‘Kadına yönelik şiddet toplumun parçalanmasına yol açıyor’

Kadınların tüm dünyada şiddetin farklı türlerine maruz kaldığını aktaran Sosyal Danışman Tedamor Elî, kadına yönelik şiddetin toplumun parçalanmasına yol açtığını belirterek, şiddete karşı mücadele yöntemlerini anlattı.

BERÇEM CÛDÎ

Kobanê- Uluslararası anlaşmalara ve yasalara rağmen kadınlar dünyada şiddetin farklı biçimleriyle karşı karşıya kalıyorlar. Mevcut yasalar ve sözleşmeler olsa da uygulanmadıkları için veriler giderek yükseliyor. Psikolojik Destek Merkezi’nde çalışan Sosyal Danışman Temador Elî, konuyu ajansımıza değerlendirdi.

Konuşmasının başında şiddet oranlarına dikkat çeken Temador Elî, "Şiddet, kadın, çocuk, erkek olmak üzere toplumun her kesimine uygulanan saldırgan bir davranıştır. Ancak özellikle kadınlara yönelik yapılıyor. İstatistiklere göre her 100 kadından 3'ü şiddete maruz kalıyor. Elbette bu kadar çok kadının şiddete maruz kalması anormal bir durumdur. Her yıl bu dönemde şiddet olaylarına dikkat çeken Birleşmiş Milletler de bu nedenle 25 Kasım'ı Şiddetle Mücadele Günü olarak ilan etti. Yaşanan şiddet sadece kadının kişiliğini etkilememekte, tam tersine çocukları ve tüm aileyi etkilemektedir. Toplum bireylerden oluşur. Eğer bu çocuklar da şiddet koşulları altında büyürlerse, yıkılmış bir toplumun oluşmasına yol açacaktır" ifadelerinde bulundu.

‘Erkekler şiddeti meşru görüyor’

Şiddetin birçok türünün olduğunu kaydeden Temador Elî, “Kadınlar fiziksel ve psikolojik olarak şiddete maruz kalıyorlar. Şiddete maruz kalan kadınların intihara sürüklendiğini de görüyoruz. O yüzden şiddete maruz kalan kadınlar şiddet faili hakkında şikayet başvurusunda bulunmalıdırlar. Psikolojik şiddet ise sözlü yapılan şiddet biçimidir. Kadına sözlü hakaret eden, onu küçük ve değersiz hissettiren sözlerdir. Psikolojik şiddeti uygulayan çok sayıda erkek var. Bu iki şiddet türü bir araya geldiğinde kadınlar psikolojik olarak birçok sıkıntı yaşarlar. Kadınlar dövüldüğünde, işkenceye maruz kaldığında, fiziksel olarak zarar gördüğünde ve zihinsel olarak bölündüğünde, gücünü, inancını, iradesini kaybediyor. Bir başka şiddet biçimi ise ekonomik şiddettir. Kadının maddi açıdan bağımsız olmaması, kadının erkeğe bağımlı kalmasına neden oluyor. Kadınlar çaresiz kaldığında erkekler onlara baskı ve şiddet uygulamayı meşru görüyor" şeklinde konuştu.

‘Kadınlar bir irade olarak görülmüyor’

