştu. Bu durum, yetkin ve özgün Suriyeli şahsiyetleri ve toplulukları fiilen dışladı.
Colani’nin ilk icraatı, önceki yıllarda çeşitli Suriye topluluklarına karşı çok sayıda ihlalde bulunan cihatçı grupların bazı liderlerini ödüllendirmek oldu. Ardından, rejimin düşüşünden sonra Suriye’deki ilk hükümeti kurmak için acele etti, bu hükümet de aynı cihatçı ideoloji ve zihniyete sahipti.
Saldırı ve kaçırılma olayları başladı
Bu hükümet, anayasaya ve uluslararası hukuka aykırı olmasına rağmen iktidarı ele geçirmeye ve kendini meşrulaştırmaya çalıştı. Uluslararası hukuka göre, bir rejimin düştüğü herhangi bir ülkede, çeşitli siyasi gruplar ulusal bir konferans düzenleyene kadar güvenliği ve devlet kurumlarını korumak için sınırlı yetkilere sahip bir geçiş yönetimi iktidarı devralmalıdır. Bu konferans daha sonra ülke için yeni bir anayasa taslağı hazırlayacak, Halk Meclisi’ne yeni üyeler seçecek ve nüfusun tüm kesimleri tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı için referandum düzenleyecektir.
Olaylar, cihatçı Colani ve grubunun Suriye’de yönetimi ele geçirmesinin ardından tırmandı. Halep’te silahlı kişilerin bir Alevi türbesini tahrip ettiğini gösteren bir videonun yayılmasının ardından, Suriye’nin çeşitli bölgelerinde öfkeli protestolar patlak verdi. Suriye kıyı bölgesi ve Homs’ta binlerce sivil, dini mekanlara yönelik devam eden ihlalleri protesto etmek için büyük gösteriler düzenledi. Bu protestolar, Hums’ta HTŞ cihatçıları tarafından gerçek mermiyle karşılık buldu. Saldırılarda bir protestocu katledilirken, beş kişi yaralandı.
8 Aralık 2020 ile 5 Aralık 2024 tarihleri arasında, çeşitli nedenlerle Suriye’nin farklı şehirlerinde 676’sı kadın olmak üzere toplam 11 bin 439 sivil katledildi. 2025 yılı ise özellikle Suriye kıyı bölgelerinde, mezhepsel ve etnik gerekçelerle yüzlerce genç erkek ve kadının kaçırılmasıyla geçti. Bazı siviller, kendilerine yönelik etnik katliamlardan kaçmak zorunda kalarak kuzey Lübnan’a sığındı.
Keyfi tutuklamalar yeniden başladı
Önceki rejim döneminde Suriyeliler, kötü niyetli ihbarlara ve sahte suçlamalara dayanan keyfi tutuklamalara, hapishanelerin karanlık zindanlarında işkence altında alınan itiraflara maruz kaldı. Rejimin düşmesinin ardından on binlerce tutuklu serbest bırakıldı, bazıları 40 yılı aşkın süre cezaevinde kalmıştı. Ancak HTŞ’nin ülkenin kontrolünü ele geçirmesinden sonra bu uygulamalar kısa sürede yeniden başladı. Kimlik tespiti gerekçe gösterilerek keyfi tutuklamalar tekrar yaygınlaştı ve hapishaneler bir kez daha dolup taştı. Bugüne kadar 120 binden fazla tutuklunun akıbeti hala bilinmiyor.
Yıl boyunca Suriye’nin çeşitli şehirlerinde binlerce çalışan, sözleşmelerinin feshedilmesi ya da zorla izne çıkarılmaları yoluyla keyfi biçimde işten çıkarıldı. Bu uygulamalar, hizmet, eğitim, elektrik, gümrük, belediyeler ve sağlık sektörlerinde görev yapan personeli etkiledi. İşten çıkarılanlara bu işlemler için herhangi bir gerekçe sunulmadı. Ancak işten çıkarılan ya da zorla izne ayrılmaya zorlananların büyük bölümünün belirli bir gruba, mezhebe veya dini aidiyete mensup olduğu görüldü. Buna karşılık, işten çıkarılan çalışanlar Suriye’nin farklı şehirlerinde protestolar düzenleyerek, görevlerine iade edilmelerini talep etti ve işten çıkarılmalarının hiçbir yasal dayanağı olmadığını dile getirdi.
