Eren Keskin: Barış sadece Rojava için değil Suriye’nin geleceği için de önem taşıyor
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelere değinen Eren Keskin, “Bizim coğrafyamızı ilgilendiren yeni bir ‘barış süreci’ var. Bu sürecin sadece Rojava için değil, Suriye’nin geleceği için çok büyük bir önem taşıyacağını düşünüyorum” dedi.
AXÎN BAHAR
Haber Merkezi- Suriye’de 14 yıl önce başlayan iç savaş cihadist örgüt Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) Baas rejimini devirmesiyle yeni bir aşamaya geçse de, ülkedeki belirsizlik devam ediyor. HTŞ ve ona bağlı çeteler, gittikleri yerlerde kadınlara başörtüsü dayatmasında bulunuyor, farklı inanç gruplarına ise saldırıyor.
Dijital medyada, İdlib'de iki kadının infaz edildiğini gösteren videolar ortaya çıkmış ve kadınların infaz “hükümlerini” okuyan kişinin Şam’daki geçici yönetimde “adalet bakanı” olarak yer alan Şadi El Veysi olduğu teyit edilmişti. Tüm bu gelişmeler ülkede halkları bekleyen tehlikeleri gözler önüne sererken, Türkiye ve ona bağlı Suriye Millî Ordusu (SMO) çeteleri de, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırılarını sürdürüyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, Suriye’de yaşanan gelişmeleri ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıların arttığı bir süreçte Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekillerinin İmralı Adası'na giderek, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile görüşmesini değerlendirdi.
‘HTŞ’nin ülkenin yönetiminde yer alması kabul edilemez’
Suriye’de endişe uyandıran hak ihlallerinin yaşandığını söyleyen Eren Keskin, “HTŞ emperyal güçler tarafından bir devletin kuruluşunda yer alacak bir yapıya dönüştürülmüş olsa da, hiç unutmayalım ki IŞİD’in devamı. IŞİD, El Nusra, hatta El Kaide’den başlayarak, son derece selefi yapıya sahip bir örgütten söz ediyoruz. Dünyanın ‘terör örgütü’ olarak kabul ettiği bir örgütün, bugün Suriye devletinin yeniden kuruluşunda yer aldığını ve buna onay verildiğini görüyoruz. Bu durum kolay kabul edilecek bir şey değil. Biz bu örgütlerin nasıl insan hakları ihlalleri işlediğine şahitlik ettik. İfade özgürlüğünün tamamen olmadığı yapılardan söz ediyoruz. Böylesine selefi bir örgütün birden bire devlete dönüşmesi inanç ve farklı kimliklere sahip kişileri korkutuyor. Biliyoruz ki, bu örgütlerde kadının yeri yok. Bu nedenle hem kadınların endişeli olması, hem Sunni Müslüman kimliği dışındaki kimliklerin mesela Alevilerin, Hristiyanların, Kürtlerin endişe içinde olması çok doğal” dedi.
‘İhlaller görmezden geliniyor’
Suriye’de birçok hak ihlalini içeren görüntülerin kendilerine iletildiğini ifade eden Eren Keskin, uluslararası kurumların bu görüntüler karşısında sessizliğini de eleştirdi. Eren Keskin, “Mesela bu hak ihlalleri bize geliyorsa, Birleşmiş Milletler’e (BM) gitmiyor mu? BM nerede? BM orada, Amerika orada, yaşananları görmüyorlar mı? Emperyal güçler zaten kendi varlıklarıyla oradalar. Görüyorlar ama çıkar ilişkileri bu ihlalleri görmezden gelmelerine neden oluyor” diye belirtti.
HTŞ öncülüğünde kurulan yönetimin uzun sürmeyeceğini ifade eden Eren Keskin, Suriye’de yakın zamanda yeni bir oluşuma gidileceği ihtimalini dile getirdi. Bu oluşumun içinde tüm inanç ve kimliklerin yer alacağını belirten Eren Keskin, “Ama biz insan hakları savunucuları olarak, Birleşmiş Milletler'e, uluslararası örgütlere ve devletlere, altına imza atılan sözleşmeleri hatırlatmalıyız. Bu savaş suçlarının bir an önce durdurulması gerekiyor” dedi.