Erk zihniyetin kadınları istismar ettiğini söyleyen Temador Elî, sözlerine şöyle devam etti: "Kadınlar bir irade olarak görülmezken, sanki hiçbir şey yapamıyormuş gibi yaklaşımlar gösteriliyor. ‘Namus’ kavramı adı altında kadınların hayatları kısıtlanıyor. ‘Namus’ adı altında erkekler kadına yönelik her türlü şiddet yöntemini kullandı ve kadınlar bunu kabul etmeye zorlandı. Kadının boşanma durumunu kabul etmeyen bir toplum var. Kadının boşanması bir günah olarak nitelendiriliyor. Öte yandan dinin etkisi o kadar büyük ki toplumumuz maalesef bunu da kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Erkekler cuma günleri camide toplanıp din adamlarının konuşmalarını dinliyor, ardından bu sözleri kendi çıkarları doğrultusunda eşlerine, çocuklarına, kız kardeşlerine karşı kullanıyorlar. Çünkü erkeklerin dini kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmak için kullandığını, günah ve haramdan bahsederek kadınların hayatını zorlaştırdığını söyleyebiliriz. Ekonomik sebepler de var, kadınların işi ve geliri olmadığında erkekler şiddete başvuruyor. Kadınların erkeklerden para aldığını, kendi başlarına hareket edemediklerini, ekonomik alanda fikirlerini paylaşamadıklarını görüyoruz.”

‘Şiddet tüm toplumu etkiliyor’

Şiddetin toplum ve özellikle çocuklar üzerindeki etkilerine de değinen Temador Elî, "Kadın toplumun temeli olduğu için şiddet tüm toplumu etkiliyor. Eğer anne çocuklarının önünde şiddet görürse o çocuk da aynı zihniyetle büyüyecektir. Şiddetle büyüyen ve şiddete tanık olan çocukların büyümesiyle nasıl bir aile ve toplum ortaya çıkacağını hayal edebiliyoruz. Pek çok çocuk bize kötü ruh sağlığı, korku, stresle geliyor. Sorunun kökenine indiğimizde annelerin evde şiddete maruz kaldıklarını görüyoruz. Arkadaşlarıyla şakalaşırken bile saldırgan tutum gösteren çocukların durumu ailelerinde yaşanan şiddetle bağlantılıdır. İnsan bedensel ve zihinsel bir varlıktır, özellikle çocuklar bu konularda çok hassastır. Çocuklar şiddetin gölgesinde büyüdükleri için toplumda olumsuz bireyler haline geliyorlar, bu da bölünmüş, geri kalmış ve bölünmüş bir toplumla sonuçlanıyor" diye belirtti.

‘Şiddetin önlenmesi için farklı alternatifler kullanılmalı’

Konuşmasının devamında şiddete karşı çözüm önerilerini sunan Tedamor Elî, "Şiddete karşı alternatif çözümler sunabilmeliyiz. Bu nedenle öncelikle aile içinden başlamamız gereken bazı çözümler bulabiliriz. Çocuklar sağlıklı bir şekilde eğitilip yetiştirildiklerinde, doğru iletişim yöntemleri öğrenildiğinde farklı zihniyetle büyüyeceklerdir. Okullardaki eğitim müfredatları önemli rol oynuyor. Çocuklara okul süreçlerinde özellikle sevgiyi ve kadın cinsiyetinin tanınmasını teşvik eden materyaller öğretilmeli. Ayrıca dijital medya çok kullanılıyor. Dolayısıyla kadınlara yönelik özel bir yayın politikası yürütülürse olumlu etkiler yaratacağına inanıyorum” dedi. 

‘Katı yasalar uygulanmalı’

En büyük rolün ise hükümetin omuzlarına düştüğünü kaydeden Tedamor Elî, sözlerini şöyle tamamladı: “Eğer hükümetler, kadın haklarını korumak için şiddete karşı katı yasaları uygularsa kadına yönelik şiddette uygulanmayacaktır. Sistemimizde bazı yasa ve yönetmeliklerin olduğu doğrudur ancak bence bunlar zayıftır ve kadınların sorunlarına kalıcı çözüm sağlamamaktadır. Öte yandan erkeklere karşı dava açan kadınlara koruma evleri yapılmalı ve iş olanakları sağlanmalı ki, kadınlar eşlerinin yanına dönmek zorunda kalmasın. Boşandıktan ve dava açtıktan sonra ailesine güvenemediği için şiddet karşısında sessiz kalan birçok kadın da var. Şiddetin azaltılması ve kadınlara yönelik çözüm bulunması ancak bu yöntemlerle mümkündür."