Gurbetelli Ersöz’den Gülistan ve Hêro’ya

Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn sadece gazeteci değillerdi; bilgi, sanat ve derin düşünce silahlarını kullanan hakikat ordusunun savaşçılarıydılar.

EYLÜL RİZGAR*

Savaş meydanlarında, kurşunlar sınırları çizerken, silah kadar etkili başka araçlar da doğar: yalanı açığa çıkaran kamera, direniş destanını yazan kalem ve kırılmayı reddeden irade… Hakikatin savaş alanına dönüştüğü bu yerde, kadınlar ölümden korkmadan nöbet tutarlar çünkü davaları ölümden çok daha büyüktür.

Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn sadece gazeteci değillerdi; bilgi, sanat ve derin düşünce silahlarını kullanan hakikat ordusunun savaşçılarıydılar. İmkansızı bilmeyen bir mücadele ruhunun sembolleri oldular ve en amansız direnişin cehaletin karanlığına karşı fikirlerin yürüttüğü direniş olduğunu kanıtladılar. Gülistan Tara ve Hêro Bahadîn sadece bir baskında şehit düşen iki gazeteci değildi. Yaşam sevgisi, devrimci düşünce ve büyük fedakarlıkla örülmüş uzun bir mücadelenin olgunlaşmış meyveleriydi onlar. Yoldaşları Gurbetelli Ersöz’ün çizdiği yolda, kısıtlamaları reddeden ve kendi kaderini şekillendiren yeni kadının canlı birer örneğiydiler.

Sanat bir silah, mücadele bir sahnedir

Gülistan Tara, tarafsız bir gazetecinin ustalığıyla kamerayı kullanmakla kalmıyor, aynı zamanda kapsamlı bir sanatçının ruhuna da taşıyordu. Tiyatroyu, müziği, dansı ve şarkı söylemeyi seviyordu; ruhun sınırlarını aşan ve bizi güzelliğe insanlığa yaklaştıran sanattı. Okumayı seviyor, tarihi hikâyelerin ve romanların dünyasına dalmış, içlerinde mücadelenin köklerini ve kurtuluşun sırlarını arıyordu. Yaşama ve güzelliğe olan bu tutkusu, mücadelesine daha derin bir boyut kazandırdı. Soyut bir fikir için değil, yaşamın her biçimi için savaşıyordu.

Gerilla mücadelesine katılımı, yaşamdan bir kaçış değil, tam tersine ona olan bağlılığının zirvesiydi. Sanatın direnişe, sözlerin mermiye dönüştüğü yerde, Gülistan en büyük sahnesini buldu. Hikâye anlatma sevgisini halkının hikâyesini anlatan haberlere, ritim duygusunu ise Kürt sokağının nabzını yakalayan fotografik görüntülere dönüştürdü. Fotoğraf makinesi, sanatsal ruhunun bir uzantısı, gerçeği belgeleyen ve unutulmaya direnen bir silah haline geldi.

Düşünce bir silahtır, örgütlenme ise bir devrimdir

Hêro Bahadîn, içinde farklı bir güç taşıyordu. Bu derin ideolojik düşüncenin gücüydü. Gazetecilik sözleri, gelip geçici izlenimler değil, teorik bir çalışmanın, özgürlük ve kadın felsefesine dayanan bir temelin ürünüydü. Baskının köklerini anlayarak onu nasıl sökeceğini biliyordu. Bu entelektüel derinlik, onu kadınları dağınık bireyler olarak değil, bilinçli ve örgütlü bir güç olarak etrafında birleştirmeye yöneltti.

Kadın örgütlenmesini mutlak bir gereklilik olarak görüyordu, çünkü baskı örgütlüdür ve direniş de örgütlenmelidir. Sözleri, konuşmaları ve yazıları, kadınların kolektif benliğini inşa etmek, iradelerini harekete geçirmek ve onları kontrol edilen varlıklardan tarih yazımında aktörlere dönüştürmek için araçlardı. Hem bir teorisyen hem de bir liderdi ve "yoldaşlık" ilkesini en derin anlamıyla temsil ediyordu.

Gurbetelli Ersöz'ün izinde

Her iki savaşçı da fedakarlığın ve bağlılığın en yüce anlamını somutlaştıran Yoldaş Gurbetelli Ersöz'ün izinden gitti. Yolları sadece taklit etmek değil, kadınların ve milletin özgürlüğünün büyük bir bedelle kazanıldığına ve Gurbetelli Ersöz'ün ateşinin asla söndürülmemesi gerektiğine dair sarsılmaz bir inançtı. Çok yönlü direniş ruhları onları bir araya getirdi. Gülistan kültürel ve sanatsal direnişi, Hêro ise entelektüel ve örgütsel direnişi temsil ediyordu.

23 Ağustos 2024'te şehit olmaları, uzun ve meşakkatli bir mücadelenin sonu değildi. Bu, "Yoldaş Gurbetelli Ersöz'ün Yolu"nun destansı öyküsüne yeni bir bölüm ekleyen bir şehitlikti. Özgürlük yolunda yürümek isteyen herkes için bir yoldu bu; Gülistan'ın sanatsal ruhu ve Hêro’nun entelektüel iradesiyle. Bu yol, zafere ulaşana kadar aydınlık kalacaktır.

Gülistan ve Hêro, en değerli varlıklarını -canlarını- bir hakikat sözü, celladı ifşa eden bir görüntü ve özgürlük bayrağının dalgalandığı bir gelecek hayali karşılığında verdiler.

Yolları güllerle döşeli değildi; zorlu ve tehlikelerle doluydu, ancak kadınları özgürlüğe götüren tek yoldu. Onların erken vedası, bir halkın özgürlük şarkısını tek bir sloganla özetledi:
“Yaşamak özgürlüktür… Yaşamak özgürlüktür.”

*Kongra Star Basın Komitesi Üyesi