‘Eşbaşkanlık bir özgürlük modelidir’
Kürt kadın hareketinin siyaseti demokratikleştirdiğini ve bunun somut yansımasının da Eşbaşkanlık modeli olduğunu ifade eden yerine kayyım atanan Êlih Belediye Eşbaşkanı Gülistan Sönük, Eşbaşkanlığın bir “özgürlük modeli” olduğunu belirtti.

AXÎN BAHAR
Êlih- Kürt kentlerinde 2016, 2019 ve 2024 yıllarında yapılan yerel seçimlerin ardından belediyelere peyderpey kayyım atanırken, kayyımlara gerekçe yapılan suçlamaların biri de Eşbaşkanlık modeliydi.
Peki neydi eşbaşkanlık? Tarihsel arka plana baktığımızda, Eşbaşkanlık uygulamasını dünyada ilk defa hayata geçiren siyasi parti Alman Yeşiller Partisi oldu. Yeşiller Partisi’nin bu sistemi uygulamaya koymasının ardından sistem süreç içinde, Avrupa Yeşiller Partisi Avrupa Özgür İttifakı (EFA), Avrupa Parlamentosu Birleşik Sol/ İskandinav Yeşil Sol Grubu (GUE/NGL), Yeşiller ve Avrupa Özgür İttifakı Grubu (Greens/EFA), Almanya Sol Parti, Almanya Yeşiller Partisi, İsveç Yeşiller Partisi de Eşbaşkanlık sistemini uygulayan siyasi partiler içinde yer aldı. Ancak Alman Yeşiller Partisi ile başlayan bu model, Avrupa’da pek yaygınlaşamadı. Kürdistan’da ise Kürt Özgürlük Hareketi ile birlikte Kürt kadınların siyaset alanında görülmeye başlamasının ardından eşbaşkanlık sistemi uygulanmaya başlandı.
Kürtler ilk kez 1990 yılında kurulan Halkın Emek Partisi’nde (HEP) Kürt kimliğiyle siyaset yapmaya başladı. 1991’de ise Yurtsever Kadınlar Derneği’ni kurdu ve böylelikle kadınlar özgün alanlar yarattı. 1991 genel seçimlerinde yüzde 10 seçim barajı nedeniyle Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ile ittifak yapan HEP’in tek kadın adayı Leyla Zana oldu.
HADEP ile kadın kotası uygulandı
HEP ve Demokrasi Partisi’nde (DEP) kadın yönetici sayısı 3 kişiyi geçmiyorken, DEP’in kapatılmasının ardından 11 Mayıs 1994’te Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) kuruldu. HADEP, Kürt kadınlar için bir dönüm noktası oldu ve kadınlar oluşturulan kadın komisyonlarında aktif yer aldı. 2000 yılında gerçekleşen kongrede kadın kolları kuruldu ve kongrede ek 4'üncü madde ile “pozitif ayrımcılık” ilkesi tüzüğe eklendi. 2002’de ise HADEP’de ilk kez “kadın kotası” uygulanmaya başlandı. Artık özgün talepleriyle de siyaset sahnesinde yer alan Kürt kadınlar, kısa sürede siyasi alanın da öncüleri oldu.
DTP ile Eşbaşkanlık modeli
Demokratik Halk Partisi’nin (DEHAP) kendini feshetmesiyle 9 Kasım 2005'te kurulan Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile yola devam edildi. DTP’de, yüzde 40 cinsiyet kotası uygulanmaya başlandı. Yüzde 25 ile başlayan kadın kotası, daha sonra yüzde 40, ardından yüzde 50 ile eşit temsiliyet boyutuna ulaştı ve artık “kadın kolları” yerine “kadın meclisi” ve “eşbaşkanlık” modeli uygulanıyor.
Eşbaşkanlığın siyasi partilerde uygulanması için imza kampanyası başlatıldı ve imzalar Meclis’e sunuldu. Bu süreçte siyasetçi Aysel Tuğluk ve Ahmet Türk, DTP’nin ilk eş genel başkanları oldu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile İmralı’da görüşmelerin olduğu süreçte yani 13 Mart 2013 tarihinde hazırlanan “demokratikleşme paketi” çerçevesinde değişiklik yapıldı ve eşbaşkanlık sistemi yasal düzenlemeyle belirlendi. 13 Mart 2014 tarihinde de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Toplum tarafından kabul gören Eşbaşkanlık modeli başta Kürdistan’daki belediyeler olmak üzere, bugün Kürt siyasi partilerin tüm il/ilçe örgütlerinde ve sivil toplum örgütlerinde uygulanmakta.
