Mor Çatı’dan deprem bölgesine dair rapor

Mor Çatı, deprem bölgelerinde olası kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı durumlarına ilişkin her türlü riskin tespit edilmesi ve bu risklere ilişkin acilen önleyici çalışmaların başlatılmasını istedi.

Haber merkezi- Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, 6 Şubat depremlerinden etkilenen illerde kadına yönelik şiddetle mücadele mekanizmalarının ve şiddete maruz kalan ya da kalma riski altında olan kadın ve çocukların durumuna dair izleme yapmak üzere bölgeye gitti. 20-24 Şubat tarihleri arasında depremden etkilenen bölgelerinde, destek mekanizmalarına ve kadınlarla çocukların ihtiyacına dair gözlemde bulunan Mort Çatı, hazırladığı raporu yayımladı.

‘Bazı kurum binaları yer değiştirdi’

Depremden bölgede kadına yönelik şiddetle mücadelede yükümlülüğü olan kurumlar ve bu kurumlarda çalışan insanların da etkilendiğinin belirtildiği raporda, “Bu nedenle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının, hem kurumların işleyişini sağlayacak hem de çalışanlarının iyilik hallerini gözetecek bir planı uygulamaya koyması gerekiyordu. Bölgeye vardığımızda, depremler sonucu gerçekleşen yıkım resmi kurum binalarını da etkilediğinden bazı kurum binalarının yer değiştirdiğini ve başka bir resmi kurum binasına taşındığını öğrendik.” denildi.

‘AFAD görevlileri şiddete uğrayan kadınları nereye yönlendirileceğini bilmiyordu’

Öte yandan bölgede yaşayan ya da destek sağlamak için orada bulunan insanların yer değiştiren kurumlara dair bilgi sahibi olmadığına vurgu yapılan raporda, “Ziyaret ettiğimiz kurumları ancak yoğun çabalarımız sonucu öğrenebildik. Bu durum bize bu kurumlardan destek alma ihtiyacı olan kadınların kurumlara ulaşmasının ne kadar zor olacağını gösterdi.” denildi.

Bölgede şiddetle mücadele mekanizmalarına ulaşmanın daha da zorlaştığını gördüklerinin aktarıldığı raporda, “Erkek şiddetine maruz kalan bir kadının kolayca erişebileceği olası yetkili olan AFAD görevlisi ve çadır alanlarındaki diğer kamu görevlileri gibi kişilerin, kadının ivedilikle ulaşması gereken bir kuruma nasıl gideceğine,  kadını nereye yönlendireceğine dair bir bilgisinin olmadığını gözlemledik. Konuştuğumuz her bir kamu görevlisi ‘gerekenin yapılacağı’ vurgusunu yaptı fakat hiçbirinin gerekenin ne olduğuna, standart prosedürün nasıl işlediğine ya da afete özel oluşturulmuş olmasını beklediğimiz prosedüre ilişkin bilgisi, biz bölgeyi ziyarete başladığımızda ilk depremin üzerinden 2 hafta geçmiş olmasına rağmen yoktu.” diye belirtildi.

‘Psikososyal konusunda yeterli çalışma yapılmadı’

Bölgede hizmet sağlayan sosyal hizmet kurumları da dahil tüm kurumların hala çadır, yiyecek ve seyahat masrafı sağlama çalışmalarına odaklı olduklarına vurgu yapılan raporda, aradan geçen zamana rağmen psikososyal ve ekonomik ihtiyaçlar konusunda yeterli çalışma yapılmadığına işaret edildi.

‘Tüm kadın sığınakları tahliye edildi’

Mor Çatı olarak depremden hemen sonra Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile yapılan görüşmede, bölgede yer alan tüm kadın sığınaklarının tahliye edildiğinin, sığınaklarda kalan kadın ve çocuklarının yakın illerde yer alan ve kapasitesi bulunan diğer sığınaklara ya da güvenli kamu binalarına yerleştirildiklerinin belirtildiği ifade edildi.

