Komisyonun 10’uncu toplantısı: Kalıcı barış için yol haritası tartışılıyor

Komisyonun 10’uncu toplantısında akademisyenler Güney Afrika ve Filipinler deneyimlerini anlatarak, Türkiye’de kalıcı barışın toplumsal katılım ve anayasal reformlarla mümkün olacağını dile getirdi.

Haber Merkezi- Kürt sorununun çözümünün demokratik çözümü için Meclis'te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu bu hafta 10’uncu toplantısı için bir araya geldi. Açılışı yapan Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, komisyonun geniş bir mutabakatla bugüne geldiğini belirterek, “Elimizi çabuk tutmalı ve Türkiye’ye özgü bir çözüm modelini ortaya koymalıyız” dedi.

Komisyonun 10'uncu toplantısının birinci oturumunda ilk olarak Prof. Dr. Havva Kök Arslan söz aldı. Diğer akademisyenlerle birlikte ortak bir sunum hazırladıklarını belirten Havva Kök, sunumun ilk bölümünde genel konulara değineceğini belirtti. 

‘Kritik bir noktadayız’

Hava Gök komisyonun kalıcı barışı inşa etmek gibi tarihsel bir sorumluluğunun olduğunu ifade ederek, “Bir netleşme aşamasında, kritik tarihi noktada olduğumuzu düşünüyorum. Güçlü bir devlet kurduk ama 1920'den öncesi de var. Güçlü bir hukukla inşa kuramadık çünkü sanayileşmiş bir ülke değil. Dolayısıyla 21'inci yüzyılda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve hepimizin ulus olarak bütün herkesin sadece benim için değil ulus olarak hepimizin görevi bu. Yani 1920'den bugün kadar kalan ulus inşaatını bir başarıyla tamamlamaktır. Neden? Çünkü şimdi temelini atacağımız sağlam millet ve güçlü devlet hamlesi bölgemizin gelecek yüzyıllarını barış, istikrar ve refah içinde geçirmesinin anahtardır. Öte yandan güçlü millet inşa sürecimizin dünya siyasetinde 500 yılın en büyük kırılma dönemine denk gelmesi bu sürecin önemini kat kat artırmaktadır. Gazze olaylarını görüyoruz. Bu, kırılma noktasının herhâlde en üst seviyesidir” diye belirtti.

'Barış bir nesil alabilir'

“Farklı barış çalışmalarında dört tür barış türü var" diyen Havva Kök, şöyle devam etti: “Bir tanesi negatif barış. Yani şiddetin sona ermesi, savaşsızlık durumu. Şu anda bizim yaşadığımız bu. Ama önümüzde ne kadar uzun yol olduğunu göstermek için bu tabloyu vermek istedim. Pozitif barışa geçmemiz gerekiyor. Nasıl yapacağız bunu? Yapısal şiddetin önlenmesi, çatışmayı yaratan kök nedenleri söylemiş durumdayım. Yani tutumlar, kurumlar, yapısal faktörlerin dönüşümü biraz önce bahsettiğim o ulusal bağlamda mikro düzeydeki işlerin yapılması gerekiyor. Bu bundan sonra da sürdürülebilir kalıcı bir barış için, başarıyla uygulanması için çatışmaların sürdürülmemesi, barışı koruyan tutumların yerleştirilmesi, düşmanca tutumların dönüşmesi gerekiyor. Şimdi bu bugünden yarına olabilecek bir şey değil. Bu en az 10 yıl sürüyor. En az 10 yıl bu koyduğumuz tutumları, kurumları, yasal faktörlerin dönüşmesi için yaptığımız değişikliklerin yerleşmesi, oturması için toplum tarafından kabulü için bir plan yapmamız gerekiyor. Ondan sonraki kapsayıcı barış kısmında başarılı olabilmek için farklı kesim ihtiyaçlarının karşılandığı, gençlik, toplumsal kesimlerin katılımıyla sağlanan bir barış 10 yıldan da fazla sürüyor. Yani bir nesil alabilir” diye belirtti.

‘Zihniyet dönüşümünü ihtiyaç var’

Havva Kök şunları belirtti: “Şimdi dünya görüşü yaklaşımında paradigma değişikliği gerekiyor diye söylemiştim. Tekrarlamak istiyorum meclis başkanımızın söylediği eğer Türkiye modeli yaratmak istiyorsak zihniyet dönüşümü olmadan sosyal yumuşama olmaz noktasında. Bu birlik temeli dünya görüşü modeli şimdiye kadar anlattığım bütün yöntemleri eksik buluyor. Neden eksik buluyor? Çünkü diyor ki: "Merkeze çatışmayı koyuyorsunuz." Sırf günlük hayatımızda hayatınızı hastalığa göre planlamıyoruz. Yani ben hasta olmayayım, hasta olduğum zaman şunu yapayım gibi değil, hep sağlıklı olacakmışız gibi hayatınızı planlıyoruz.  Halbuki sosyal hayatta eğer çatışmaya göre çatışmayı normal görürsek, normaldir ama çatışmaya göre dizayn edersek, tasarlarsak bütün bir hayatı bu kaçınılmaz olarak çatışmalar getirir. Anlaşmazlıklar getirir. Benim tecrübem şunu gösteriyor ki, dünyada şimdi çok farklı yerlerde sanki makine çalışmalar yaptık. Gerçekten Türkiye'deki, Anadolu'daki bu tecrübe biricik bir tecrübe ve bunu mutlaka ve mutlaka bizim kıymete bilir uygulamaya koymamız gerekir.”

