Mirabel kardeşlerden Jîna, Zeynep ve Nagihan’a

Egemen erkeğin şiddetine karşı kadınların yanıtı: Jin, jiyan, azadî devrimini büyütmektir!

Jineoloji Akademisi

Egemen erkeğin şiddeti, insanlığın derin krizlerinin kaynağı olmuştur. Kadına dayatılan ataerkil sistem ve sömürü zihniyeti bugüne kadar kadına, toprağa, doğaya, topluma ve halklara karşı yapılan soykırımların temelini oluşturmaktadır. Ancak, 21'inci yüzyılın başındaki kadın özgürlük mücadelesi ve kadınların devrimci ayaklanmalarının tarihsel deneyimleri, kadınların onurlu ve özgür bir yaşam elde etmek konusunda ısrarcıdır.

Mirabal Kardeşler -Patria, Minerva ve María Teresa- kadınların ve toplumun kurtuluş mücadelesinde, kadın öncülüğünün ve ısrarının örneklerinden biri olmuştur. Onlar 1950’li yıllarda Dominik Cumhuriyeti'ndeki faşist Trujillo Hükümet'ine karşı “14 Haziran Hareketi” mücadelesine katıldılar. Mirabal Kardeşler halk tarafından Las Mariposas yani Kelebekler olarak tanınıyor ve seviliyorlardı. Onlar yoldaşlarıyla birlikte baskıya, emek hırsızlığına, işkenceye ve siyasi katliamlara karşı sessizlik ve korkuyu kırmak için toplumu bilinçlendirmek ve örgütlemek istiyorlardı. Her ne kadar Mirabal Kardeşler Trujillo diktatörlüğü tarafından işkence ve tecavüze maruz bırakılmalarına rağmen bir tek geri atmadılar, hiçbir zaman ihaneti kabul etmediler. Dayanışma ve uluslararası baskı sonucu serbest bırakıldılar. Direniş iradesi ve Kelebeklerin cesareti halkta hem büyük bir inanç oluşturdu hem de faşist rejimi korkuttu. Bu nedenle Trujillo diktatörü 25 Kasım 1960’da Patria, Minerva ve María Teresa’nın kaçırılması ve öldürülmesi emri verdi. Ancak Mirabal Kardeşlerin şahadeti, Mayıs 1961’de Trujillo'nun öldürülmesiyle sonuçlanan halk ayaklanmasının kıvılcımına yol açtı. Dominik Cumhuriyeti halkı, ABD'nin desteğiyle 31 yıldır halka ve kadınlara yönelik vahşi katliamlar gerçekleştiren faşist diktatörlüğü yıkarak Mirabel Kardeşler'in ve 30 bin şehidin intikamını aldı. Latin Amerika ve dünyadaki kadın hareketleri, bu öncü kadınların emek ve mücadelelerine sahip çıkarak, 25 Kasım'ı Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti.

Kadın direnişi hiç azalmadı

Mirabel Kardeşlerin şehadetinden sonra dünyada faşist rejimlere ve erkek egemen şiddetin her türlüsüne karşı kadın direnişi ve ayaklanmaları hiç azalmadı ve devam ediyor. Özellikle 1990'lardan bu yana Kürdistan devrimi ışığında, kadın özgürlük mücadelesinin tarihinde yeni sayfalar yazılmaya başlandı.

Önder Apo’nun değerlendirmeleri ve perspektiflerinden yola çıkılarak, tarihte ilk kez kavram, felsefe, kadın devrimi ve programı ülke ve toplum özgürlüğünün temeli olarak geliştirildi.

Sihirli formül…

 “Halkımızın tarihinde yaşam ve kadın kelimesi aynıdır. Ancak şuan bunların birbirine karşı iki çelişkili kelimeye dönüştüğünü görüyoruz. Bizler aralarındaki bu farkı ortadan kaldırmak istiyoruz. Bizler şimdi yeniden kadın ve yaşamı birleştiriyoruz. Bu büyük bir gelişmedir. [...] İhtiyaç duyulan şey, tüm toplumsal alanlarda gerçekleştirilecek bir 'kadın devrimi'dir. Nasıl ki kadın köleliği en derin kölelikse,  kadın devriminin de en derin eşitlik ve özgürlük devrimi olmalıdır. Kadın devrimi hem teoride hem de pratikte köklü adımlar atmalıdır.”

