NADA 1’inci Kongresi tartışmalarla devam ediyor

NADA kongresinde sunumlar yapan kadınlar ulus devlet sisteminin kadınları her alanın dışına ittiğini anlatarak çözüm yollarını masaya yatırdı.

Haber Merkezi- Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesel Demokratik Kadın Koalisyonu (NADA) 1. Kongresi bugün saat 10.00’da Federe Kürdistan Bölgesi Süleymaniye kentinde başladı ve 3 gün sürecek kongrenin ilk günü oturumlarla devam ediyor.

‘Kadına Karşı Ataerkil Tahakküm Aracı Olarak Ulus-Devlet Modeli ve Demokrasinin Olmayışı’ başlığında konuşan Rojava’da PYD ve diplomasi çalışmalarında yer alan Sema Bekdaş, “Ulus devletler, bir şiddet projesi olarak ortaya çıktı ve kendisini günümüze dek getirdi. Ulus devlet, çoğunlukla başkasını yok etme üzerine şekillendi. Bunu bir materyal olarak kullandı. Tek devlet, tek millet, tamamen ataerkil bir sistem üzerinden inşa edildi. Kadınları bu sistemin dışına itildi. Kadınlar bu sistemde tecrit edildi” dedi.

‘Ulus devletler kadınları dışladı’

Sema Bekdaş, ulus devlet sisteminde kadıların tamamen dışlandıklarını söyleyerek konuşmasına şu sözlerle devam etti:

 “Önder Apo, ulus devleti ataerkil zihniyet üzerinden çözümler. Cinsiyetçilik, sınıfsallık ve daha pek çok yöntemle ulus devletler toplumu tümüyle kontrol altına alıyor.

Kadınlar bu sistemin en büyük kurbanlarıdır. Ulus devletler Ortadoğu’da çok yönlü bir hegemonya uyguluyor. Osmanlı devletinin çöküşünden sonra birçok ülke parçalandı.

Ulus devlet, bir rol model olarak öne sürülen ancak kadınların susturulduğu bir sistem oldu. Irkçılık, cinsiyetçilik, sınıfsal ayrımlar, ulus devletin geliştirdiği en önemli sorunlardan. Halklar, birçok travmaya maruz bırakıldı. Bunu Irak-İran savaşının yaratığı sonuçlardan da görebiliriz. Kadınlar bu savaşta susturuldu ve sessiz katliamlara maruz bırakıldı. Savaşlarla en çok kadınlar üzerinde kontrol kurmak istediler. Ulus devletler, kadınların yaşadığı tüm alanları birer zindana çevirdi. Kadınlar sadece erkeklere hizmet eden, şehvet duyulan ve her kötülüğün kendisinden gelebileceği bir figür! Araba sürmek, seyahat özgürlüğü kadınlara hak olarak tanınıyor. Çok büyük bir gelişmeymiş gibi bunlar lanse ediliyor. Kadınlar hala katlediliyor, ekonomik şiddete maruz bırakılıyor, siyasetten uzak tutuluyor, göçe maruz bırakılıyor. “

‘Kadınlar özgürlüklerini sağlayabilirler’

 Esma Kaftaro da kongrede “Siyasal İslam’ın Yükselişinde Araçsallaştırılan Kadın Bedeni” başlığıyla bir sunum yaptı. Esma Kaftaro, “Hep beraber kadın birliğini geliştirmek için neler yapabileceğimizi konuşuyoruz. Aynı zamanda kadınların iradesinin yok sayılmasını konuşacağız. Kadınlar sosyal yaşamdan izole edildikçe güçlerini yitirdi.

İslamiyet öncesinde kadınlar Arap toplumunda büyük zorluklar yaşadı. İslamiyet’le birlikte direnişçi bazı kadınlar da tarih sahnesine çıktı ve kadınlara yapılan zulmün önüne geçmek istedi. Peygamer’in mesajında da özgürlükler var. Kuran’da kadınların eşitliği ortaya konuluyor. İslamiyet’in ilk yıllarında kadınların rolü bu şekildeydi.

İslamiyet çağında kadın özgürlük mücadelesini verenler zamanla toplumdan uzaklaştırıldı. Ancak bizler şunu biliyoruz ki kadınlar mücadele edebilir ve özgürlüklerini sağlayabilirler” şeklinde konuştu.

