'Jin jiyan azadî' sloganının kaynağı ve içeriğini çarpıtma çabaları
Tüm dünyada yankı bulan 'Jin jiyan azadî' sloganı nasıl çıktı, esas kaynağını nereden alıyor, sloganı farklı kılan neydi?

ZOZAN SİMA
İran ve Rojhilatê Kurdistan’daki serhildanların temel sloganı 'jin jiyan azadî' tüm dünyada yankı buldu ve bu serhidanların bir kadın devrimi karakterinde gelişmesine yol açtı. Fakat bu slogan etrafında birçok tartışma var. Serhildanlarda dile gelen ‘Diktatöre ölüm, Kürdistan faşizme mezar olacak, Belucistan’a özgürlük, Azerbeycan uyanıktır, Kürdistan’a dayanaktır’ solganları için böylesi bir tartışma olmadı. ‘Jin jiyan azadi’yi farklı kılan neydi ve bu tartışmaların odağında ne var?
Tartışma yaratan konulardan biri bu sloganın anlamı, kökeni ve kime ait olduğu üzerindendi. Çünkü bu sloganı onlarca yıldır Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi meydanlarda, gerilla alanlarında, direniş eylemlerinde, kongre ve konferanslarında atmaktadır. Abdullah Öcalan’ın 1980’li yılların sonundan itibaren Kürdistan devriminin bir kadın devrimi karakterinde gelişmesi yönündeki belirlemeleri ile birlikte Kürtçe’de jin ile jiyan kelimelerinin aynı kökten gelmesine rağmen günümüzde kadınların yaşam ve isimlerinin ölümle anılmasına dair sorgulamaları var. 90’lı yıllarda ise Abdullah Öcalan kadını yeniden yaşamla, jin’ı jiyanla birleştirmek için özgürlük mücadelesinden bahsetmiştir. Bu konuda söylediği sözlerin tarihleri, kaynakları da mevcuttur. Yani her ne kadar bu sloganın Abdullah Öcalan ve Kürdistan Kadın Özgürlük hareketi çıkışlı olmadığını kanıtlama çabaları olsa da bunlar kendilerini komik duruma düşürmenin ötesinde anlam ifade etmemiştir.
Büyük mücadeleler kadın özgürlüğü düşüncesi ile yürütülür
Abdullah Öcalan ve Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi sadece söz düzeyinde dile getirmekle sınırlı kalmamış, bu sloganı bir yaşam ve mücadele perspektifi haline getirmiştir. Yani sorun ilk kez nerede kim tarafından söylendiğinin ötesinde kadın, yaşam ve özgürlük arasında bağ kuran mücadele, kurumlaşma ve kuramlara sahip bir hareket söz konusudur. Üstelik bu hareket 40 yıldır mücadele yürüterek, Kürdistan’ın dört parçasında, Ortadoğu ve Avrupa’da, Latin Amerika’da etkili hale gelmiştir. Bu hareket aynı zamanda NATO’nun ikinci büyük ordusu olan Türk devletine ve çağın en karanlık gücü olan DAİŞ’e karşı savaş yürüttü. Ağırlıkta kadınların içinde yer aldığı komuta ettiği böylesi bir mücadele ancak kadın özgürlüğü düşüncesi ekseninde yürütülebilirdi.
