'Halklar mücadeleyi büyüterek Komploya yanıt oldu'

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararsı komplo ile Türkiye'ye getirilişinin üzerinden 24 yıl geçti. Fırat Bölgesi Yasama Kurulu Eşbaşkanı Fewziya Ebdî, yapılan komploya halklarla mücadeleyi büyüterek yanıt olduklarını söyledi.

BERÇEM CÛDÎ

Kobanê - İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a dönük 15 Şubat 1999 tarihinde gerçekleştirilen uluslararası komplo 25'inci yılına giriyor. Fırat Bölgesi Yasama Kurulu Eşbaşkanı Fewziya Ebdî, hem komplo sürecini hem de Abdullah Öcalan’a dönük ağırlaştırılmış tecridi ajansımıza değerlendirdi. Kürt halkının yıllardır dünyadaki tüm halklar gibi özgür ve demokratik bir yaşam sürmek için mücadele yürüttüğünü belirten Fewziya Ebdî,  birinci ve ikinci dünya savaşlarında birçok halkın önemli haklara sahip olduğunu ancak Kürtlerin bu haklardan mahrum bırakıldığına dikkat çekti.

‘Bölünmeye karşı halk varlık mücadelesi başlattı’

Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın hegemon güçler tarafından dörde bölündüğünü dile getiren Fewziya Ebdî, “Bu bölünmenin ardından Kürt halkı bir varlık mücadelesi başlattı. Kürt halkı Önder Abdullah Öcalan'ın liderliğinde Kuzey Kürdistan'da bir devrim başlattı. O zaman dünyadaki hegemonik güçler ve Kürdistan’ı dört parçaya bölen devletler için bu durum tehlikeli olarak görüldü. Kürtler artık demokrasiden ve özgürlükten söz etmeye başladı. Ancak Kürtlerin talepleri işgalci ve egemen güçler tarafından kabul görülmedi. Özellikle Türk devleti, Kürt halkının bir daha ayağa kalkmaması için üzerine beton döktüğünü söylüyordu” dedi.

‘Kürtler her alanda varlığını kanıtladı’

Uluslararası komplonun amacına değinen Fewziya Ebdî, sözlerine şöyle devam etti: “Kürt halkı üzerlerine dökülen betonu kırdı ve Kürdistan’ı özgürleştirme mücadelesini başlattı. Direniş ile Kürt kimliği küresel anlamda tanınmaya başlandı. Hegemonik güçler bu durumda çıkarlarını birleştirerek, Önder Apo'ya karşı uluslararası düzeyde bir komplo gerçekleştirdiler. Bu komplonun amacı Kürt devrimini durdurmak, Kürt halkının özgürlük umutlarını yok etmek ve Önder Apo’nun perspektiflerinin halka ulaşmasını engellemekti. Kürtleri Türk, Fars, Arap yapmak istediler. Önder Apo şahsında Kürt davasını yok etmek istediler. Ancak komplo ile devrim daha da gürleşti, yaygınlaştı. Önder Apo'nun ideolojisi sayesinde Kürtler artık eski durumlarından kurtuldular. Doğrudur, Kürtler anayasal anlamda bir kimlik sahibi olamadılar ancak yaşamsal anlamda Kürtler varlığını kanıtladı ve hegemon güçlere karşı büyük bir direniş gösterdi.”

‘Her yüzyılda yeni anlaşmalar ortaya çıkıyor’

Ortadoğu’da 2011 yılında yaşanan değişimlere işaret eden Fewziya Ebdî, “2010-2011'de toplumsal bir ayaklanmanın başlamasıyla birlikte Ortadoğu'da durum bir ölçüde değişti. Bilindiği gibi hegemonik güçler arasında yapılan Lozan ve Sykes-Picot Anlaşmaları 100’üncü yıllarını doldurmak üzere. Dolayısıyla her yüzyılda yeni hakimiyetler, projeler ve anlaşmalar ortaya çıkıyor. Hatta dünya savaşlarının başladığını bile söyleyebiliriz. Bu temel üzerine Ortadoğu için hegemon güçler, adına Büyük Ortadoğu Projesi adını verdikleri yeni bir plan belirlediler. Dünya tek elden yönetilmek istense de bu sırada birçok güç ortaya çıktı” şeklinde konuştu. 

‘Ayaklanmalarla birlikte küresel sorunlar başladı’

Ortadoğu'daki ayaklanmalarla birlikte küresel sorunların ve çatışmaların da başladığını sözlerine ekleyen Fewziya Ebdî, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Araplar bu ayaklanmalara ‘Arap Baharı’ adını verdi. Önder Apo da Araplar dışında Ortadoğu coğrafyasında ezilen onlarca halkın varlığına işaret ederek, ‘Arap Baharı’nın yerine ‘Halkların Baharı’ dedi. Kürt, Ermeni, Türkmen, Süryani gibi halkların aktif bir şekilde bu ayaklanmada yer aldığını gördük. Gerçek anlamda Halkların Baharı yaşandı diyebiliriz. Bu halk ayaklanmaları egemen güçler için yeni tehditler oluşturdu. Bu yüzden hegemonik güçler bu ayaklanmalara uzaktan müdahale ettiler.

Haritayı kendi çıkarlarına göre değiştiriyorlar

Bugün Ortadoğu bu güçler tarafından yönetilmektedir. Bugün coğrafi olarak da bu güçleri burada görüyoruz. Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İran, Türkiye, İngiltere, Fransa vb. ülkeler Ortadoğu'da konumlanmış durumdalar. Bu güçler özellikle Suriye'de konumlanmış durumdalar. Şuan dünyayı yöneten net bir taraf olmadığı için bu güçler sorunun çözülmesini istemiyor. Sorunları çözmek yerine yeni yüzyıl haritayı kendi çıkarlarına göre çıkarmak için çalışıyor. Rêber Apo'ya yönelik tecrit ve tecridin ağırlaştırılması da tamamen bununla bağlantılıdır. Ortadoğu projesi hayata geçtiğinde tecrit durumu, Ortadoğu'daki çatışmalar, Rojhilatê Kürdistan'daki isyanlar, Suriye ve Türkiye'deki çatışmalar çözülecektir.”

‘Kendi yasalarını kendileri ihlal ediyor’

Abdullah Öcalan’a yönelik tecride ilişkin konuşan Fewziya Ebdî, “Önder Apo siyasi bir tutuklu olduğu için dış dünya ile diyalog hakkına sahiptir ama Türk devleti ve komplocu güçler, bu konuyu siyasi bir mesele haline getirdiler. Önder Apo, avukatları ve ailesiyle görüştüğü zaman değerlendirme, analiz ve kitaplarını Kürt halkına bir perspektif olarak gönderiyordu. Bu durum Türk devleti ve dünyada yaşanan gelişmelere yönelik bir tehditti. Özellikle Ortadoğu'da başlayan ayaklanmalar sürecinde Önder Apo’ya tecrit uygulanmaya başlandı. Önder Apo’nun perspektiflerinin Ortadoğu ve Kürdistan halklarına ulaşmasının önüne geçmek istediler. Bu durum için muhatap olunabilecek birçok kurum vardır ve bunlardan biri de CPT'dir. Ancak bu kurumlar sorumluluğunu yerine getirmiyor. Bu yasa bu kurumlar tarafından verilmiş. Ancak burada büyük bir çelişki var, kendileri bunu ihlal ediyorlar.”