 ‘Kadınlar yasal düzenlemeler için mücadele ediyor’

 “Ataerkil Sistem Hukukla Kadın Kırımını Meşrulaştırıyor” başlığında konuşan Buşra Abuel ise sunumunda şunları söyledi:

 “Savaş, ulus devlet ve kadının İslam’daki yerine ilişkin konuşmalar yapıldı. Hepsi birbiriyle bağlantılı. Benim anlatacaklarım da bu konularla ilgili bir bağlam içeriyor. Ben özür diliyorum. Konuşmamda çok fazla kanun var. Önemli bir yer alıyor konuşmamda.

Bunun için şimdiden özür diliyorum. Toplum içinde kriz geliştiren bazı kanunların zaman zaman kadınları koruduğuna dair söylemler duyuyoruz. Ancak kadınları şiddetten koruyan kanunlar, namus adı altında kadınları katleden failleri de koruyor ne yazık ki. Kadınları koruyan sözleşmelerin önemini bu kanunlara baktıkça daha iyi anlıyoruz. Bazı ülkelerde kadınlar tecavüze uğradığı için katlediliyor. Namus kelimesi yalnızca kadınları kapsayan bir kavram gibi davranıyorlar kanunda. Bir kadın ve kız kardeşi, kadının evlendiği adam tarafından katledildiğinde adam hiçbir ceza almıyor.

Çünkü yasal olarak bu erkek, namusunu temizleyen kişi olarak görülüyor. Erkek çocuklar dahi annelerine karşı bu korkunçluğu yapabiliyor. Bu kanunların değiştirilmesi için ciddi mücadele veriliyor.

Örneğin, Kuveyt’te bir kadın, evli olduğu erkek tarafından katledildiğinde para cezasıyla bu durumdan kurtulabiliyor. Yemen’de bir kadın evli olduğu erkek tarafından katledildiğinde erkek ya 6 ay cezaevinde kalıyor ya da para cezasıyla hiç cezaevine girmiyor.”

‘Kadının da doğayla kurduğu bağ yok ediliyor’

Filistinli aktivist Afaf Gattaşa da “Küresel Kapitalist Sisteminin Ekolojik Kırımına Karşı Kadın Mücadelesi” başlığında sunumunu gerçekleştirdi. Afaf Gattaşa, “70’li yıllardan bu yana uluslararası alanda bir ekolojik kırım söz konusu. Ekolojik krizler kapitalist sistem içerisinde yaşanıyor. Ekoloji alanında kendini gösteriyor. Kapitalist sistem doğayı kendi tekeline alarak ticaret tekeline dönüştürdü. Çok fazla kanun çıkarılmasına rağmen sadece yazılı olarak kaldı. Sorunları tespit eden de sistemin kendisidir. O nedenle söyledikleri bir mantık çerçevesine oturmuyor. Bunlar bizim doğa bilincimizi kırmaya yöneliktir” dedi. Kapitalizm doğa üzerinde bir hegemonik güç olduğunu ifade eden Afaf Gattaşa, şöyle devam etti:

“Kadının da doğayla kurduğu bağ ve emek de yok ediliyor. Küresel ısınmanın da hepimiz farkındayız. Küresel ısınma artacak, yeraltı kaynakları da tükenme eşiğinde. Bu dünya için bir kriz. Denizler üzerinde de tahripler sürüyor. Denizlerdeki kirlilik oranı çok çok yükselmiş durumda. Bir takım kimyasal maddelerin denizlere boşaltılması balıkların ölümüne neden oluyor. Doğal su kaynaklarına atıkların karışması nedeniyle içme suyu da kirleniyor. Doğa açısından bizleri olumlu bir sonuç beklemiyor. Uluslararası raporlar bu yıkımların boyutunun ne kadar büyük olduğunu ortaya koyabiliyor. Arap toplumunda da çok ciddi krizler yaşanıyor. Çölleşme, susuzluk… şu anda bir doğa krizinin içerisindeyiz. Bunlar, cinsiyetçilik, doğanın talan edilmesi, milliyetçilikle de doğrudan bağlantılıdır. Çünkü kadınlar doğa ile ilişkide doğrudan rol alıyorlar.”

Kapitalist sistemin kadınları doğa ve üretimden uzaklaştırdığının altını çizen Afaf Gattaşa, doğaya açılan savaşın aynı zamanda kadınlara açılan bir savaş olduğunu vurguladı.

Kongrede birinci oturum sona erdi.