Rojava Kürdistanı’nın ve Şengal’in DAİŞ’ten kurtarılmasıyla ile Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi tüm dünyaya yayılan bir evrenselleşmeyi yaşamıştır. Rojava Devrimi'nin bir kadın devrimi olarak anılmasının sebebi sadece kadınların savaşta yer alması ile sınırlı değildir. Kürdistan Özgürlük Hareketinde kadınların tüm karar mekanizmalarında söz ve karar sahibi oldukları bir sistem oluşturulmuştur. Kadınlar kendi orduları, komutanları ve savaş stratejileri ile savaşmaktadır. En önemlisi de Kürdistan özgürlük hareketi kadınların özerk, özgün örgütlenmesini sisteme kavuşturmuş, etkili ve örgütlü olduğu her alanda kadınların özyönetim, özsavunma ve kendi kendine yeterli ekonomiye, kendi adalet sistemlerine sahip olacakları bir sistemi kurumsallaştırmıştır. Bu hareket ve savunma gücü Şengal ve Bakur û Rojhilatê Suriye topraklarını özgürleştirmekle sınırlı kalmamış buralarda kadınların ordusu, özsavunma gücü, asayişi, adalet sistemi, komün-kooperatif sistemini en önemlisi de eşit temsil ve eşbakanlık sistemini kurmuştur. 'Jin jiyan azadi' sloganının yaşam bulması ya da kadın devrimi dediğimiz husus bunların toplamıdır. Jineoloji ise böylesi gelişmeleri yaratan tarihsel ve toplumsal koşulların içinden gelişen sosyal bilim yaklaşımını ifade eder. Temel toplumsal sorunları kadın özgürlükçü bir bilim yaklaşımı ile ele alarak, çözümler üretmeyi hedefleyen bir bilimsel yaklaşımı ifade eder. Araştıracağı konuları belirlerken, nasıl araştıracağının yöntemlerini oluştururken, üreteceği çözümlerin uygulanma zeminlerini belirlerken, toplumsal örgütlenmeler ile birlikte
çalışmakta ve çalışmalarını geliştirmektedir. Kadın devrimi ve 'jin jiyan azadi' sloganın gerisindeki yaşam, örgütlenme ve mücadele perspektifini anlatabilmek için kısaca bunları ifade ettikten sonra tekrardan bu slogan ile Abdullah Öcalan ve Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi arasındaki bağları koparma arayışlarının gerisindeki zihniyeti değerlendirmeye dönebiliriz.
Oryantalist bakış açısı Ortadoğulu kadınları iradesiz görür
Avrupa merkezli oryantalist bakış açısı, Ortadoğulu kadınları dinin, ailenin, erkeğin baskısı altında ezilen, kendi söz ve iradesi olmayan bir bakış açısı ile ele alır. Kurtarılması gereken konumdaki bu kadınların ancak Avrupalı modern düşünce ile özgürleşeceği fikri dayatılır. Bu düşünce sadece Avrupalıların değil ne yazık ki en fazla da bu oryantalist düşüncenin etkisindeki Ortadoğulu aydın kesimlerin düşüncesidir. Bu nedenle özneleşmiş, kendi öz gücüne, öz düşünce ve iradesine dayalı gelişen kadın gerçekliğini görmek istememektedirler. Kürdistan kadın özgürlük hareketi ve Abdullah Öcalan’a dönük negatif tutumların bir boyutunu bu oryantalist yaklaşım oluşturmaktadır. Ortaya çıkmış onca tarihsel sonuca, örgütlenme ve direnme iradesine rağmen Kürdistan kadın özgürlük hareketinin yarattığı kazanımlar görmezden gelinmektedir. Çünkü sistem dışı kalmayı başarmış, batı merkezli kurumların yardım ve desteklerine dayanmayan böylesi bir hareket, kadın özgürlüğüne dönük geliştirilen liberal çizgiyi deşifre etmektedir. Afganistan, Irak ve dünyanın birçok ülkesinde STK'lerle kadın özgürlük hareketlerinin radikalizmini ortadan kaldırmayı başarmış olan batı merkezli yaklaşım Kürdistan özgürlük hareketini bu çizgiye çekememiştir. Rojava, Şengal, Bakure Kurdistan’daki kadın hareketine dönük saldırılara sessiz kalanlar bu iradenin kırılmasını beklemekte, böylece kendi neoliberal çizgilerini kadınlara çözüm diye yutturabileceklerini düşünmektedirler.
