Kürdistan dağlarından küresel kadın ayaklanmasına: Jin, Jiyan, Azadî

Kadınların öncülüğünde “Jin, Jiyan, Azadi” devrimi küresel bir model haline geldi. Kadınların mücadelesi, sınırları aşarak evrensel bir harekete dönüştü.

Haber Merkezi- İran’da katledilen jina Emini'nin cenazesinde atılan "Jin, Jiyan, Azadi" sloganı, küresel bir ayaklanmanın çığlığına dönüştü. Sadece üç kelimeden ibaret olmayan, yüzyıllardır süren ataerkil egemenlikten kadınların kurtuluşu için bir manifesto niteliğinde olan bu slogan, bugün tüm dünyada mücadele ve özgürlüğün ortak dili haline geldi. "Jin, Jiyan, Azadi" devrimci ayaklanması üç yıl boyunca inişli çıkışlı, devletin katı baskılarına maruz kalarak hala varlık buluyor.  

"Jin, Jiyan, Azadi" sloganı, ilk defa 1998 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından Kürdistan dağlarında özgürlük mücadelesi yolunu tutmuş Kürt kadınlarıyla geliştirildi. Kürt Halk Önderi, 1990’lı yıllarda bu sloganı yalnızca bir söz olmaktan çıkararak, kadın özgürlük mücadelesi ve örgütlenmesinin temel dayanaklarından biri haline getirdi. “Jin, Jiyan, Azadî” sloganının ideolojik ve felsefi temeli "kadınlar özgürleşmeden toplum özgürleşemez” oldu. Bunun bedene kavuşmuş hali de Kuzey Doğu Suriye’de hayat bulan demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigma ile sağlandı. 

Yıllarca süren ataerkil baskıya karşı yeni kadın ayaklanmalarının başlangıcı olan bu sloganın küreselleşmesi, Kürt kızı Jina Emini’nin şahsında kadınların varlığını inkâr eden devlet tarafından katledilmesiyle başladı. Onun ölümü, yılların sessizliğini, eşitsizliğini ve kadınlara dayatılan baskıya karşı kadınların mücadelesini görünür kıldı. Bu çağa yakılan kadın mücadelesinin ateşini tüm dünyaya yaydı. “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı, Jina’nın katledilmesinin ardından tüm kadınların yüreğinde yankılandı. 

Bir dönüşüm başladı 

“Jin, Jiyan, Azadi” sloganı, yalnızca üç kelimelik bir slogan değil; özgürlük arayışında olan kadınlar için bir manifestoydu. Jina’nın katledilmesi ile slogan arasındaki bağ, “Kadınlar özgürleşmeden toplum özgürleşemez” gerçeğini bir kez daha hatırlattı. Bu slogan, yalnızca sokak protestolarını büyütmekle kalmadı; aynı zamanda toplumun köklü yapılarıyla hesaplaşarak birçok kavramı kadın özgürlüğü ekseninde yeniden tanımlayan kültürel ve sosyal bir dönüşüm başlattı.  

İran’da, özgürlük ve hak talep eden bir kadının, kamusal alanda yüksek sesle itiraz edebileceği, sokakta çığlık atabileceği düşüncesi beklenmedik bir durumdu. Bu hareketin farklı nitelikleri, onu İran’daki önceki tüm kadın hareketlerinden ayırdı. “Jin, Jiyan Azadi” felsefesine tutkun kadınların öncülüğünde başlayan devrimci ayaklanma, İran başta olmak üzere dünyanın her yerinde mücadele anlayışını kökten değiştirdi. Kadınlar artık yalnızca baskı ve denetim altında tutulanlar değil, direnişin ön saflarında yer alan özne haline geldiler.  

Kültürel dönüşüme yol açan devrimsel bir nitelik 

Ezilmelerinin temel araçlarından biri olan başörtüsüne meydan okuyan kadınlar ataerkil düzenin kadın bedeni üzerindeki tahakkümünü sorguladı. Kadınların başörtüsü güçlü bir direnişi sembolüne dönüştü. Devrimin kazanımı, “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı etrafında tüm kadınların birleşmesi ve ortak bir mücadele hattını inşa etmeleri oldu. Kadınların öncülüğünde “Jin, Jiyan, Azadi” devrimi küresel bir model haline geldi. Kadınların mücadelesi, sınırları aşarak evrensel bir harekete dönüştü. Bu yeni mücadele yöntemi, kadınların kültürel, sosyal ve politik alanlarda önemli kazanımlar elde etmesini sağladı ve İran’da da kadın hareketleri tarihinde bir dönüm noktası yarattı. 