‘Kadından yana olmayan bakış sorunların varlığını sürdürdü’

Raporda, yapılan saha ziyaretlerinde, Bakanlığa bağlı kuruluşlarda depremden önce de var olan kadından yana olmayan yaklaşım ve bakış açısının, kurumlar arası koordinasyonsuzluk gibi sorunların varlığını sürdürdüğü ve kadınların şiddete maruz kalması durumunda alınacak tedbirlerle ilgili bir ön çalışmanın olmadığının da Bakanlık çalışmasına dair tespitlerden biri olarak öne çıktığı vurgulandı.

‘Mevcut durumu bilen kolluk görevlisiyle karşılaşmadık’

Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda donanımı olan, bölgedeki hizmet birimlerini ve buraların mevcut durumunu bilen bir kolluk görevlisiyle karşılaşmadıklarının belirtildiği raporda, “Hatta çadır alanlarından birinde olası bir şiddet vakasında ne yapılacağını sorduğumuz kolluk görevlileri AFAD yetkililerine durumun bildirileceğini söylediler. ŞÖNİM ve Alo 183 hattından bahsettiğimizde bu konu hakkında bilgilerinin olmadığını ifade ettiler.” denildi.

İstanbul Sözleşmesi’nin işaret ettiği minimum standartlarından biri olan kurumlar arası koordinasyonun Türkiye’de zaten eksikken afet koşullarının mevcut durumu daha da kötüleştirdiğine işaret edilen raporda, “Bölgede gözlemlediğimiz ve yukarıda işaret ettiğimiz sorunları hali hazırda var olan koordinasyonsuzluğun afet döneminde etkisinin katmerlenmesi şeklinde yorumluyoruz.” diye kaydedildi.

‘Belediyelerin kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin hizmeti yok’

Türkiye’nin her yerinden pek çok belediyenin, insani yardım ve temel ihtiyaçları karşılamak üzere deprem bölgesinde oldukça görünür şekilde hizmet verdiğinin ifade edildiği raporda, “Ziyaret ettiğimiz belediyelerin psikososyal desteklere ilişkin adımlar atmaya başladığını görsek de kadına yönelik şiddetle mücadele özelinde belediyeler tarafından sağlanan bir hizmetle karşılaşmadık.” denildi.

‘Bağımsız hiçbir yapılanmanın çalışmasına müsaade edilmiyor’

Kimi il ve ilçelerde AFAD koordinasyonuna dahil olmayan bağımsız hiçbir yapılanmanın çalışma yapmasına müsaade edilmediğine işaret edilen raporda, bölgedeki diğer bazı il ve ilçelerde farklı kurum, örgüt, inisiyatif ve kişisel çabalarla örgütlenen toplumsal dayanışmanın oldukça güçlü olduğuna vurgu yapıldı.

‘Hala temel ihtiyaçlara ulaşmada ciddi zorluklar var’

Deprem bölgesinde hala temel ihtiyaçlara erişim konusunda ciddi zorluklar olduğuna dikkat çekilen raporda, şu tespitler yer aldı: “Saha ziyaretimizde depremden etkilenen kadınların öncelikle ve acil olarak insani yardım, sağlık ve güvenlikle ilgili hizmetlere erişmeye ihtiyaç duyduklarını anladık. Temiz suya erişimin güç olması ve altyapı sorunları bölgede yaşayanların sağlıklarını tehdit etmeye devam ediyor. Ziyaretimiz sırasında pek çok çadır bölgesinde su ve tuvalet sorununa depremin ardından hala tali yöntemlerle cevap verilmeye çalışıyordu. Bazı bölgelerde tuvaletin bulunduğu yerin çadır alanlarının çok dışında olduğu ve karanlık olması nedeniyle kadınlar ve çocuklar için güvenli olmadığını gözlemledik. Güvenlik riski bazı kadınların hijyen ihtiyaçlarını ertelemek zorunda kalmasına ve hijyen eksikliğinden kaynaklı hastalıkların ortaya çıkmasına neden olmaya başlamıştı.”