24 yıllık ağır tecrit koşulları
Abdullah Öcalan 24 yıldır ağır tecrit altında olmasına rağmen fikirleri dünyanın dört bir yanında tartışılıyor, benimseniyor. Avrupa merkezli pozitivist bilime ve bilimdeki cinsiyetçiliğe dönük eleştirileri ekseninde önerdiği Jineoloji ilgiyle karşılanıyor. Fakat Abdullah Öcalan üzerindeki ağır tecridin bir boyutunu da onun fikirlerine dönük saldırı ve karalamalar oluşturmaktadır. Kimi çevrelerin bilinçli yürüttüğü, kimi çevrelerin ise yeterince bilgi ve araştırma yapmadan önyargılı biçimde bu saldırılara ortak olma durumu vardır. Abdullah Öcalan’ın söz ve yazıları bağlamından koparılarak yada çarpıtılarak yansıtılmakta pozitivist bilimsel ve akademik ölçütlerle tezleri ve düşünceleri boşa çıkarılmak istenmektedir. Abdullah Öcalan kuramsal olarak, örgütlenme ve mücadele boyutuyla ve kendi özel ve kamusal yaşamında kurduğu ilişkiler dahil olmak üzere kadın özgürlüğüne büyük katkılar yapmış bir liderdir. Şüphesiz Abdullah Öcalan’ın kadınların özgürlüğüne dair yaptığı değerlendirmeler ilk değildir, benzer değerlendirmeleri daha önce de farklı devrimci düşünür ve liderler yapmışlardır. Fakat, bu Öcalan’ın düşünce ve eyleminin özgünlüğünü ortadan kaldırmıyor. Öcalan, düşünce ve önermeleriyle kadınların ordulaşması, parti kurması, dünya çapında konfederal bir örgütlenmeye kavuşmalarını sağlamasıyla özgünlüğünü ortaya koymuştur. Kürdistan kadın özgürlük hareketinin kadro ve militanları, bu hareketin içinde yer alan kadınlar ağır bedeller ödeyerek bu kuram ve örgütlenmeleri sahiplenmişlerdir. Daha büyük adımların atılması, daha radikal toplumsal dönüşümler bu temelde gerçekleşmiştir. Bu açıdan Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketinin gelişim dinamiği anlaşılmadan Öcalan ile kadınlar arasındaki bağ da doğru tanımlanamaz.
İktidarın köklü çözümlenmesi gerekir
Bu noktada dile gelen çarpıtmalardan birisi ‘Öcalan’ın kadınların iktidar ve güç olmasını istememesi’ yönündedir. İktidar konusunda 19.yyda anarşist hareketin başlattığı, 21.yy da sistem karşıtı güçlerin derinleştirdiği geniş bir külliyat bulunmaktadır. Bu noktada Abdullah Öcalan sadece kadınların değil, ulusların, örgütlerin, partilerin ve her bireyin iktidarı çözümlemesi gerektiğini değerlendirir. Kendisi de bu konuda birey ve parti olarak iktidar konusundaki yanılgılarına dair özeleştiri verir. Reel sosyalizmin çöküşünde iktidar konusundaki yanılgıların payını ele alır. Fakat bunun alternatifinin toplumun örgütsüz, yönetimsiz kalması olmadığını belirtir. Bunun için alternatiflerin oluşturulması ve pratikleşmesi gerektiğini ortaya koyar. Anarşist ve ekolojik toplum kuramcıların vurgu yaptıkları gibi Abdullah Öcalan da devletin ortaya çıkışı öncesinde toplumda doğal otorite, yararlı hiyerarşi ve özyönetimi esas alan yönetim biçimlerine dikkat çeker. Bu otorite biçimi kadınlar tarafından geliştirilmiştir ve günümüzde devlet dışı toplumsal örgütlenmede model olabilecek karakterdedir. Abdullah Öcalan iktidarın klasik tanımını analiz eder ve ikitdar ile özyönetim arasındaki farkı ideolojik, sosyolojik ve tarihsel boyutları ile açıklığa kavuşturur. Özyönetimi bir özgürlük formu olarak tanımlar.