Uyanışın slogana yansıması 

Jina Emini’nin Sakız’da toprağa verilmesiyle başlayan ve birkaç saat içinde diğer şehirlerin sokaklarında ve İran üniversitelerinin avlularında yankılanan ayaklanmanın temel ve sembolik sloganı "Jin, Jiyan, Azadi" oldu. Bu slogan kısa sürede İran’daki kadınların ve erkeklerin ayaklanmasının kimlik sembolüne dönüştü. Bunun yanında şu sloganlar da atılmıştı: 

“İslam Cumhuriyeti’ne Hayır” 

“Devrilene Kadar” 

“Öldüreceğim, kız kardeşimi öldüreni öldüreceğim” 

“Azerbaycan uyandı, Kürdistan sığınak” 

“Düşünce özgürlüğü pencereden elde edilemez” 

“Özgürlük kan ister, korkusuz bir çocuk ister” 

“Hikâyemizin sonunda bir kadın, devleti öldürecek” 

“Evin zindanı üniversite oldu, Tahran tutukevi oldu” 

“Bu bir protesto değil, bu bir devrim” 

“Kadın düşmanı bir hükümet istemiyoruz” 

“Bebek katili bir hükümet istemiyoruz” 

“Bir öğrenci ölür, aşağılanmayı kabul etmez” 

“Arkadaşlarımın kanı üzerine yemin ederim, sonuna kadar direneceğiz” 

“Kürtler, Beluçlar ve Azeriler: Özgürlük ve Eşitlik” 

“Başörtüsü yok, peçe yok; özgürlük ve eşitlik” 

“Sen orospusun, ben özgür bir kadınım” 

“Kürdistanı, faşistlerin mezarlığı yapacağız” 

“İster kral, ister lider olsun, zalime ölüm” 

“Şehitler ölmez” 

Bu sloganlar duvar resimleri ve kentsel grafikler aracılığıyla da kentlerin hafızasına kazındı. Böylece ayaklanma yalnızca politik bir hareket değil, aynı zamanda kültürel bir direniş biçimine dönüştü.  

Dünyada yankıları 

Kadınların ortaklaşması, birbirlerini hissetmesi ve birlik ruhu, bedenlerinin bir parçası olan saçlarını kesmeleriyle sembolleşti. Dünyanın dört bir yanında kadınlar, ayaklanmaya katıldıklarını, yanında durduklarını ya da bir kadın olarak onu hissettiklerini saçlarını keserek ifade ettiler. Bu tutum kısa sürede bir eyleme dönüştü; sahnede, parlamentoda, sokakta, evde ve iş yerinde, yaşamın her alanında kadınlar saçlarını keserek ataerkil sistemin ve zihniyetin karşısında durdular. 

25 Eylül 2022’de Fransız gazetesi Liberation, protestolara destek amacıyla bu sloganı Farsça olarak birinci sayfasında yayınladı. BBC ise “İran protestolarının sloganı nereden çıktı?” başlığıyla verdiği haberde şunları aktardı: “Bu üç kelime bazı İranlılar için yeni olabilir, ancak İran, Türkiye, Irak ve Suriye’deki kadınlar bu sloganı 2000’li yılların başından beri biliyor. Kadınlar bu sloganı ilk kez yaklaşık 20 yıl önce Türkiye’de, Kürt bağımsızlığı talebiyle düzenlenen bir protesto sırasında kullanmışlardı.” 

Rosa Luxemburg Vakfı, resmî sitesinde “Jin, Jiyan, Azadî devrimi için geri dönüş yok” diyerek, Kürdistan’dan Tahran’a ve Belucistan’a uzanan ayaklanmaların kadın devrimine dönüştüğünü vurguladı. Kasım 2022’de Uluslararası İlişkiler Derneği’nin resmi yayını olan Utblick Magazin, “Jin, Jiyan, Azadî: Savaş Çığlığından Devrime” başlıklı yazısında, Kürt kadınlarının öncülüğünde Rojava devriminin kadın devrimine dönüşümünü anlattı. Anarşist bir oluşum olan Crimethinc, “Jin, Jiyan, Azadî: Bir Sloganın Soykütüğü” başlıklı yazısıyla kadın devrimini rojava kadın devrimini merkezine alarak inceledi. ABD’nin Florida eyaletinde yayın yapan WUSF Radyosu, “İran’daki protestocular Kürt devrimci sloganından ilham alıyor” başlığıyla bir yayın yaptı. 

