‘Jina ayaklanmasının’ ardından okullarda yönetim değişikliği

Jina ayaklanması ardından okullardaki yönetim değişikliğini anlatan Şiler K. “Sistem yöneticilerin bir kısmının iş birliği yapmadığını hissetti” diyerek, yapılan değişikliklerin nedenlerini aktardı.

WAYAN AMİNİ

Urmiye- Jina Mahsa Amini İran’ın Tahran kentinde 16 Ekim 2022 tarihinde başörtüsünü düzgün takmadığı gerekçesiyle ‘ahlak polisleri’ tarafından katledildi. Katliamın ardından Doğu Kürdistan ve İran kentlerinde kadınlar öncülüğünde “Jin, jiyan, azadî” ayaklanması başlatıldı. Tarihi direnişte İran İslam Devleti, idam, işkence, tutuklama, insan kaçırma, zehirleme, gibi birçok baskı yöntemini devreye koysa da halk mücadeleden geri adım atmadı.

Direnişin en önemli ayaklarından biri de öğrencilerdi. Öğrencilerin eylemlerini bastırmak için birçok okula baskın düzenleyen güvenlik güçleri, çok fazla öğrencinin ölümüne neden oldu. Okul müdürleri de baskı altında olan kesimlerden biriydi. Bazıları güvenlik güçleriyle iş birliği yaparak onlara bilgi sağlarken, bazıları da bunu yapmayı reddedip tehditlerle ve davalarla karşı karşıya kaldı. Bunun sonucunda geçtiğimiz yıl çok sayıda okul müdürü görevden alındı. İran İslam Cumhuriyeti yetkililerinin yayımladığı bilgilere göre, farklı şehirlerdeki 20 binden fazla okul müdürünün yeri değiştirildi. Bu değişiklikleri ve sonuçlarını güvenlik nedeniyle ismini paylaşmayan Öğretmenler Sendikası üyesi Şelir K. sorularımızı yanıtladı.

*Halk ayaklanmaları sonrasında okullarda yaşanan kapsamlı yönetim değişiklikleri konusunda Eğitim Bakanlığı'nın gerekçeleri ve hedefleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle yönetici pozisyonlarında çalışmak isteyen eğitim çalışanlarının başvurularının kayıt altına alınması ve sınavlara katılmaları gerekir. En önemlisi bölge yöneticileri ve güvenlik tarafından yapılan iç seçimlerle kişilerin alanı belirlenir. Eğer kabul edilirlerse yönetici pozisyonundan sorumlu olabilirler. Ayaklanmanın ardından sistem, kendi bakış açısına göre bazı yönetim zayıflıklarını fark etti. Yöneticilerin bir kısmının ciddi iş birliği yapmadığını ya da bu yöneticilerin bir kısmının devlet projelerinde daha az faaliyet gösterdiğini hissetti. Bu nedenle yönetici seçme sürecine daha duyarlı hale geldiler. Hedeflerine daha yakın olan çalışanları gerekli pozisyonlara getirdiler. Öğrencileri kendi istekleri doğrultusunda yönlendirme kapasitesine sahip kişiler seçtiler.

*Bu değişikliklerin mesleki ve eğitimsel kriterlere göre mi, yoksa daha çok siyasi ve güvenlik baskılarından mı etkilendiğini düşünüyorsunuz?

Yöneticilerin, özellikle de üst pozisyondaki yöneticilerin seçimi güvenlik-politik motivasyonla yapılıyor. Yönetim pozisyonlarındaki bu değişiklik dalgası çoğu hükümette yaşanmış olsa da bu kez yönetici seçme süreci daha fazla güvenlik hassasiyetiyle yapıldı. Bazı okul müdürlerinin güvenlik kurumlarıyla direkt iş birliği yaptığına dair raporlar da var.