Buradan yola çıkarak kadınların iktidar olmasını değil, kendi özyönetim gücünü oluşturmasını önermiş bunun örgüt, kurum ve mekanizmalarını oluşturmuştur. Kürdistan özgürlük hareketinde henüz yeterli düzeyde hazırlık olmadığı ve bu sistemi uygulamak için henüz erken olduğu gerekçelerine rağmen eşbaşkanlık ve eşit temsiliyetin uygulanmasını bir şart haline getirmiştir. Kadınlara dair kararlarda sadece kadınların karar alacağı, kadının örgütlü iradesinin olmadığı kararların geçerli olmadığı etik ve hukuki ilkelerin benimsenmesini sağlamıştır. 1998 yılında yaptığı bir konuşmada bu yaklaşımını ‘gücü erkekten çalıp kadına vermek’ biçiminde tanımlamıştır. Bu noktada ortada iktidar kavramına dönük eleştirel bir yaklaşım ama kadınların güç sahibi olmasına dönük ilkesel bir tutum ve pratikten bahsedebiliriz.
Post-kolonyal feminist akımlar egemen feminizm eleştirileri temelinde gelişti
Diğer bir çarpıtma Abdullah Öcalan’ın feminizm konusundaki yaklaşımına dairdir. Kürdistan kadın özgürlük hareketi feminizmin etkisi ile şekillenmiş bir hareket değildir. Kürdistan ve Ortadoğu’da kadının konumu, kadınların devrimci mücadelede nasıl yer alacakları, Kürdistan’da aile gerçekliğine dair sorgulamalar bu hareketin gelişimine dair ilk tartışmalardır. Yani çıkış noktası Arap, Fars, Türk yada Avrupa merkezli feminizm içinde Kürt kadınlarının olmamasına eleştiri temelinde gelişen bir Kürt feminizmi değildir. Üçüncü dalga yada renkli feminizm olarak adlandırılan post-kolonyal feminist akımlar çoğunlukla egemen olan feminizm eleştirileri temelinde gelişim göstermişlerdir. Kürdistan kadın özgürlük hareketinin feminist hareket ve kuramla tanışması, ilişkilenmesi, ortak çalışma ve örgütlenmeler geliştirmesi, eleştirileri 90’lı yıllarla başlamış 2000’li yıllarla birlikte de daha da yoğunlaşmıştır. Abdullah Öcalan feminist hareketi sistem karşıtı güçler içinde en güçlü ve radikal olması gereken hareketlerden biri olarak görmektedir. Sovyet Sosyalizminin yıkılışı ardından PKK 5. Kongresinden itibaren yeni bir sosyalizm arayışı içine girmiştir. Devrimin öncü gücünün işçi sınıfı değil, kadın ve gençlik olduğu, kadın özgürlüğü, ekolojik ve demokratik yaklaşıma dayalı paradigmasal değişim Öcalan’ın İmralı’daki esaret süreci ile bilirlikte daha da somutluk kazanmıştır. Bu paradigmasal değişim Sovyetlerin yıkılışından sonra popülerleşen postmodernist akımın etkisiyle değil, tarihsel ve sosyolojik koşulların, Sovyet deneyiminde yaşanan çelişkilerin ve yetmezliklerin güçlü bir çözümlenmesiyle geliştirilmiştir. 21.yy devrimlerinde yeni toplumsal hareketlerinin rolü değerlendirilirken kadın hareketi ve kadın özgürlüğünün belirleyici olacağını ortaya koymuş ’21.yy kadın devrimlerinin yüzyılı olacak’ belirlemesinde bulunmuştur. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma bu şekilde form kazanmış ve olgunlaşmıştır.