İlerici Enternasyonal (PI), 70’ten fazla üye grubuna sahip uluslararası bir siyasi örgüt olarak, resmi sitesinde şu ifadeyi kullandı: “Jin, Jiyan, Azadî bir hashtag değil; İran’daki kadınların baskıcı teokratik rejime karşı mücadelesi, Kürt kadınlarının Türkiye’deki NATO destekli otoriterliğe ve Irak ile Suriye’deki IŞİD aşırılığına karşı mücadelesinden ayrı düşünülemez.” 

Financial Times ise “Jin, Jiyan, Azadî”yi kadınların özgürlük eseri olarak değerlendirdi. Ve daha pek çok ajans, gazete, televizyon ve radyo, bu slogan ve onun yarattığı devrimci hareket üzerine yoğunlaştı. 

Sanatçılardan destek 

“Jin jiyan azadi” devrimci hamlenin sanat, edebiyat ve görsel grafiklere yansıyan yanı ise toplumda ve kadınlarda derin izler bıraktı. İranlı ve uluslararası sanatçılar, grafik tasarımlar ve sembolik resimler üreterek “Jin, Jiyan, Azadî” devrimci ayaklanmasına destek verdiler. Örneğin, İranlı sanatçı Hamid Pourbahrami, Delacroix’nın ünlü eseri Halka Yol Gösteren Özgürlük’ü yeniden yorumlayarak İranlı kadınların mücadelesini tasvir etti. Tasarımcı Jalez gibi sanatçılar ise Tahran’daki Azadi Kulesi’ne yansıttıkları görsellerle ayaklanmaya destek mesajlarını kamuoyuna güçlü ve görünür bir şekilde ilettiler. “Notaların Devrimi” Podcast’i: Protestolara müzikal bir bakış açısı getirerek direniş şarkılarını inceledi. “Sesler Ortaya Çıktı” Müzik Projesi: Boston’da gerçekleştirilen bu proje, İran’daki kadın hareketinden ilham aldı. 

İranlı sanatçı, Parasto Ahmadi’nin Performansı, “Jin, Jiyan, Azadi” ayaklanmasını destekleyen kadın sanatçıların gücünü ve varlığını sahneye taşıdı. 

Donya Kamali Kürt sanatçı, Jore Jan adlı tarihi şarkıyı Jina Emini ve “Jin, Jiyan, Azadî” felsefesiyle ilişkilendirdi. Kaveh Fathi  bu dönemde birçok esere imza attı. 

Baraye şarkısı; dünyanın en büyük sahnelerinde ve ünlülerin ağırlandığı platformlarda seslendirildi. Sokaklara çıkan kadınlar da bu şarkıyı hep bir ağızdan haykırarak söylediler. Baraye, bu ayaklanmanın sembol şarkısına dönüştü. En çarpıcı olanı ise, Rojava Kadın Devrimi’nden esinle Hunergeha Welat tarafından sahnelenen Kezîye Sor müzikalinde Nisrin Botan, Sumeya Mihemed ve Caziya Genco’nun seslendirdiği “Jin, Jiyan, Azadî” şarkısının büyük yankı uyandırması oldu. 

“Kızları İçin Terk Edilen Anne: Minoo Majidi” Belgeseli ile protestolar sırasında hayatını kaybeden Jina Emini ve Roya Pirai’nin annesi Minoo Majidi’nin yaşamını konu aldı.Ayrıca birçok film platformu, 2022’de Jin Jiyan Azadî konulu kadın filmlerini ve kadınların ataerkil sisteme karşı mücadelesini ele alan yapımları kendi platformlarında bir araya getirdi. 

Berlin Uluslararası Film Festivali de bir sunumunda Jin Jiyan Azadî temasını ele alarak bu sloganın etkilerini tartıştı. Berlinale gibi film festivalleri de dahil olmak üzere, çeşitli küresel protesto ve dayanışma eylemlerinde Jin Jiyan Azadî sloganı yankılandı. 

