EŞİK Deprem Raporu: Kar ve rant hırsı, eşitsizlik ve ayrımcılık öldürdü

EŞİK, toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısıyla hazırladığı 6 Şubat depremlerine ilişkin raporda, “Bilime kulak asmamak, kar ve rant hırsı, eşitsizlik ve ayrımcılık öldürdü” dedi.

Haber Merkezi- Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), “6 Şubat 2023 Depremleri Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakış Açısından Geleceğe Notlar” raporu yayınlandı. Rapor, EŞİK Gönüllüleri Özgül Kapdan ve Gökçeçiçek Ayata tarafından, EŞİK Afet Gözlem Çalışma Grubu ve Özlem Altıok, Serpil Salaçin, Sevinç Ünal, Selen Lermioğlu, Hülya Gülbahar ve Sevgi Uçan Çubukçu’nun katkılarıyla hazırlandı.

‘Her cümlesine sahip çıkacak, takipçisi olacağız’

Rapora ilişkin yapılan açıklamada, 6 Şubat afetinin, toplumsal cinsiyet eşitliği gözlüğü ile anlamaya ve anlatmaya çabaladıklarının belirtildiği açıklamada, “Hazırladığımız raporla afetlerin toplumsal, siyasal ve sistemsel bir mesele olduğunu ortaya koymaya gayret ettik. Başta ülkenin geleceğini yönetmeye aday siyasi partiler olmak üzere tüm toplumun acil yapılacaklar listesine notlar düşmek istedik. Her cümlesine sahip çıkacak, takipçisi olacağız” denildi.

‘6 Şubat depremleri topluma bir kez daha ayna tuttu’

6 Şubat depremlerinin topluma bir kez daha ayna tuttuğuna vurgu yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi: “Doğa, görebilen gözlere bir kez daha insan eliyle yapılanların ve yapılmayanların depremi nasıl afete dönüştürdüğünü gösterdi. 1999 Marmara depreminde ‘Deprem değil, binalar öldürür’ en çok tekrarlanan cümlelerdendi. 6 Şubat depremlerinin ardından, buna ek, daha can yakıcı cümleler kurmak zorunda kaldık. Deprem değil; ayrımcılık, bilime kulak asmamak, rant, liyakatsizlik öldürür gibi cümleler kurduk. Benzerlerini Soma faciası sonrası ‘Grizu değil ihmal öldürür’ diyerek, her sel faciasından sonra ise; ‘sel değil dere yatağını imara açmak öldürür’ diyerek uyarmıştık.”

‘Kadınları şiddetten koruyan 6284 sayılı yasa tartışmaya açıldı’

Dere yataklarının imara açılmasının nedenin yaşam hakkını hiçe sayan, kar ve rant odaklı politikalar olduğuna vurgu yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi: “Ancak dere yatağına deprem çadırı kurmanın izahı nedir diye düşünürken, bunu da kader olarak açıklayan olur mu diye merak ederken, daha dikkat çekici bir cevap geldi. Musibet yağıyor... Kadın cinayetlerini artıran, boşanma oranlarını patlatan kanun maddelerine KIRMIZI ÇİZGİ dersek daha çok belaya müstahak oluruz’ dendi. Bu düşünce sahibinindir deyip geçebilirdik. Ancak milyonlarca kadının hayatını ilgilendiren bu düşüncenin benzerleri iktidar pazarlığı masasında konuşuluyor ve kadınları şiddetten koruyan 6284 sayılı yasa tartışmaya açılıyor ise, bu büyük bir sorundur. Depremin afete dönüşmesindeki zincirleme insan ve sistem yol açtığı kayıplara kader demekle; İklim krizi nedeniyle dengesizleşen yağışın, ormansızlaşma ve betonlaşma nedeniyle sele dönüşmesini, kadına karşı şiddeti önleme amaçlı yasalara bağlamak arasında bir farkı yoktur.”