Rojhilate Kurdistandaki serhıldan ve son on yılda küresel düzeyde gelişen sistem karşıtı mücadele bu tespiti doğrulamıştır. Bu noktada feminist literatürü incelemiş, feminist hareketin öncülerinin Kuzey Kürdistan ve Türkiye siyasetinde yer alması için özel çaba harcamıştır. Mevcut durumda HDP içerisinde siyaset yapan Türkiyeli feminist kadınlar Kürdistan’da ve Kürt halkının oyları ile seçilmişlerdir. Kürdistan kadın özgürlük hareketi örgütlü olduğu her zeminde feminist hareketle eylemsel, örgütsel ve düşünsel ortaklaşmaları esas almaktadır. Jineoloji tartışmaları ile bu bağı daha da güçlendirecek birçok ortak çalışma yürütülmektedir. Bu noktada Kürdistan kadın özgürlük hareketi kendisini feminist bir hareket olarak tanımlamasada feminizmin güçlenmesi, siyasal alanda etkili olması, sistem karşısında en etkili güç olmasını sağlayacak bir yaklaşımı esas almaktadır. Feminist araştırmaların ortaya çıkardığı bilgileri eğitimlerinde ve çalışmalarında değerlendirmektedir. Ancak eleştirel yaklaştığı bir çok husus da bulunmaktadır. Feminist düşünce ile jineoloji arasında, feminist hareket ile Kürdistan kadın özgürlük hareketi arasında birbirini güçlendiren, tamamlayan yapıcı bir ilişki söz konusudur.
Pozitivizmin toplum tahlillerinin yarattığı sorunlar onlarca yıldır tartışılıyor
Jineolojinin bir bilim olup olmadığı yönündeki tartışmalara dair de bir değerlendirme yapmak yerinde olacaktır. Bilimin cinsiyetçiliği ve pozitivizmin toplum tahlillerinin yarattığı ağır sorunlar onlarca yıldır tartışılıyor. Bilimin ırkçı ve cinsiyetçi karakterini ortaya koymada feminizm ve kadın özgürlüğü ekseninde mücadele yürüten kesimlerin bilimsel eleştirileri belirleyicidir. Bu eleştirileri sistematize ederek, iktidarın gölgesinde gelişen pozitivist bilimi aşacak bütünlüklü bir yaklaşıma ve bilime ihtiyaç vardır. Bu noktada kendi toplumsal gerçekliğini çözümleyerek ulaştığı sonuçları bir toplumsal inşa çalışmasına dönüştüren Kürdistan kadın özgürlük hareketinin jineoloji önerisi oldukça yerinde ve isabetli bir çıkıştır. Cinsiyetçi, pozitivist bilimin aşılmasına çok büyük katkı sunduğu ortadadır. Bilimin iktidar ve sermaye ile bağı bu kadar açıkken ve yarım yüzyıldır birçok kesim tarafından eleştiriliyorken bilim olup olmamanın kıstasını, bu sermaye ve iktidar odaklarının etkisindeki kurumların kabul etmesi ya da referans vermesi oluşturamaz. Dolayısıyla, Jineolojinin bilim olmadığı söyleminin dayanağını ‘hiçbir üniversite ya da akademik ünvanı olan kişiler tarafından kabul edilmiyor’ oluşuna dayandırmak oldukça komik bir söylem olmaktadır. Üstelik bu yönlü özel bir çaba olmamasına üniversitelerle ve akademisyenlerle ortak yürüttüğü çalışmalar ve ortaklıklar vardır. Jineolojiye karşı olduğunu söyleyen kesimlerin kendileri pozitivist yaklaşımlarından dolayı eleştirilen kesimlerdir. Bu noktada Jineolojinin akademik alanda kabul görmek gibi bir derdi yoktur. Cinsiyetçi ve iktidarcı bilime eleştiri getiren hiçbir kesimin böyle bir derdi olmamalıdır. Feminist hareketin kendisi akademik alandaki deneyimin olumsuz sonuçlarını yaşamış, bunun özeleştirisini verip, eleştirisini yaparken, jineoloji neden aynı hataya düşsün?
