Meral Akşener’in itirafı: Asit kuyuları ve beyaz Toroslar

Meral Akşener’in Biz geçmişimizde siyasi cinayetlere şahit olduk ama mertçeydi’ sözlerinin bir itiraf olduğuna dikkat çeken hak savunucuları, kayıp yakınları ve siyasi parti temsilcileri cinayetlerin meşrulaştırılmaya çalışıldığını vurguladı.

SERPİL SAVUMLU

Haber Merkezi- Türkiye’de takvim yapraklarının nerdeyse her birinde faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar, gözaltında ya da cezaevinde hayatını kaybetme olayları yazılı.  80’li yıllar ile birlikte özellikle 90’lı yıllarda gazeteciler, siyasetçiler, aydınlar, iş insanları ya da muhalif kimlikleri olan insanlar infaz edildiler.  Tarihin en kanlı günlerinin yaşandığı bu yıllarda insanlar eşi benzeri görülmemiş acıları taşımak zorunda kaldı. O günlerden günümüze yargının tozlu raflarına sıkıştırılan davaların büyük bir bölümü ‘zaman aşımına’ uğradı, kimisi de hala bu tehlikeyle karşı karşıya.

‘Tuğla çekersek duvar yıkılır’

Bugüne kadar dönemin bakanları çok kez faili meçhul cinayetlerle ilgili açıklamalarda bulundu. Bu konuşmaların en çok akılda kalanı da herhalde eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın 1993’de öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’nun katili için ‘’Öyle bir şey ki, bir tuğla çekersek duvar yıkılır’’ sözleriydi. Mehmet Ağar’ın birçok suikastin sorumlusu ve azmettirenlerinin, faili meçhul kalmasına neden olduğu konuşuldu. Faili meçhul cinayetlerle ilgili son açıklama ise İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’den geldi. Meral Akşener’in, önceki gün partisinin Sivas Belediye Başkan adayı Mehmet Ceylan’ı açıkladığı buluşmadaki ‘siyasi cinayetler’ çıkışı büyük tepki topladı.

‘Mertçeydi…’

Hem Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümünün hem de Sinan Ateş cinayetinin aydınlatılması için “Gücüm yoktu, gücüm. Şimdi sizden ehliyet istiyorum. Önce Mehmet Ceylan’ın seçimi için el vermenizi, yol vermenizi, 2028’de de bizi iktidar etmenizi istiyorum” derken konuşmasının devamında Sinan Ateş cinayetine atıfta bulunarak şu sözleri sarf etti:

“Biz geçmişimizde siyasi cinayetlere şahit olduk ama mertçeydi. Onun için de hiçbirimiz korkmadık. Ama o çocuğun babasını katledenler torbacılar... Ve onların yarın ne yapacaklarını o çocuk bilmiyor. Bir çocuğa bunu yaşatmaya kimsenin hakkı yok.”

‘Hepsi kabulümdür’

Meral Akşener bu konu hakkında ilk kez konuşmadı. Aslında yerine göre bir gün inkar etti bir gün ise cinayetleri kabul etti. Meral Akşener MHP’ye Genel Başkan adayı olduğu zaman 2016 yılında Balıkesir’de yaptığı konuşmada faili meçhul cinayetlere yine sahip çıktı ve “Ben, İçişleri Bakanlığı yaptığım dönemde tarihin en uzun, en geniş, en kapsamlı sınır ötesi harekâtına imza atmış bir bakanım. Utanarak söylüyorum bazıları diyor ki sosyal medyada 'Meral Akşener MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O’dur' diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum."

Kabulünü inkar etti

Aynı Meral Akşener 2021 yılında Siirt’te gerçekleştirdiği esnaf ziyareti sırasında bir vatandaşın, "Siz İçişleri Bakanı'yken Doğu ve Güneydoğu'da kaç faili meçhul cinayet yaşandı?" şeklindeki sorusuna Meral Akşener, "Benim bakanlığım döneminde hiç. Siz beni eleştirebilirsiniz, beni sevmeyebilirsiniz, benden nefret de edebilirsiniz. Ama yalan söylenmesini, iftira atılmasını kabul etmem mümkün değil. Ben 8 ay İçişleri Bakanlığı yaptım. Sayın Soylu'ya göre ben stajyer İçişleri Bakanıyım. Onun için ben ne olduğumu anlayabilmiş değilim. Sayın Soylu'ya göre stajyer bakan olduğuma göre o söylediklerinizi yapmış olmam mümkün değil" yanıtını verdi. Bugüne gelindiğinde ise Meral Akşener tam tersi bir tabloyla övünüyor.