Kadın kimliğini Neolitik Devrimin öncüsü ve komünal yaşamın ve toplumun kurucusu olarak aydınlatmak, Kadın Kurtuluş İdeolojini mücadele ve yaşam aracı olarak tanımlamak, kadınların toplumsal sözleşmesini, kadınların yaşamları ve toplum arasındaki ilişkiyi yeniden kurmak için bir adım olarak görmek gerekir. Önder Apo'nun, jineoloji biliminin kadın ve toplum özgürlüğü bilimi olarak önermesiyle, kadın devriminin teorik ve zihinsel çerçevesini ördü. Bunun özünü Önder Apo,  jin, jiyan, azadî sihirli formülü olarak adlandırmaktadır. Bu sihirli formül, kadın ordusunun ve Kürdistan Kadın Özgürlük Partisi'nin kurulmasında, kadın konfederasyon sisteminin demokratik ulusta örgütlenmesinde ve Rojava Devrimi'nde vücut bulmasını sağlamıştır. 21'inci yüzyılın başında ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganı ilk olarak Kürdistanlı kadınların eylem ve yürüyüşlerinde yükseldi. Bu slogan sadece kadınların erkek egemen sisteme karşı direnişinin değil, aynı zamanda özgür bir yaşam umutlarının yeniden diriltilmesinin de bir göstergesi olmuştur.

Bu gerçek, Eylül 2022'de Rojhilatê Kurdistan ve İran'da başlayan ve daha sonra tüm dünyaya yayılan jin, jiyan, azadî isyanlarında yankılandı. Mirabel kardeşlerin katledilmesinden 62 yıl sonra, cinsiyetçi devlet tarafından işlenen bir katliam, iktidar sistemine karşı halk ayaklanmalarının kıvılcımı oldu.

Kadınların öfkesi kıvılcım oldu

Jîna Amînî Rojhilatê Kurdistan’ın Saqiz kentinden İran’ın başkentine giden 22 yaşındaki genç bir kadındı. Burada 'başörtüsünü düzgün takmadığı, saçları göründüğü' gerekçesiyle İran rejiminin 'ahlak polisi' tarafından tehdit, şiddete maruz kaldı ve tutuklandı. İran rejimi polislerinin işkencesi sonucu Jîna Amîni 19 Eylül 2022’de yaşamını yitirdi.

Jîna Amînî’nin katledilmesine karşı kadınların öfkesi, kadınların öncülük ettiği halk ayaklanmalarının kıvılcımı oldu.  Saqiz kentinden 'Jin, jiyan, azadî’ ve 'Diktatörü yıkacağız ve Jîna’nın intikamını alacağız' sloganları yükseldi ve tüm Rojhilatê Kurdistan ile İran’a yayıldı. İran'ın her yerinden Kürt, İranlı, Beluci, Azeri erkek ve kadınları duruşları ve sloganlarıyla kadın özgürlüğünün toplum özgürlüğünün temeli olduğunu gösterdiler. Onlar, erk diktatörlük sisteminin yıkılmasının, kadınların özgürlüğü ve demokrasinin ortak mücadeleyle sağlanacağına inanıyorlar. Devlet güçlerinin halka yönelik ağır saldırıları nedeniyle yaşanan şahadetlere, yaralanmalara, tutuklanmalara rağmen İranlı kadınlar ve halk ayaklanmalarını sürdürüyor. Kadın ve toplum korkusunu kırdı. Jin, jiyan, azadî ayaklanmaları, kadın devriminin Ortadoğu ve dünyada yayılması için yeni bir tarihi durum oluşturdu. Kadınlar, dünyanın dört bir yanından zengin etkinliklerle, yaşamı korumak, kadın ve toplumun özgürlüğüne kavuşmak için seslerini her geçen gün daha da yükseltiyorlar.

Kadınların iradesinden korkuyorlar

Faşist diktatör Trujillo, Mirabal Kardeşlerin direniş iradesinden ve gücünden korkmuştu. Bugün de devrimci kadın mücadelesinin iradesi ve gücü, faşist diktatörleri ve egemen güçleri korkutmaktadır. Bu nedenle erkek-devlet sistemi 20'nci yüzyılda CIA istihbaratının 'önce kadınları öldürün!' emrini verdi. Devrimci kadınlara karşı yeniden modern yöntemleri devreye koydu. Bu özellikle faşist Türkiye devleti ve çetelerinin Rojava Devrimi'ne yönelik saldırılarında ortaya çıkmaktadır. Hegomon güçler ve Türk devleti işgal saldırılarıyla Suriye’de kirli bir siyaset yürütmektedir.

Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlüğü paradigmasının ilkelerini yineleyen Kadın Devrimi olarak bilinen 10 yıllık Rojava Devrimi'nin kazanımları, toplumda, kurtuluş hareketlerinde, Kürdistan kadınlarında ve dünyada özgür yaşam umutlarını yeniden canlandırdı. Buna karşı hegemonik güçler, Türk ve Suriye devletlerinin diktatörleri, işgal savaşları ve katletme siyasetiyle kadın ve toplum üzerinde egemenliklerini yeniden tesis etmeye çalışıyorlar. Türk devletinin işgali altındaki Efrîn, Serekaniyê ve Girê Spî bölgelerinde kadınlara yönelik sistematik bir soykırım gerçekleştiriliyor. İşgalci erkekler, kadınların iradesini kırmak için her gün kadınları katlediyor,  kaçırıyor, tecavüz ediyor ve işkence ediyor. Aynı zamanda, Kuzey ve Doğu Suriye'nin Demokratik Özerklik bölgelerinde kadın devriminin öncülerini hedef alınıyor.

Gule Selmo, Hevrîn Xelef, dayîka Aqîde, Zehra, Hebûn, Emîne, Nûjiyan, Rojîn, Viyan, Hind, Sade, Sosin ve Jiyan gibi Rojava Devrimi'nde özgür kadın kimliğini inşa eden kadınları NATO’nun modern teknolojisiyle katledildi. Bu öncü kadınlardan biri de 27 Eylül 2022’de katledilen Zeynep Saroxan’dır. Türk ordusunun İnsansız Hava Aracıyla şehit edildi.

Zeyneb Saroxan mücadelesi

Zeyneb Saroxan, Rojava Devrimi’nin başında büyük bir inanç, emek ve fedakarlıkla kadın özgürlük mücadelesinde ve Demokratik Özerk Yönetim sisteminin kurulmasında yer aldı. Aşkla, yoldaşlıkla, kadın adaleti duygularıyla devrim sorumluluğuna göre hareket etti.  Cizîre Kantonu Kadın Komitesi Eş Başkanı ve son olarak Özerk Yönetim Adalet Ofisi Eş başkanı olarak sorumluluklarını başarıyla yerine getirdi. Haziran 2021'de Newaya Jin gazetesine verdiği bir röportajda Zeyneb Saroxan, Kuzey ve Doğu Suriye'deki kadın devrimi sürecini şöyle değerlendirdi:

“Kadın, tarihi yorumladı. Eski devrimlerden faydalandı. Ortadoğu doğasına göre askeri güçlerin arasına adım atılar. Dolayısıyla siyasi haklar elde etmek için askeri güce sahip olmaları gerektiğini biliyorlardı. Aynı zamanda toplumun tüm siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarına dahil oldular. Bu yüzden devrim kadın adıyla tanındı. Kadın, emsalsiz bir mücadele ve direnişle kölelik kavramlarını tanıdı ve kendini onların tehditlerinden korudu. Gelecek için mevcut durumu iyi değerlendirip, kendi varlığını korumuştur. Ancak kadınların varlık mücadelesinin Kürt halkının özgürlük mücadelesi gibi sürekli olmalıdır. İlk adım varlıklarını kanıtlamaktır ve özgürlük mücadelesini sürdürmeleri gerekiyordu.

Tehlikeleri ortadan kaldırmak için bir yandan düşmanla mücadele edilmeli, diğer yandan toplumun gelenekçi zihniyetine karşı mücadele edilmelidir. Bu mücadele, özellikle kadınların öz savunması ve doğal haklarının elde edilmesi ve cinsiyetler arası dengenin kurulması açısından önemlidir.”

Nagihan Akarsel hedef alındı

Direnişçi Zeyneb Saroxan’ın intikam yemini ve ‘Jin, jiyan, azadî’ sloganıyla uğurlanmasının üzerinden bir hafta geçtikten sonra 4 Ekim 2022'de, Kürdistan devriminin ve kadın özgürlük mücadelesinin önde gelen kadınlarından biri Türk devleti tarafından hedef alındı. O da Nagihan Akarsel'di.

Devrimci hayatı 1990'larda Ankara'da Gazi Üniversitesi'nde iletişim okuduğu sırada Bakûrê Kurdistan ve Türkiye’de başladı. Bir Kürt kadını olarak hakikat, aşk ve özgürlük arayışının cevabını Önder Apo'nun hakikatinde, Özgürlük Hareketi'nin mücadelesinde ve yaşamında buldu. Önder Apo'nun felsefesi ve görüşleri, Nagihan'ın tüm faaliyetlerinde, hayatında ve mücadelesinde temel güç ve ilham kaynağı olmuştur. 2001 yılında Türkiye'de faşist rejim tarafından tutuklanarak 6 yıl siyasi tutsak olarak hapsedildi. Devrimci ruhu hiç azalmadı. Arkadaşlık ruhuna sahip bir ekipte çalışmayı sevdi,  yeni fikirlerin ve projelerin geliştirilmesinden kendini sorumlu hissetti.

