Kadınların egemen ideolojilere karşı alternatifleri- ANALİZ

Ortadoğu’daki savaşlar ve krizler arasında kadınlar, kaderlerini belirleyecek iki seçenekle karşı karşıya. Ya egemen sistemler çerçevesinde reformları kabul etmek ya da gerici ideolojilere boyun eğmek. Ancak bir üçüncü yol daha var...

BIHAR AVRÎN

Kadınlar, özellikle savaş ve çatışmaların yoğun olduğu Ortadoğu gibi bir coğrafyada zor bir dönemden geçiyorlar. Hangi cephede ve hangi politikalarda yer alacaklar? Kadınların özgürlük ve kurtuluş için alternatifleri nedir? Mevcut egemen sistemlerin içinde reformlar yaparak mı özgürleşecekler? Bugün bu sorular, kadınların önünde duruyor. Özellikle Ortadoğu’da egemen sistemler, kadınlara iki ideolojik çizgiyi dayatmaya çalışıyor. Ya kadınlar, devletin yasalarını ve sistemdeki değişiklikleri kabul ederek reformlara gitmelidir ya da siyasi İslam ideolojisine teslim olup, gerici ve sınırlayıcı yasaları kabul etmelidir. Bu ideolojiler, dini öğretiler çerçevesinde, kadınları erkek egemen aile ve ev yaşamına hapsederek, yaşamlarını ellerinden almaktadır. Bu koşullarda, hangi seçenek ve mücadele çerçevesi kadınlar için daha uygun olabilir? Çünkü her iki seçenek de kadınlar üzerinde başka bir şekilde baskıyı ve ezilmeyi yeniden üretecek ve kadınların boyun eğme döngüsü devam edecektir.

Üçüncü yol, mevcut sorunlardan çıkış için demokratik bir eğilimdir

Şüphesiz, cihatçı hareketlerin bölgedeki etkisini artırdığı ve özellikle Suriye’deki Beşar Esad diktatörlüğünün çöküşünün ardından, bu alternatiflerin hem teorik hem de pratik boyutlarıyla, aşırı milliyetçilik, cinsiyetçilik, devletçilik, İslami fundamentalizm ve kapitalizme karşı geniş bir mücadele cephesine dönüşmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, kadınların durumu her zamankinden daha zor olacaktır. Bu nedenle stratejik olarak, "üçüncü yol" çözüm olabilir. Hem devletçi hem de siyasi İslamcı eğilimler, yıkım ve kan dışında hiçbir şey getirmemekte ve faşizmin yükselmesine zemin hazırlamaktadır. Sonuç olarak, üçüncü yol, mevcut sorunlardan çıkış için demokratik bir eğilimdir. Bu eğilim, sistem tarafından dışlanmış, kenara itilmiş ya da görmezden gelinmiş tüm toplumsal kesimleri kapsar. Ortadoğu coğrafyasının her zamankinden daha fazla bu üçüncü yola ihtiyacı vardır. Bu eğilimde devletçi bir yaklaşım yoktur ve demokratik konfederalizm, demokratik ulus gibi yolları içerir. Bu bağlamda, kadınların mücadelesi ve örgütlenmesi de üçüncü yolun ilkelerine uygun olarak yapılabilir. Kadın grupları, örgütleri, ağları ve komünleri kurarak alternatifler yaratmak bir seçenek olabilir. Ekolojik alanlar ve kooperatifler kurmak, kadınların dayanışma duygusunu artıracak ve kadınların sorunları üzerine tartışmaları ve çözüm bulmaları için fırsat yaratacaktır. Bu kooperatifler ve komünler, kendini savunma, eğitim ve kolektif çalışma becerilerine sahip olmalıdır.