‘Cinsiyetçi iş bölümü kadınların hayatını zorlaştırıyor’

Cinsiyetçi iş bölümü deprem sonrasında da kadınların hayatlarını zorlaştırmayı sürdüğüne vurgu yapılan raporda, “Kadınlar depremin ardından dağıtılan yardımlar için kuyruğa girme konusunda yalnız kalıyor ve su sıkıntısının olduğu koşullarda çadırın, eldeki kıyafetlerin temizliğini sağlayabilmekte zorlanıyor. Yaşam koşullarının güçlüğü kadınların bakım verme yükünün zorluğunu da katlıyor. Çadır alanına uzak tuvaletlere sadece kendisinin değil çocukların da ihtiyacı için bir günde defalarca gidip gelmek zorunda kalan kadınlar az sayıda kıyafetleri de elde yıkayarak hijyeni sağlamak için çaba harcıyorlar. Özellikle genç kadınların deprem sonrası geniş ailelerinin ev içi ihtiyaçlarını gidermekle yükümlü bir hale geldiklerini ve bakım verdikleri kişi sayısının da arttığını gördük.” denildi.

‘Kadınlar şiddet uygulayan kocayla yaşamaya mecbur bırakılıyor’

Raporda, resmi olarak henüz boşanmamış olmakla birlikte boşanma sürecinde olan ya da kendisine şiddet uygulayan kocasından deprem öncesinde ayrı yaşayan veya bu süreçte ayrı yaşamaya karar veren kadınların (hala aynı ailede oldukları varsayıldığı için) çadıra ulaşamadıklarına vurgu yapıldı. Bu nedenle kadınların, şiddet uygulayan kocayla, kocanın ailesiyle ya da kendi ailesiyle kalmaya mecbur bırakıldığına dikkat çekilen raporda, bu durumun kadınların şiddete maruz kalma riskini artırdığına işaret edildi.

‘Çocukların şiddete uğrama riskini önlemeye dair çalışma yok’

Raporda, çocukların şiddete maruz kalma riskinin önlenmesi, maruz kalıyorlarsa durumun tespit edilmesi ve çocuğun ilgili destek mekanizmalarına yönlendirilmesi konusunda yeterli organizasyonun yapılmadığı kaydedildi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından farklı yaşlardaki çocuklarla okuma çalışması yürütülürken, yaygın bir eğitim faaliyetinin henüz örgütlenmediğine vurgu yapılan raporda, şu tespitler yer aldı:

“Bölgeye giden çocuk hakları temelli çalışma yürüten sivil toplum örgütleri ve inisiyatiflerin yürüttüğü eğitim ve psikososyal destek çalışmaları olmakla beraber bölgedeki çocukların tümü bu desteklere erişemiyordu. Ergenlerin özellikli ihtiyaçları doğrultusunda bir destek sistemi olmaması, çocuk algısının belli bir yaş grubundan ibaret olması da bir diğer sorun olarak öne çıkıyor. Çocukların yaşlarının yanı sıra vatandaş olup olmaması da hizmetlere erişimlerini etkiliyor. MEB çadırına yaşları uygun olduğu halde Suriyeli oldukları için alınmayan çocuklar olduğunu, görevli öğretmenin Suriyeli olduklarını teyit edip ‘Size başka öğretmen gelecek buraya gelemezsiniz’ diyerek çocukların ısrarlı talebini geri çevirdiğini gördük.”