‘Türkiye kendi örneğini yaratacak’

Türkiye’de yaşanan sürecin diğer örneklere hiç benzemediğine işaret eden Sevtap Yokuş Veznedaroğlu, “Bu deneyimler bize şunu gösteriyor ki Türkiye kendi örneğini yaratacak.  Çok kısa Güney Afrika deneyiminden bahsetmek istiyorum. Güney Afrika aslında bildiğimiz bir örnek, yıllarca ayrımcı ve ırkçı yasalarla yönetilmiş bir ülke ve yıllarca yaşanan çatışmalardan sonra iki farklı ırkın çatışmasından sonra, bir barış sürecine girmiş. Yine burada da ana dinamik anayasa yoluyla demokrasi. Bence Kuzey İrlanda'nın ötesinde Güney Afrika'yı incelediğimde ben kendim de bulundum orada. Bizde aslında çok benzer özellikler gördüm. Çünkü biz bir önceki çözüm sürecini hatırlarsanız yeni bir anayasayla, demokratik bir anayasayla çözüm süreci yürütmüştük. İşte Güney Afrika bunu başarmış. Güney Afrika'da geçmişle yüzleşme, burada Hakikatleri Araştırma Komisyonu, çok önemli bir işlev yüklenmiş ve sürecin ilerletilmesinde kalıcı barışa doğru gidilmesinde çok iyi bir basamak olmuş. Anayasanın kapsayıcılığı çok önemli olmuş. Güney Afrika'nın anayasacılığı, deyim yerindeyse bir tür demokrasi şemasına dönüşmüş” ifadelerini kullandı. 

Güney Afrika deneyiminde yaşananları çok detaylandırmayacaklarına vurgu yapan Sevtap Yokuş Veznedaroğlu, “Mesela kolektif haklara yer verilmiş. Birey haklarına yer verilmiş. Birey hakları özgürlüklerine yer verilmiş. Yerelleşme çok önemli, burada da üç düzey yönetim öngörülmüş. Ulusal düzey, eyalet düzey ve yerel yönetimleri olmak üzere Güney Afrika'da yerelleşmeye yer vermiş. Yine eşit temsil, kültürel ve kültürel haklar ve resmi dilin çoğulculaşması Güney Afrika'nın temel ayaklarından” diye aktardı.

‘Sürecin toplumsallaşması önemli’

Komisyonun süreci bir noktadan başka bir noktaya taşıyabileceğini belirten Sevtap Yakuş Veznedaroğlu, Filipin örneğine dikkat çekerek, “Temel yasa birtakım özellikler içeriyor. Mesela temel anlaşmasına aykırı olmama, anayasaya aykırı olmama gibi birtakım ilkelerle bu yasa hazırlandı. Yasa hazırlandıktan sonra anayasaya aykırılık nedeniyle Anayasa Mahkemesi tarafından 2003'te iptal edilmiş. Ama sonra yine farklı bir anlaşmayla ve yasanın yeni halinin kabulüyle süreçte önemli bir aşamaya gelmişiz. Sürecin toplumsallaşması önemli, Filipinler'de sürecin toplumsallaşmasına ilişkin özellikle Mindanao bölgesinde çok aktif çalışmalar yapılmış. Filipinler'de tabii Müslümanların yaşadığı bölge büyük çoğunluktan çok kopuk olduğu için büyük çoğunluğun çok fazla bütün bunlara katılımı olmamış ama o bölge, kendi başına bu toplumsallaşma konusunda önemli bir süreç de yaşamış. Temel yasasının komple kabulünden itibaren ve referandumda olumlu oylama sonucundan sonra örneğin silahların yüzde 30'unun bırakılacağı, polise ilişkin belirlemelerden sonra yüzde 35'in daha bırakılacağı ve en son bütün aşamalar tamamlandıktan sonra geri kalan yüzde 35'in bırakılacağı şeklinde birtakım belirlemeler yapılmış” diye konuştu.

Sevtap Yokuş Veznedaroğlu 12 Eylül darbesinin ardından tasarlanan 1982 Anayasası'nın başlangıcının barışa dönük bir dille yeniden kaleme alınması gerektiğine dikkat çekerek,  “Madde de idari vesayetine ilişkin hükümde düzenlenen ‘yeniden konuyla ilgilidir’ ile yerel demokrasinin önü açılamaz. Bakın, aslında hepsi, tam da bu komisyondan hareketle yapılabilecek işler. Bunları yapıp bu komisyon yapabilir. Buna muhtelif yoktur” ifadelerini ekledi.