Devletçi ve liberal feminist eğilimler, mevcut sistemdeki yasal değişikliklere dayalı köklü değişikliklere inanırken, diğer bazı akımlar da devletlerin finansal destekleriyle kadın mücadelesini yürütmektedir. Feminist hareketlerin mevcut düzene karşı radikal mücadelesinin ardından sistem, kadınların mücadelelerini liberal hale getirmeye, marjinalleştirmeye ya da özünden soyutlamaya çalışmıştır. Kadınların, sadece bazı yasaların değiştirilmesiyle ya da yeni yasaların getirilmesiyle özgürleşebileceği anlayışı, en çok kadınların mücadelesine zarar vermiştir. Çünkü sadece yasaların değiştirilmesi, kadınların özgürlüğüne yol açmaz; ancak bu faktörü tamamen göz ardı edemeyiz. Kadınlar, eğer güç ve devlet yapılarının dışında kendileri için bir alternatif yaratmazlarsa, istediğimiz sonuca ulaşmak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, kadınların üzerindeki çok katmanlı baskı ve bunun tarihi, kültürel ve toplumsal kökenleri göz önünde bulundurularak, alternatif seçenekler üzerinde daha fazla düşünülmesi gerekmektedir.

Kadınlar arasındaki bağ mücadelenin güçlenmesinde belirleyici bir rol oynayabilir

Öte yandan, sistemin sürekli çabası, kadınların birleşmesini ve aralarındaki bağları coğrafi ve toplumsal açıdan koparmak, aralarındaki mücadeleleri parçalamaktır. Bu nedenle tarihi ve mücadele gereklilikleri, bu boşlukların kadınların örgütlü mücadelesini genişleterek ve kadınlar arasındaki dayanışmayı güçlendirerek giderilmesini gerektiriyor. Kadınlar arasındaki bağ, farklılıklarına rağmen, onların mücadelelerinin güçlenmesinde belirleyici bir rol oynayabilir. Diğer yandan, kadın hareketlerinin zayıf noktalarından biri olan sadece belirli bir kadın sınıfına (eğitimli ve orta sınıf) odaklanmak kadınlar için bir eksiktir. Bu odaklanma, kadın hareketleri arasında bir bölünmeye yol açmış ve kadınların durumundaki dönüşüm sürecini olumsuz etkilemiştir. Aslında, bir halk ya da sınıf bakış açısından kadınlar hakkında konuşmak, sadece onların yaşam koşullarını açıklamaktan ibaret olmuş ve özgürlükleri için belirli bir strateji geliştirilmemiştir. Kadın hareketlerindeki bölünmeler, genellikle merkez-çevre arasındaki çatışmalardan kaynaklanmakta ve bu da çevrenin deneyimlerinin anlaşılmasını engelleyerek, nihayetinde kadın mücadelesinin bir sorunu haline gelmiştir. Bu yaklaşım, güvensizlik yaratmakta ve sonuç olarak kadınlar arasındaki bağların kopmasına yol açmaktadır.

Son yıllarda, özellikle İran ve Doğu Kürdistan’da başlayan "Jin, Jiyan, Azadi" hareketi ve bu hareketin diğer Ortadoğu bölgelerine yayılması, bu gerçeği net bir şekilde gözler önüne sermiştir. Alt sınıflardan gelen kadınlar, hiçbir zaman bazı feminist hareketlerin literatüründe adı geçmeyen kadınlar, aslında baskı ve zulme karşı verilen mücadelenin gerçek liderleri olmuştur. Kürt, Beluc ve Afgan kadınlar, büyük bir heyecan ve radikal bir şekilde kadın düşmanı düzenlere karşı ayaklanmış ve direnişleri devrimci bir harekete dönüşmüştür. Bu kadınlar, ulus ve sınıfsal kimlikleri nedeniyle, kadın olmanın yanında, katmerli bir baskıya uğramaktadır. Bu nedenle, Ortadoğu’daki kadınların "kurban" ya da "pasif" olarak görülmesi, bu coğrafyadaki kadınların eylemlerini anlamamızı engelleyen tek yönlü bir oryantalist bakış açısıdır. Bu kadınların yaşadığı deneyimler, Ortadoğu’daki kadın devriminin perspektifi için güçlü ve yapıcı bir zemin oluşturabilir. Kadınlar, ortak idealar ve deneyimlerden faydalanarak, birbirlerini birleştirerek baskıyı yeniden üreten mekanizmaları zayıflatabilirler. Bu nedenle, kadınların üzerindeki baskının çok katmanlı doğası göz önüne alındığında, çeşitlilik, kadın mücadelesinin temel ilkelerinden biri haline gelmelidir.