Ayrıca pek çok ses sanatçısı, “Jin, Jiyan, Azadî” temalı şarkılar, şiirler, filmler ve kitaplar üreterek bu hareketin kültürel hafızasını güçlendirdi. 

“Jin, Jiyan, Azadî” devrim ayaklanmasının bilançosu;  

“Jin, jiyan, azadî” ayaklanması yalnızca kadınları bir araya getirmekle kalmadı, aynı zamanda toplumun tüm kesimlerini kucaklayarak kadın-erkek dayanışmasını da güçlendirdi. İran sokaklarında erkekler de bu sloganı haykırdı; kadınların özgürlüğünü kendi özgürlükleriyle eş değer gördüler. Bu yönüyle devrim, kadın ve erkekleri ortak bir özgürlük mücadelesi etrafında buluşturmasıyla farklılaştı. Ayrıca kadın-erkek ilişkilerinde olumlu değişimlerin önünü açarak toplumsal dönüşümde önemli bir rol oynadı. Ayaklanmanın ilk günlerinde hükümet, bu mücadelenin alevlerini başından itibaren şiddetle bastırmaya çalıştı. İnsan hakları raporları ve haber kaynaklarına göre, 6 Eylül 2025’e kadar 68’i çocuk, 70’i kadın olmak üzere en az 551 kişi hayatını kaybetti ve onlarca kişi idam edildi. İran İnsan Hakları’nın ayaklanmanın yıldönümünde yayımladığı raporda yer alan bu rakamlar yalnızca kayıt altına alınabilenleri gösteriyor. Yerel kaynaklar ise açıklanan sayıların gerçeği yansıtmadığını, katledilenlerin sayısının çok daha yüksek olduğunu belirtiyor. 

Zahidan’da kanlı cuma 

Ayaklanmanın ilk günlerinde Beluci halkı, Kürdistan halkıyla güçlü bir dayanışma sergiledi. Ancak 8 Ekim 2022’de Zahidan’da yaşanan ve “Kanlı Cuma” ya da “Kara Cuma” olarak anılan protestolar, yalnızca Jina Emini’nin öldürülmesine yönelik bir tepkiyle sınırlı kalmadı. Sistan-Belucistan eyaletinin Çabahar kentinde Emniyet Komutanı İbrahim Küçükzay’ın 15 yaşındaki bir kıza tecavüz etmesi, öfkeyi büyüterek protestoları yeni bir boyuta taşıdı. Bu olayın ardından gösteriler kısa sürede Belucistan’ın tüm şehirlerine yayıldı. 

25 Ekim’de Zahidan halkı, Cuma namazının ardından sokaklara dökülerek 16. Zahidan Polis Karakolu önünde protesto sloganları attı. Yerel kaynaklara göre güvenlik güçleri, gösteri başlamadan önce karakolun çatısına ve çevredeki bazı binalara pusu kurmuştu. Kalabalık toplandıktan kısa bir süre sonra protestocular başlarından ve göğüslerinden vuruldu; askeri helikopterler ise evlerindeki insanları dahi hedef aldı. Kimi haber ajanslarının aktardığına göre bu saldırıda 103 kişi katledildi, en az 300 kişi yaralandı. Yaralılar arasında özellikle gözlerinden vurulan 25 kişinin bulunduğu tespit edildi. Tanıklara göre polisler, göstericilerin gözlerini hedef alıyordu. İlk raporlara göre 2022’de başlayan ayaklanmalar sırasında 580 kişi gözlerinden yaralandı. Mart 2024’e ait bazı araştırmalar, 120’den fazla protestocunun doğrudan göz bölgesine hedef alınarak görme yetisini kaybettiğini ortaya koyuyor. Doğrudan gözünden vurulanların sayısı ise 138 kişi olarak raporlandı. 25 ve 26 Ekim’de güvenlik güçleri, Belucistan’ın birçok şehrinde protestoları sert biçimde bastırarak çok sayıda kişiyi tutukladı. 

Zahedan’daki Kanlı Cuma’ya dair yayımlanan istatistikler eksiktir; çünkü hayatını kaybedenlerin bir kısmının kimlikleri bulunmadığından, aileleri sevdiklerini sessizce defnetmek zorunda kaldı. 