Kürt kadınların büyük bedeller ödeyerek elde ettiği bu kazanım bugün de AKP iktidarı tarafından hedef alınmış durumda. Öyle ki 2024 yılında yapılan yerel seçimlerin ardından 11 ayda Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) yönetimindeki 12 belediyeye kayyım atandı.
31 Mart 2024 Yerel Seçimlerde en yüksek oyu alan 4 Kasım'da yerine kayyım atanan belediyelerden biri olan Êlih Belediyesi Eşbaşkanı Gülistan Sönük ile Eşbaşkanlık modeli ve kayyımların kadın politikalarını konuştuk.
‘Kürt kadın hareketi siyaseti demokratikleştirdi’
Gülistan Sönük, Türkiye siyasetinde kadınların yerini değerlendirerek, 1990’lı yıllarda Kürt kadın hareketinin siyaset sahnesine çıkmasıyla Türkiye’deki siyasetin de demokratikleşmeye başladığını belirtti.
Türkiye’de 1930’lu yıllarda kadınlara seçme ve seçilme hakkı “anayasal” güvence altına alınmasına rağmen, pratikte kadının adından söz edilmediğini ifade eden Gülistan Sönük, “Kürt kadın hareketinin öncesinde çok az siyasetçi Türkiye siyasetinde yer alıyordu. Ki bu da sadece fiziken vardı, kadın bakış açısını yansıtan, kadın özgürlüğünü önceleyen bir siyaset anlayışı yoktu. Ancak 90’lı yıllardan sonra, Kürt özgürlük mücadelesinin siyaset sahnesine çıkması ve bununla birlikte Kürt kadın hareketinin siyasette yerini alması, belediyelerde temsiliyetinin olması Meclis’te kadınların Kürtleri temsil etmeye başlamasıyla birlikte Türkiye’de siyaset biraz daha demokratikleşti” dedi.
‘Yerel yönetimler demokratik ulusun inşasının zemini’
Kadınların yerel yönetimlerde yer almasıyla birlikte toplumda ve siyasette değişimlerin olduğuna dikkat çeken Gülistan Sönük, demokratik toplumun inşasının ancak demokratik siyaset ile mümkün olacağını söyledi. Gülistan Sönük, “Kadınlar, yerel yönetimlerde yer almaya başladıkça toplumdaki feodalitenin törpülendiğini gördüler. Bunu toplum da gördü. Yerel yönetimler toplumla iç içe, topluma şekil veriyor, bu nedenle bizim için bu kadar önemli. Bizim için yerel yönetimler, demokratik ulusun inşasının zemini, demokratik modernitenin inşasının zemini. Yerel yönetimler ile kentin dinamikleriyle çok rahat ortaklaşabiliyoruz. Kentin politikaları belirlenirken, kadınları, gençleri, toplumun dezavantajlı gruplarını, bütün inanç gruplarını daha kolay yönetime dahil edebiliyoruz. Çünkü temsili değil, yerel yönetimlerde doğrudan halkla birlikte dahil oluyorsunuz” dedi.
‘Kadın bakış açısıyla politikalar uygulanıyor’
Demokratikleşme ve özgürleşmenin adımlarının yerelden atılması durumunda kalıcılaşacağını ifade eden Gülistan Sönük, kadınların kent yönetimlerine dahil olmasıyla birlikte yaşanan değişimlere dikkat çekti. Gülistan Sönük, şöyle dedi: “Mahallede toplantı alınıp, karar öyle alınıyor. Sokakla ilgili bir karar alınmadan, sokak sakinleriyle birlikte istişare ediliyor. Bu kadar demokratikleşmenin zemini olarak değerlendirdiğimiz bir yönetim modelinde kadınların yer alması demek, iddiasını kurduğumuz demokratikleşmenin daha hızlı bir şekilde yaşamsallaşması demek. Çünkü kadınlar, kadın bakış açısıyla bu politikaları uyguluyor. Kadınlar kentleri ekolojik bakış açısıyla inşa ediyor. Yerel yönetimlerde imar politikasını uygularken aynı zamanda ekolojik imar politikasını uyguluyorlar. Kültürel faaliyetleri yaşamsallaştırırken, tarihte de bildiğimiz gibi kültür taşıyıcısı olarak da yerel yönetimlerde yerini alıyor. Bu açıdan elbette siyasetin tüm kademelerinde kadınların yer alması, karar sahibi olması çok önemli.”
‘Kayyımlar, eşit temsiliyete bir saldırıdır’
Kürdistan’daki belediyelere atanan kayyımlara da işaret eden Gülistan Sönük, kayyımları eşit temsiliyete bir saldırı olarak değerlendirdi.