Nagihan arkadaş cezaevinden çıktıktan sonra kadının dili ve gerçekliği üzerine yaptığı çalışmalarla, kadın bakış açısıyla yeni bir iletişim tarzı yaratma ve emek verme kararındaydı. Her kesimden kadına seslerini ve renklerini ifade edebilmeleri için ulaştı. Bu şekilde kadın dayanışması ve dostluk ağları kurmuş ve sürdürmüştür. Nagihan arkadaş aynı duyarlılık ve tavrı jineoloji çalışmaların yaratılmasında göstermiştir.

Çalışmalarda öncüydü

Arama, araştırma ve soruşturmaları hiç durmadı. Nagihan, özellikle 2015 yılından itibaren Jineolojiyi bir kavram olarak tanımlamak, onu bir teori ve yöntem olarak hayata geçirmek, yeni bir kurum olarak inşa etmek ve yaşatmak konusunda kendini sorumlu hissetmiştir. Nagihan arkadaşın çalışmalarıyla birlikte Jineoloji, hem Kürdistan toplumunda hem de özgürlük isteyen dünyadaki kadınlar arasında kadın ve yaşam bilimi olarak kabul görmüştür. Nagihan arkadaşın Şengal, Rojava ve Başûrê Kurdistan’da gerçekleştirdiği eğitim faaliyetleri ve sosyolojik araştırmaları sonucunda birçok kadın kendi gerçeğini yeniden keşfetti ve yeni bir özgüven kazandı.

Katledilmesi tesadüf değil

Nagihan arkadaş, 2019 yılından bu yana Başûr ve Rojhilat Kurdistan’ında kadın direniş kültürü üzerine yaptığı eğitim ve araştırmaların yanı sıra özellikle Süleymaniye’de Jineoloji Akademisi faaliyetlerini yürütüyordu. Çalışmaları ve öncülüğüyle Jineoloji, kadın devrimi bilimi, özgür eş yaşam bilimi ve modernite bilimi olarak kimliğini ortaya koymuştur. Her geçen gün kadın yaşamı ve devrim gerçeğinin kadın bilimi ve kadın özgürlük mücadelesi kavramıyla ilişkilendirildiği yerlerde birbirini güçlendirdiğini ve gözle görülür ilerlemelerin ortaya çıktığını görüyoruz. Bizim de 'jinerji' olarak tanımladığımız bu sinerji, yeni toplumsal oluşumlar yaratıyor. Bu güç, egemen sistemin korktuğu kadının gücüdür. Çünkü bu güç, başka bir yaşamın ve özgür bir toplumun mümkün olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla Rojhilatê Kurdistan ve İran'da jin, jiyan, azadî ayaklanmasının olduğu günlerde Nagihan arkadaşın hedef alınması tesadüf değildir. İktidar sisteminin en büyük korkularından biri jin, jiyan, azadî ayaklanmaları ile jineloji bilgisi arasındaki bağlantıdır. Faşist güçler, Jineoloji Akademisi'nin öncülerinden Nagihan Akarsel'i katlederek, toplumda demokratik bir özyönetim sisteminin kurulmasının bir ayağı olarak kadın devrimi biliminin yayılmasını engellemek istediler.

Sonları yakın olacak

Ancak Mirabal Kardeşlerin katledilmesi nasıl ki Trujillo diktatörlüğünün sonu olmuşsa, kadınlar öncülüğünde Saqiz, Qamişlo ve Süleymaniye’deki halk ayaklanmaları Jîna, Zeyneb ve Nagihan’ın şahadetlerine bir yanıt olarak dört parça Kürdistan ve dünyaya yayılmış durumda. Erdoğan diktatörlüğünün ve erk egemenin şiddet sistemin sonunun yakın olduğunu gösteriyor.  Jin, jiyan, azadî, sihirli formülü ile kadın devriminin bilimi olarak jinelojiyi güçlendirerek, Ortadoğu ve dünya kadınlarının ruhu ve ortak mücadelesi ile tüm özgürlük şehitlerinin intikamını alacağız.

Kadın birliği ve yoldaşlığını geliştirme; kadınların her türlü şiddete karşı bilgi, örgütlenme ve öz savunmasını güçlendirmek; bireylere, topluma ve çocuklara özgür bir gelecek inşa etmeye yönelik eğitimler; çalışan kadınlara yönelik köleliği ve şiddeti sona erdirmek için kadın komünal ekonomisinin örgütlenmesi, dünyada özgür bir yaşam ve demokratik kadın konfederasyonu inşa etmenin temel taşlarından bazıları olacaktır.