Binlerce kişi tutuklandı 

Halk ayaklanmasına karşı devlet, geniş çaplı bir tutuklama dalgası başlatarak 19 bin 700 kişiyi gözaltına aldı. Bunların arasında 800 üniversite öğrencisi bulunurken, ayrıca 58 profesör de görevlerinden ihraç edildi. Bu rakamlar, hükümetin uyguladığı baskının boyutunu açıkça ortaya koyuyor. Toplu tutuklamalara ek olarak, hükümet muhalifleri susturmak ve ayaklanmanın ülke geneline yayılmasını önlemek amacıyla işkence ve tecavüz yöntemlerine başvurdu. 

Kadınlar orantısız şekilde hedef alındı 

Gözlerinden vurulanların yüzde 56’sı kadınlardan oluşurken, katledilenlerin yüzde 15’i de kadınlardı. İran’daki protestocular arasında göz yaralanmaları, yalnızca ağır bir insan hakları ihlali olarak değil, aynı zamanda hükümet güçlerinin uyguladığı sistematik bir baskı taktiği olarak değerlendiriliyor. 

Tutuklamalar ve idamlar 

“Jin, Jiyan, Azadî” kadın devrimi hareketinin başlangıcından bu yana tutuklananlardan 11 kişi idam edildi, çok sayıda kişi ise idam cezasına çarptırıldı. İdam edilenler arasında Reza Rasaei (6 Ağustos 2024) ve Mücahid Korkouri (11 Haziran 2025) de bulunuyor. Resmi raporlar bu rakamları açıklasa da, bağımsız kaynaklar gerçek sayının hükümetin duyurduğundan çok daha yüksek olduğunu vurguluyor. 

Kadınlara yönelik şiddet ve katliam

2022’den 2025’e kadar en az 312 kadın namus adı altında katledildi. Bu durum, İran’da kadınlara yönelik sistematik şiddetin bir parçası olarak değerlendiriliyor. Devlet, kadınlardan adeta intikam alırcasına kadın katliamlarına, tecavüzlere ve tacizlere ya göz yumuyor ya da bizzat kendisi uyguluyor. İnfazlar, işkenceler, cinsel şiddet ve sınır dışı etmelere ek olarak, hükümet kendi takipçileri ve ataerkil öğretiler aracılığıyla kadınlara yönelik yeni bir şiddet ortamı yarattı. Sokaklarda ve kamusal alanlarda Besic güçleri ve sivil polisler eliyle kadınların baskı, taciz ve ağır şiddete uğramasına izin verildi. 

Zorunlu göç  

İç politik baskılar ve özellikle kadınlara, kadın aktivistlere yönelik yoğun devlet şiddeti, hükümet baskısı, tacizler ve izolasyon politikaları sonucu birçok kişi zorunlu göçe mecbur kaldı. Ayaklanmanın başlangıcından 2024 yılına kadar yaklaşık 665 bin kişi İran’ı terk etti. 2023’te 262 bin, 2022’de ise yaklaşık 403 bin kişi göç etmişti. Buna karşın beyin göçü yüzde 14 artış gösterdi. İslam Cumhuriyeti iktidarını sürdürmek için kadınları iki farklı tanım üzerinden propaganda etti: İtaatkâr ve iffetli kadın, sevilen ve hayranlık duyulan bir sembol olarak propaganda edilirken; özgürlük için mücadeleyi tercih eden kadın, kötülüğün ve dinsizliğin simgesi olarak lanse edildi. Kadınları “iyi” ve “kötü” diye kategorize ederek ataerkil düzenini sürdürmeyi hedefledi. 

İran devleti, “Jin, Jiyan, Azadî” sloganını kendi varlığına karşı bir savaş ilanı olarak gördü ve sloganın içini boşaltarak etkisizleştirmeye çalıştı. Ancak “Jin, Jiyan, Azadî” sloganı ve bu devrim, hükümeti ve ataerkil iktidar yapılarını kökten değiştirememiş olsa da, kadınların hakları konusundaki farkındalık uçurumunu önemli ölçüde daralttı. Bu süreç, İran İslam Cumhuriyeti’nin kadınların gücünden korkmasına yol açtı. 

Bugün “Jin, Jiyan, Azadî”yi kendi manifestosu olarak gören Kuzey ve Doğu Suriye’de kadın devrimi somut bir biçimde hayat buldu ve tüm Ortadoğu kadınlarını içine alacak kadar büyüdü. 21. yüzyılın sloganı ve demokratik toplum paradigması artık nettir: Jin, Jiyan, Azadî.