Erkeklerin şiddeti deprem sonrasında da sürdüğü ve şiddete maruz kalan kadın ve çocukların gerekli hizmetlere öncekinden daha da acil bir şekilde ulaşmaya ihtiyaç duyduğuna vurgu yapılan raporda, şiddetle mücadelenin ertelenemeyecek ve acil sunulması gereken hizmetleri gerektirdiği belirtildi. Raporda, devletin acilen atması gereken adımlar şu şekilde sıralandı:

•             Bölgede yaşayanların insani yardım, sağlık ve güvenlikle ilgili ihtiyaçlarının, kişilerin toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, yaş, engellilik durumu, vatandaşlık statüsü ve bunlarla ilgili maruz kaldıkları her türlü ayrımcılık gözetilerek çok acil bir şekilde sağlanması,

•             Çadır kentlerin vakit kaybetmeden kadınların ve çocukların kendilerini güvende hissedeceği şekilde düzenlenmesi,

•             Çadır kentlerin gündelik yaşam pratiklerini sürdürebilmek adına düzenlenmesi, çamaşırhane, içme suyuna, tuvalet ve duş, elektrik gibi kaynaklara erişim sağlanması,

•             Bölgede kadına yönelik şiddetle mücadele için var olan kurumların mevcut durumunu değerlendirip en kısa sürede ŞÖNİM, sığınaklar, ilgili kolluk birimleri, aile mahkemelerinin en az depremden önce olduğu kadar ulaşılabilir olması,

•             Çadır kentler ve depremden etkilenen kadınların yaşadığı diğer alanlardakiler de dahil olmak üzere tüm görevlilerin şiddete maruz kalan kadın ve çocuklara sunulacak hizmetlere, izlenmesi gereken protokole ilişkin açık, net ve duruma göre sürekli yenilenen prosedürlere ilişkin donanım sahibi yapılması,

•             Deprem sonrası bölgede olası kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı durumlarına ilişkin her türlü riskin tespit edilmesi ve bu risklere ilişkin önleyici çalışmaların ivedilikle başlatılması,

•             Deprem öncesinde maruz kaldığı şiddet nedeniyle ilgili birimlerden destek alan ve depremden etkilenen kadınların tümünün durumuna ilişkin izleme çalışması yapılıp ihtiyaçlarının tespit edilmesi ve özellikle 6284 sayılı Kanun kapsamında koruma ve gizlilik kararı olan kadınların bu süreçte güvende kalabilmesi için danışmanlık sağlanması,

•             Bölgede yaşayanların cinsel sağlıkla ilgili bilgi alabilecekleri birimlerin kurulması, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonları ve gebeliği önleyici yöntemlerin ücretsiz olarak sağlanarak yaygınlaştırılması ve gebeliğini sonlandırmak isteyen kadınlara ivedilikle hastane yönlendirmesi yapılması,

•             Bölgedeki mevcut birimlerde çalışan personelin de depremden etkilendiğini ve insani yardım, sağlık, güvenlik ve psikososyal ihtiyaçların bütününün bu kişiler için de geçerli olduğunu hatırlayarak personelin iyilik halinin gözetilmesi, gereken durumlarda yeni görevlendirme ve rotasyon sağlanması,

•             Çadır kentlerde çocuklar için kreş ve oyun alanlarının yaratılarak çocuk alanında uzman devlet personelinin bu alanlarda görevlendirilmesi ve çalışmanın laik, bilimsel ve pedagojik gelişimlerine uygun yürütülmesi,

•             Çocukların tümünün hiçbir ayrım gözetilmeksizin eğitim ve psikososyal destek ihtiyaçlarına erişiminin sağlanması,

•             Kadınlara ve çocuklara verilecek desteklerin ana dillerinde sunulması, mümkün olmadığı durumlarda çevirmen desteğinin alınması,

•             Deprem sonrası yaşanan yoğun iç göç sonrası kadınların durumunu, ihtiyaç duydukları destekleri ve göç edilen bölgelerde yapılması gerekenleri tespit edip sadece depremden etkilenen bölgede değil Türkiye’nin her yerinde geçerli olacak bir kadına yönelik şiddetle mücadele acil eylem planı hazırlanarak uygulamaya konulması gerekmektedir.