Leyla Güven’den Barış Konferansı’na mektup

İHD’nin Barış Konferansı’na mektup gönderen DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, “Amasız, fakatsız gerçek muhataplarıyla yürütülecek bir çözüm sürecinin başlayabilmesi için barış ve halkların kardeşliğini isteyenlerin, sesinin daha gür çıkması gerekiyor” dedi.

Amed- İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından dün başlayan “Kürt meselesinin çözümü ve barış konferansı” ikinci gününde de Amed’de bir otelde devam ediyor. Konferansa İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, İHD yöneticileri, siyasi parti temsilcileri, aydın, yazar ve gazeteciler, kadın örgütleri ve çok sayıda sivil toplum örgütü üyesi katıldı. 

İlk oturumda, Hafıza Merkezi’nden Murat Çelikkan ve Êlih Baro Başkanı Erkan Şenses konuşmacı oldu. “Sivil toplum örgütleri barış için ne yapabilir?” konu başlığını açan Murat Çelikkan, Amed’de barış konuşmanın “tereciye tere satmak” anlamına geldiğini belirtti. Barış süreçlerinin politik irade gerektirdiğini ifade eden Murat Çelikkan, barışın inşası ve barış sürecinin, barış masalarından çok daha fazlasını gerektirdiğini ifade etti. Murat, “Çatışmadan barışa geçiyorsak yapılması gereken pek çok iş var. STÖ’lerin rolü de bence burada çıkıyor. Bu rollerin destekleyici roller olduğunu biliyoruz” şeklinde ifade etti.

Ardından konuşan Erkan Şenses, toplumsal barışın inşasında baroların rolüne değindi.

Kolaylaştırıcılığını Eren Keskin’in yaptığı ikinci oturumda Hak İnsiyatifi Derneği’nden Fatma Bostan Ünsal, “Kuzey İrlanda örneğinde kadınların barışı inşa etmesi” ve Kadın Akademisi’nden Figen Aras, “Toplumsal barış ve kadınlar” konusunu sunacak.

Leyla Güven mektup gönderdi

Konferansta, Sincan Cezaevi’nde tutsak olan Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı Leyla Güven’in gönderdiği mektup okundu. Leyla Güven mektubunda “kadim kent” olarak tarif ettiği Amed’de halkın özlem duyduğu barış fikriyatının etrafında toplandığını duyunca umutlarının yeşerdiğini kaydetti. Leyla Güven’in mektubunun devamında şu ifadeler yer aldı:

“Dünyanın her yerinde çatışmalı ortamlarının sonunda nihai hedef olan barış süreçleri yaşanır. Dünya örneklerinde de sıkça rastlandığı üzere bu süreçler çokta kolay ilerlemiyor.  Bu nedenle de bisiklet ‘pedal’ metaforu kullanılmıştır. Sürekli çevirmek, ısrar etmek en temel gereksinimdir. Kuşkusuz barış bütün açıdan yorulan toprakların en çok özlem duyduğu ortamdır. Bizlerde Ortadoğu halkları olarak yüzyıllardır, bu uğurda mücadele ediyor. Herkesin kendisini özgürce ifade edebileceği, inancını, kimliğini, kültürünü huzur ve barış içinde yaşayabileceği bir demokratik sistem oluşturmak için çabalıyoruz.  Ama maalesef Ortadoğu’da insanlar dinin kucağında doğar, bürokrasinin kucağında ölürler. Bu nedenle de işimiz kolay değildir. Bunu bilen Kürt halkının, suya attığı taşın yarattığı halkalar bütün Ortadoğu’da dalga dalga yayılmaya devam ediyor.

Tanrıça kültürü ile tarihi misyonumuzu üstleniyoruz

Zira Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan, ‘Kürt romanı yazılmadan önce yaşanacaktır’ demiştir.  Evet, Ortadoğu’da devlet olmadan da halkların kendi sistemini oluşturabileceği gerçekliğini tüm dünyaya göstermiş olan bir halkın mensubu olmak elbette gurur vericidir. Değerli barışseverler emperyalist hegemon güçlerin Kürt sorununun çözümünü istememesi elbette anlaşılır bir durumdur. Zira onlar bu sayede faşizmi, ırkçılığı, ayrımcılığı ve her türden gericiliği kolayca kışkırtabiliyorlar. Bu yolla da oryantalist sömürgeci politikalarını halklara dayatmak istiyorlar.  Dolayısıyla bizler savaşa hayır derken, hemen şimdi ateşkes, hemen şimdi barış isterken, insanların doğal toplumda olduğu kardeşçe eşit bir arada yaşayabileceği bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz. Hani denilir ya ‘bir ölüm yeter, bir ömrü perişan etmek için.’ Bu nedenle de Kürt kadınları olarak – edî bese – artık yeter diyerek ana tanrıça kültürü ile tarihi misyonumuzu üstleniyoruz.

Hayat  varsa umutta vardır 

Egemenlerin, dağın taşıyla ovanın kuşunu vurmasına izin vermeyeceğiz. Çünkü dağ-taşta bizim, ova-kuşta bizim. Hepimizde biliyor ki çözüm bu zihniyetler karşısında onurlu bir barışa ve gerçek bir kardeşliğe dayanan devrimciliği büyüterek hakim kılmaktan geçiyor. Sizlerin gösterdiği barış çabaları ile bu daha da kısa bir sürede mümkün olacaktır. Sonuçta hayat kanunlardan daha güçlüdür. Hayat varsa umutta vardır. Hatta bazen hayat yoksa bile umut toprağın altında bir tohumda yaşıyordur.

Değerli dostlar; Kürt halkı kendisine yaşatılan bin bir çeşit acı ve zulme rağmen barış diyor. Tıpkı şairin de dediği gibi ‘çocukların gördüğü düştür barış, anaların gördüğü düştür barış, ağaçların altında söylenen sevda sözleridir barış…’ Evet, ‘barış, savaşı sonlandırmaktan çok daha fazlasıdır. Çocukların, anaların, sevgililerin, yaşamlarındaki yarımlıkların tamamlanmasının adıdır. Özgür bir gelecekte korkmadan büyümenin, sevmenin, özcesi yaşamın adıdır barış.’ Bu yüzden bütün halklar gibi Kürt halkı da bıkmadan usanmadan barış diyor. Zorunlu bellek kaybı dayatmasında, unutmayı reddettiği için barış diyor. Ancak gelecek nihai hedefin onurlu bir barış, özgür bir yaşam olduğunu bildiği için amasız, fakatsız gerçek muhataplarıyla yürütülecek bir çözüm sürecinin başlayabilmesi için barış ve halkların kardeşliğini isteyenlerin, sesinin daha gür çıkması gerekiyor.

İHD bu konferansla sürece katkısını sunmuştur

Bu nedenle İnsan Hakları Derneği’nin fedakâr, emektar yöneticilerine minnettarız. Verdikleri ağır bedellere rağmen, mazlumun, haklının yanında durmaktan imtina etmeyen İHD, bu konferans ile sürece katkısını sunmuştur. Ben de bir Kürt politik tutsak olarak hem bu konuda katkı sunan herkese hem de katılımcılara selam ve saygılarımı iletiyorum. Özgür, güneşli, güzel günlerde görüşeceğimiz umuduyla sevgilerimi belirtiyorum.”

Konferans ikinci oturumla devam ediyor.