Bini aşkın faili meçhul

Meral Akşener, 3 Kasım 1996’daki Susurluk kazasından sonra İçişleri Bakanlığı’ndan istifa eden Mehmet Ağar’ın yerine geçti. 8 Kasım 1996’dan 30 Haziran 1997 tarihleri arasında bu görevi yürüttü.  İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre Türkiye’de 1989-1999 yıllarını kapsayan 10 yıllık dönemde toplam bin 964 kişi faili meçhul siyasi cinayetlerde hayatını kaybetti. Ölümler 1989-1991 yılları arasında 42kişi, 1992’de 210 kişi, 1993’te 510 kişi, 1994’te 292 kişi, 1995’te 321 kişi, 1996’da 78 kişi, 1997’de 109 kişi, 1998’de 192 kişi, 1999’da 210 kişi olarak gerçekleşti ve böyle devam etti. Diyarbakır Barosu’nun kayıtlarına göre1990-2003 yılları arasında yaklaşık 17 bin kişi gözaltına alındı ve bir daha onlardan haber alınamadı.

Meral Akşener’in söylemi bir itiraftır

Kaybedilen Hayrettin Eren’in kardeşi İkbal Eren yıllardır faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirenlerle birlikte mücadele ediyor. Yıllardır ülkedeki karanlığın aydınlanması için adalet talebinden vazgeçmeyen ve Cumartesi Anneleri/İnsanları ile birlikte Galatasaray Meydanı’ndan ayrılmayan İkbal Eren, Meral Akşener’in bu sözlerinin bir itiraf olduğuna dikkat çekti. “Biz yıllardır devletin suç işlediğini söylüyoruz” diyen İkbal Eren bu cinayetlerin faillerini bildiklerini ve yargılanmalarını istediklerini dile getirdi. “İnsanlar beyaz Toroslarla kaçırıldı ve katledildiler. O dönemin İçişleri Bakanlarından biri olan Meral Akşener’in ‘biz geçmişte siyasi cinayetlere şahit olduk ama mertçeydi bunun için hiç korkmadık’ söylemi bir itiraftır” diye konuşan İkbal Eren bu söylemin siyasi cinayetleri meşrulaştırmak anlamına geldiğini belirtti. 

‘Adalet gerekeni yapmalıdır’

İkbal Eren sözlerine şöyle devam etti: “Burada suçu ve suçluyu överek Anayasal anlamda suç işliyor. Böyle durumlarda gece baskınlarıyla insanlar evlerinden alınıyor. Akşener için adalet gerekeni yapmalıdır. Aslında Meral Akşener’in bu itirafı bizi şaşırtmamalı. Asıl şaşırmamız gerek şey devlet eliyle işlenen faili meçhul cinayetlerle övünen bu kişinin çözüm ortağı olarak görülüp masaya oturtulmasıdır. Mesele burada. Bir insanın bir cinayetle ya da cinayetler serisiyle övünmesi, kabul edilebilir bir şey değil. Adalet bu konuda yerini bulmalıdır.”

‘Hesap vermekten korkuyorlar’

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri de tıpkı İkbal Eren gibi faili meçhul cinayetlerin izini süren isimlerden. Gülseren Yoleri de Meral Akşener’in sözlerinin bir suç itirafı olduğunu düşünüyor.  Gülseren Yoleri, “Suçun işlenişinde bir dahli var mı? sorusunu akla getirmekle birlikte en hafifinden bir suçu bilmesine rağmen itiraf etmemesi savcılıklara bildirmemesi anlamında bu bir suç itirafı” dedi. “Mertçe” tanımına da dikkat çeken Gülseren Yoleri, “Mertçe olsaydı bunca siyasi cinayet bunca katliam gözaltında kayıp olayı karanlıkta olmazdı halen. Olaylar aydınlatılır Failler ortaya çıkar suçlarını savunurlardı. Suçu işleyenler için karanlık güçler denmezdi. O dönemler için karanlık dönem tanımı yapılmazdı. İşin doğrusu katiller suç işlediklerini bildikleri için halen gerçekleri nasıl gizleyecekleri derdindeler.  Yargısı yasaması ellerinde olduğu halde korkuyorlar açığa çıkmaktan, hakikatin ortaya çıkmasından ve yargılanmaktan, hesap vermekten korkuyorlar” diye konuştu.

‘Mertlik bunun neresinde?’

Tam da bu yüzden Adalet talep eden Cumartesi Anneleri’nden bu yüzden korkulduğunu ve bu yüzden Galasaray Meydanı’nın yasaklandığını belirten Gülseren Yoleri, “Suruç aileleri, Roboski aileleri o yüzden her anmada şiddete maruz kalıyorlar. Mertlik bunun neresinde? Akla Ogün Samast gibi korunan katiller gelecektir. Ancak kamuoyunun bildiği ve simgesel olarak korunup kollanan 3-5 katilin dışında on binlercesi işledikleri suçların anlamını bildiğinden açığa çıkma korkusu ile yaşıyor. Bu yüzden gerçekler ortaya çıkmasın diye organize bir çaba içindeler. Kendini güvende hissedeceği hangi koşullara sahipti diye sormak lazım Akşenere ayrıca. Ve tabii ki iktidara oynayan bir siyasetçi olarak çok tedirgin edici bir tipleme bu söylemleri ile birlikte düşünürsek” şeklinde konuştu.

