Gazze’de yıkıntılar arasında eğitim: El-Kâmiliyye Okulu yeniden açıldı

Gazze’nin doğusunda, savaştan dolayı kapalı olan El-Kâmiliyye Okulu yeniden faaliyete geçti. Kadınların öncülüğünde yürütülen girişim, en temel imkânlardan yoksun koşullarda çocukların eğitim ve güven duygusunu yeniden inşa etmeyi hedefliyor.

NAGHAM KARAJEH

Gazze – Gazze’nin doğusunda, savaşın ve kuşatmanın hayatın tüm damarlarını tıkadığı bir ortamda, yıkıntılar arasından bir umut filizleniyor. İki yılı aşkın süredir eğitimden koparılan çocuklar için El-Kâmiliyye Okulu’nun kapıları yeniden açıldı. En temel imkânlardan yoksun bu mekân, kadınların öncülüğünde yalnızca eğitimi değil, çocukların güven duygusunu ve geleceğe tutunma hakkını da yeniden inşa etmeye çalışıyor.

Bu çabanın öncülüğünü üstlenen öğretmen Dina Ebu Şaban, umutsuzluğa karşı kazanılmış bir zaferi andıran bir sesle şöyle konuşuyor:

“Okulun açılması, özellikle ilk yıllarında temel eğitim fırsatını elde edememiş binlerce öğrenci için yeni bir ışığın aktığı bir pencere oldu. Sıfırdan başladık; sınıflarda tek bir sıra ya da yazı tahtası yoktu. Elimizde sadece anlatım için kullandığımız birkaç karton parçası vardı; çocuklar yerde oturuyordu. Buna rağmen çalışmaya devam ettik ve aylar içinde sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki vardiyada binden fazla çocuğu kabul etmeyi başardık; basit sıralar ve yazı tahtaları temin ettikten sonra.”

‘Öğrencilerin ruh halinde büyük değişiklik yaptı’

Onlarca yıl öncesine dayanan Kudüs taşlarından yapılmış okul, eğitim araç ve gereçlerinin çoğundan yoksun olsa da çocuklar üzerindeki psikolojik etkisi açıkça hissediliyor. Tarihi yapı, onları doğal eğitim ortamlarının atmosferine geri götürdü; sanki çalkantılı bugünlerini daha istikrarlı bir geçmişe bağlayan ince bir ipi tutuyorlarmış gibi.

Dina Ebu Şaban, okulun çocukların özlediği okul yaşamı ritüellerini de geri getirdiğini belirterek, “Okul radyosu programını uyguluyor, ulusal günleri anıyoruz; son olarak Bağımsızlık Günü etkinliği yaptık. Bu küçük ayrıntılar, açık bir savaşın içinde yaşayan öğrencilerin ruh hâlinde büyük bir fark yaratıyor” diyor.

Okul, İsrail güçlerinin mevzilerine ve askeri ekipmanlarına yakınlığı nedeniyle zaman zaman top ve mermi ateşine maruz kalan, sürekli risk altındaki doğu bölgede faaliyetini yeniden başlatabilmiş neredeyse tek okul olma özelliğini taşıyor. Buna rağmen Dina Ebu Şaban şöyle diyor:
“Her dakika korku içinde yaşıyoruz, ama irademiz bu dehşetten daha güçlü olduğunu kanıtladı. Çocuklarımız yaşam hakkını hak ediyor; bu hakkın bir kez daha ellerinden alınmasına izin vermeyeceğiz.”

Dina Ebu Şaban ve çoğu kadından oluşan ekibi, daha fazla öğrenciyi kabul edebilmek için okulu geliştirmeyi hedefliyor. Eğitim sürecini tamamlayabilmek adına araç-gereç sağlamak umuduyla insani yardım kuruluşları ve destekleyici kurumlara net planlar sunduklarını belirtiyor. Eğitimde kadınların rolünün belirleyici olduğuna dikkat çekerek sözlerine şunları ekliyor:

“Ön saflarda duran ve güçlerinin çok ötesinde çaba gösteren kadınlar olmasaydı, bu yerde eğitimi yeniden başaramazdık. Kadın burada yalnızca öğretmen değil; lider, destekçi ve ilham kaynağıdır.”