Yüzlerce çocuk ve kadın katledildi
Rejimin yıkılmasından bu yana kadınlar, şiddet, katliam ve kaçırma olaylarından kurtulamadı. Cihatçı HTŞ’nin Suriye’de iktidarı ele geçirmesinden bu yana yüzlerce kadın ve çocuk katledildi. Bu katliamların nedenleri, etnik ve mezhepsel tasfiyelerden aile içi şiddet sonucu işlenen katliamlara kadar uzanıyor. Yüzden fazla Alevi ve Dürzi kadının akıbeti ise hala bilinmiyor.
Suriyeli kadınların yaşadığı acılar, hem eski rejim döneminde hem de iktidarı ele geçiren yeni rejim altında devam etti. Ataerkil zihniyet değişmeden kaldı, hatta rejimin yıkılmasının ardından düşüncelerini özgürce ifade edebileceklerini, yetkili pozisyonlarda yer alabileceklerini ve kendi kaderlerini belirleyebileceklerini umut eden kadınlara karşı daha da hoşgörüsüz ve acımasız bir hal aldı. Kadınların daha iyi bir yaşam umudu cihatçı HTŞ’nin uyguladığı keyfi kararlar ve önlemlerle kısa sürede paramparça edildi. Bu gruplar, üniversitelerdeki kadın öğrencilere İslami kıyafet kurallarını ve peçeyi dayatmaya başladı, uymayı reddeden kadınlar ise tacize maruz kaldı.
Kadınlar haklarından mahrum bırakıldı
Kadınlar, Suriye nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturmalarına rağmen, karar alma süreçlerine katılma veya onları temsil eden yüksek rütbeli pozisyonlarda bulunma haklarından mahrum bırakıldılar. Birçok ses, kadınlara sendikalarda, bakanlıklarda veya Halk Meclisi'nde hak ettikleri liderlik payının verilmesini savunsa da, bu alanlardaki kadın temsili, çeşitli faaliyetlerde kadın temsili için uluslararası kabul görmüş minimum yüzde 30'a rağmen, yüzde 5'i geçmemiştir. Geçici yönetimin uygulamaları, kadınların rolünün kısıtlandığını ve karar verici olarak yetkilerini kullanmalarının engellendiğini açıkça göstermektedir.
Türk destekli güçlerin saldırıları artıyor
Efrîn halkının çektiği acılar, Türk işgaline bağlı binlerce paralı askerin acımasız saldırısıyla başladı. Şehrin sakinlerini terörize ettiler, binlercesini katlettiler, yüzlercesini kaçırdılar ve 300 binden fazla Kürdü Şehba bölgesine sürdüler. Ancak acıları, rejimin yıkılmasıyla da sona ermedi. Şahba bölgesinden Halep'e ve Suriye'nin kuzeydoğusundaki diğer bölgelere ikinci kez sürüldüler. Efrîn'deki durum, rejimin çöküşünden sonra da değişmeden kaldı. Efrîn-Suriye İnsan Hakları Örgütü, 2025 yılında 160'tan fazla insan kaçırma ve 60 katliam vakasının kaydedildiğini, bunların arasında dört kadının da bulunduğunu ve 2 bin 500 kişinin hala kayıp olduğunu açıkladı. Ayrıca, yağma ve hırsızlık hız kesmeden devam ederken, mülklerine yönelik saldırılar artıyor, zeytin hasadı çalınıyor ve ağaçlar kesiliyor. Bu durum, koşulların kötüleştiğini ve Türk destekli paralı askerler tarafından işlenen ihlallerin arttığını doğruluyor.
Ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı Eşrefiye ve Şêxmaqsûd mahallelerinde, 450 binden fazla sivil, un, dizel yakıt, gıda ve ilaç kıtlığı nedeniyle büyük acılar çekiyor. Bu durum, cihadist HTŞ’nin 6 Ekim 2024'ten itibaren iki mahalleye uyguladığı kuşatmanın bir sonucu olarak ortaya çıktı. Cihatçılar, mahallelere giden tüm yolları toprak yığınlarıyla kapatırken, mahalle sakinleri kuşatmanın sona ermesi ve yolların yeniden açılmasını talep eden barışçıl protestolar düzenledi.
Ancak bu talepler, göstericilerin dağıtılması için kullanılan göz yaşartıcı gazla karşılık buldu. Bununla yetinmeyen cihatçılar, göstericilere ateş açarak 60'tan fazla kişinin yaralanmasına ve iki kişinin ölümüne yol açtı. Saldırgan cihatçılar, sivilleri hedef alarak mahalleleri ağır silahlarla bombalamaya başladığında, durum daha da kötüleşti.