‘Önce Kürt halkını konuşmak gerekiyor’

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi  (DEM Parti), faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için her fırsatta açıklama yaptı ve konuyu Meclis gündemine taşıdı. DEM Parti Grup Başkan Vekili Gülistan Kılıç Koçyiğit de Meral Akşener’in açıklamalarıyla ilgili ajansımıza konuştu. “Bu ülkede siyasi cinayet denildiği zaman en başta aslında Kürt halkına yönelik işlenen siyasi cinayetleri, faili meçhulleri konuşmak gerekiyor” diyen Gülistan Kılıç Koçyiğit, aynı zamanda ülkedeki devrimcilere, demokratlara, aydınlara, gazetecilere yönelik geliştirilen baskı ve suikastlerin de konuşulması gerektiğini dile getirdi.

‘Asit kuyuları, işkence tezgahları, domuz bağları…’

“Bu anlamıyla en fazla bedel ödemiş bir gelenekten geliyoruz. 17 bin aslında faili belli olan ama cezalandırılmadığı için, izi sürülmediği için açığa çıkarılmadığı için faili meçhul bırakılan katliamlar yaşandı bu ülkede” diyen Gülistan Kılıç Koçyiğit konuşmasına şöyle devam etti:

“Asit kuyuları, işkence tezgahları, domuz bağları ve bir çok yöntemle insanlarımız katledildi. Köylerimiz yakıldı, talan edildi, insanlar sürgüne gönderildi. Bu anlamıyla aslında 90’lı yılları değerlendirdiğimiz zaman korkunç insanlık suçlarının yaşandığı bir dönemi her birimiz hatırlıyoruz. Meral Akşener’in yaptığı açıklama aslında tüm bunları sahiplenen bir yerden gerçekleşti. Zaten kendisinin İçişleri Bakanı olduğu dönemde işlenen cinayetleri hepimiz biliyoruz. Ve o dönem bütün bu cinayetleri bizzat devletin örgütlediği kontrgerillanın, JİTEM’in ve korucuların yer aldığını da hepimiz çok iyi olduğunu biliyoruz. Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın ve daha birçok kişinin Meral Akşener ile yakınlığını çok iyi biliyoruz. Bu anlamıyla aslında bir zihniyetin bir dışa vurumu olarak da ifade edilebilir.”

‘Bu karanlık zihniyeti elbette yeneceğiz’

Meral Akşener’in katilleri iyi olarak nitelendirdiği bir yerden hareket ettiğini belirten Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Siyasi cinayetlerin merdi namerdi olmaz. Siyasi cinayet siyasi cinayettir. Katillerinde torbacısı osu busu olmaz. Katil katildir. Bu ülkede Kürtlere yönelik işlenen siyasi cinayete söz söylemeyip sadece kendi mahallesinde bir siyasi cinayet işlendiğinde bunu siyasi cinayet olarak ifadelendirmenin kendisi zaten siyasi sorumsuzluktur. Bu diğer bütün cinayetleri kabullenmektir. Onlara yönelik aslında bir tutum olmamaktır. Biz bu anlamıyla geçmişte olduğu gibi bugün de bu karanlık zihniyetle, bu siyasi cinayetlerden medet uman akılla devlet içerisinde yapılanıp aslında devleti topluma karşı kullanan devleti toplumun özgürlük demokrasi barış ve eşitlik mücadelesine karşı konumlandıran yapılarla mücadelemiz geçmişte olduğu gibi bugün de devam edecek. Bu karanlık zihniyeti elbette yeneceğiz. Mücadele ile yeneceğiz. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın” diye konuştu. 

‘Yeni suikastlerin yaşanmaması için …’

Hrant Dink’in ölüm yıldönümünü hatırlatan Gülistan Kılıç Koçyiğit, son olarak “Sadece katilin Ogün Samast olduğunu kim ifade edebilir. Bu cinayetin arkasındaki güçler açığa çıkarılmadan bununla yüzleşilmeden bu ülkenin düze çıkabileceğinin kim garantisini verebilir? Hrant Dink cinayeti aydınlatılmadığı için başka cinayetler işlendi. Bu anlamıyla bunların münferit olmadığını sistemin temel taşlarının temel mantığının bunun üzerine kurulduğunu çok iyi biliyoruz. Geçmişte Musa Anter’e, Mehmet Sincar’a yönelik yapılan suikastleri nereye koyacağız? Tüm bunların her birini bu toplumun sorgulaması, bunlarla yüzleşilmesi ve yeni cinayetlerin yeni suikastlerin yaşanmaması için  de buna karşı hep beraber mücadele etmek gerektiğini tekrardan ifade etmek isterim” dedi.