Kayyımların ilk icraatlarının kadının örgütlülüğünü güçlendiren alanları pasifleştirmek olduğunu söyleyen Gülistan Sönük, “99’dan 2016’ya kadar kadınlarla birlikte kentlerin demokratikleştiğini gördük, o feodalite biraz törpülendi. Kentlerde cinsiyetçilik gerilemeye başladı, bunun yerini kadın özgürlükçü bir toplum almaya başladı. Bu kendini tekçilik üzerinden var eden, dincilik, milliyetçilik cinsiyetçilik üzerinden var eden bir iktidar açısından tehlikeydi ve eşbaşkanlığı da gerekçe göstererek kentlere kayyım atadılar. İlk pratikleri de kadın düşmanı politikalar oldu. Kadın kurumları kapatıldı. Kapatılmayanların da içi boşalttı. Kayyım atamalarıyla birlikte eşbaşkanlar görevden alındı, yerel yönetimlere tekçilik dayatıldı, kadınların temsiliyeti ortadan kaldırıldı. Kayyımlarla fermuar sistemiyle oluşturduğumuz meclisler ortadan kaldırıldı. Bu şekliyle kentler kadın bakış açısından uzaklaştırıldı. Kayyımların ilk hedefinde eşit temsiliyet ve eşbaşkanlık modelimiz vardı” diye kaydetti.
Bir özgürlük modeli: Eşbaşkanlık
“Biz eşbaşkanlık modelimizi, aynı zamanda bir özgürlük modeli olarak da değerlendiriyoruz” diyen Gülistan Sönük, yerel seçimlerde özel savaş politikalarıyla kadın iradesinin tartışmaya açılmak istendiğini belirtti. Tüm girişimlere rağmen 81 il içerisinde Êlih’te yüzde 64.2 ile en yüksek oy oranıyla belediye yönetimine geçtiklerini ifade eden Gülistan Sönük, kayyımlara rağmen kadın çalışmalarının sürdüğünü belirtti.
‘Asıl mücadele sokaktadır’
Gülistan Sönük, konuşmasına şöyle devam etti: “Kayyım atanmasından sonra bizim için çalışmalar bitmiş değil, evet belediyeler, dört duvar gasp edilmiş olabilir ama asıl mücadele sokaktadır. Asıl mücadele kadınlarla birliktedir. Evet yerel yönetimler çok önemli bir mevzi ama bununla birlikte biz şuna da inanıyoruz kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için dört duvara ihtiyaç yok, şiddete uğramış kadınla bir araya gelmek yeterlidir. Erkek egemen zihniyete karşı mücadele etmek için dört duvara ihtiyaç yok bunun karşısında duran insanlarla bir araya gelmek yeterlidir. Biz halkın içindeyiz. Halk hala bizi kendi iradesi olarak görüyor. Ama bizlerin yerine getirilen atanmışlar tek başlarına değil sokağa çıkmak, tek başlarına evlerinde bile kendilerini güvende hissetmiyorlar. Kişi kendini bir yerde güvende hissetmiyorsa istenmiyor anlamına geliyor. Halkın içinde görüntü veremiyorlar, hemen zırhlı alanlarına dönüyorlar, kendileri de meşru olmadıklarını biliyorlar.”
‘Kürt sorununun çözümü kadın sorununu da çözecektir’
Yıllardır süren Kürt sorununun yarattığı yıkımlara işaret eden Gülistan Sönük, kadınların yaşadığı şiddetin de bu sorundan bağımsız olmadığını söyledi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrıya dikkat çeken Gülistan Sönük, “2025’in 8 Mart’ı diğer 8 Mart’lardan farklı olacak. Bir Kürt sonucu gerçekliği var, bu sorunu çözümünün tartışıldığı bir 8 Mart olacak. Kürt sorununun çözümü, kadın sorununun da çözümünü getirecek. Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın halklara sunduğu perspektif, kadın özgürlüğü ile bu sorunun çözülebileceğini de sunuyor. Biz çözümlerin birbirlerini desteklediğine inanıyoruz” diye kaydetti.
8 Mart’a çağrı
8 Mart haftasına girerken, kadın kimliği etrafında kenetlenen tüm kadınların erkek-devlet şiddetine karşı alanlara çıkmaya davet eden Gülistan Sönük, “8 Mart, bu mücadelenin başlangıcı olacak. Hayatlarımıza, haklarımıza çöreklenmeye çalışan, kayyum atayan iktidara ve bu zihniyete karşı herkesin 8 Mart alanlarında olması gerek. Eğer karşımızda örgütlenmiş bir erkek aklı varsa, bunun karşısında örgütlenmiş kadın iradesi olmalıdır” dedi.