Mekanımız özgür akademiler olmalıdır
Jineolojinin derdi cinsiyetçi toplum ve ataerkil sistem karşısında kadın gerçeğine dayalı hakikat çalışmaları yapmaktır. Kadın özgürlüğüne dayalı toplumsal sistem geliştirmek için gerekli bilimsel alt yapıyı oluşturmaktır. Hangi sistem üniversitesi ve akademik camia kendi düzenini sorgulayan böylesi bir bilim için olanak sunar? Sunulan olanakların bedeli sistemle uyumlu olmaktır. Bu nedenle jineolojinin ve bilimi dekolonize etmeye çalışan akademik çalışmaların mekanı özgür akademiler olmalıdır. Jineolojinin bilim olmasının ölçülerini pozitivist bilim yada onun mabetleri olan üniversiteler değil çalışma yürüttüğü zeminlerde toplumsal sorunlara çözüm olma gücü belirleyecektir. Ortaya koyduğu düşüncelerin yaşam bulma ve kadınların özgürlük düzeyini yükseltmedeki başarısıdır asıl kıstas. Jineoloji çalışması yürüten akademisyenlerin derdi akademik kariyer değildir. Yapılan araştırmaların, ortaya konulan sonuçların uygulamasını yapacak kadın parti ve örgütlenmeleri ile bilginin yaşamsallaşması ve toplumsallaşmasını hedeflerler.
Rojhilate Kurdistan ve İran’daki serhildanlarda Öcalan’ın düşüncelerinin etkisi oldukça güçlüdür. Rojhilat halkı hiç de öngörülmeyen biçimde 1999’da Abdullah Öcalan’ın esareti sürecinde çok büyük eylemler gerçekleştirdi, yüzlerce genç gerilla saflarına katıldı. İran rejiminin idam ettiği Ferzad Kemanger ve diğer arkadaşlarları ile birlikte idam ettiği Şirin Elemhuli gibi onlarca Rojhilatlı genç kadın gerilla özgürlük fikri ve iradesini temsil etti. Şirin Elemhuli ile birlikte zindanda kalan İranlı bir kadının ‘ben jin jiyan azadi sloganını ilk kez hapisteyken Şirin Elemhuli’nin ranzasında gördüm’ demesi de bu gerçekliği doğrular karakterdedir. Rojava devrimine İran ve Rojhilatê Kurdistan’dan onlarca genç katıldı ve şehit düştüler. Rojava’ya dönük saldırılarda Rojhilatê Kurdistan’da çok güçlü eylemler yapıldı. Bu son serhildanlarda atılan ‘rojhilat rojavaye kürdistan yek welate’ sloganı bunu ifade ediyor. Fars ve Afgan kadınlarının, aydınlarının kadın devrimi ilgisi oldukça yüksektir.
Bu serhildanların bir yanı İrani halkların direniş ve özgürlük arayışı ve devrimci geleneği iken diğer yanı da Kürdistan Kadın özgürlük hareketinden alınan ilham ve güçtür. Kürdistan kadın özgürlük hareketi Abdullah Öcalan’ın fikirleri ile şekillenmiştir. Öcalan’ın kadın özgürlüğünü sağlamada ortaya koyduğu fikir, örgütlenme ve radikal mücadele geleneği İran devriminin bir kadın devrimi karakterinde gelişimine en büyük katkıyı sunacaktır. Jin jiyan azadi sloganı ve bu serhildanlarla Abdullah Öcalan arasında bağ kurulmasını istemeyenlerin korktukları bu gerçekliktir. Çünkü onlar batı özentili, sistem içi ve devlet denetimindeki hukuki düzenlemelere sıkışmış şekilsel bir kadın özgürlüğünü düşünürken jin jiyan azadiye dayalı mücadele ve yaşam felsefesi bir kadın devrimini hedefliyor. Kadınların özsavunma, öz örgütlenme gücünün, siyasette eşit temsiliyet hakkının, erkekle eş yaşam temelindeki ilişkilerin, kendi kendine yeterli komünal ekonomisinin şekillendiği bir kadın devrimi bir ütopya yada hayal değildir. Abdullah Öcalan’ın fikirleri, Kürdistan kadın özgürlük hareketinin yaşamsallaştırdığı bir gerçeklik ve jineolojinin bilimsel temellerini oluşturduğu bir hakikattir.