‘Kadınlar kentlerdeki varlığını yeniden kuracak’

AKP politikaları ile kadınların kamusal alandan ötelendiğine işaret eden TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Ayşegül Oruçkaptan, kentlerde kadınların varlığının çoğalması gerektiğini belirterek, yaklaşan seçimler için “Gerici zihniyetten kurtulmamız lazım" dedİ.

SERPİL SAVUMLU

Haber Merkezi- Türkiye 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı ve 28’inci Dönem Genel Milletvekilliği seçimlerine gidiyor. Seçim gündeminde öne çıkan temel konulardan biri de deprem gerçekliği ve şehirlerin yeniden yapılanması. Binaların ne kadar güçlü olacağı yerine temel atma törenleri konuşulurken, kentlerde kadınların da yaşadığı unutuluyor ya da kadınlar yok(muş) gibi davranılıyor.

Depremin ardından ‘toplumsal cinsiyet ve kent’ ilişkisi yeniden konuşulmaya başlandı. Erkekler şehirlerde hiçbir güvenlik sorunu olmadan yaşarken, kadınlar evlerinde duvarların ardına hapsediliyor. Kentler planlanırken kadınların ihtiyaçlarını önceleyen projeler kabul görmüyor. Üst geçitlerden, toplu taşıma araçlarına, park alanlarından aydınlatmaya birçok düzenleme ile kadının kent yaşamına katılması adeta engelleniyor. Esasen yüz yıllardır, ‘gelenek’ adı altında dışlanan kadınlar düzene de bir tehdit olarak algılanıyor. Türkiye’de AKP iktidarı ile doruğa ulaşan muhafazakarlıkla kadın toplum dışına itilirken, kentlerde daha da dışlanıyor. Kadınlar kendileri için belirlenen izole mekanları kullanmaya mecbur bırakılıyor.

Projelere rağmen kadınlar gözetilmiyor

Türkiye’de Kadın Dostu Kentler Projesi Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu-UNFPA ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı- UNDP tarafından 2006 yılından bu yana uygulanıyor. Programın temel amacı toplumsal cinsiyet eşitliği için uygun ortamların oluşturulması. Türkiye’de 2006 yılında başlayan çalışma ilk olarak Semsûr (Adıyaman), Antalya, Bursa, Dîlok (Antep), Meletî (Malatya), Merdîn (Mardin), Samsun illeri ile başladı. Sonrasında bu kentlere İzmir, Qars (Kars), Nevşehir, Riha (Urfa), Trabzon’da eklendi. Deprem bölgesinden 4 kentte bu programa dahildi ama projenin nasıl hayata geçirildiği tartışma konusu. Depremin ardından kurulan çadır kentlerde kadınların kullanabileceği alanların olmaması ve genel kullanım alanlarının da kadınlar gözetilmeden düzenlenmesi ilerisi için de ipuçları veriyor. Çadır kentlerde kadınlar yaşadıkları onca zorluğun ardından, bir de güvenlik sorunuyla baş etmek zorunda. 

Değişen dünyada kadınlar ve çocuklar kente ne kadar ve nasıl erişebiliyor? Sokaklar, yapılar, yeşil alanlar kadınlar gözetilerek inşa ediliyor mu? Erk zihniyet tarafından tasarlanan kentlerde kadınlar nerede? Nasıl yaşıyor. Toplumsal cinsiyet ve kent ilişkisi neden dikkate alınmıyor? Tüm bu soruları Tük Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu Üyesi Ayşegül Oruçkaptan ile konuştuk.

Kadınlar kamusal alandan uzaklaştırılıyor

21 yıldır iktidarda olan AKP’nin gerici politikaları ile kadınların kamusal alandan ötelendiğine dikkat çeken Ayşegül Oruçkaptan, deprem ve sonrasında yaşananlarla bunun çok net gözlemlendiğini dile getirdi. Kent planlamasına Osmanlı’dan günümüze ‘gelenek’ adı altında gelen gerici uygulamaların yansıdığını ifade eden Ayşegül Oruçkaptan, “Kentler eril sisteme göre kurgulanıyor. Bu Osmanlı’dan bu döneme kadar gelen bir şey. Kamusal alanlar daha çok erkeklerin, özel alanlar daha çok kadınların şeklinde tasarlanıyor. Kadınlar ve çocuklar bu depremde en çok sonuç olarak zarar gören kişiler oldu” şeklide konuştu.

Her alan kadınlardan uzak

Toplumsal cinsiyet eşitliği özümsenmediği sürece ülkede eşitlik meselesinin sürekli konuşulacağını ifade eden Ayşegül Oruçkaptan, “Kadına karşı şiddet uygulandığı sürece, kadın baskılandığı, kadın sürekli aile içinde bir anne rolü üstlendiği sürece biz bunları tartışacağız. Kamusal mekanlar olarak caddeler, sokaklar, meydanlar kamu binaları, parklar, yani görebildiğiniz her alan kadınlardan uzak. Kadın daha çok mekanların içerisinde. Akşam belli noktalara gittiğinde güvenliği azalıyor kadınların. Mesela bir karanlıkta otoparka gittiğinde, otobüs beklerken karanlıkta veya ıssız bir mekânda, bir alt geçitten geçerken bu alt geçit yine iyi planlanmamışsa güvenlik sistemleri oluşturulmamışsa güvenlik sistemi oluşturulmayan her yer aslında kadın için tehlikeli mekanlardır” dedi.