*Eğitimcilerin ya da okul yönetimlerinin protestolarla baş etmedeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Okulun yönetim grubunda yer alan bazı müdür veya müdür yardımcıları öğrencilere korku temelli mekanizmalarla yaklaşıyor. Örneğin öğrenci kitaplarına bakarak Humeyni'nin resminin yırtılıp yırtılmadığını kontrol ediyor ya da okulun kapısında ve duvarında slogan arıyorlar. Birkaç öğrenciyi toplayıp ‘bu sizin el yazınız’ derlerdi. Elbette bu vakalar öğrenciler arasındaki korkudan kaynaklanıyordu. Bazı durumlarda öğrenciler okuldan atılmakla ve hükümetin bilgi sistemlerini sızdırmakla tehdit ediliyordu. Ayaklanmanın en yoğun olduğu dönemde güvenlik merkezleri her gün yöneticileri arayarak her şeyin kontrol altında tutulması ve sorunların kendilerine bildirilmesi yönünde baskı uyguladı.

*Güvenlik kurumlarıyla iş birliği yapmayı reddeden yöneticiler neler yaşadılar?

Güvenlik, bir öğretmenin hükümeti eleştirdiğini veya bir öğretmenin hükümet karşıtı içerik yayınladığını öğrenirse, istihbarat departmanı ilk önce onunla iletişime geçip onu işten çıkarmakla tehdit ediyordu. İstihbarat departmanındaki bazı öğretmenler tehdit edildi ve taahhütler alındı. Ayrıca o öğretmen hakkında davalar açıldı. Bir öğretmenin güvenlik açısından güvenilir olmaması durumunda kayıt altına alınacağı ve ilk etapta herhangi bir yönetici pozisyonu alma hakkına sahip olmayacağına dair bir kara liste var. Daha sonra kendisi hakkında geçici veya sürekli işten çıkarma gibi cezalar dikkate alınacaktır.

*Eğitim Bakanlığı okul müdürlerini seçerken hangi kriterleri ön planda tutuyor? Uzmanlık ve mesleki bağlılık mı, yoksa hükümet politikalarına bağlılık mı?

Eğitim bağımsızlığı açısından düşündüğümüzde tümden yozlaşmış olup olmadığı yönünde genel bir yargıda bulunmak doğru değil. Güvenlik görevlisi, bölge müdürü gibi pozisyonlarda eğitim uzmanlığına bakar yani kişinin sadakati önemli değildir. Daha az hassas pozisyonlarda profesyonel temelde çalışan uzmanlar da bulunmaktadır.

*Bu kapsamlı yönetim değişikliklerinin eğitimin kalitesi ve okulların genel atmosferi üzerinde ne gibi bir etkisi olmasını bekleyebiliriz?

Bu değişikliklerle, uzman öğretmenler elverişsiz hale getiriyor. Uzun vadede bilgi eksikliği okullarda iş yönetimini de ciddi şekilde etkileyecek ve eğitimsel kriz olasılığını artıracaktır.

*Son olarak, bir sendika aktivisti olarak sizin bakış açınızdan, mevcut koşulların ve okulların eğitimsel ve idari düzeyinin iyileştirilmesi için ne gibi çözümler önerirsiniz?

Mevcut hükümet çerçevelerine rağmen ciddi değişiklikler mümkün değil. Çünkü tüm eğitim yönetimin ve siyasi politikaların sonucudur. Eğitim seviyesini yükseltmenin yollarından biri bu hükümet çerçevelerinin dışına çıkmak, yani okul dışında kar amacı gütmeyen eğitime yönelmektir. Sanal alan, içeriğin uzmanlar tarafından kontrol edilmesi ve üretilmesi için uygun bir ortam. Örneğin, okul tarih öğretmenlerinin tarihi gerçekleri anlatmasına izin vermez ama elektronik içerik üretimi, bu tür uzman öğretmenlerin kendi çalışmaları üzerinde daha fazla kontrole sahip olmaları için iyi bir yol olabilir.