Mücadelede kazandıkları deneyimler rehber oluyor

Kadınların teorik ve akademik mücadeleleri, yalnızca belirli bir kadın sınıfına ait olmamalıdır. Aksine, tüm kadınların sesi olmalı ve daha doğru bir şekilde toplumsallaşmalı; kadınların tüm alanlarda yer alması için sınırlama olmamalıdır. Kadınların bilgi üretme faaliyetleri, deneyimleri, gerçekleri ve tarihsel temelleri üzerine inşa edildiğinde, kadınlar daha iyi bir şekilde kendilerini görebilir ve ilerlemek için çaba gösterebilirler. Ayrıca, kadınların bilinç ölçütü sadece üniversite diploması almakla sınırlı olmamalıdır. Kadınların, mevcut düzene karşı verdikleri mücadelede kazandıkları farklı deneyimler, onların nasıl mücadele edeceklerine dair çok değerli rehberlikler sunmaktadır. Bu nedenle, kadınların örgütlenme şekli, onların ihtiyaçlarına ve gerçeklerine dayalı olmalı ve tüm kadınları temsil etmelidir.

Ortadoğu’da, özellikle son 20 yıldır süregelen savaş ve sürekli çatışmalar nedeniyle, kadınlar için mücadele bir yaşam biçimi haline gelmiştir. Kadınlar, yıllar içinde kazandıkları deneyim ve çeşitlilikle diktatörlük rejimlerini, baskı ve zulme rağmen etkisiz hale getirmiştir. Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesi, resmi ve devlet yapılarına karşı bağımsız olarak devam etmiştir. Ayrıca, Kürt kadınları, dünyadaki tüm kadınlarla ortak hedeflere ulaşmak için bir iletişim ağı kurmayı sürdürmüşlerdir. Kadınlar, farklılıkları ve farklı görüşlerine rağmen, kadın devrimi için bir tarihsel farkındalık geliştirmelidir. Bu, ideolojik saldırılara karşı önemli bir adımdır. Bu bağlamda, kadınların devrimci düşüncelerini ve tecrübelerini paylaşmaları, tüm kadınlar için önemlidir. Bu nedenle, kadınlar arasında yerel ve küresel bağları güçlendirecek bir birliktelik, kadınların mücadelesine katkı sağlayacaktır.

Her bir adım, tarihsel bir sorumluluktur

Sonuç olarak; Ortadoğu’da köklü bir değişim süreci yaşanıyor ve bu değişim, demokratik bir Ortadoğu’ya mı yol açacak, yoksa daha fazla şiddet ve çatışmaya mı neden olacak, bu kadınların, demokratik ve özgürlükçü güçlerin, örgütlerin ve hareketlerin mücadelesine bağlıdır. Kadınlar, birçok kriz bölgesinde ve otoriter rejimlerin egemen olduğu yerlerde, kendi hakları ve talepleri için toplumsal ve siyasi hareketler oluşturuyorlar. Bu bağlamda:

*Kadınların anti-devlet protestolarına katılımı ve bağımsız partiler ya da kurumlar kurarak kadın haklarını geliştirme çabaları, örneğin eğitim, sosyal özgürlükler, karar verme ve siyasi alanda yer alma hakkı.

*Kadınlar için destekleyici sosyal ağlar kurmak,

*Kültürel direniş ve toplumsal cinsiyet kimliğini yeniden tanımlamak,

*Kadınların kültürel, sanatsal ve edebi eserler üretmesi ve yayması,

*Dijital medya ve iletişim ağlarını kadınları seferber etmek için kullanmak,

*Kadınların barış ve yeniden inşa süreçlerine katılımı, barış görüşmelerinde kadınların ve zulme uğramış halkların temsilci olarak yer alması,

*Kadın haklarını göz önünde bulunduran sosyal yapılar ve kurumlar oluşturmak,

*Kadınlar için ekonomik fırsatlar ve girişimcilik alanları yaratmak,

*Şiddet, ayrımcılık ve savaşa karşı kadınların kendi kendini savunma mekanizmaları kurması.

Bu faaliyetlerin her birinin kadınlar tarafından geliştirilmesi, kadınların durumunda büyük değişikliklere yol açacak ve karşılaştıkları ayrımcı zihniyetleri zayıflatacaktır. Bu eylemler, tüm kadınların iş birliği ve sorumluluk alması gerektiği bir tamamlayıcı süreçtir. Bu süreç, kadınların mücadelesini tehdit eden tehlikelere karşı her bir adım, tarihsel bir sorumluluktur.