‘Görüşmeler Suriye’nin geleceği için çok önemli’
DEM Parti milletvekillerinin 28 Aralık'ta İmralı Adası'na giderek Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirmesinin ardından heyetin Meclis'te grubu bulunan siyasi partilerin temsilcileriyle de bir araya gelmesine değinen Eren Keskin, “Bir taraftan bizim coğrafyamızı ilgilendiren yeni bir ‘barış süreci’ var. Ben bu sürecin sadece Rojava için değil, Suriye’nin geleceği için çok büyük bir önem taşıyacağını düşünüyorum” değerlendirmesinde bulundu.
‘Bir parçada yaşananlar diğer parçaları da etkiliyor’
Kürdistan’ın herhangi bir parçasında yaşanan gelişmelerin diğer parçaları da etkilediğini ifade eden Eren Keskin, Rojava’da yaşananların Türkiye’deki “barış süreciyle” ilişkili olduğunu belirtti. Eren Keskin, “Türkiye, bu süreci Kürtleri çok sevdiği için başlatmadı. Suriye’deki gelişmeler, emperyal güçlerin bu sürecin içinde olması da belirleyici oldu. Kürdistan’da yaşananlar 4 ayrı devleti ilgilendirdiği gibi bütün dünyayı da ilgilendiriyor. Rojava ve Rojava’da Kürtler, Suriye içinde özelikle IŞİD ile savaşları nedeniyle de Amerika’nın da kabullendiği bir yapı. Oradaki kazanımın kolay kolay yok olacağına inanmıyorum” şeklinde konuştu.
‘Önemli bir süreç ama halk temkinli’
2013 ve 2015 yıllarında yaşanan sürece işaret eden Eren Keskin, o süreçte yaşanan olumsuzluklar nedeniyle bu kez halkın temkinli yaklaştığını söyledi. Eren Keskin sürece, “Temkinli bir iyimserlik ile baktıklarını” söyleyerek, ana muhalefetin bu sürece destek vermesi gerektiğini ifade etti.
Eren Keskin, sözlerine şöyle devam etti: “Kemalist kesim sürece dair ‘Bu süreç Bahçeli ile mi olacak? Erdoğan ile mi olacak?’ diyor. Devleti kim yönetiyorsa bu görüşmeler onunla yapılır. Muhalefet ile yapılmaz ama muhalefetin destek vermesi son derece önemli, ki Abdullah Öcalan’ın da açıklamalarında bunu gördük. Türkiye’de ana muhalefetin, işçi sınıfının, sendikaların bu sürece destek vermesi ve iyi anlatması önemli. Çünkü bu süreç eğer başarıya ulaşırsa, coğrafyadaki tüm kesimler rahatlayacak. Barış süreçlerinde hiç kimse tam istediği sonucu elde edemiyor. Bu dünyanın her tarafında böyle. Bazen ödün veriyorsunuz, bazen karşı taraf ödün veriyor. Yani karşılıklı al-ver politikası oluyor. Bu kez sürecin içinde Bahçeli'nin olması çok ilginç. Çünkü ırkçılığın, milliyetçiliğin çok geliştiği, yoğunlaştırıldığı bir süreç yaşıyoruz. Bu anlayışı savunan bir partinin bu işin içinde olması çok ilginç. İlk defa böyle bir şey oluyor. Ama ben ilk defa bu kadar umutluyum.”
‘Sürecin kazananı halklar olacak’
Olası bir barış sürecinin kazananının halklar olacağını vurgulayan Eren Keskin, konuşmasını şöyle tamamladı: “Devlet isterse süreç devam eder, bu kadar basit. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok totaliter bir yapıya sahip. Yani halk devlete benziyor. Devlet ne derse halk kabul edebilecek bir yapıya sahip. Bunu önceki barış sürecinden çok iyi biliyoruz. O süreç başladığında sokakta insanlar birbirlerine girmediler, süreç kabul edildi. Burada insan hakları örgütlerine, sendikalara, ana muhalefete çok büyük görevler düşüyor. Bir barış gerçekleşirse, bu barıştan sadece Kürtler bir sonuç elde etmeyecekler. Tüm coğrafyada ezilen kesimler sonuç elde edecek. O nedenle herkes, bulunduğu yerden sürece destek vermeli.”