Mekanlar erkekler için kurgulanıyor

Deprem sonrasında da mekanların kadınlar için kurgulanmadığına işaret eden Ayşegül Oruçkaptan, kadınların çadırlar ve konteynırlarda güvenlik ve hijyen koşullarından yoksun bir şekilde yaşadıklarını söyledi. Ayşegül Oruçkaptan, “Kadınlar, tuvalet ve duş için farklı mekanlara gidiyorlar. Buralara giderken şiddete, tacize, maruz kalabiliyorlar. Şiddetin de en çok kadınlarda görüldüğü dönem de afet sonrası dönemler. ‘En çok zarar gören kadınlar’ diyoruz ya kadınlar istedikleri zaman istedikleri yerlerde dolaşamıyorlar” diye ifade etti. 

Deprem kentlerindeki gözlemlerini de paylaşan Ayşegül Oruçkaptan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Deprem alanına gittiğimde kadınların çadırların önünde oturduklarını gördük. Yani fazla etrafta dolaşmıyorlar. Sadece ihtiyaçları temin etmek için ya da yemek kuyruğuna girmek için çadırın etrafından uzaklaşıyorlar. Buraların dışında çok fazla kadın göremiyoruz. Ya çadırların içindeler ki o çadırların içinde son derece kalabalık hiç uygun olmayan ve hijyenik koşullardan yoksun yaşıyorlar. Erkekler daha çok alanlardalar.”

‘AKP ile kadınların güvenliği daha tartışılır oldu’

“İstanbul Belediyesi ile Ankara Belediyesi’nin ‘Akşam 7’den sonra kadınlar otobüsten istedikleri yerde inebilecekler’ sözü bile güvenliği çağrıştırıyor. Ve biz buna bile çok seviniyoruz ki aslında bu böyle olmamalı. Mekanlar kadınların da çocukların da herkesin yararlanabileceği gibi planlanmalı ve düzenlenmeli” diyen Ayşegül Oruçkaptan, AKP ile kadınların güvenliğinin daha tartışılır olduğunu belirtti. Kadınlar için evde çalışma sistemlerinin geliştirildiğine dikkati çeken Ayşegül Oruçkaptan, bu uygulamaların da kadını kamudan uzaklaştıran politikaların bir parçası olduğunu ifade etti.

Neler yapılabilir?

Ayşegül Oruçkaptan, ‘Neler yapılabilir?’ sorusuna da şu sözlerle cevap veriyor:

“Deprem bölgelerinin iyi aydınlatılması lazım. Tuvalet ve duşların, çamaşır yıkama yerlerinin birçok alanın bir an önce kadınlardan yana düzenlenmesi gerekiyor. Tabi ki en büyük dileğim halkın bir an önce kentlerine kavuşması. Genel olarak alınacak önlemler arasında aktivitelerin çeşitlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sokaklarda kadınların da kullanabileceği mekanlar olmalı. Sokaklar daha düzgün tasarlanmalı. Aydınlatılması güvenliği daha uygun olmalı. Vandalizm azalmalı. Otoparklar gibi birçok kamusal mekanlar doğru noktalarda olmalı. Öncelik kadınlara tanınmalı. Yollar daha görünür olmalı. Bitkilendirme bile ona göre yapılmalı. Kadınlar parklarda da vakit geçirebilmeliler. Toplu ulaşımda duraklarda güvenlik sistemleri geliştirilmeli. Yine alt geçitler iyi aydınlatılmalı ve yerleri iyi seçilmeli. Tüm bunlar aynı zamanda çocuklar ve engelliler için de geçerli. Aslında evrensel tasarım ilkeleri düzgün uygulandığında kadınlar için de geçerlidir. Erkekler de bilmeli ki kadınların da aynen onlar gibi sokaklarda dolaşmaya yaşamaya hakları var. Kadınlar, istendiği zaman öldürülebilir, tecavüz edilebilir canlılar değil. Hepimizin evrensel insan hakları kurallarına uymamız gerekir.”

Haremlik selamlık anlayışı

Geçmişten gelen kuralların kadınlar üzerinde etkili olduğunu ifade eden Ayşegül Oruçkaptan, kırsalda olan kadının daha dört duvar içinde yaşamasının da bu durumla ilgili olduğunu belirtti.  Osmanlı’dan gelen mimari anlayışının devam ettirildiğini kaydeden Ayşegül Oruçkaptan, “Osmanlı döneminden başlayan bir haremlik selamlık anlayışı var. Geçmişten gelen hala o geleneklerin sürdürülmesi söz konusu. Tabi ki buna baş kaldıran bunun için mücadele eden kadınlar var” dedi. 

‘Bu gerici zihniyetten kurtulmamız lazım’

“Eril bir toplumda yaşıyoruz. Her şey kadın da planlıyor olsa erkek de planlıyor olsa o sistemin içerisinde” diyen Ayşegül Oruçkaptan, son olarak 14 Mayıs’ta gerçekleştirilecek seçimlere dikkat çekti ve şunları dile getirdi:

“Aslında bu anlayışın değişmesi gerekiyor. Kafalarımızı değiştirirsek değişimi yaratmak zor değil. Hepimiz heyecanla 14 Mayıs’ı bekliyoruz. Birçok şeyin değişeceğinin umuduyla yaşıyoruz. Umut içimizde her zaman var. 21’inci yüzyıldayız kadınların güvenlik sorunu dünyada da gelişmiş ülkelerde de sıkıntılı. Ama kadınların şiddet ve şiddet korkusu olmadan yaşayabilecekleri kentleri yapabilmemiz zihniyet ile ilgili ve bu gerici zihniyetten kurtulmamız lazım.”