Dina Ebu Şaban’a göre bu kadın emeği, Filistinli kadının çöküş anlarında resmî kurumlar yokken alternatif sistemler kurma kapasitesinin bir örneği. Dina, “Bu deneyim yalnızca eğitimi geri getirmedi; aynı zamanda kadının toplumsal yeniden ayağa kalkışın temeli ve savaş zamanında hayatın direği olduğunu gösterdi” değerlendirmesinde bulunuyor.

Bu kadar zor bir hayatı yaşamak bizim ne suçumuz?’

Bu manzara içinde çocukların sesi öne çıkıyor; okulları yıkılan ve bilişsel ile duygusal gelişim için en önemli yıllarından mahrum bırakılan çocukların sesi… Sekiz yaşındaki Curi Seker, yıpranmış çadırlardan birinin yanında durarak şikâyet ve umut karışımı bir tonla şöyle diyor:

“Dünyadaki tüm çocuklar gibi öğrenmek bizim de hakkımız. Gerçek sınıflarımız, oturacağımız sıralar olsun istiyoruz; yerde ya da çadırlarda yazmak istemiyoruz. Bu kadar zor bir hayatı yaşamak, güvenlikten, okuldan ve oyundan mahrum kalmak bizim ne suçumuz?”

Son bombardımanda evini kaybeden Rinad Razi ise “Okulu çok seviyorum ve öğretmen olmayı hayal ediyorum. Sürekli göç etmekten, korku ve mermiler arasında yaşamaktan yorulduk. Uçak sesleri olmadan öğrenebileceğimiz bir yer istiyoruz; çocuk olduğumuzu hissetmek istiyoruz” diyor.

Yaşlarının ötesinde bir farkındalık taşıyan bu küçük sesler, iki yıl boyunca biriken eğitim boşluğunun boyutunu açıkça yansıtıyor. Bugün El-Kâmiliyye Okulu’na devam eden çocuklar yalnızca eğitim aramıyor; huzur haklarını ve hayallerini çöküşten koruyacak bir alanı talep ediyor.

Eğitim kesintisi bilişsel gelişimde derin izler bırakıyor

Girişim kapsamında çalışan eğitim uzmanları, uzun süreli eğitim kesintisinin çocukların bilişsel ve duygusal gelişimi üzerinde derin etkiler bıraktığını, özellikle etkileşimli eğitim araçları, kaynaklar ve etkinliklerin yokluğunda, ilerleyen eğitim aşamalarına entegrasyonu zorlaştırdığını belirtiyor. Bu koşullarda, eğitim alanındaki kadın girişimleri bireysel çabalar olmaktan çıkıp toplumsal kurtuluşun merkezi hâline geliyor.

El-Kâmiliyye Okulu’nda kadınlar, bugün ile gelecek arasında bir bağ olarak çalışıyor; aynı anda eğitsel, örgütsel ve idari görevler üstleniyorlar. Sınıfları onarıyor, bahçeleri düzenliyor, eski taşları güvenli geçitlere dönüştürüyor, eğitim kadrosundaki eksikliği öz-eğitim yoluyla telafi ediyor ve geleneksel araçların yokluğunda alternatif öğretim yöntemleri icat ediyorlar. Tüm bunların yanında, göç koşulları içinde ailevi rollerini de sürdürüyorlar.

Gazze’de çocukların üçüncü yıl üst üste eğitimden mahrum bırakılması, çocuğun kesintisiz öğrenme hakkını güvence altına alan uluslararası standartların açık bir ihlali niteliğinde. Okulların kapalı kalması, eğitim tesislerinin yıkılması ve bazılarının barınma merkezlerine ya da askeri noktalara dönüştürülmesi, telafisi kolay olmayan devasa bir bilgi boşluğu yarattı ve binlerce çocuğu doğal gelişim seyrinin dışına itti.

Bu durum artık geçici bir eğitim duraksaması olmaktan çıktı; çocukların gelecek inşa etme kapasitesini aşındıran ve temel becerilerden yoksun bir nesli tehdit eden fiilî bir politikaya dönüştü. Etkili uluslararası korumanın yokluğunda çocuklar, eğitim yıllarının kaybı ve hayallerini gerçekleştirme fırsatlarının aşınması gibi ağır bir bedel ödüyor. Bu da, eğitimi çocuğun onurlu ve güvenli bir yaşam hakkından ayrılamaz insani bir zorunluluk olarak yeniden merkeze alan acil bir tutumu gerekli kılıyor.