‘Kadınlar ve çocukları tehdit eden tartışmaya gereken tepki verilmedi’

Daha kötüsünün, kadınlar ve çocukların hayatlarını tehdit eden tartışmanın, sıradan bir seçim pazarlığıymış gibi konuşulması ve en geniş katılımla gereken tepkinin verilmemesi olduğunun altının çizildiği açıklamada, “Daha da vahimi tepki verenlerin linç kültürüne maruz bırakılmasıdır” denildi.

‘Amaç her çeşit erkek ittifakını sağlamlaştırmak’

İstanbul Sözleşmesi’nin eşcinselliği teşvik ettiği ve aileyi tehdit ettiği söyleminin, sel felaketinden kadınları koruyan yasaları sorumlu tutmak kadar akıl dışı bir itham olduğunun ifade edildiği açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye destek verenlerin ya da yeterince ses çıkarmayanların, sıranın 6284’e geleceğini bilmeleri gerekirdi. Asıl amacın, kadın-erkek eşitliğinin önünü kesmek, her çeşit erkek ittifakını sağlamlaştırmak, kadınların toplumsal konumunu asker ve ucuz iş gücü doğuran kuluçka makineleri ve erkeklerin itaatkâr hizmetçileri olarak sınırlamak olduğu açık” diye kaydedildi.

Kaynağını laik hukuk sisteminden alan nafaka hakkı, medeni kanun, çocukları istismardan koruyan yasa ve sözleşmeler ile Anayasa’nın hedef alınması bu amaçlara hukuki zemin arayışı olduğuna vurgu yapılan açıklamada, “Oysaki, laiklik istisnasız tüm kadınların özgürce yaşamasının güvencesidir” denildi.

‘Gerçek can kaybı rakamı bilinmiyor’

Türkiye’de yaşadığımız 7.7 büyüklüğündeki ilk deprem ve ardışık depremlerde resmi olarak 50 bine yakın can kaybının açıklandığının belirtildiği açıklamada, “Gerçekte rakam bilinmiyor. Buna karşın, Şili’de 8 büyüklüğünde bir depremde yalnızca 500 can kaybı olmuşsa afet siyasi bir meseledir” diye ifade edildi.

‘Afet risklerini azaltmayı konuşmayan siyasetçiler siyaseti bırakmalı’

Depremin değil siyasi tercihlerin yıkıma yol açtığına vurgu yapılan açıklamada, “Siyasetçiler öncelikle ekolojik dengeye, bilime, haklara ve eşitliğe dayanan politikaları hayata geçirerek afet risklerini azaltmayı konuşmuyorlarsa siyaseti bırakmalıdır” denildi.

‘Çok yaralıyız çok öfkeliyiz’

İktidarın koronavirüs salgınındaki uygulamalarının da hatırlatıldığı açıklamada, “Çok yaralıyız ve çok öfkeliyiz” denildi. Şimdi 6284’e afet koşullarında, kadına karşı şiddet artmışken daha çok ihtiyaç olduğuna vurgu yapılan açıklamanın devamında şöyle denildi:

 “6284’ün etkin uygulanmamasının kaç kadının canına mal olduğunu bilen, dayanışmaya koşan her kesimden kadınlar olarak ayrımcılığın nasıl öldürücü olabildiğini biliyorduk, bir kez daha gördük. Ana dillerinde konuşurlarsa enkazdan kurtarılmayacaklarını düşünerek ses çıkarmayanlar, enkaz altında günlerce kurtarılmayı beklerken ses vere vere can verenler, bu ülkeye ve dünyaya herkesin ama herkesin duyması gereken ‘sesler’ bıraktılar. Bu sesler, istismara ses çıkaramayan çocukların, Emine Bulut’un kızının ‘anne ölme’ feryadının, karanlık dehlizlerden imdadını duy(a)madığımız Konca Kuriş’in sesleri ile buluştu öfkemize karıştı. Yaralarımızı dayanışmamızla saracağız, eşitliği koruyan yasalardan vazgeçmeyeceğiz. Karanlıkta kalmayacağız.”

Raporun tamamına EŞİK’in, esitplatform.net sitesinden ulaşılabilir.